Bu Yazı Öteki Sinema’nın sizlerle paylaştığı 500. makaledir.
Geçtiğimiz aylarda izleyip yorumlarımı sizlerle paylaştığım Transformers 2’nin yarattığı lunapark atmosferinin altında oldukça ırkçı ve faşist düşünceler beslediğini ve bunları hiçbir fırsatı kaçırmamacasına empoze ettiğini görmüş ve “Acaba bizim çocukluğumuzun, gençliğimizin filmlerinde de bu tür kodlar var mıydı?” diye düşünmüştüm. Fırsat bulduğumda zamanında izleyip çok sevdiğim bir filmi yeniden analiz etmek istedim. Bu yazı da bu tür bir amaç ve sonuç içerir.
Swords and Sandal (Kılıç ve Sandalet) filmlerine çocukluğumdan beri bayılırım. 80’lerin ortalarına gelen ergenliğimde bu filmlerin pek çoğunu sinemada ya da videoda izleme olanağı buldum. 50’lerde, 60’larda ve hatta 70’lerde de Reg Park’lı, Steve Reeves‘li pek çok B filmi sayesinde babalarımızın ve annelerimizin de yıllar sonra, “Gladiator ne güzel filmdi öyle …” demesinin altyapısını oluşturan ve Türk insanının fantazya duygusuna hitap eden işlerdir bunlar…
Benim izlediğim filmler genelde ucuz İtalyan işleriydi fakat lezzet açısından bir eksiklikleri yoktu… Büyücüler, çıplak prensesler, büyü yaratıkları ve muhteşem kaslarıyla ortalıkda dolanan barbar savaşçılar şimdilerin FRP oyunlarında rastlanacak türden bir macera ve fantastik duygusunu çok sağlam bir şekilde bünyeme işlediler.
Fakat, öncesinde ve sonrasında seyredilmiş bir sürü benzer örneğe rağmen 1981 yapımı Conan The Barbarian filminin yeri tüm tür takipcilerinde ayrıdır sanırım. Conan o yıllarca memlekette çok popüler bir çizgiroman kahramanıydı ve ilginçtir ki o dönemde çizgiroman mefhumu da şimdikinden farklı olarak çok popülerdi…
Arnold Schwarzenegger’in gerçekten şaşırtıcı vucudu ve donuk bakışları ile hayat verdiği bu film çok iyi bir sanat yönetimi ve güçlü oyunculuklara sahipti. Doğrusu bu ya, artık ana akım sinemadan bu kadar grotesk ve orijinal bir işin çıkacağını hiç sanmıyorum. Yönetmen John Millus barbarı, Roman Polanski’nin Macbeth’i ya da John Boorman’ın Excalibur’u kadar ilginç bir şekilde sinemaya aktarmış ve onu pulp yapısından kurtarıp tüm zamanların en iyi fantastik filmlerinden biri haline getirmişti.
Semavi dinlerin çok öncesinde mitolojik bir zamansızlıkta oluşturulmuş bu filmi geçenlerde tekrar izleme olanağı buldum ve bu defa son iki yılını tek tanrılı dinleri araştırmaya vakfetmiş biri olarak ilginç bazı şeylere rastladım. Defalarca seyrettiğim halde yakalayamadığım bu nüansı fark etmiş olmaktan dolayı epey şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Başından beri kaslarından başka pek bir şeyi olmayan, inatçı ve sabit fikirli Conan’dan daha ilginç bir karakter olarak ilgimi çekmiş Thulsa Doom’dan ve bu karakterin aslında kime gönderme yaptığı fikrimden bahsetmek istiyorum.
Öncelikle yönetmen John Millus’un 80’lerde Amerikan yeni sağının bir temsilcisi olduğu bilgisini tüm okurlarla paylaşmak isterim. O yüzden böyle bir yönetmenin buna teşebbüs etmesi fikri çok anlamsız olmayacaktır. Yazının geri kalanı bir saptama ya da yazar açısından acıklı bir sanrıdan ibarettir ve Öteki Sinema olarak çok hassas olduğumuz din olgusuna hiçbir eleştiri getirme niyetinde değildir.
