Her ne kadar yerli çizgi roman üretimlerimiz, ağırlıklı olarak kolektif formatta karşımıza çıksa da, yabancı yapımlar mevzu bahis olduğunda, kelimenin tam anlamıyla kum gibi çizgi romanlar düştü soframıza. Bir kısmı, sıkı takipçiler tarafından yıllar önce keşfedilmiş olsa da, taptaze romanlar da basılmadı değil hani!
Bu yıl, bariz bir biçimde geçtiğimiz yılları geride bırakacak bir basım savaşına tanık olduk adeta! Yıllar yılı Türkçe basılmış Batman ve Hellboy okumak için yanıp tutuşan biz fanilerin imdadına JBC yetişti ve koskoca Batman külliyatının haysiyetli öykülerini okuyucularla buluşturdu. Bonelli mevzusundaki istikrarıyla bilinen Çizgi Düşler ise, 100 Kurşun, Scalped, Savage Wolverine ve X-Force gibi serileri ardı ardına patlatırken; Y Son Erkek, macerasını da kısa aralıklarla bizlere sunmayı ihmal etmedi. Marmara Çizgi de, Saga serisini daha dumanı üzerinde tüterken basmakla kalmadı, çizgi roman “gurmelerinin” pek bir bayıldığı Chew’i de dilimize kazandırdı. Yılsonuna doğru basılan Kevin Smith imzalı Spider Man & Black Cat de en eğlenceli Spidey maceraları arasında yerini aldı.
Uzun yıllardır çizgi roman basmayan Arka Bahçe de hem Daredevil hem de Iron Man serilerine start vererek kitaplıklarımızı şenlendirdi. Presstij’in Cassidy ve Legs Weaver’a el atmasıyla birlikte seçeneklerimiz epey bir çoğaldı.
Bu yıl Gezi Parkı olaylarını temel alan kaliteli kolektif işler de ortaya çıktı. Ülkenin hem tanınmış hem de genç yazarçizerlerini bir araya getiren, editörlüğünü Can Yalçınkaya’nın üstlendiği Dirençizgiroman, Erkan Yıldız ve Arda Güler ikilisinin imza attığı İsyan ve Kemal Gökhan Gürsel imzalı Ya Ameliyatlı Yerime Gelseydi gibi değerli üretimler, direniş ruhunu sayfalarına taşıdılar. Yani Gezi Direnişi, bir süredir basılı mecrada dal kıpırdamayan yerli çizgi roman arenasını da harekete geçirmiş oldu böylece!
Yani anlayacağınız, seçimin epey zor olduğu bir 2014 yılı geçirdik. Peki, bu yıl basılan en iyi çizgi romanları hangileriydi dersiniz? İşte karşınızda 2014’ün en iyi 14 çizgi romanı!
CHEW: LEZZETÇİLERİN TERCİHİ
Yılın en güzel sürpriziydi Chew! Dört bir yanımız kostümlü süper kahramanlarla çevriliyken, sibopatik dedektif Tony Chu’nun macerasını Türkçe okuma ayrıcalığına sahip olduk. Üstelik pek çok çizgi roman sever için halihazırda keşif limiti dolmamışken!
Kurbanının cesedini kemirerek, olay ile ilgili tüm ipuçlarına ulaşabilen Tony Chu’nun maceraları, çok hızlı bir girizgah ile bizleri mest etse de ne yazık ki devamı gelmedi! Kara mizah konusunda kendine has bir çizgisi olan John Layman ve Ron Guillory ikilisinin bu cömert armağanı; yeraltı dünyasını da hiç bakmadığımız bir açıdan gözlemleme şansı sunuyordu bizlere. Yılın en absürt eğlenceliklerinden biri olduğunu kim inkâr edebilir ki? Devamının gelmesini dört gözle beklediğimiz nadide eserler arasında şimdilik en tepelerde bir yerlerde Chew!
