The Infiltrator’ın yazarı ve Pablo Escobar’ın kara para aklama operasyonunu çökerten gizli ajan Robert Mazur:
“Kural basittir; parayı takip edersen, para seni sahibine götürür.”
Don Pablo. El Padrino (Baba). El Señor (Lord). Kokain Çarı. Kral… Yaşayan en zengin 10 adamdan biri. Yoksulun dostu, halkın adamı Pablo Escobar… Bir halk kahramanı mıydı, yoksa acımasız bir mafya patronu mu? Dostları için babacan bir lider, düşmanları içinse şeytanın yeryüzündeki adıydı. Kolombiya’daki her polis, her jandarma ondan korkuyordu. Çünkü Escobar ve adamları, hepsini tanıyordu. Dünyaya satılan kokainin yüzde 60’ını, Amerika’ya satılanın yüzde 80’ini üretiyordu. Elinin uzanmadığı bir yeryüzü parçası, gözünün görmediği bir dünya köşesi yoktu. Kusursuz işleyen bir operasyonu, kendi gibi güvendiği adamları vardı. Ama sonra Medellin kartelinin efsanevi lideri, yanlış bir karar verdi ve Bob Musella adlı İtalyan kökenli bir Amerikalı kara-para aklayıcısını, ailesine kabul etti.
Bob Musella, ya da asıl adıyla Robert Mazur, aslında Amerika için çalışan gizli bir ajandı. Mazur, kartele sızdı ve 5 yıl, bilfiil Escobar’ın parasını çeşitli şekillerde akladı. Bu süre boyunca Escobar’ın milyonlarca dolarını aklamış, ancak Escobar’la bir kez bile tanışmamıştı. Neticede Escobar’ın para-aklama organizasyonunu çökertti ve Amerika’daki en saygın bankalardan birini kara-para aklamakla suçlayarak tarihi değiştirdi. Davanın yankıları, sansayoneldi.
Yakalandığında bile özel “El Catedral” hapishanesini inşa ettiren Escobar’ın tahtını sallayan Robert Mazur, bugün kara-para aklama teknikleri konusunda uluslararası düzeyde bir uzman. Gizli ajan olarak Escobar’ın para aklayıcısı rolünü üstlendiği 5 yılı anlattığı The Infiltrator adlı kitabı kısa sürede çok satanlar listesine girdi ve uzun süre de listede kaldı. Şimdilerdeyse aynı adla ve Brad Furman imzasıyla sinema izleyicisiyle buluşmaya hazırlanıyor. Üstelik Bob Musella olarak, Breaking Bad’in Walter White’ı Bryan Cranston’ı izleyeceğiz.
80’lerin ortasında, Uyuşturucu baronlarının dünyasında, olası “kirli polis”ler etrafında, en ufak bir hatanın ölümcül olduğu bir görevde 5 yılı başarıyla atlatmış ve ilerleyen yıllarda başka pek çok başarılı operasyona imza atmış Mazur, kara-para aklamanın inceliklerini, gizli görev için karakter yaratmanın püf noktalarını, hatta Rıza Zarrab davasının uyuşturucu altınıyla benzerliklerini anlatıyor…
Escobar davası üzerinde çalışırken, kartel içine sızdınız. 5 yıl boyunca kartelin para aklayıcısı rolünü üstlendiniz. Bu süre zarfında “kirli polis” olmadan, kendinizi ve akıl sağlığınızı korumayı nasıl başardınız?
Bahsettiğiniz şey, “Stokholm Sendromu” ve ben bunun son derece farkındayım. Kitabımın da konusu olan kartel içindeki gizli ajanlık işini yaptıktan sonra, başka bir davada 2 buçuk yıl daha kimliğim gizli olarak, kara para aklayıcı kimliğiyle çalışmak durumunda kaldım. Bu ikinci işte, ortağımın yozlaşmış olduğu, kirli işlere bulaştığı ortaya çıktı ve kendisi taraf değiştirdi; ödün verdi ve kimliğim ortaya çıktı. Ortağım neredeyse ölümüme sebep oluyordu.
