Norveç sinemasındaki yolculuğumuz, “1995 Sonrası Norveç Sinemasından Film Önerileri” başlıklı listemizin yeni bölümü ile devam ediyor. Üçüncü listemiz ağırlıklı olarak son iki yıl içinde çevrilen filmlerden oluşuyor ve Norveç sineması gibi mütevazı bir sinemanın iki yılda çevirebileceği, bu filmlerin içinden de seçip önerebileceğimiz film sayısı nispeten az oluyor. Üçüncü listemizdeki filmlerin sayısı ve kalitesi ile ilgili hislerim, bitmeye yaklaşan bir şampuanı sulandırarak kullanırken hissettiklerimle aynı: Gitgide seyreliyor!
Her zamanki gibi şunu hatırlatmakta fayda var. Listemiz bir ahkam kesme aracı olmayıp sadece iyi bir izleyicinin, bir sinemaseverin naçizane tavsiyeleridir. Doğal olarak öznel bir karaktere sahiptir. Erişip izleyemediğim daha pek çok film vardır ve kim bilir ileride bunları izledikçe yeni ek listeler gelebilir. Listedeki filmler kronolojik sıraya göre verilmiştir. İyi seyirler.
Jeg Er Din / I Am Yours (Iram Haq, 2013)
Oğlu, sevgilisi ve ailesi arasında kalan bir kadının hayatından bir kesiti anlatan I Am Yours, yönetmen Iram Haq’ın otobiyografisinden izler taşıyor. Basmakalıp ve karalayıcı bulduğum What Will People Say için pek de iyi şeyler söyleyememiştim ama I Am Yours, eksiklerine rağmen beğendiğim, dengeli ve ayakları yere basan bir film.
Mordene I Kongo / The Congo Murders (Marius Holst, 2018)
Kongen Av Bastøy / Şeytan Adasının Kralı filmiyle beğendiğim ve daha sık film çekmesini istediğim Marius Holst’un gerçek olaylara ve tanıklıklara dayanan bir hikayeyi anlattığı The Congo Murders filmi, Kongo’ya muhalif gerillalar hesabına operasyon yapmak için giden iki Norveçli paralı asker olan French (Aksel Hennie) ve Moland’ın (Tobias Santelmann) baştan sona ters giden olaylar sonucunda mahkum olmasını anlatıyor. Holst mahkum olmalarına neden olan olay üzerindeki şüphenin üzerine de muğlaklık bulutu koyarak French ve Moland’a “Norveçli kahramanlar“ payesini vermekten geri durarak tarafsız bir dil kullanıyor. İlgiyle izlediği, yaş aldıkça ustalaşan ve daha neler yapabileceğini merak ettiğim Aksel Hennie’nin aynı film içinde bile ne kadar çok değişebileceğini görüp bir kere daha şaşırmış ve hayran olmuş durumdayım.
Kadaver / Cadaver (Jarand Herdal, 2020)
Distopik bir gelecekte, medeniyetin yıkılmak üzere olduğu, kıtlık içinde yaşayan bir toplumda insanlar evlerine kapanmış ve başlarına gelecek kötü akıbeti korku içinde beklemektedir. Şehirdeki bir otel sahibi ise insanlara maske oyunu içinde gizem ve eğlence vaad etmektedir. Ailemiz de otele gidip oyuna katılmaya karar verir ama hikayenin gerisi pek düşündükleri gibi eğlenceli olmaz. İyi başlayan, iyi gelişen ama sonlarda bekleneni veremeyen bir korku filmi.
De Uskyldige / The Innocents (Eskil Vogt, 2021)
The Innocents, bu listede olmayı en çok hak eden, sulandırılmış şampuan benzetmesinden en muaf olan ve içime en çok sinen film. Joachim Trier’in filmlerinin senaryolarında katkısı olan Eskil Vogt’un ikinci uzun metrajlı filmi. Oslo banliyösünde yaşayan ve üçü doğaüstü yeteneklere sahip dört çocuğun hikayesi. Adlerci bir söyleyişle bu doğaüstü güçler, birtakım handikaplara sahip olana üç çocuğun hayat amacını temsil ediyor. Aslında bir korku-gerilim filmi kılığında bu çocukların büyüme çabasına tanık oluyoruz. İlk film Blind (2014) göz ardı edilebilir ama Vogt, The Innocents ile bu sefer turnayı gözünden vurmuş.