SAGA
Bir tarafta Y: Son Erkek ve Lost gibi serilerle adından söz ettirmiş, çizgi roman aleminin süper starlarından biri kabul edilen Brian K. Vaughan; diğer taraftaysa son yılların en çok takdir gören çizerlerinden biri olan North 40’da kalem oynatmış Fiona Staples… Ortaya çıkan iş, her ne kadar ikilinin önceki projeleriyle aralarında organik bir bağ taşımasa da, Saga son dönemde karşımıza çıkan en etkileyici fantezi – bilimkurgu kırmalarından biriydi!
Marmara Çizgi’nin sıcağı sıcağına dilimize kattığı bu güzide eser, tipik bir “imkansız aşk” meselesini olabilecek en çarpıcı dille okuyucuya aktarıyor. Savaşın iki karşıt tarafında yer alan genç aşıkların öyküsü, “Yeşilçam geleneğiyle yoğrulmuş biz ölümlülere koymaz” diye iç geçirenler bir kere daha düşünsünler! Saga için orada burada “aşk devrimi” diyenler, meseleyi çok da fazla abartmıyorlar hani!
KARA AYNA
Tamam, ülkede Batman basmak bir dert fakat Kara Ayna’yı basabilmek muhtemelen apayrı bir dert! JBC’nin Batman külliyatına kondurduğu hayat öpücüğünün en fiyakalı mahsullerinden biriydi Kara Ayna!
Karşımızda pek çok açıdan en karanlık Gotham masallarından biri duruyordu. Masalımızın ana kahramanları Batman ve Müfettiş Gordon, artık paçalarını sıyıramayacakları bir mücadelenin kucağına düşerek bu mide bulandırıcı şehirdeki en büyük sınavlarını veriyorlar. Ağırlıklı olarak Gordon’un “Gotham’ın neresinde?” durduğunu sorguladığımız Kara Ayna, halihazırda öykü evreninin en zengin ve dolgun içeriklerinden birine sahip.
Scott Snyder adına ciddi bir imtihan niteliği taşıyan öykü, kendisinin muhtemelen hem yeni jenerasyon arasında hem de yıllanmış ağabeyleri tarafından daha fazla ciddiye alınmasını sağladı. Swamp Thing’in ödüllü ve yetenekli çizeri Francesco Francavilla’nın lezzetli çizimleriyle, buram buram noir kokan, sarhoş edici bir Batman öyküsü vardı karşımızda!
SEYFETTİN EFENDİ VE OLAĞANÜSTÜ MACERALARI: HAYIRSIZ ADA
Nihayet bizim de nur topu gibi bir kabuslar dedektifimiz oldu! Devrim Kunter’in yaratmış olduğu Seyfettin Efendi, yerli çizgi roman arenasında birkaç gediği birden dolduruyor orası kesin!
Geleneklerimize yerleşmiş ve bugün yerli sinemamızın da layıkıyla kullanamadığı korku motiflerine yer veren Seyfettin Efendi, uzun soluklu bir seriye evirildiği takdirde; yıllardır yolunu gözlediğimiz bir geleneksel korku külliyatına dönüşecek gibi görünüyor.
Hayırsız Ada’da, Seyfettin Efendi ve İfşa-yı Sırr ekibi, temeli Osmanlı dönemine dayalı bir şehir efsanesinin peşinden koşuyor. Sivriada’ya ölüme terk edilen kuduz köpeklerin, Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar taşıdıkları lanetin perde arkasını; harika bir atmosferle okuyucuya servis ediyor Devrim Kunter. Tabi bu defa Cihan Türe ile de iş birliği yaparak; korku – gerilim müptelalarının kayıtsız kalamayacakları bir öyküye imza atıyorlar!
