Aslında bu yazıya girişirken biz bile bu kadar az örnek verildiğini bilmiyorduk. Ne yazık ki 2011 Türk korku sineması için ne nicelik ne de nitelik açısından iyi bir yıl olmamış. Elimizde biri korku komedi olmak üzere hepi topu 4 film var!
Bunların içinden bir “en iyi” listesi de çıkarmak mümkün değil zaten… O yüzden hepsini kısaca anıp Türk korku sineması açısından seneyi işaretlemiş olalım. İşte vizyona giriş tarihlerine göre 2011’in korku filmleri.
Kutsal Damacana 3: Dracoola
Kutsal Damacana serisinin 3. filmi olan Dracoola’yı anlatmak için kelimeler kifayetsiz kalıyor. Karşımızda duran şey; Senaryo, oyunculuk ve yönetmenlik beceriksizliğiyle vücuda gelmiş, sadece bilet satmak için yapılmış bir ticari sinema çöpü, iyice özensizleşmiş bir “hap yapıp para kapma” şaheseri!
Önceki filmlerle hiçbir alaka içermemesine rağmen “Kutsal Damacana” ismi seyirciyi salona çekecektir ve Ersin Korkut’un gariban sevimliliğinden kaynaklanan bir gişe potansiyeli de var ama bu film, serinin ipini çekecek, çekilse bile 4. Filmin hepten seyircisiz kalmasına yol açacak cinsten bir yapım felaketi. Yapımcı ve başrol oyuncularının basına verdiği neşeli ama seyirciyi yanıltacak türden röportajlara da kanmamak gerek. Özellikle Ersin Korkut, Şahin Irmak ve Özge Ulusoy’un karakterlerinden bahsettiği kısımlar film izlendikten sonra iyice anlamsızlaşıyor. Affedersiniz ama hangi karakterler?
Kutsal Damacana, aynı hafta gösterime giren bir başka yerli komedi filmi olan Şahin K.lı “Günah Keçisi”ne dahi bir başyapıt gözüyle bakmanızı sağlayacak kadar kötü bir film. Karikatüristlere film senaryosu yazdırmak her zaman başarılı sonuçlara yol açmıyor çünkü bir karikatür karesinde insanı çatlatacak kadar eğlenceli olabilecek absürt yaratımlar, ete-kemiğe bürününce o kadar da komik durmuyor. Seyircisini kaba, bel altı esprilerle sömüren, hiçbir anında en ufak bir sinema başarısı sağlayamayan, seyirciyi iyice aptal yerine koyan bir film. Film bile demek gelmiyor insanın içinden… Murat Tolga Şen
Karadedeler Olayı
Blair Cadısı’ndan kesinlikle bağımsız olarak ele alamayacağımız Karadedeler Olayı’nın, filmin gösterimden aylar önce başlayan “Halkla İlişkiler” ayağı da bizi yine aynı adrese götürüyor.
Vakt-i zamanında Blair Cadısı’nı daha gerçek kılmak için yapılan dahiyane pazarlama yöntemini aynen kullanan film ekibi, bizi filmin “gerçekten de” gerçek olduğuna ikna etmek konusunda pek kararlı. Filmin gizemini kaçırmamak adına bir basın gösteriminin dahi yapılmaması, aslında işin boyutunu özetler nitelikte. Halbuki ve maalesef ki filmin ilk sahnesinden itibaren bu koşullandırma, adım adım kırılmaya başlıyor.
Bu kez bir ormana giden bir grup genç yerine, ürkütücü bir köye giden bir gazeteci; işin ürkütücü boyutu olarak da bir cadı yerine “karadedeler” var. İşin ucunda ise faili meçhul bir katliamın anatomisi…
Karadedeler Olayı’ bazı açılardan gizli bir ‘Blair Cadısı’nın yeniden çevrimi; ancak onun yarısı kadar dahi ürkütücü değil. Bu kurmaca filmin gerçekliğine, izleyenden çok daha fazla inanan filmin yaratıcı ekibindeki kişiler ise, belki de istemeye istemeye filmin kapanış jeneriğinin sonuna ekledikleri gizli(!) bilgiyi bizden önce kendilerine itiraf etmelilerdi. Çünkü filmin gösteriminden çok zaman önce başlayan ve buram buram taklit kokan reklam çabası olmasaydı, filmi “iyi niyetli bir deneme” olarak niteleyebilirdik. Kaan Karsan / http://www.beyazperde.com/filmler/film-191006/elestiriler-beyazperde/
Mühürlü Köşk
Filmin gayet uyduruk ve “esinlenmiş” hikayesinde, küçük bir kanunsuzlar çetesinin polisten kaçarken sığındıkları bir köşkün perili çıkması ve başlarına ölümcül kötülüklerin musallat olmasını izliyoruz.
