2022 Vizyonunun Öne Çıkan Korku Filmleri

12 Mart 2023

Sinema salonlarının kapılarının 2 yıl aradan sonra nihayet bütün bir yıl boyunca açık kaldığı 2022 yılı, hayatın yeniden normalleştiği COVID sonrası(!) ilk dönem olarak da hatırlanacak muhakkak. Peki, uzun süren bekleyişin ardından gelen serbesti, korku sineması vizyonuna nasıl yansıdı, önce oraya bir bakalım. Salgının gölgesinde geçen 2020 yılında 18’i yerli, 26’sı yabancı olmak üzere toplam 44; gölge boyunun iyice uzadığı 2021 yılında ise 22’si yerli, 30’u yabancı olmak üzere toplam 52 korku filmi gösterime girmişti. Neredeyse salgının kelime anlamının bile unutulduğu 2022 yılında ise 64 yerli ve 35 yabancı, yani toplam 99 korku filmi gösterime girdi. Yabancı korku filmi sayısındaki hafif artışta bir gariplik görünmüyor ama yerli korku filmi sayısındaki rekor artış fazlasıyla şaşırtıcı. Burayı şimdilik böyle bırakalım, nedenlerini nasıllarını Türk korku sinemasını rakamlarla incelediğimiz yazı dizimizin 2022 yılına ait kısmında detaylıca inceleriz.

Gösterime giren 35 yabancı korku filminin ülkelere göre dağılımına baktığımızda; ABD’nin piyasa hâkimiyetini her zaman olduğu gibi sürdürdüğünü görüyoruz: 2022 yılında 18 ABD yapımı korku filmi gösterime girdi. Hatta ortak yapımları da dikkate alırsak bu rakam 23’e çıkıyor. Geriye kalan 12 korku filminin dağılımı ise şöyle: İngiltere (4), Finlandiya (2), Ukrayna (1), Norveç (1), Kanada (1), Fransa (1), Güney Kore (1) ve Yeni Zelanda-Arjantin ortak yapımı (1). Yabancı korku filmlerinin geçen yılki toplam bilet satış rakamı ise 924.880’i buldu. Geçen yılın en çok gişe yapan yabancı korku filmi, 193.760 bilet ile Scream / Çığlık oldu.

Yerli korku filmleri cephesine geçtiğimizde toplam bilet satış rakamının 871.500’e ulaştığını görüyoruz. Alper Mestçi’nin sahalara geri dönmesiyle beraber uzun bir aradan sonra nihayet bir Türk korku filmi 100 bin sınırını aşabildi ve korku sinemamız adına “vizyona giren film sayısı” gibi kime nasıl yaradığı belli olmayan birçok rekorun kırıldığı 2022 yılının gişe zirvesinde 128.679 bilet ile Mahlûkat yer aldı.

Aşağıdaki listede 2022 yılında Türkiye’de gösterime giren korku filmlerinden öne çıkanları bir araya getirdik.

X

blank

The House of the Devil (2009) ile tüm korkuseverlerin gönlünü fetheden Ti West, beklentileri arşa çıkarmış, ancak sonraki filmleriyle vasatın altıyla üstü arasında gidip gelmişti. Geçen yılın en çok ses getiren korku filmlerinden biri olan X, yönetmenden uzun yıllardır gelmesini beklediğimiz filmdi denebilir. Tobe Hooper klasiği The Texas Chainsaw Massacre’a (1974) saygı duruşu niteliğindeki film, 1970’li yıllarda geçiyor. Küçük bir porno film ekibi, kırsalda gözlerden ırak bir çiftliğin içinde yer alan bir kulübeyi sahiplerinden habersiz film çekmek için kiralıyor ve tabii ki başlarına gelmeyen kalmıyor. ‘Slasher’ kalıbına uygun dehşet, en beklenmedik (ya da belki de en beklendik) yerden geliyor. Bilindik şehirli-taşralı ya da modern-muhafazakâr çatışmasını merkeze yerleştiren filmde, malum tarafın (zaten ortaya çıkmak için fırsat kollayan) bastırılmış arzularının açığa çıkmasıyla ortalık kan gölüne dönüyor. Ama filmin kansız geçen ilk bölümü de (bilhassa porno film konusunda) ilginç tartışmalara ev sahipliği yapıyor.