BATMAN: BAYKUŞLAR DİVANI / BAYKUŞLAR ŞEHRİ
Gotham’ın bazı sırları, genç Bruce Wayne’in bile hakkında hiçbir şey işitemeyeceği kadar gizli ve pek tabi dibi görünemeyecek kadar da kadim. Baykuşlar Divanı da, bu karanlık şehrin en eski sırlarından biri. Peki, yeraltından tüm şehri yöneten ve yollarına çıkanları ezip geçen bu divan ile başa çıkmak Batman’e nelere mal olacak dersiniz?
Scott Snyder, elini yeniden Gotham’ın görüş açısı kısıtlı dehlizlerine daldırıyor. Baykuşlar Divanı ve Baykuşlar Şehri, hem Gotham’ın en kadim sırrını hem de Wayne ailesinin gizli geçmişine gömdükleri karanlık bir gizemi okuyucuya ifşa ediyor. McFarlane’in mirasını devralan Greg Capullo’nun başı çektiği çizer ekip, Year One’dan bu yana çizilmiş en karanlık Batman öyküsüyle sizleri selamlıyor. Kesinlikle en çarpıcı ve en etkileyici Batman maceralarından biri!
EMANET ŞEHİR
Levent Cantek, bizim coğrafyamıza – Ankara’ya ait öyküler silsilesini, en “bizden” haliyle taşıyor Emanet Şehir’e… Bizim çizgi roman piyasamızın görüp görebileceği en akılda kalıcı karakterlerden biri aracılığıyla yapıyor üstelik bunu: Şekip… Şekip’in gözünden hem bir yakın tarih hem de o tarihe tanıklık ederken durmadan kayıp giden, kırılan, bükülen, yanan, sönen bir şehrin öyküsüne ev sahipliği yapıyor kitap.
Ülkemizde grafik roman konseptine dair neredeyse emarenin okunmadığı bir dönemde, dünya standartlarını yakalamayı başarabilen müthiş bir örnek var karşımızda. Levent Cantek’in etkileyici kalemi ve Berat Pekmezci’nin okuyucuyu büyüleyen çizgileri sayesinde, akıllardan kolay kolay çıkmayacak bir şehir masalı…
Levent Cantek’in Ankara Üçlemesinin, Dumankara’dan sonraki halkası olan Emanet Şehir; hayatı yalan dolandan ibaret olan Şekip’in gözünden, 1950’lerin Ankara’sının samimi bir portresini çiziyor.
DAREDEVIL: İFŞA
“Böyle bir şeyin hep Spider Man’in başına geleceğini düşünürdüm. Benim kimliğimin ifşa olacağı aklımın ucuna bile gelmezdi!”
Matt Murdock, yeni Daredevil öyküsünde, bir süper kahramanın yaşayabileceği en büyük kabusun kucağına düşüyor. Başına ekşiyen en büyük belanın Kingpin olmadığını anlamasıysa pek uzun sürmüyor.
Bu yıl ülkemizde basılan çizgi romanlar arasında en büyük rötara sahip öykü Daredevil’a aitti. 2003 yılında basılmış olan öykü, Marvel’ın gedikli isimlerinden biri olan Brian Michael Bendis ve Alex Maleev ikilisinin de ününe ün katmıştı. Yıllar sonra yeniden, adam akıllı Daredevil öyküsü okuma şansına erişebilmek de ayrı bir keyifti. Uzun süredir çizgi roman basma işine bulaşmayan Arka Bahçe adına sağlam bir geri dönüş hamlesiydi!
PUNISHER: RUSYA ANA
Pekala, Garth Ennis’in gereğinden fazla abartıldığını düşünenler arasındayım. Frank Castle gibisinden beş yıldızlı bir ruh hastasını; oraya buraya saçılan beyin parçacıklarıyla, kırılıp ufalanan kemiklerle ya da dökülen diş kat sayısıyla renklendirmek elbette ki hepimizi cezbetti. Fakat ne yalan söylemeli, zaman içerisinde Ennis’in tek maharetinin bu olduğunu düşünmeye başlamadık değil hani!