Kartelle ilişki kurması ve taraf değiştirmesi sadece para bazlı değildi; “iyiler”den soğumuş ve “kötü çocuklar”a yakınlaşmıştı. Amerika’daki kimlik gizleme, gizli ajanlık okullarında okurken, bu durumu tanımak üzere eğitilmiştim. Çok iyi yapılandırılmış bir gizli ajanlık programımız vardı ki; bence bu benim ve diğer ajanların büyük çoğunluğunun düşüncede ve perspektifte öğretilen temellere bağlı kalmamızı sağladı. İncelememizin konusu olan hedef grubun yaşam tarzına hiçbir zaman sempati duymadım.
“Birkaç kere kartel casusları, bizim gözlemci personelimizi tespit etti. Bu; kartel liderlerinin beni gizli ajan olmakla suçlamasına neden oldu. Birkaç kez toplantılara katılmak ve kendimi aklamak durumunda kaldım.”
Escobar işinden sonraki 2 buçuk yıllık dönemde ölüm tehlikesi atlattığınızı söylüyorsunuz. Peki Escobar’ın karteline sızdığınız bu dönemde hiç ölüm tehlikesi yaşadınız mı?
Diğer güvenlik ofisleri tarafından yönetilen incelemeler yüzünden, tehlikeye düştüğüm oluyordu. Ancak bu incelemelerin ne kadar tehlike yarattığı tam olarak söylenemez. Örneğin kartelin bana ve diğer gizli ajan ortaklarıma nakit sevkiyatı yapması gereken belirli zamanlar oluyordu. Bu alımlar, Amerika’nın çeşitli şehirlerinde oluyordu. Bazen diğer şehirlerdeki ajanlar, kartel temsilcilerinin bize nakit bırakmasını gözleme konusunda çok agresif davranıyordu. Maalesef kartel de sık sık kontra faaliyette bulunuyor ve parayı bırakacak kişiyi takip edecek olası ajanları araştırıyordu. Birkaç kere kartel casusları, bizim gözlemci personelimizi tespit etti. Bu; kartel liderlerinin beni gizli ajan olmakla suçlamasına neden oldu. Birkaç kez toplantılara katılmak ve kendimi aklamak durumunda kaldım.
“Bir İtalyan-Amerikan mafya ailesi üyesinin tüm özelliklerine sahiptim: Güzel bir ev, lüks otomobiller, özel bir jet ve kara-para akladığım şirketler.”
Escobar’ın karteline sızmayı başaran “Bob Musella” karakterini nasıl yarattınız?
Bir buçuk yıldan fazla bir süre, kendi köklerimden Bob Musella karakterini oluşturdum. Kartelin gözünde Bob Musella, kara-para aklayan, bir takım kirli işler yapan İtalyan kökenli bir New Yorkluydu. Ben de İtalyan kökenli bir New Yorkluyum. Bankacılık ve komisyonculuk alanlarında çalıştım ve muhasebe kökenliyim. Organize suçu gayet iyi tanıyan İtalyan – Amerikan bir semtte büyüdüm. Yeraltı dünyasına bulaşmış bazı insanları tanıdım, ama kendim bu işlerde hiç yer almadım.
Birkaç muhbirin yardımıyla bir yatırım şirketinin, bir ipotek işinin, bir charter kiralama servisinin, bir mücevher mağaza zincirinin ve New York borasında yeri bulunan bir komisyonculuk şirketinin içine sokulmuş oldum. Operasyon sırasında kuzenim ve iş ortağım gibi davranan, New York’taki belli başlı 5 İtalyan-Amerikan mafya ailesinden birine mensup iki muhbirim vardı. Yeraltı dünyasında güvenilirlik sağlamama ve bu şirketlerin bazılarının kadrosunda yerleşik olarak görünmeme yardımcı oldular. Bir İtalyan-Amerikan mafya ailesi üyesinin tüm özelliklerine sahiptim: Güzel bir ev, lüks otomobiller, özel bir jet ve kara-para akladığım şirketler.