Hristiyanlık ve Müslümanlık temelde tek tanrı inancı etrafında şekillenen fakat uygulamada epey farklılıklar içeren ve en fazla rekabet halinde bulunan dinlerdir. İki dinin inananlarınca, diğeri hakkında geliştirilmiş pek çok ön yargı ve yanlış anlama mevcuttur. Şu an ki uygarlığımız bu iki dine mensup insanların yarattığı rekabet ile şekillenmiştir bile diyebiliriz.
İş bu haldeyken ve son izlemem de anladığım ya da öyle olduğunu sandığım üzere aslında Thulsa Doom karakteri ile amaçlanan, İslam peygamberi Hz. Muhammed’in köktendinci bir Hristiyan bakışı ile karakterize edilmesidir! Çok şaşırmış ya da “hadi oradan!” demiş olabilirsiniz ama fikrimin kalanını da sizlerle paylaşmak istiyorum. Öncelikle söylemeliyim ki, yeni farkettiğim bu duruma rağmen Conan the Barbarian hala favori fantastik filmimdir. Tüm Bizanslıları ve Avrupalıları “kefere” sayıp hepsini işkence düşkünü, berbat insanlar olarak gösteren Tarkan ve Kara Murat serilerini de bu kusurlarına rağmen seviyoruz.
Öncelikle filmde ki Thulsa Doom ile Çizgi romanda ki arasında büyük bir fark vardır. Thulsa Doom, Conan çizgiromanlarında pek çok kez kahramanın karşısına çıkmış güçlü bir büyücüdür fakat asla filmdeki gibi bir karakter değildir. Bir Atlantis ve Hiborya çağı büyücüsüdür ve yüzü Ghost Rider’ınkine benzer. (Kuru kafadır yani…) Conan’ın çocukluğu ile belirleyici bir etkisi yoktur ve barbarla karşılaşmaları ve kapışmaları Conan’ın yetişkin dönemine denk gelir. Aslına bakarsanız Conan’ın yaratıcısı Robert E. Howard bu iblis büyücü karakteri Conan’dan ziyade diğer gözde barbarı Atlantis kralı Kull için yaratmıştır. Oradaki görevi de Conan çizgiromanlarında okuduğumuza denk düşer. Yani filmdeki Doom ile çizgi romandaki arasında isim benzerliği ve yılan tanrı Set’e tapınmaları (onun elçisi olmaları) dışında bir benzerlik yoktur.
Şimdi gelelim Thulsa Doom ile İslam peygamberi Hz. Muhammed arasında kurulmak istenen ilişkiye;
Conan the Barbarian’ın Thulsa Doom’u, kendini peygamber ilan etmiştir ve insanları kendisine katılmaya davet eder. İslamiyetin yayılımına benzer bir şekilde de bu çağrıya uymayanlara savaş açar. Bir peygamber olduğu halde ordusu vardır ve savaşa katılır. Hz. Muhammed’de ordusu olup savaşa katılan tek peygamberdir. Batılı kaynaklarda Hz. Muhammed için, “kılıç peygamberi” kılıçlı peygamber” gibi benzetmeler sıklıkla kullanılmıştır. Doom kılıca ve itaat ettirme gücüne hayrandır ve ömrünü de çeliğin (kılıcın) sırrını bulmaya adamıştır. Özellikle güçlü ve zengin insanların çocuklarını müridi yapmakla ilgilenir. Müslümanlığın ilk yıllarında da İslam çağrısına Mekke’nin ileri gelenleri değil ama onların çocukları katılmıştır ve Bedir, Uhud gibi savaşlarda kardeş kardeşe, baba oğula karşı çatışmalar yaşanmıştır.Müritleri tek tip beyaz kıyafetler giyer. Müslümanlar da kimliklerini belli etmek tek tip (genelde beyaz) giyinirlerdi. Ayrıca Conan, Thulsa Doom’u öldürüp intikam almak için tarikatının bulunduğu topraklara ilerlerken deve gibi Arap yarımadası hayvanları görünmektedir ki bu da nasıl bir etki hedeflendiği konusunda fikir verebilir.
