“Planet of the Apes” (Maymunlar Gezegeni) serisi ilk olarak 1968 senesinde sinema dünyasında kendisine yer buldu. Post apokaliptik bir hikaye, iyi oyunca kadrosu ve hikayeyle beraber büyük beğeni topladı. Ülkemizde “Maymunlar Cehennemi” adıyla bilinen seri günümüzde de sağlam alt metinleriyle yeni hikayeleri beraberinde getirdi. Önce beş filmden oluşan serinin isimlerini ve yapım senelerini hatırlayalım:
- Planet of the Apes (1968)
- Beneath the Planet of the Apes (1970)
- Escape from the Planet of the Apes (1971)
- Conquest of the Planet of the Apes (1972)
- Battle for the Planet of the Apes (1973)
1968 senesinden sonraki filmler ilk film kadar başarılı olamasa da seri için sadık hayran kitlesi oluşturmaya yetti ve bir şekilde evrim teorisini felaket senaryosuyla harmanlayarak sinemanın kült filmleri arasına girmeyi başardı. Hatta bu başarı 1974’de beraberinde 14 bölüm süren TV dizisini de getirdi. 1975-1976 senelerinde 13 bölümden oluşan animasyon serisi de TV ekranlarında yerini aldı. 1974 senesindeki dizinin bölümleri birleştirilerek 1980 senesinde 5 adet TV filmi de seyirciye sunuldu. Sonuçta yapımcıların elinde altın yumurtlayan tavuk vardı.
Maymunlar 2001 senesine kadar sessizliğini korudu. Tim Burton yönetmenliğinde gelişen görsel efekt teknolojisiyle birlikte yine ilk filmin adını taşıyan “Planet of the Apes” gösterime girdi. Film gişede başarı yakalarken efsane seriyi yeniden canlandıracak kadar başarılı bir yapım olamadı. Bu filmden tek aklımda kalan müzikleri oldu.
2011 senesinde seyirciyi memnun eden bir filmle maymunlar geri döndü. İngiliz yönetmen Rupert Wyatt’a emanet edilen “Rise of the Planet of the Apes” filmi geçmişle bağlarını tamamen koparan yeni bir başlangıç yaptı. İnsanlar için üretilen bir ilacın maymunlar üzerindeki testleri sırasında zeka gelişimine maruz kalan bir maymunun çocuğu olan Caesar’ın macerası seyirci tarafından beğeniyle karşılandı. Caesar’ın bir aile yanında geçen hayatı bir anda kendisini diğer maymunların arasında bulmasıyla dramatik bir değişimi tetikliyordu. İyi aile çocuğu olan Caesar’ın azılıların bulunduğu bir hapishaneye düşmesiyle hayata karşı bakışının değişimi çok inandırıcıydı. Caesar’ın insanların arasından çıkıp, kendi ırkı içerisindeki yaşamı, O’nu zekasıyla doğal bir lidere dönüştürmüştü.
2014 senesindeki devam filmi olan “Dawn of the Planet of the Apes”de yönetmen koltuğuna Amerikalı yönetmen Matt Reeves geçti ki kendisinin DC Sinema Evreni’nde başlaması düşünülen solo Batman filminin yönetmeni olması bekleniyor! Filme dönecek olursak, ilk filmin sonrasında hayatı çok değişmiş olarak bulduk. İlk filmin sonunda gösterilen virüs riski gerçekleşmiş ve insan ırkı yok olmaya yüz tutmuş. Bu noktada oluşan soru işaretlerine filmin çok net yanıtlar vermeyerek belirsizlik ortamını sürdürmesinin başarılı bir tercih olduğunu düşünüyorum. Bu durum aynı zamanda her an hikayeyinin akışının radikal olarak değişebileceği olaylara da kapıyı açık bırakıyor.
“Dawn of the Apes”de maymun karakter sayısının artışı hikayeye renk katıyor. Elimizde büyüyen Caesar’ın “yanlış” demeyeceğimiz tercihleri sonrasında akıllı maymun ırkının lideri olması hayatta kalma mücadelesi veren insan ırkı için soru işaretlerini de beraberinde getiriyordu. Konu hayatta kalma olunca farklı ırkların her ne kadar istenmese de çatışmasının gerekliliği ikna edici bir hikayeyle ortaya konuyor. Bir başka deyişle; olması gereken İnsan-Maymun savaşı başlıyor!