Bodies Bodies Bodies / Katil Kim?

blank

Halina Reijn’den müthiş eğlenceli bir korku komedi. Yirmili yaşlardaki, biri hariç kalanı çok zengin altı genç ile kırklı yaşlardaki bir sevgiliden oluşan garip grup, alkol ve uyuşturucu sınırı olmayan bir ev partisinde çılgınca eğlenirken, ne ters gidebilir ki? Daha alt sınıfa mensup Bee, yeni sevgilisi Sophie’nin kendisi gibi zengin arkadaşlarından birinin malikânesinde verdiği partiye katılıyor ve gecenin ilerleyen saatlerinde filme de adını veren bir nevi “katil kim” oyununun başlamasıyla işler çığırından çıkıyor. Bodies Bodies Bodies, günümüz gençliğinin fotoğrafını çekmeye soyunuyor. Bütün karakterlerinden bu denli nefret eden bir senaryoyla daha önce karşılaştım mı, emin değilim. Sanki Twitter’ı açmışsınız da, bakalım bugün kime hangi yakın(!) arkadaşı laf sokuyor diye şaşırarak bakıyorsunuz. Günümüzde kurulan arkadaşlıkları, dostlukları ve/veya romantik/cinsel birliktelikleri, sosyal medya aracılığıyla kurulan yüzeysel ilişkilere benzeten film, aralarında pek bir fark da kalmadığını imliyor. Ve bütün bunları herhangi bir Agatha Christie romanından fırlamış gibi duran cinayet hikâyesinin içine ‘slasher’ sosuna bandırarak başarıyla yediriyor. Geçen yılın benim nazarımda en komik filmlerinden biri. Son bir not olarak, eğer hâlâ izlemediyseniz, Reijn’in ilk yönetmenlik denemesi, 2019 Hollanda yapımı, harika gerilim filmi Instinct’i de arada önermiş olayım.

The Rental / Issız Ev

blank

Oyuncu Dave Franco da ağabeyi James gibi kamera arkasına geçmeye karar verdi ve ortaya (ne yalan söyleyeyim) hiç beklemediğimiz kalitede bir korku filmi çıktı. İki çift, hafta sonu kaçamağı için internet üzerinden bir villa kiralar. Anahtarı teslim aldıkları ev sahibinin ırkçılığa da kayan konuşması, dörtlüyü rahatsız eder ama villa o kadar güzeldir ki görmezden gelmeyi tercih ederler. Dört eski arkadaşın sırlar üzerine kurulu ilişkilerinin açıklığa kavuştukça gerginleşmesine, ev sahibinin kendilerini gizlice gözetlediği şüphesi de eklenince, eğlenceli geçmesi planlanan hafta sonu tatili cehenneme döner. Senaristlerden Joe Swanberg’in etkisinin gözlendiği diyalog ağırlıklı “geveze mumblegore” gibi başlayan The Rental, final bölümünde hiç beklenmedik bir anda vites değiştiriyor ve şaşırtıcı biçimde ‘slasher’ sularına dalıyor. Çizgi üstü oyunculukları, finale kadar dimdik ayakta kalan gizemi ve dinamik kurgusuyla en iyi ‘mumblegore’lardan biri olarak anılmayı hak ediyor.

The Innocents / Masumlar

blank

Daha çok Joachim Trier ile girdiği senaryo işbirlikleriyle bilinen Eskil Vogt, Blind’dan (2014) sonra ikinci kez yönetmen koltuğuna oturuyor. Herhangi bir sebeple süper güçlere sahip olan gençlerin ya da çocukların hikâyeleri defalarca sinemaya konu oldu. Vogt da benzer temadan yola çıkıyor çıkmasına ama o artık aşina olduğumuz İskandinav dokunuşunu eklemeyi de ihmal etmiyor. The Innocents, gün geçtikçe gelişen süper güçlere sahip olduklarını anlayan dört çocuğun, tarafların değiştiği çatışma ortamında gelişen yaz macerasını anlatıyor. Ama Chronicle (2012), The Darkest Minds (2018) ya da I Am Number Four (2011) gibi hafif sıklet fantastik macera filmlerinden farklı bir yola sapıyor ve korku türü içerisinde daha ciddi arayışlara yöneliyor. Yetişkinlerin kendi günlük angaryalarıyla meşgul oldukları “yetişkin dünyasında” ilgilenmek için yeterince vakit ayırmadıkları çocukların, iyisiyle kötüsüyle yaratmaya çalıştıkları gizemli “çocuk dünyasında” büyümeye çalışmaları, etkileyici bir süper güç metaforuyla anlatılıyor.

Son / Oğul

blank

Düşük bütçesine rağmen birçok korku sineması tutkununu etkilemeyi başaran The Canal (2014) ile radarımıza giren Ivan Kavanagh’ın yeni filmi Son, bekâr anne Laura ile küçük oğlu David arasındaki ilişkiye odaklanıyor. İkili arasındaki her şey pürüzsüz ilerlermiş gibi görünürken, Laura’nın travmatik geçmişinin ürettiği hayal mi, yoksa gerçek mi olduğu anlaşılamayan tarikat tehdidi devreye giriyor ve hatlar karışıyor. Travma mevzusunu inceleyen Son, biraz daha özele inersek, geride kaldığı düşünülen ama yeniden yüzeye çıkmaya başlayan travmayı atlatmaya çalışan ebeveynin, bütün iyi niyetine rağmen büyüme çağındaki çocuğu üzerindeki negatif etkisini sorguluyor. Sadece başrollerdeki Andi Matichak (Laura) ve çocuk oyuncu Luke David Blumm’un (David) performanslarını görmek için bile izlenir.