Yukarıda sağdaki film karesinde ki gönderme de Conan’ı apaçık bir şekilde Hz. İsa şeklinde betimlemekte… Hristiyan inanışına göre peygamberliği kabul görmeyen Hz. Muhammed’in, Thulsa Doom olarak karakterize edildiği bir filmde sonunun Hz. İsa tasvirindeki Conan tarafından getirilmesi oldukça manidar değil mi…? Yine Doom tarikatının cinsellikle dolu ritüelleri de ortaçağ Hristiyan inanışının Hz. Muhammed ve Müslümanlığa getirdiği eleştirilere benzer… (Filmde Doom tarikatının kadınlara yaklaşımı, onları sadece kurban etmek ve cinsel amaçlı kullanmak üzerine…)
Başka şeyler de var ama konuyu içerdiği hassasiyet sebebiyle daha fazla deşmek ve bunu yaparken de sinemadan uzaklaşıp siyaset ya da din alanına girmek istemiyorum ama saptama olacak kadar belirgin olmasa bile ciddi şüpheler içeren fikirlerimi paylaşmak istemedim. Yanılma hakkımı sonuna kadar saklı tutuyorum. Filmde ki ana fikri tamamen ıskalamış da olabilirim. Thulsa Doom ile belki de gerçekten genelin kabul ettiği gibi Amerika’da 80’lerde türemiş “The People’s Temple” gibi tarikatlara ve Jim Jones gibi sahte peygamberlere bir eleştiri getirilmek istenmiştir. Belki de sırf şu isim benzerliği üzerinden gönderme yapabilmek amacıyla Thulsa Doom rolü zenci bir aktöre verilmiştir: Jim Jones – James Earl Jones…
Din konusunda hassas olan, inançlı Hristiyan ya da Müslüman okurlarımız için de bir not ekleyeyim. Eğer filmde gerçekten de bir peygamber için böyle bir olumsuzluk var ise ben sadece bunu fark edip yazıya döken kişiyim. Dinle ilgili olumlu ya da olumsuz herhangi bir duyguyu savunuyor ya da eleştiriyor değilim. Burada yapmaya çalıştığım şey polemik yaratmak değil, sinemaya olan “Öteki” yaklaşımımızı sürdürme amacıdır. Yazı, fikir içeren tüm yorumlara açıktır. Saygılar, sevgiler…
Not: Aslında bu yazı asıl yazının epey eksiltilmiş ve özetlenmiş bir halidir ama öncelikle alacağı eleştirileri görmek istiyorum. Belki ileride o halini de eklerim.
Selam
Murat sanırım dinlere ilgisi olan tek sen yoksun benden de biraz teori biraz yorum.
Açıkçası teorini bende biraz ele almak istiyorum ancak seninle hem fikir olmadığımız bir nokta var ki ben o yüzden Conan filmlerini sevmem ve azılı bir Conan koleksiyoncusuyum :)
Oryantalist bir bakış açısı ile filmde kurgulanan dünya ele alındığında ortaya koyduğun teorideki gibi filmin tek bir kişiye yönelik olduğunu düşünmek zor geliyor. Ynai Doom= Muhammed benim için biraz fazla bir nokta atışı.
Keza aslında bu yazıda ucundan dokunduğun nokta, filmde Conan cizgiromanında pek bulunmayan birsey olan “Oryantalizmdir”.
Thulsa Doomun cizgiroman ve filmde farklı kişiler olması yakaladığın iyi bir detay, ancak benim için bu filmin bir Conan filmi olmasınında önüne geçiyor. Madem Conan ismi kullanılıyor onun yaratılmış evreninde yer almak gerekli. Oysa cizgiromandaki bircok seyin uzerine basıp gecmiş bir yapım var. Arnold Conana benziyor 3-4 klişe ile filmi yapalım, cizgiromandaki kişileride cizgiromana bağlı koymadan filme serpiştirelim durumu söz konusu.
Bu yüzden Conan’ın evreninden cıkıp farklı bir cConan evreni içinde filmle karşılaşıyoruz. Bu da tabiki cizgiromanı okuyanlar için büyük hayalkırıklığı. Bence bu filmi değersiz kılan bir detay ya neyse…
Hal böyle olunca filmde yaratılan bu yapı içine oryantalizm giriyor. O oryantalizm işin içine girdiği zaman tabiki yazında işaret ettiğin Kötü ve gaddar doğu, barabar olsada iyi batıya karşı yer alıyor.