Daha tanıştığım ilk günden beri karteldekilere söylediğim gibi, New York’taki mafya ailem tarafından Latin Amerika marketini keşfetmekle ve kartel için para aklamanın karını tespit etmekle görevlendirilmiştim. Ama asli işimin kendi “ailem” için kara-para aklamak olduğunu ve onlarla sorumsuzca çalışarak kendi operasyonlarımızı tehlikeye atmayacağımı biliyorlardı. Kartel, kendi ailemi tehlikeye atmayacak şekilde çalışabileceğim serbestliği bana tanımak zorundaydı; ya da işlerini başka yerde yapabilirlerdi. Onların ihtiyaçlarının, benim ailemin ihtiyaçları yanında ikinci sırada olacağını onlara her zaman söyledim. Yani temelde benim hizmetlerimin karşılığını ancak karşılıklı olarak birbirimizin ihtiyaçlarına ve işlerine saygı gösterirsek alabileceklerini her zaman belirttim. Eşit bir ortaklık olmak zorundaydı.
“Eğer sızmaya çalıştığınız hedef grup, geçmişiniz hakkında derin bir inceleme yaparsa; sosyal güvenlik numarasını ya da diğer belirleyici dökümanları oluştururken yapılan bir hata, büyük bir problem oluşturabilir.”
Suç dünyası için varolmayan bir karakter yaratmanın en önemli noktası nedir?
Gizli karakterim için belge derleme işini her zaman kendim yapmaya çalışırım. Belgelerin hiçbir kusurunun olmaması hususunda çalışırken, hiç kimsenin benim olduğum kadar hassas ve dikkatli olmayacağını bilirim. Eğer sızmaya çalıştığınız hedef grup, geçmişiniz hakkında derin bir inceleme yaparsa; sosyal güvenlik numarasını ya da diğer belirleyici dökümanları oluştururken yapılan bir hata, büyük bir problem oluşturabilir. Tüm kişisel bilgilerinizin doğrulanabilir olması gerekir.
Pablo Escobar hakkındaki kişisel görüşleriniz neler?
Pablo Escobar’la hiç tanışmadım. Doğrudan ona rapor veren kişilerle temas halinde oldum. Avukatlarından biriyle, Santiago Uribe’yle temas halinde oldum. Ayrıca Escobar’ın uyuşturucu imparatorluğunun baş yöneticisi Gerardo Moncada ve diğer yöneticilerinden Fernando Galeano ile iletişim halinde oldum.
Escobar öldürülmemiş ve şu anda uluslararası bir hapishanede hücresinde cezasını çekmekte olsaydı, Latin Amerika yeraltı dünyası için işler daha farklı olur muydu?
Pek fazla şeyin değişik olacağını zannetmiyorum. Escobar öldürüldükten kısa bir süre sonra, Cali Karteli kokain dünyasının baskın gücü olarak diğerleri arasından sıyrıldı. Bu; Escobar öldürülmüş ya da Amerika’daki yüksek güvenlikli bir tesise gönderilmiş olsaydı gene olabilirdi. Her iki durumda da ana resimden çıkmış olurdu ve liderlik başka birine geçerdi.
“Mafya liderleri, toplumda etraflarını saranlar arasında kendilerine karşı biat ve sadakat geliştirmeye çalışırlar.”
Pablo Escobar’ın adı, neredeyse dünyanın her yerinde biliniyor. O artık kült bir figür. Çünkü yaşadığı dönemde bir “halk adamı” gibi davranıyordu. Sizce bu tavır gerçek miydi?
Mafya liderlerinin kendilerini yoksul halka sevdirmesi çok da ender görülen bir hadise değildir. Toplumun o kesimi genellikle hükümetler tarafından görmezden gelindiğinden, bu son derece de kolay bir şey. Bir kartel lideri için bu, sadakat satın almaktan başka bir şey değildir. Mafya liderleri, toplumda etraflarını saranlar arasında kendilerine karşı biat ve sadakat geliştirmeye çalışırlar. Bunu sadece Escobar’ın eylemlerinde değil, “El Chapo” Guzman’ın attığı adımlarda da görmek mümkün. Guzman tutuklandığında, daha önce yaptığı “hayır işleri” nedeniyle, yoksul halk protesto gösterisi düzenledi ve hükümetin Guzman’ı serbest bırakması hususunda baskı oluşturmaya çalıştı. Benim kişisel görüşüme göre, bu tür hayır işleri, ezilmişler için sahici bir yardım hareketi olmaktan çok, bir tür propaganda manevrasıdır.
