Engin Türkyılmaz: ‘Bu karanlıkta bir mum olmak istedim’

29 Ekim 2016

Engin Türkyılmaz ve belgeseli Gözyaşı Yolu’yla Bozcaada Film Festivali’nde tanıştık ve filmden sonra sıcağı sıcağına bir röportaj yaptık. Doğasever, aktivist ve heyecanlı bir genç gördüm karşımda, daha da umutlandım.

Röportaj: Banu Bozdemir

Engin Türkyılmaz kimdir öncelikle kısaca seni tanıyalım?

İstanbul Kadıköy’de doğdum. Üç kuşak öncesiyle Trabzon’dan geldik, yani aslen Trabzonluyum. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Trabzon’u… İstanbul Üniversitesi’nde üç yıl İktisat okuduktan sonra Ege Üniversitesi’nde İletişim Fakültesi’ne geçtim. Göçebe yaşayarak okumaya devam ediyorum. Yani her an her yerde karşınıza çıkabilirim. Aileden gelen bir geçmişi olmasından dolayı benim de yöneldiğim asıl alan edebiyat oldu. Uzun yıllar da amatör tiyatro yaptım. Edebiyat ve tiyatro bende anlatma derdi ile birleşince sinema için var oldum. Yani böyle inanıyorum. Zaman zaman sadece sinema için var olduğuma inanıyorum. Filmlerim izleyicinin unuttuğu duygularına hitap etsin, öğretsin, yeniden hatırlatsın, rahatsız etsin istiyorum. Bazı kesimleri daha çok rahatsız etsin mesela. Onlara vermek istediğim rahatsızlık aslında bizim rahatsızlığımızdan kaynaklanıyor. Zaman zaman insani zaman zaman ruhsal rahatsızlıklar.

Ne kadar zamanda çektin peki Gözyaşı Yolu’nu?

Yıllardır süren bu talan projelerine karşı ekoloji mücadelesinin bireysel bir aktivistim. Havva Ana ile yeniden alevlenen bir nevi kendine yeni bir lider yaratan bu mücadeleye daha fazla ortak olmak istedim. Kötü şeylerin karanlıkta daha çok yapıldığına inanıyorum. Bu karanlıkta bir mum olmak istedim. Yaklaşık bir ay Karadeniz’in dağlarında gerilla usulü çekimler ve konaklama gerçekleştirdik. Trabzon, Rize Artvin, Gümüşhane… Karadeniz öyle pek aman veren bir coğrafya değil. Ancak böyle sert bir ekolojik mücadele filmi çekebilmek için doğayla da bir bütün olmak gerekiyordu.

Daha önceki filmlerde ekoloji teması var mıydı?

Hayır, ancak yine toplumsal olaylardan, acı ve boşluklardan bahsediyordum. Bir yerde basın özgürlüğü, başka bir yerde kadın erkek eşitliği başka bir yerde ise ekolojik mücadele… Şimdi ise sektöre eleştirilerde bulunan bir film hazırlığı içerisindeyim.

Gözyaşı Yolu

Kendi ayağına sıkmak değil mi biraz? Onur Ünlü’nün de içinde olduğu bir ekip çekti öyle bir belgesel mesela?

Onur Ünlü filmlerini çok severim. Bir yakınlık var onda ve ben bunu hissediyorum. Filme gelince ise bizim farklı bir tadımız var, Onur Ünlü’nün farklı. Bu kendi ayağıma sıkma benzetmesine istinaden sinema bir silahsa-ki öyle- kendi ayağıma sıkma cesaretini gösteremezsem bu silahı hiç elime almamalıyım. Mesela holokost filmlerinden Life is Beautiful ya da Pianist, Schindlers List’ den sonra çekilerek kendi ayağına sıkma cesaretini göstermişti. Bakınca şimdi iyi ki de göstermiş diyoruz.

Kaç dakika olacak?

Bakın işte bizi burada da ayıran bir taraf var; kısa metraj.

Gözyaşı Yolu’na tekrar dönersek adı nerden geliyor?

