2013 yılının her anlamda kompleks bir yıl olduğunu söyleyebilirim. En azından hem edebiyat hem sinema hem de video oyun dünyası adına oldukça hareketli bir yıl olduğunu kabul etmemiz gerekir. Geçtiğimiz yıla oranla daha nitelikli eserlerle burun buruna geldiğimiz, hatta çoğu zaman önümüzdeki seçeneklerin birini / bir kaçını elemek zorunda kaldığımız, alternatifleriyse sandığımızdan daha bol bir yıl olduğu kesin!
Öteki Sinema için yazan: Fatih Yürür
Bu hareketlilik, çizgi roman aleminde de kendini gösterdi elbette! 2013 yılında hem piyasaya yeni katılan taze yeteneklerin işler kalemleri hem de eski toprakların üretimleri sayesinde, çizgi roman dünyası oldukça renkli bir dönem geçirdi. Jeff Lemire’in başarılı serisi Sweet Tooth tam gaz devam ederken; Scott Snyder’ın yarattığı ve son yıllarda karşımıza çıkan en keyifli Batman hikâyelerinden biri olan The City Of Owls yılın en keyifli mahsulleri arasındaydı. Doludizgin devam eden bir diğer maceraysa Bill Willingham’ın Fables’ıydı! Something Terrible, Young Avengers, Brian K. Vaughan imzalı Saga, çizgi roman aleminin Spring Breakers’ı olarak da kabul edebileceğimiz Sex Criminals, zombi parodilerinden bile daha parodi olan Zombo, Gene Luen Yang’ın Uzakdoğu harmanlı kişisel başarı öyküsü olan Boxers And Saints, her bir kalem darbesi sanat kokan Pretty Deadly, retro fütürizmin geniş perspektifli seceresini çıkaran The Private Eye, yaşayan tarihe sarı-sıcak ayna tutan March, Kevin Cannon’un mürekkep damlattığı leziz mi leziz korsan macerası Crater XV, kısa bir soluğun ardından yeniden aramıza dönen Hellboy, single maceralarına devam eden Fury ve Hawkeye, gece yarısı okumalarının vaz geçilmezi olmaya en üst sıralardan aday Out Of Skin, yarı saykodelik gevelemelere açık The End Of The F..kin World ve daha niceleri…
Tabi 2013 yılı dünya çizgi roman piyasası için bu kadar hareketli geçerken, ülkemizdeki basımların da gözle görülür biçimde arttığını söylemek gerekir. İşte karşınızda, geçtiğimiz yıl ülkemizde basılmış en iyi 10 çizgi roman!
GÜNGEZGİNİ
Fabio Moon ve Gabriel Ma ikilisinin anlattıkları bu etkileyici öykünün, çizgi roman tarihinde ayrıksı bir yere sahip olduğunu söyleyerek başlayabilirim işe! Temelde “hayatımız hangi seçeneğin ardında başlar” ve “tam olarak nerede noktalanır” gibisinden varoluşsal soruların peşine düşen ikizler, Güngezgini’nde, dünyaca ünlü Brezilyalı yazar Bras de Oliva Domingos’un düşlerinin peşinde koşarken; hem yazmaya çalıştığı hem de farkında olmadan yazdığı hikâye(ler) üzerinde zaman, yaşam, ölüm ve sonsuzluk kavramlarını sorguluyor.
Bras’ın yaşamının her günü, yaptığı her tercih, anlatılan hikâyenin bir parçası. Peki kendisi yaşamaya ne zaman başlıyor ve ne zaman ölüyor? Ya da sandığı gibi gerçekten yaşıyor mu?
Eisner ödüllü ikizlerin bu kitabı, son yıllarda anlatılmış en etkileyici öykülerden birini sayfalarına hapsetmiş! Öyle ki, sayfaları araladığınız anda, kendinizi, kendi hayatınız üzerine Bras’ın kafa patlattığı sorguları ile cebelleşirken buluyorsunuz!
LEJYON
Fabien Nury ve John Cassaday ikilisinin bu bilimkurgu harmanlı neo nazi öyküsü, her ne kadar bazı çizgi roman severler tarafından anlaşılması zor bulunarak burun kıvrılsa da; detaylarında barındırdığı hoş sürprizlerle okuyucusunu mükafatlandırmaktan çekinmeyen bir öyküye ev sahipliği yapıyor.