(Yazının bundan sonrasında son filme ait sürprizbozan bulunmaktadır)
Başlayan savaşın son aldığı durum 2017 yapımı “War for the Planet of the Apes” filminde tempoyu arttırarak devam ediyor. İlk iki filmin oluşturduğu geniş karakter yelpazesi (ki bence bunların hepsi maymunlardan oluşuyor) bu filmde hakkını vererek ve üzerine yenileri eklenerek kullanılmış. Yer yer “yol hikaye”sine dönen filmi zevkle seyrettiğimi baştan söyleyeyim. Bu üç filmin süreleri sırasıyla; 1 saat 45 dakika, 2 saat 10 dakika ve 2 saat 20 dakika. Gözüktüğü üzere; hikaye ilerledikçe, artarak oluşan epik hava sonuç olarak da daha uzun süreli filmleri ortaya çıkarmış. Caesar’ın ikinci filmde Koba’nın ateşli bir şekilde yaşadığı “intikam duygusu”na mesafeli duruşu, bu filmde bir anda Caesar’ın benzer bir duruma düşmesiyle etkileyici bir ikilemi bizlere sunuyor. Bu ikilemin üzerine gelen yeni karakterler ve araya giren “yol macerası”, enfes müzikler ve etkileyici kareler filmin ilk yarısının kusursuz olmasını sağlıyor. Yeni karakterlerden özellikle Kötü Maymun basında olumlu tepkiler aldı. Bu karakteri ilk gördüğümde Gollum’a benzettiğim için nedense daha sonra orijinal bir duruşu olmaması sebebiyle diğer seyirciler kadar benimseyemedim.
Şimdiye kadar genelde övgüler saydığım filmin ikinci yarısı için övgülerin dozajını bir nebze düşürmem gerekiyor. Bu kadar zorlayıcı bir projede okyanusu geçip, derede boğulma tehlikesi geçiriyoruz ama boğulmuyoruz. Filmin sonlarına doğru oluşan atmosferin beraberinde çok fazla klişe diyebileceğim sahnelerin ve dialogların oluşmasını beğenmedim. Daha doğrusu bu filme yakıştıramadım. Bu haliyle de film güzel mi? Evet, güzel. Ancak başyapıt olabilecek bir eserin kıyısından dönüldüğü muhakkak.
Üç filmde de maymun karakterlerin rol kapma konusunda insanlara karşı ezici üstünlüğü bulunuyor. Görsel efekt harikası olan maymunların duygularını yansıtmadaki olağanüstü başarıları sinemanın geleceği için de yeni alternatif projelere göz kırpıyor. Üç filmin de gişede iş yapması için seçilen popüler aktörler sırasıyla; James Franco, Gary Oldman ve Woody Harrelson’dı. Bu üç oyuncunun canlandırdığı karakterlerin iyiden kötüye doğru olan sıralamalarının da tesadüf olmadığına inanıyorum. Caesar’ın liderlik vasfının artmasıyla tehdit olan karşı ırkın duruşu da bir o kadar şiddetleniyor. Bu duruma, “tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan” diye de bakabiliriz. Caesar’ı daha güçlendiren rakipleri mi oldu, yoksa Caesar güçlendiği için mi rakipleri de güçlendi?
Maymunlar’ın savaşı bu filmle birlikte sonlandı mı? Bu sorunun yanıtının “Hayır” olduğunu düşünüyorum. Yukarıda belirttiğim gibi son üç filmin geçtiği ortamın koruduğu gizemlerin de artısıyla seri bundan sonrasında ileri bir tarihte daha da değişmiş bir ortamda Caesar sonrası jenerasyonun hikayesine odaklanacaktır. Bakalım yapımcılar yeniden canlanan Maymunlar Cehennemi’ni hangi yönde devam ettirecekler?
Son olarak filmde maymunlara can veren oyunculara değinelim. Caesar’ı canlandıran Andy Serkis’in Yüzüklerin Efendisi evreninin Gollum’u olmasına ne dersiniz? Sanki sanatçının kaderi bu sıradışı karakterleri canlandırmak üzere çizilmiş. Rocket rolünü canlandıran Terry Notary’nın kaderi de Andy Serkis’e benziyor. Avatar (Banshee), Hobbit (Goblin), Kong: Skull Island (Kong) ve 2018’de gösterime girecek olan “Avengers: Infinity War” filminde Groot’u canlandıracak! Görsel efektlerin filmlerde artan kullanımıyla birlikte güçlü mimiklere sahip sanatçılar için yeni bir oyunculuk alanının açıldığını görüyoruz.
Oyunculuk performansının başarısına şu örnekle açıklamaya çalışayım. Caesar karakteri Oscar ödüllerinde “En İyi Erkek Oyuncu” dalında aday olmayı hak ediyor! Üç film boyunca Caesar’ın beyazperdeye yansıttığı duygular filmlerin başarılı olmasına direkt olumlu yansıdı. Bu başarı son filmde çok önemli bir rolü olan kötü adamı Albay karakterini canlandıran Woody Harrelson’ın bile beklentimi karşılamayan bir performans sergilemesine sebep oldu. Caesar kadar güçlü oyunculuğu olan bir karakterden sonra ne yapılırsa yapılsın tek boyutlu olmaktan kurtulamayan Albay karakterini de son filmin zayıf halkaları arasına eklemeliyim.
Filmi 2D olarak seyretmeyi tercih ettim. Bunun en önemli sebebi de hoplayan zıplayan maymunların görsel açıdan yorucu olduğuna inanmamdı. Fragmanlarda çok fazla yer alan karanlık plan çekimleri de beni 2D’ye yönlendirdi. Bu tercihimden de memnun kaldığımı not düşmeliyim.
Maymunların zorunlu savaşına kayıtsız kalmamanızı öneririm. Herkese iyi seyirler.
Öteki Sinema için yazan: Hakan Tunga Kalkan