Forrest Carter’ın Küçük Ağaç’ın Eğitimi kitabında yıllar önce okuduğum bir bölümü ismin ana kaynağımız oldu. 1830 lu yıllar… Beyaz adam Kızılderili Çerokilerin yaşadığı Mississippi Nehri’nin batısına değerli maden ve su kaynakları sebebiyle göz diker. Kısa zamanda yerlilerin yerlerinin değiştirilmesi yasasıyla Çerokileri topraklarından ayırma çalışmaları başlar. 15.000 Çeroki yerli halkı yaşam alanları için direnişe geçer fakat ne mide bulandırıcı bir tesadüftür ki tek bir oy farkla beyaz adam kazanır/kazandığını zanneder… Çerokiler artık bir sürgün yolunda, gözyaşı yolundadır… 4000 Çeroki’nin hayatını kaybettiği bir sürgün, bir soykırım yolu… Nunna Dault suny yani Gözyaşı Yolu… Sürülmeyelim, ölmeyelim istedik… Karadeniz Gözyaşı Yolu olmasın istedik. İşte bu yüzden filmimiz adını yerli bir halkın mücadele ve acısına ithaf ettik.

unnamed-2

Kadınlar daha öncü sanırım Karadeniz savunmasında?

Öyle, Karadeniz dışarıdan ataerkil bir toplum olarak görünse de aslında tamamen anaerkil bir toplum. Karadeniz’de her kadın gözümde bir toprak ana olarak canlanıyor. Yüksek yamaçlar, zor doğa şartları, aşağıda hırçın bir deniz, güçlü akan bir dere… Bu karakteri insanımıza coğrafyanın bu şartları veriyor. Halen bu ülkede kardeşlikten söz edebiliyorsak bu kadınlarımız, analarımız sayesinde. Bu bağlamda ben de filmimi Karadeniz’in ve Türkiye’nin tüm güçlü kadınlarına adadım.

Ne hissediyorsun belgesel çekerken?

Acılarla dolu bir coğrafyada bizi birleştiren yegâne şeyin yeni yıkımlar karşısında daha güçlü durabilmek adına geçmiş acılar olduğunu düşünüyorum. Karadeniz’de, Güneydoğu’da, İç Anadolu’da, Ege’de… Acıları aynı boyutu farklı kültürlerde yaşıyoruz. Birbirimizin acısını hissedebiliyorsak evet, oluyor demektir. Ben de filmin planlanmasından, çekimine, kurgusundan, gösterimlerine kadar bir gömlek gibi o acıyla yatıp o acıyla kalkıyorum.

Peki, sana bu yolda destek atan bir ekibin oluyor mu?

Öğrenciyim, çevremde de böyle bahsediyorum; sinemada hep öğrenci kalacağım. Gözyaşı yolu planlanırken bir başımaydım. İnancımı gören arkadaşlar çadırları ile imeceye katıldı. Yani ekip tamamen öğrencilerden oluşuyor.

Festivallerin filme bakış açısı nasıl?

Henüz bitmeyen 2016 yılı içerisinde 14 derece ile döndük. Film festivallere gitmeye devam ediyor. Üniversite festivallerinden genellikle ret yanıt alıyoruz. Siyasi planlamaların etkisi bu ret yanıtlarda çok fazla. Filmimizin dilinden dolayı çöpe atıldığını dahi duyduk. Bir başka festivallerden ise çok güzel yanıtlar alıyoruz. Yaşımız genç ancak bu konuda yorum yapamayacak hale geldik. Tabii bu durumu kabullendiğimiz anlamına gelmiyor

blank

Banu Bozdemir

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu... Sinema yazarlığına Klaket dergisiyle adım attı, Milliyet Sanat muhabirliği yaptı. Skytürk TV’de sinema, sanat ve "Sevgilim İstanbul" programlarında yapımcı, sunucu ve yönetmenlik yaptı. TRT için Bakış isimli bir kısa film çekti. Yayınlanmış yirminin üzerinde çocuk kitabı var. Halen cinedergi.com’un editörü, beyazperde.com ve Öteki Sinema yazarı.

3 Comments Leave a Reply

  1. Hani film nerede? Neden youtube da filan yok? Korkmayın göstermekten

  2. Mustafa bey merhaba,
    Film festivallerle beraber izleyiciyi dolaşmaya devam ediyor. Festival dönemini bitirdikten sonra tabii ki sosyal medya üzerinden de paylaşıma açılacak. Festivallere ulaşamayan izleyicilerimize gizli izleme link paylaşımı da yapılıyor. Ayrıca belirtelim.. çekerken taşımadığımız korkuyu, gösterirken de taşımıyoruz.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Serpil Altın: ‘Kısa film benim için bir tutku’

Kısa film yönetmeni, uzun metraj film yapımcısı Serpil Altın ile
blank

Cevahir Çokbilir: ‘Festivaller filmleri yarıştırmamalı, göstermeli!’

Kısa filmcilerin örgütlenmesi konusunda çabalayan Çokbilir’le kısa filmin ticarileşmesi meselesine