Kolombiya uyuşturucu kartellerinin Ortadoğu’daki Hizbullah, Hamas ve El Kaide ile iş ilişkileri var.
Sizin de söylediğiniz gibi, Sinaloa Kartelinin “El Chapo” lakaplı lideri Juaquin Guzmán’ın Pablo Escobar’ı açıkça taklit ettiği bir gerçek. Üstelik Meksika kartelleri, Latin Amerika uyuşturucu dünyasını ele geçirmiş gibi duruyor. On yıldan fazla bir süredir kimse Kolombiya kartellerinden bahsetmiyor. Kolombiya kartelleri eski etkisini kayıp mı etti?
Kolombiya kartelleri hala çok güçlü ve çok nüfuzlu. Ancak dünya kamuoyu, Kolombiya kartellerinin 1990’ların ortalarında ticari modelini değiştirdiğini görmüyor. Amerika ile suçlu iadesi anlaşmasının tekrar yürürlüğe girdiğini bildikleri için, Amerika’daki yasal güçlerden kurtulmak adına ürettikleri kokainin neredeyse tamamını Meksika kartellerine satarak, Amerika’daki görünürlüklerini azaltmaya karar verdiler. Bu; Amerikan adli makamlarının gözüne çarpma ihtimallerini azaltıyor. Aynı zamanda şiddeti azalttılar ve bıraktılar Amerika’da kokaini dağıtarak, Meksika kartelleri ellerini kirletsin. Kolombiya’daki uyuşturucu kartelleri maalesef hala canlı ve gayet iyiler. Hatta bir yönüyle bazı eylemleri hiç olmadığı kadar tehlikeli, çünkü kendilerini dünyanın çeşitli yerlerindeki terörist gruplarla ilişkilendirdiler. Sadece Kolombiya kökenli FARC’la değil, Ortadoğu’daki Hizbullah, Hamas ve El Kaide ile de iş ilişkileri geliştirdiler.
“Açık olmam gerekirse, bir ‘bilgi bağımlısı’ olmuştum. Eroinim, bilgiydi.”
Medellin Kartelinin kara-para aklayıcılarını gün yüzüne çıkardınız, bir anlamda kartelin para akışını durdurdunuz, Amerika’nın en büyük bankalarından birini kara-para aklamakla suçladınız. Tüm bunlar, uyuşturucu ticareti söz konusu olduğunda bir dönüm noktasıydı. Bu, üzerinizde bir baskı oluşturdu mu?
Medellin Kartelinin para akışını durdurmadım. Operasyonumuzun yollarına küçük bir taş koymak olduğunu söyleyebilirim. Ancak Bank of Credit & Commerce International’ın (BCCI) üst düzey yöneticisine açılmasına sebep olduğumuz davanın tarihi olduğuna inanıyorum. Daha önce o büyüklükte bir bankanın yasal kovuşturması hiç olmamıştı. Ve açıkçası daha önce bu kadar çok üst düzey banka yöneticisinin, uyuşturucu parası aklamakla suçlandığı ve hapse atıldığı bir dava da olmamıştı. Yeraltı dünyasında çok derinde olmanın zihinsel baskısının, gizli görevdeyken hissettiğim bir şey olduğunu zannetmiyorum. Son derece görev odaklı ve hedeflerimize ulaşmaya odaklanmış durumdaydım. Bu da güvenliğimle ilgili düşünebileceğim endişeleri geçersiz kıldı. Açık olmam gerekirse, bir “bilgi bağımlısı” olmuştum. Eroinim, bilgiydi. Daha önce hiçbir başka ajanın tecrübe etmediği bir sevideye, kendi dünyamdan yeraltı dünyasına doğru bir portaldan geçtiğime kendimi inandırdım. Görevin kendisi öyle önemli bir hale gelmiş, yeni ve önemli bilgiler elde etmek öylesine arzum olmuştu ki; başarılı olmak için her şeyi riske atmaya farkında olmandan kendimi hazırlamıştım. Şimdi bakınca, vaktinde düşündüğümden daha tehlikeli riskler alıyordum operasyonun sonuna doğru.