Kabaca baktığımızda yine karşımızda Nazi Almanya’sının terör estirdiği bir başka İkinci Dünya Savaşı arka planı buluyoruz. İngiltere’nin istihbarat biriminin, Nazi birliklerinin gizli silahlarını keşfetmeleriyle birlikte de savaşın belirsizliği kör bir düğüme dönüşür. Müttefik Kuvvetler ilk zaferlerini kazanmış olsalar da, Nazilerin sahip oldukları gizli silah dengeleri değiştirecektir. Bu gizli silah, kanındaki ufacık bir damlayla, etrafındaki yaşayan her şeyi kontrol altına alabilen Ana adında bir kız çocuğudur. Asıl risk, bu 10 yaşındaki Rumen kız çocuğunun, limitsiz gücünün farkına varmasıyla baş gösterecektir. Nitekim Ana, her an kontrolden çıkmaya hazır bir ölüm makinesidir!
Daha önce Planetary ve Astonishing X-Men serileriyle adını duyurmuş olan John Cassaday’in keyifli çizimleri; Fransız yazar Fabien Nury’nin kaleminden damlayan derin ve incelikli öyküyle birleşince, ortaya tadından yenmeyecek bir cilt çıkmış! Vlad Dracul’un topraklarına kadar uzanan bu öykü, bu yıl karşımıza çıkan en kaliteli bilimkurgu – gerilim çeşitlemelerinden birisiydi kesinlikle!
PUNISHER: BAŞLANGIÇ
Eh! Bizim Punisher’a ayrıca iltimas geçmemize pek de gerek yok! Yani Punisher’ın listeye girmesinin, ülkemizde uzun zamandır Punisher öyküsü basılmamasıyla ya da Frank Castle’a beslediğimiz sempatiyle hiçbir alakası yok! Kaldı ki Preacher ile birlikte son yılların en rahatsız serilerinden birine imza atmış Garth Ennis gibi bir adamın, Punisher kabilinden bir multi psikopatın hakkını teslim edeceği konusunda şüpheye düşmek başlı başına terbiyesizlik olur!
Tahmin edebileceğiniz üzere, Garth Ennis faktörünün de etkisiyle söyleyebiliriz ki; karşımızda bu zamana kadar anlatılmış en rahatsız edici Punisher öykülerinden biri duruyor! Max serisinin, sınırsızlığı, sadece yetişkin okuyucuları hedef aldığı için, ülkemizde basılmış olması bile başlı başına nimet! Diğer taraftan Microchip ile yaşanan köşe kapmaca ekseninde hareket eden öykü, eski dostların birbirlerinin boğazlarına bıçak dayamasına sebep oluyor!
Punisher: Başlangıç için daha fazlasını sayıp dökmek yerine, öykünün girizgah kısmında, Frank Castle’ın İtalyan Mafyası’na yaptığı toplu kıyımıda, metrekareye sıçrayan beyin parçacıklarını örnek olarak iteklemek yerinde olur! En azından ülkemizde son yıllarda basılan çizgi romanlar arasında, grafik şiddeti bu kadar çiğ biçimde sunanına pek de rastlanmamıştı!
Y: SON ERKEK
Muhtemelen sorulduğunda her erkeğin rüyası olabilecek bir içerikten, kelimenin tam anlamıyla bir kabus elde edebildiği için Brian K. Vaughan’a saygı duymamak elde mi? Çizgi romanı uzun süredir cbr formatında takip edenler için değeri tartışmalı olsa da, ülkemiz okuyucusuyla bir şekilde buluşmuş olması sevindirici!
Malumunuz, geçtiğimiz yıllarda bir fan film ile de önü açılan öykü, son yılların en ayrıksı post apokaliptik içeriklerinden birine sahip. 2002 yılında, nereden peyda olduğu bilinmeyen bir salgın, yeryüzündeki bütün spermleri ve Y kromozomu taşıyan tüm memelileri yok eder. Nitekim Yorick Brown ve onun erkek maymunu, bu sebebi belirsiz kıyımdan sağ kurtulmayı başarırlar. Fakat Yorick’in bu kıyımdan sağ kurtulduğu için dünyadaki en şanslı erkek(!) olduğunu söyleyebilmek ne yazık ki mümkün değildir!
Totalde “Yeryüzünde kalan son erkeğin başına ne gelir?” sorusunu, adım adım cevaplar nitelikteki öyküsüyle; radikallerin, amazonların ve yağmacıların arasından sıyrılarak, Avustralya’daki kız arkadaşının peşine düşen Yorick’in dangalaklıkla kol kol ilerleyişi, zaman zaman sinirlerinizi bozacak bir romantizmle işliyor Y: Son Erkek. Okurken sık sık “Ah Yorick Ah!” diye sinir harbi yaşamadığınız her saniye, keyif alacağınız bir hikâye! Eğer hala keşfetmediyseniz şimdi tam sırası!