The Worst Person In The World (Joachim Trier, 2021)
Reprise (2006), Oslo, August 31st / Oslo, 31 Ağustos (2011) ve Thelma (2017) ile haklı bir başarıya ve izleyici kitlesine kavuşan Trier’in bilhassa Louder Than Bombs / Sessiz Çığlık (2015) filmi bende bir tür hoşnutsuzluk yaratmıştı. Filmi kötü bulmuyorum ama hakim rüzgarların aksine The Worst Person In The World’ün geçen yılın en güzel filmi falan olduğunu da düşünmüyorum. Sessiz Çığlık’ta yakama yapışan hoşnutsuzluk bu filmde de geri geldi. Bir tür “uslanma” eğilimi bu hisse sebep olmuş olabilir. Ama gene de geçen yıl Norveç sinemasından çıkan en iyi filmler listesinde yer alması gerektiğini düşünüyorum. Renate Reinsve iyi. Aşıkların birbirine koştuğu filmleri seviyorsanız (Licorice Pizza), benden duymuş olmayın ama (zaten bütün afişlerinde, fragmanlarında görüyorsunuz!) bu filmin bir yerlerinde de koşuluyor efendim.
Nordsjøen / The Burning Sea (John Andreas Andersen, 2021)
Norveç felaket filmi deyince aklımıza hemen geliveren birkaç film The Wave / Dalga (2015), The Quake / Deprem (2018) ve The Tunnel / Tünel (2019) olacaktır. The Burning Sea’nin yönetmeni Andersen, Roar Uthaug’un çektiği Dalga filminin devamı olan Deprem’in de yönetmeni. Böylece felaket filmleri iki ayrı yönetmenle bir üçlemeye tamamlanmış oluyor. Andersen’in çektiği iki filmin ortak yanı, felaketi işlerken düzen eleştirisi de getirmesi. Ayrıca Andersen bu filmde felaket filmlerinin “kurtarıcı baba” klişesini kullanarak babanın statüsünü koruma misyonunu terk ederek bir kadın kahraman kullanmayı tercih etmiş. Mantık açısından sorgulanabilecek sahneleri olsa da (o kadar petrol 10 dakikada yanıp bitebilir mi?) ilgiyle izlenebilecek bir felaket filmi. Üstelik tadımlık Bjørn Floberg performansı da içeriyor.
I Onde Dager / The Trip (Tommy Wirkola, 2021)
Wirkola’nın ikinci sinema filmi olan Dead Snow (2009), biraz sıradan başlayan ama polisi arayan Martin’in (Geir Vegar Hole) söylediği “Nazi zombiler evi bastı ve biz de kurtulmak için evi ateşe verdik” cümlesiyle çılgın bir gore komedi şenliğine dönüşen bir korku komedi idi. Dead Snow 2: Red vs. Dead (2014) ise çok daha fazlasını başaran, baştan sona muhteşem bir korku komedi idi. The Trip, aynı Dead Snow gibi biraz tutuk başlayıp sonradan açılan bir film. Evliliklerini kurtarmak için beraber tatile çıkan bir çift birbirine karşı başka niyetler içindeyken davetsiz misafirlerin katılımı ile olaylar çığrından çıkıyor. Noomi Rapace ve Aksel Hennie’nin oyunculuğu ve Wirkola’nın kan revan kaplı gaddar mizahı ile sürükleyici bir komedi vahşet festivali kapılarını izleyicilere açıyor.
Öteki Sinema için yazan: S. Özgür Ilgın
[box type=”info” align=”” class=”” width=””]
Diğer Listelere de Göz Atmak İsterseniz:
[/box]
Güzel bir liste olmuş teşekkürler s.özgür ılgın abi.