Keza yine oryantalizm oldugu için Doom’un kutsal yerinde toplanma olayı doğuda bir yerlere denk geliyor.
Senin Muhammed karşılaştırmana rağmen ben tapınak girişi ve muritleirn gelme şekli ile ilgili Buda ve Konfiçyusa göndermeler var diye düşünmüştüm. Zaten biraz konfiçyus tapınağına benzer.
Bunun yanı sıra sekil şemal olarak cizgiromada gördüğümüz Dooma ters düşen bu tapınak beni çok sasrıttı.
Kral olacak adam filminde (M. Caine ve S. Connery) 2 kafadarın bir süre yaşadığı doğu sarayı ve kayıp kent ile Doom’un murid toplayan yeride çok benzer.
Ayrıca örnek verdiğin amblem bence tam uymuyor çünkü o amblemi ilk gördüğümde benim aklıma gelen Bizans kartalı olmuştu.
bkz: http://www.tuluyhanugurlu.com/picture/2007/kartal.jpg
ama orada baslar terstir.
Ancak yılan vs ve çift yılan yine bana bir doğu göndermesi gibi geldi.
Yakaladığın ve rahatsız olduğun detaydaki doğu yaklaşım zihniyetine dikkat cekmene katılıyorum. Ancak doğu derken muhammedi özellikle hedef aldığına katılmıyorum. Doğuda cıkan herhangi bir dinde zaten lider kişilik konuşması ile itaat ettirme yetenegi iyidir.Her yeni tarikat zengin destekci arar…
Keza Muhammed ordusu ile savasa giden tek peygamber diyebilirsin ama bu da yanlış bir bilgi, yani semavi dinler olarak alırsan dogruda bircok din var… Çünkü doğuda ortaya çıkan birçok dinde kendini peygamber ilan eden (bu peygamberlik inandığı tanrının elçisi olmak) bircok kişi savaşa ordusu ile gitmiştir.
Budistlerde belli etmek için tek tip giyinirler :) bkz: portakal renk.
Islamiyet öncesi bircok din veya tarikatta aynı bu Doom tarikatı gibi olaylar mevcuttur.
Zaten Doom’u görünce off gene Iran göndermesi mi diye kendi kendime sormuştum :)
Bu filmdeki karakterde gönderme yapma değil birebir alıntı sözkonusudur ama bahis konusu kişi Hz. Muhammed değil Hasan Sabbah ve Fedaileridir (Müritleri)
Alamut Kalesinin burçlarından efendilerine bağlılıklarını ispat etmek için kendilerini uçuruma bırakan fedailer grubunun birebir kopyasını bu filmde Thulsa Doom’un müritleri yapmakta. (Tepeden atlayan kızı hatırlayın)
Peki bu adamlar daki koşulsuz itaat sadece dini bir zorunluluk ve kendini vermişlikmidir ? Elbette hayır, Sabbah’ın biatı yaratmak için kullandığı en önemli teknik adamlarını haşhaş bağımlısı yapmaktır ki zaten bu klan “Haşhaşi” olarakta anılmaktadır.
Bu filmdede Doom’un yılanlarla hipnotize edilmiş ve zaten yeterince ilkel olan klanının müritleriyle bir paralellik sözkonusudur.
Utku, zaten benimkisi yazıdan da anlaşılacağı üzere bir saptamadan ziyade şüphe ama zaten dünya pazarına çıkmış bir film bunu kör gözüne parmağım yapmak yerine eser miktarda etkileşim ile vereceği için hala “acaba?” sorusu olduğu yerde duruyor…
Gökay, Bu Hasan Sabbah ve hashaşiler benzetmesini sanırım wiki’de ki bir ingilizce makalede okumuştum. Akla epey yatkın geliyor, hatta benimkine nazaran çok daha fazla etkileşim içeriyor Hasan Sabbah ve Thulsa Doom karakterleri… Doom savaşcı ve filozof yönleriyle Sabbah’a epey benzeyen bir tipleme, işin içinde afyonla uyuşarak her yere atlayan müritler de var :)
o halde bu noktadan itibaren yıllarca süre gelen ikinci bir tartışmaya geçmenin zamanıdır derim, Conan aslında Türkmüdür? :D
Yeni şafakta haber olmamızla bu yazının aynı zamana denk gelmesi ilginç oldu. Neyse ki gazetede Murat’ın resmi var biz kurtardık paçayı:)
Bak şimdi!