DÜNYA SAVAŞI HULK
Hulk daha önce hiç bu kadar kızmamıştı! Öyle ki Dünya’nın güvenliği için kendisini Sakaar gezegenine şutlayan süper kahramanlardan alacağı intikam ile yanıp tutuşan gürültücü Yeşil Kümbet, sonunda gezegenimize geri dönerek, bütün süper kahramanların köküne kibrit suyu ekmenin yolunu buldu!!!
Planet Hulk ile koca bir gezegeni dize getiren koyu yeşil baş belasının, belki de en eğlenceli öykülerinden birine imza atmış olan Greg Pak; yapışkan salyalar saça saça böğüren Hulk’un epik yolculuğuna şimdilik son noktayı koyuyor! Öfkesinin dizginlerini salarak dünyayı yerle bir eden Hulk’un Marvel süper kahramanlarıyla olan bu toplu hesaplaşması, en afili blockbuster filmine bile taş çıkaracak ölçekte yıkım içeriyor!
Dünya Savaşı Hulk, Pak’ın sınırsız patlama çatlamaya olanak tanıyan senaryosu, John Romita Jr’ın eşsiz görsel cilası sayesinde tadından yenmeyecek, nur topu gibi bir aksiyon şaheserine evriliyor!
WOLVERINE : İHTİYAR LOGAN
Bizde iddia edildiği gibi en iyi Wolverine hikâyesi değil belki ama kesinlikle en keyiflilerinden biri! Wolvie’nin öyküsünü keyifli yapan bir çok unsur var!
Mesela, “neredeyse bütün süper kahramanlarının kökünün kazındığı, post apokaliptik bir dünya” cümlesi bile, Marvel müptelalarının ağızlarından galon galon su akıtabilir. Efsanevi Hulk çetesinden ve dünyadaki diğer kötülük timsallerinin tercihlerine göre bölünen ülke haritasından bahsetmeme gerek bile yok sanırım… Tabi araya fındık fıstık maiyetinde eklenen “geçmişe sünger çekmiş yaşlı adam” klişesine ve Solomon Kane misali, bozulan yeminin ardından içilen bardak bardak kana fazla takılmadan, hatta belki de bunu başlı başına kitsch bir öykü olarak değerlendirmek, İhtiyar Logan’dan alacağını keyif kat sayısını arttıracaktır.
İç Savaş’ın mimarlarından Mark Millar ve Steve Mcniven, kalabalık süper kahraman öyküleriyle iç bayıcı bir tekrarın pençesine düşmüş Marvel evrenine taze nefes üfleyerek içleri ferahlatıyor. Her ne kadar pdf aleminde abecesi ezberlenmiş bir öykü olsa da, ülkemizde basılmış olması dikkate değer!
DUMANKARA: HAYAT BİR YANGINDI
Levent Cantek, bu yıl iki farklı projeyle çizgi roman severleri selamladı. Bunlardan biri, eski dost Deli Gücük, diğeriyse 21 farklı çizerin tasviriyle, her telden 21 farklı Ankara öyküsünün anlatıldığı Dumankara’ydı.
Totalde bu zamana kadar anlatılmış neredeyse bütün Ankara öyküleri gibi içten, diğer taraftan da Ankara’nın arka sokaklarında gezinen her kayıp ruh gibi, arayış içerisinde olan karakterler… Hem öykülerinin derinliği hem de görsel anlamda ülkemizde çıkan kısıtlı sayıdaki grafik çizgi romanlardan biri olması sebebiyle, kelimenin tam anlamıyla Sahra’nın vahasıydı Dumankara…
ŞAFAK AYAZI
Pek çoğumuz gibi ben de Cem Özüduru’yla Zombistan sayesinde tanıştım. O dönem, ülkemiz topraklarında vuku bulan geniş çaplı bir zombi salgını, sıcak ve taze bir fikirdi. Cem Özüduru da bu içerikten uzun soluklu sayılabilecek ilk öyküyü çıkarmıştı.
Şafak Ayazı, Zombistan ile kıyaslandığında (neden böyle bir kıyaslamaya gerek duyduğum meçhul) daha derin bir öyküye ev sahipliği yapıyor. Kalibresi de doğal olarak Zombistan’a oranla daha geniş diyebilirim. Özüduru, Zombistan’ın kalabalık öyküsüne karşın, Şafak Ayazı’nda bir deniz yolculuğuyla başlayan ve eşeledikçe geçmişteki hesaplaşmaları bir bir ortaya çıkaran, büyümek ve terk edilmek üzerine serpiştirilmiş, totalde de tüm korkularımızın ipliğini pazara çıkaran bir öyküye sahip. Tabi bu sefer karakterlerin meskeni İstanbul değil, bol rüzgarlı Ege toprakları!