Punisher Max serisinin albenisi bu şiddet senfonisine dayalı olsa da, biraz daha sağlam, dramatik bir öyküyle ödüllendirilmek hakkımız! Punisher: Rusya Ana, hiç değilse Marvel aleminin iki karakterinin, Nick Fury ve Frank Castle’ın bir katman daha altına inmeyi başarıyor.
Peki, Rusya Ana’da ne var? Nick Fury’n ele aldığı ve ihaleyi Frank Castle’a yıkmaya çalıştığı bir iş… Komplo, deli cesareti, metrekareye düşen birkaç uzuv, retrovirüs dalgası, nükleer bombalar, Ruslar ve daha da önemlisi Castle’ı birkaç saniye içerisinde tarumar edecek olan Moğol! Punisher’ın karizmasına biraz olsun leke kondurması, Rusya Ana’nın listeye girmesinin en önemli sebebi desem?
SCALPED
Son yıllarda karşımıza çıkan en sağlam çizgi romanlardan biri olan Scalped da rötarlı bir biçimde dilimize kazandırılmış olsa da halihazırda çok büyük bir keşif değeri taşıyor!
Vertigo’ya neden tapılması gerektiğini bir kere daha hatırlatan bu 60 fasiküllük seri, Jason Aaron imzasını taşıyan en değerli külliyat kanımca. Kendisi daha sonra Punisher Max serisinde de borusunu öttürecek pek tabi! R.M Guera’nun eski Vertigo mahsullerini andıran çizimleriyle şenlenen öykü, Güney Dakota’da, Kızılderililerin elde tuttukları karanlık bir bölgedeki mafya – FBI çatışmasını anlatıyor.
Çizgi roman aleminin en başına buyruk anti kahramanı olan Bad Horse ve kötülük kavramını kendine göre evirmeyi başaran Red Crow; kolay kolay hafızalardan çıkmayacak bir ying – yang formu oluşturuyorlar. Sadece bu iki karakter üzerinden ders almak adına bile Scalped’ı şişirebiliriz!
100 KURŞUN
Tam hayatınızın ne kadar berbat olduğunu düşünürken ve içinde bulunduğunuz bataktan birilerini sorumlu tutarken, iyi giyimli, şiir gibi konuşan, orta yaşını çoktan geride bırakmış yabancı herifin teki size bir çanta veriyor. Kötü giden her şeyin sorumlularına giden yol bu çantanın içinde saklı. Çantada aynı zamanda bir silah ve takip edilmesi olanaksız 100 adet mermi var. İntikam alabilmek için muhteşem bir fırsat!
2000’li yılların başında, özellikle Hellblazer: Hard Time sayesinde Vertigo’nun yeni yıldızı ilan edilen Brian Azzarello’nun, akıllara zarar kevgir makinesi kıvamındaki 100 Kurşun’u da ülkemize gecikmeli giren serilerden biriydi. Eduardo Risso’nun her biri sinemasal etki bırakan kareleriyle zenginleşen öykünün ilk 5 sayısının geç de olsa dilimize kazandırılmış olması, serinin hayranlarının bayram etmesini sağlamıştı. Üstelik Scalped ile aynı anda raflara düşmüş olması da cabası!
ASTONISHING SPIDER MAN & WOLVERINE
Eğer ki sizler de benim gibi son dönem Marvel kostümlülerinden sıkıldıysanız; X-Men ya da The Avengers öyküleri sebebiyle kafanız sütlaca dönmeye başladıysa; Astonishin Spider Man & Wolverine ile derin bir soluk alabilirsiniz. Nitekim zaman yolculuğu paradoksuna dair en ilginç süper kahraman saçmalığı duruyor karşınızda!
Peter Parker ile Logan, zamanda oradan oraya sıçrarken, hem talihsiz dünyamızın seyrini durmadan değiştiriyor hem de birbirleriyle didişerek bu döngüye olabilecek en büyük zararı veriyorlar. Yeryüzünde yaşayan dinozorları moleküllerine ayıran meteorun, kafalarına inmesine dakikalar kala Spidey ile Wolvi’yi son bir defa didişirken izlemek, neresinden bakarsak bakalım eğlenceli!