Şaka bir yana Sabahtan beri araştırdığım üzere Thulsa Doom kesinlikle Doğulu birini temsil etmekle birlikte eğer budur denecekse bu kişi Hasan Sabbah olmalı… Belki bugün belki yarından da yakın olmak üzere yazının altına bu ilaveyi ekleyeceğim.
thulsa doom ve küffara karşı deşifreyle imanlı mücadele yolunu seçtiğin için teşekkürü borç biliriz Muratcım :)
Harika bir yazı. Bir şüphe veya saptamadan çok ”bakın böyle bir paralellik var” başlığı altında daha manalı olan bir yazı kanımca.
Conan filmlerinin semavi dinlerin öncesinde mitolojik bir zamansızlıkta geçmesine hayran olmuşumdur küçükten beri. Bence burda Tulsa Doom ve onun korkunç ordusu aynı Frank Miller’ın 300’ündeki gibi masallaştırılmış ve öcü ilan edilmiş sığ bir doğu mistizmini temsil ediyor. – ki biraz ucuz ve sığ olması bence olayı zararsız kılıyor. Aynı Tolkien’İn Orc’ları gibi aslında sadece ”kötü”ler bunlar. Lovecraft’in anlattığı gibi, herhangi bir sebebe bağlı olmayan saf kötülük…
Bu arada Conan ve Kull’un yazarı Robert E Howard, Lovecraft’in en yakın mektup arkadaşlarından biridir. Howard da Lovecraft gibi hikayeleriyle bir dünya, fantastik bir alem yaratmıştır. ”Sinematik” takma isimli arkadaşımızın yorumlarından sonra, acaba geri dönüp Robert E. Howard’ın ilk Conan hikayelerini okusam mı diyorum…
Bu tip bağlantıları ortaya çıkarmak yada çözmek biraz hayali geliyor bana; Bunun birkaç nedeni var kanımca, Bir yönetmen yada senarist bir şeyi ima etmek istiyorsa ya açıkça belli eder yada herkesin anlayabileceği bir şekilde ima eder. bu kadar dolambaçlı bir betimleme olması bana açıkçası pek mantıklı gelmiyor.
Zamanında sinema eleştirmenlerinden bazılarının LOTR için uruk hai=siyahlar Füllerin üstündeki askerler:araplar olduğunu iddaa etmesi oldukça zorlama ama söylendiğinde mantıklı gelebilecek betimlemelerdi ancak açıkçası inandırıcı değildi.
Aslında yorumu uzatmak istemedim ama en başa dönücem senarist ve yönetmen bi gönderme betimleme yapmak istedikten sonra bu kadar gizli kapaklı yapacağını sanmıyorum.
Yinede keyifli bir yazıydı eline sağlık.
can’ın bahsettiği howard ve lovecraft ilişkisine naçizane bir ekleme: ikisi de 30’lardaki efsanevi “weird tales” dergisinde yazmışlardır öykülerini…
Tabi Hz Muhammed tespitine katılmıyorum dedim ama Yojimbonun Hasan Sabbah ve Fedaileridir (Müritleri) tespitine hiç katılmıyorum…. Yok artık :D.
Hz Muhammed en azından belli bir doğulu imajının toptan bir objesidir yani islam ordusunun komutanıdır vs vs.
Thulsa Doomu belli bir tipe indirgemek yanlış olacaktır.
Dediğim gibi fazlasıyla ortadoğuda kalıyorsunuz oysa bu işin afganistanı var, pakistanı var hindistanı var.. budizmi var konfiçyusu var.. var da var :)
Hem o kadar dayanak yapmak istese Turanlar var Conan hikayesinde onlardan direkt girerdi konuya…
Birde size basit bir örnek vereyim genelde karma karakterler senaryoların işine gelir. Yani çorba yapmak.
Bu tip durumlarda coğrafi ve kültürel işleyip kişileri nokta almamak gerekli
Sinematik’e katılıyorum.
Murat Tolga’nın bu yazısı bence bu yılın en güzel yazılarından biri oldu.