Cem Özüduru’nun hem yazar hem de çizer olarak, ülkemiz şartlarında ürettiği mahsullerden bahsederken, açıyı sadece içerikle sınırlı tutmak yanlış olur. Özüduru’nun hakim olduğu sinematografik göz ve kendine has çizim dili, onun mahsullerini ister istemez daha farklı değerlendirmemize sebep oluyor. Sonuç olarak Şafak Ayazı, hem yazar hem de çizer olarak kendi hikâyesini şekillendiren Cem Özüduru’nun şapka çıkarılası sabrından ve bu yüke rağmen öyküsünün altından başarıyla kalkabilmesinden kelli yılın en iyi eserlerinden biri olmayı sonuna kadar hak ediyor!
THOMAS OTT KÜLLİYATI
1966 Zurih doğumlu Ott, benim de aralarında bulunduğum oldukça geniş bir yazar – çizer kitlesini etkilemiş hikâyeler ele alan ayrıksı bir yetenektir. Aslen başarılı bir illüstratör olan Ott, Scratch Art tekniğinin de dünyadaki en başarılı icraatçılarından biridir. Tabi Ott’u pek çok yazar – çizerden ayıran en önemli özelliği hiç kuşkusuz zevk sahibi bir sinefil olmasıdır. Bu sebepledir ki, oldukça detaylı çizimleriyle süslediği ve her biri başlı başına sessiz birer gerilim filmini andıran öyküleri; çizgi roman takipçilerinden çok sinemaseverleri cezbetmektedir.
Flaneur Yayınevi, oldukça riskli bir işin altına girdi ve ultra yetenekli Thomas Ott’un üç ciltlik şaheserini ülkemizde basarak; bu zaman kadar Ott’un eserlerine uzak kalmış ülkemiz takipçileri için kaçırılmayacak bir tanışmaya ön ayak oldu!
Ott’un ‘Numaralar’, ‘R.I.P.’ ve ‘Cinema Panopticum’ derlemelerinin yer aldığı bu üç ciltlik külliyat, hızlı tüketilse de hazmedebilmek adına tekrar tekrar karıştırılacak ve her karesinden ilham süzülen bir yolculuğa kapı açıyor. Metinsel ağırlığı minimum seviyede olmasına rağmen, çizgi roman ile sinemasal anlatımı evlendiren scratch art örneklerinin basımı konusundaki riskler düşünüldüğünde, bu külliyatın ülkemiz okuyucusuyla buluşması daha da değerli bir hal alıyor!
SÜPERMAN: YENİ DÜNYA
Bilenler bilir, ülkemizde son yıllarda DC Comics mahsullerinin basımı oldukça zorlaşmaya başladı. Bunun en önemli sebebi de hiç kuşkusuz, DC’nin telif haklarının oldukça pahalıya gitmesi. Daha önce Arkabahçe Yayıncılık tarafından basılan Batman ve Süperman serilerinin ardından, DC‘nin süper kahraman çeşitlemelerinin basımları ülkemizde hızla azalmaya başlamıştı. Her ne kadar Heroes gibi popüler tv serilerinden uyarlanan ciltler ya da Killing Joke veya Joker gibisinden tam maceralar farklı yayın evleri tarafından basılma imkanı bulsa da, uzun zamandan beri Superman, Batman ya da Green Lantern gibisinden süper kahramanların yeni maceralarını okumaya hasret kalmıştık açıkçası!
Ülkemizde daha çok frankofon konseptinin boşluğunu doldurmaya soyunan ve bunun da altından başarılı bir biçimde kalkan YKY‘nin, DC Comics‘e el atmış olması pek çok çizgi roman severi şaşırmakla birlikte, sevindirdi de! Piyasanın frankofon kısmında sözü geçen YKY, DC üretimlerini de kadar devam ettirecek, o konuda kesin bir şey söyleyebilmek mümkün değil ama hem çeviri hem de baskıdaki başarıları, bu işin hakkını vereceklerine inanmamızı sağlıyor.
10 sene gecikmeyle de olsa Türkiye’de çr okurları sonunda harbici kahraman nasıl olurmuş punisher MAX ile öğrenecek.
Ülkemizde çıkarılan Marvel-DC sayısı da çok az, yakalamak çok mümkün değil :( yine bu yıl daha iyiydi Superman : Yeni Dünya falan çıkarıldı inşallah daha da gelişir türkiye’de çizgiroman
Güzel bir liste elinize sağlık…Daha çok Punisher ve Batman çıkar umarım :)
Harika yazı Fatih eline aklına sağlık!