Olayı burada biraz açalım. B sinemasına tutkulu bir sinemasever olduğum için Mühürlü Köşk benzeri filmler video piyasasında sık sık karşıma çıkıyor. Bunlar genellikle büyük bütçe filmlerin erotizm dozu yüksek beceriksiz ve komik taklitleri. The Lord Of The G-strings, Missionary Position Impossible, Twinklight, Forrest Hump gibi pek çok örneğini sayabileceğim bu janranın, yapıldıkları ülkelerde dahi sinema salonlarının kıyısından köşesinden geçmediğini, ancak bazı “tür” festivallerinde ve DVD’de “meraklısına özel” bir şekilde seyirci karşısına çıkabildiğini belirtmem gerek…
Tabi Mühürlü Köşk yukarıda yazdığım filmlere ancak uyandırdığı “olmamışlık” hissi açısından yaklaşıyor. Çünkü bu filmin bir spoof / parodi olma çabası yok. Kendisini gayet ciddiye alıyor. Taklit ettiği onlarca film var ama özellikle bir filme benzemiyor. Fakat berbat senaryosu, biçare oyunculukları ve TV dizilerinde gördüklerimizden bile beceriksizce uygulanmış “after effects” mamulü illüzyonlarıyla kendisi bir parodiye dönüşerek tam da bahsettiğim “kötü” filmlerden biri olup çıkıyor. Filmi sinemada izlememiş olsam ve bu gereksiz kendini ciddiye alma çabası olmasa aslında ortada eğlendirici bir B potansiyelinden bahsetmek mümkün olabilirdi. Murat Tolga Şen
Musallat 2: Lanet
Alper Mestçi yine çok iyi bir film çekebilecekken yaptığı yanlış manevralar yüzünden Türk sinemasına bir korku başyapıtı sunmanın uzağına düşüyor.
İnsanın 2 yaşından öncesini hatırlayamaması ve o yılların karanlığı üzerine bir film Musallat 2… Elif (Türkü Turan) filmde kapkaranlık geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalan bir ressamı canlandırıyor ve yaşadığı tüm sorunların aslında geçmişindeki büyük bir hatadan kaynaklandığını öğreniyor. Bu büyük hata korkunç ve çözülmesi mümkün olmayan bir büyü..
Eğer Kanal-i-zasyon faciasını görmezden gelirsek, Alper Mestçi kötü bir yönetmen değil… Güçlü sekanslar çekebiliyor ama ortada uzun metraja yetecek iyi bir hikaye olmadığında yapılacak çok bir şey yok. İlk Musallat gibi bu film de 30 dakikadan daha fazlasına ihtiyaç duymayan bir hikayeden uzun metraj çıkarma çabasında… Bu da bir türlü giremeyen, girse de yürümeyen, sonuna doğru da ne olacağı çoktan belli sıkıcı bir seyirliğe dönüşüyor. Neyse ki arada iyi çekilmiş cin çarpma sahneleri falan var ve bunlar da benim gibi doğaüstü fenomenlere takıntılı birinin aklını almaya yetiyor!
Filmdeki oyunculuk için çok bir şey söylenemez. Bizde henüz kimse bir korku filminde ne yapması gerektiğini bilmiyor. Hikaye de karakterlerden çok olaylarla ilgilendiği için kahramanlarımızın başına gelenlere ya da gelemeyenlere fazla üzüldüğümüzü söyleyemeyiz. Bu arada kötü büyücünün evi geçen yıl Van’da seyrettiğim İran yapımı korku filmi Aal‘da ki mekanlara çok benziyor. Bilinçli bir taklit olduğunu düşünmüyorum.
Dükkan-ül hayal ekibinin plastik makyajları yine çok iyi… Dünya standartlarında iş çıkarmışlar, ellerine sağlık ama film öncesi gösterilen tanıtım fotoğraflarındaki tavuk elli kız gibi bir sürü efekt sahnesi filmden çıkarılmış! Murat Tolga Şen