Toplum iradesi, yolsuzlukları gündemde tutamıyor.
Daha önceki bir röportajınızda “BCCI’ı sorguladığımda, olanları anlamamışlardı. Diğer bankaların yapmadığı hiçbir şey yapmadıklarını söyleyip duruyorlardı” diyorsunuz. Muhtemelen günümüzde çok daha fazla banka, kara-para aklama işlerinin aracı durumunda. Bu nasıl olabiliyor?
Gerçek şu ki; yasadışı uyuşturucuların satışından elde edilen yıllık 400 milyar dolarlık gelirin sadece yüzde 1’i yasal mercilerce tespit edilebiliyor ve ele geçirilebiliyor. Kirli işlere bulaşmış bir bankacının yakalanma ihtimali çok düşüktür. Hatta davranışı ortaya çıktığında bile, işveren belirli bir ceza öder ve hiç kimse “sağ elin ne yaptığını sol el bilmez” düşüncesinin ürünü olarak işlenen suçlardan bireysel olarak sorumlu tutulmaz. Kara-para aklama, toplaması gereken ilgiyi toplamayan bir suçtur. Para aklama, kirli para dağlarını, istediği zaman sınırları aşan dürüst görünümlü çok uluslu yatırımlara dönüştürür. Hükümetler, bu probleme ilişkin yeterli önemi verdiklerine dair halklarını ikna etmek için istediklerini söyleyebilirler. Ama bu sadece olanın görünen yüzü. Ne yazık ki gazeteciler ve yasa yürütücüler, servet değerinde para aklayan profesyonellerin çabuklaştırdığı devasa yolsuzlukları meydana çıkardığında, toplum iradesi hikayeyi gündemde tutmak için ya çok ilgisizdir, ya da çok şaşkındır. Protesto etmek yerine, bu trajedi, hayatın bir parçasıymış gibi kabul edilir. Bunun çok açık bir örneği, yakın zamanda Panama Belgelerinin ifşaasıdır.
Avukatlar, bankacılar ve finans servis sağayıcıları, deniz-aşırı şirketler kurarken; zenginlerin de en zenginlerini gelir vergilerinden kurtaran paravanlar yaratan karmaşık şemalar oluştururken; dünyanın her ülkesindeki dürüst vatandaşlar, adil hisselerinden çok daha fazla vergi ödedikleri gerçeği konusunda mücadeleye hazır olmalılar. Dünya kamuoyu, yozlaşmış avukatların, bankacıların ve finans servis sağlayıcılarının, devasa suç örgütlerinin kirli parasını rüşvet dağıtan çok uluslu şirketlere dönüştürdüğünü anlamalıdır. O şirketler ki, hükümetlerin dürüstlüğünü ve ahlakını zayıflatırlar. Bu yozlaşma, yasadışı servetlere dayandığı için kar etmek zorunda olmayan şirketlerle rekabet etmeye çalışan dürüst iş adamları için, aşılmaz engeller yaratan düzensiz bir oyun alanı oluşturur. Ne yazık ki toplum, genelde büyük resmi görmekte başarısız olur. İlgilenmek için çok üzgün ve kırgındır. Ve bu nedenle bu meseleler konusunda hükümetlere baskı yapma fırsatları, genelde kaçırılır.
“On yıllardır külçe altın ticareti, gayrimeşru fonlar için bir paravan olarak sömürüldü.”
Rıza Zarrab davası, uyuşturu ticaretindeki altın alışverişine benziyor.
2016’ya damgasını vuran davalardan biri Amerika, Türkiye ve İran’ı da ilgilendiren Rıza Zarrab davası oldu. Davanın içinde kara-para aklama ve daha pek çok şey var. Bu davayı Pablo Escobar operasyonu ile kıyaslayacak olursanız, neler söylersiniz?