Wolverine serilerine kendine has bir mizah katmış olan Jason Aaron’ın yerinde esprileri, Adam Kubert’in ezber bozmayan çizimleriyle kaynaşmış ve ortaya da Marvel aleminin görece eğlenceli işlerinden biri çıkmış.
TODD: DÜNYANIN EN ÇİRKİN ÇOCUĞU
Todd, bu yılın bir diğer önemli sürprizlerinden biriydi. Ken Kristensen ve ülkemizin en yetenekli çizerlerinden biri olan M. Kutlukhan Perker’in işbirliğinin ürünü olan Todd: Dünyanın En Çirkin Çocuğu, Sırtlan Kitap tarafından basılan ilk çizgi roman olma özelliği taşıyordu aynı zamanda.
Birbirine benzeyen öykülerden ve çizimlerden bıkanlar için Todd, epey şık bir alternatifti. Okuyucunun sinirlerini gerecek ölçüde keskin kara mizahı, Perker’in gözlerimize renk banyosu yaptıran harika çizimleri, son derece trajik bir meseleyi bile klişelerden arındırılmış bir şekilde servis etmesi Todd’u kısa sürede bağrımıza basmamıza sebep oldu.
Danny Trejo’nun manidar ön sözüyle sayfalarını okuyucuya açan Todd: Dünyanın En Çirkin Çocuğu, çizgi roman aleminin Bronson’ı gibi bir şeydi aslında!
DEADPOOL MARVEL EVRENİNİ ÖLDÜRÜYOR
Deadpool’un zevzekliklerine tahammül edebilenler yaşadı! Çünkü bu öykü sadece Wade Wilson’ın çenesinden usananlara saç baş yoldurtmasıyla değil; her sayfadan kesif ceset kokuları yayılmasına vesile olduğu için de sizleri heyecanlandıracak şüphesiz! Trask’ın toplu mutant kıyımından bu yana, çizgi roman sayfalarında tanık olduğumuz en kalabalık süper kahraman katliamına tanık olma;, Marvel’ın en cavcaklı karakterlerini birer birer mezara gömmek, pek çoğumuzun içindeki o iflah olmaz istismar düşkününü dışarı çıkardı.
Birkaç sayfa içerisinde bütün Marvel alemini kılıçtan geçiren Wade Wilson’ı saçma sapan maharetinden dolayı tebrik etmemize vesile olan bu cilt, her Marvel düşmanının elinin altında tutması gereken bir tatmin sandığı!
REBETİKO (AYRIK OTU)
David Prudhomme, diaspora kavramına sıradışı bir bakış sergilerken, aidiyet kavramını da çizgi roman dilinin tüm imkânlarını seferber ederek sorgulatıyordu okuyucuya. 1930’lu yılların Yunanistan’ını, tarihi dokusunu solutacak bir konseptle okuyucuya sunan Prudhomme, dikte rejimi altında hem hayatlarını sürdürmeye hem de ideallerinden ödün vermemeye çalışan bir avuç insanın mücadelesini taşıyordu sayfalarına.
Neydi en büyük güç peki? Elbette ki şarkılar. Metaksas nameleriyle, önümüze gelene bir tekme diyen kahramanların, yerlerinden yurtlarından koparılmış dik başlı Rebetlerin, gece serserilerinin, müzikle hayata tutunanların, dans ile kadere çelme takanların öyküsü bu!
İmkansız aşklar, asla ulaşamayacakları aşklarının acısından neredeyse keyif alan sürgünler, isimsiz kahramanlar… Hepsi karanlık sokaklarda randevulaşarak okuyorlar şiirlerini. Rebetiko, son yıllarda okuyucuyu sarsan en güzel şehir efsanelerinden biri!