Rıza Zarrab davası, İran ambargosunun delindiğini gizlemek ve üstünü örtmek için, geleneksel bankacılık işlemleri yerine, değerli metallerin işlem görmesi ile sermaye taşımayı içeriyor. Bu; on yıllardır uyuşturucu ticaretinde olan altın alışverişlerinden hiç de farklı değil. Ben, Londra’daki emtia borsacısı CAPCOM adlı bir şirket aracılığıyla eş zamanlı altın alın-satımıyla kartel için para transfer ettim. Bundan önce, “La Mina” adlı bir davada, uyuşturucu gelirleri hareketinde sahte altın alımlarının bir paravan gibi kullanıldığını gördük. Çok yakın zamanda, Kolombiya’da GOLDEX adlı bir altın ticareti şirketi, külçe altın alım ve satımları ile servet değerinde uyuşturucu parası aklamakla suçlandı. On yıllardır külçe altın ticareti, gayrimeşru fonlar için bir paravan olarak sömürüldü. Eğer rakamlara daha yakından bakarsanız, altın işlemlerinin suç örgütlerine bir yeraltı bankacılık sistemi sunduğu açıktır.
Örneğin, Kolombiya’nın ortalama yıllık altın üretimi 16 ton civarındadır. Buna rağmen, yakın geçmişte Kolombiya’dan yılda 77 tona kadar altın ihraç edildi. Bunun iki nedeni var. Finans örgütleri ve ticareti, Kolombiya’ya yıllar içinde yasa dışı yollardan tonlarca altın soktu. Bu altının çoğusu kara-para aklayıcıları tarafından piyasa değerinin yüzde 15 üzerinden satıldı. Bu yüzde 15 kar, onların para aklama ücretini oluşturur. Bazen bu satışlar, kartellerin külçe altınlara karşılık içi para dolu spor çantası değiş tokuşu yaptığı ıssız havayolu pistlerinde cereyan eder. Bu para, özel jetlerle kolayca tahliye edilir. Bazen, altın ihracatıyla ilgili farklılık, bu satışlara dair kayıtların çarpıtılması yüzünden meydana gelir. Bu da narko-dolarların hayali külçe altın satışlarından ihracatçılara ödenen gelir kisvesi altında Amerika’ya sokulmasına meydan verir.
Kolombiya’da Goldex davasıyla ilgili yazılan makalelere bakarsanız görürsünüz: Kolombiya’daki yürütme makamları, faturalar incelendiğinde, Goldex’e altın satan 6 bin satıcının ölü ya da evsiz insanlar olduğunu ortaya koyduğunu iddia ediyorlar. Goldex hakkında açılan kamu davasında 1 milyar dolar kadar aklamakla suçlandı. Değerli metallerin ve diğer değerli malların işletilmesi, uzun yıllardır para aklamanın aracıdır.
“Açgözlülük, çok güçlü bir motivasyon kaynağıdır.”
Peki 21. yüzyılda organize suçla mücadelenin yöntemi değişecek mi, yoksa hala yasadışı parayı kovalamak en geçerli yöntem mi?
Bu işte “gümüş kurşun” yoktur. Yani başka bir deyişle, suçlu teşebbüslerince dünya çapında üretilen suçu çözecek tek ve garantili bir yöntem yok. Ama en önemli mafya liderlerini tespit etmek ve kavuşturmak için en az kullanılan, ama en etkili yöntemlerden biri; onlara hizmet eden, dünyanın çeşitli yerlerindeki yeraltı banka kaynaklarına sızmaktır. Kural basittir; eğer parayı takip edersen, para seni sahibine götürür. Yeraltı dünyasını finansal hizmetlerle besleyen organizasyonların içine nüfuz ederek, kapılar yasadışı servetlerin sahibine, yılanın başına giden bir patikaya açıldı. Ama gelin kendimizi kandırmayalım. Bu, amansız bir mücadele gerektiren ve asla bitmeyecek bir savaş. Çünkü illegal eylemlerden elde edilen kar öylesine büyük ki, düşen mafya babalarının yerini alacak parlak zihinleri sürekli kendine yem edecektir. Açgözlülük, çok güçlü bir motivasyon kaynağıdır.
NOT: Bu röportaj, ilk olarak Kara Karga Dergi’nin Ağustos sayısında yayınlanmıştır.