Hatching / Kuluçka

blank

Hanna Bergholm imzalı ilk uzun metraj Hatching, E.T.’nin (1982) İskandinavya şubesi gibi başlıyor ama çok geçmeden direksiyonu kırıp çok daha karanlık bir yola sapıyor. Yetişkinliğe adım atmaya hazırlanan Tjina, anne, baba ve küçük erkek kardeşi ile dışarıdan mükemmel görünen dört kişilik çekirdek ailesiyle mutlu mesut bir hayat sürüyor gibi görünüyor, en azından annesinin aksatmadan videolar eklediği ‘vlog’una göre durum böyle. Her şeyin dengesi, yolunu şaşıran bir karganın yanlışlıkla salonlarına girmesiyle değişiyor. Tjina, yetişkinlerin dünyasındaki her şeyin, çocuk gözüyle göründüğü gibi mükemmel olmadığını fark etmeye başlıyor. Zalimliğe varan baskıyla mükemmeliyetçilik arayışına ve sosyal medyaya da eleştiriler getiren Hatching’in merkezinde ilginç bir büyüme hikâyesi var.

Scream / Çığlık

blank

Wes Craven ve Kevin Williamson işbirliğiyle 1996 yılında başlayan Scream serisine, aradan 26 yıl geçmesine rağmen hâlâ ilk günkü gibi taze kalmayı başaran yeni bir halka daha nasıl eklendi, inanılır gibi değil. Matt Bettinelli-Olpin ve Tyler Gillett’ın birlikte direksiyona geçtikleri yeni film, her zaman güvenilir bir “marka” olan Scream geleneğini devam ettiriyor. Filmdeki ‘requel’ muhabbeti, bir nevi yeni Scream’in manifestosu hüviyetinde. Orijinaline sadık kalıyor, aradaki devam filmlerini yok saymıyor ama yoluna yepyeni karakterlerle eski usul devam ediyor. Filmin köklerine bağlılığını alenen ilan eden ‘gore’ seviyesi yüksek cinayet sahneleri ise filmin en önemli artılarından biri. Fakat kendi yükselttikleri çıtanın seviyesini (Scream 6 ile devam edeceğini bildiğimiz) sonraki devam filmlerinde koruyabilecekler mi, emin değilim.

Bones and All / Kemikler ve Her Şey

blank

Tartışmalı Suspiria (2018) yeniden çevirimi ile korku sinemasının gündemine giren Luca Guadagnino, yeniden korku türüne yelken açtığı yeni filmiyle bu sefer “yamyamlık” temasına yanaşıyor. Bones and All, elbette ki korku sinemasının kötü çocuğu olarak bilinen yamyam alt türünün alışılageldik örneklerinden kilometrelerce uzağa konumlanıyor. Buradaki yamyamlar, -daha çok vampir filmlerinde görmeye aşina olduğumuz- dünyanın dört bir tarafına dağılıp gizli kalmayı başarmış, beraber değil ayrı yaşamayı tercih eden üyelerden oluşan bir topluluk olarak resmediliyor. Bones and All, yalnızlık, kimliğini/kişiliğini bulma ve aidiyet gibi mevzuları kurcalarken, başköşeye sıra dışı bir aşk hikâyesi yerleştiriyor. Hatta biraz ileri gidip bir nevi Natural Born Killers’ın (1994) korku şubesi olarak bile adlandırılabilir.

Men / Adamlar

blank

Tür sinemasına yabancı bir isim olmayan Alex Garland’dan yine ilginç bir film. “Bu erkeklerin hepsi aynı!” diye malum bir genelleme vardır, bilirsiniz. Men, bu genellemeyi alıp aşırı bir noktaya taşıyarak derdini anlatmaya çalışan, iddialı denebilecek bir korku filmi. İlk bakışta aşırı saçma gibi görünen bir tercihten (evet, Rory Kinnear’dan bahsediyorum) yola çıksa da “gülünç” olma tuzağına düşmeyip yara almadan kurtulması kesinlikle takdire şayan. Öte yandan Jessie Buckley ve (bilhassa) Rory Kinnear’ın kusursuz performansları ise filme güç katıyor. Açılıştaki tünel sahnesi (ve o sahnede Buckley’nin ağzından çıkan notaların tünelde yankılanması ve o yankılanan notaların filmin müziğine dönüşmesi) ise tek kelimeyle harika.

Smile / Gülümse

blank

2020 yılı mahsulü kısası Laura Hasn’t Slept ile Paramount’un dikkatini çeken Parker Finn, böylece ilk uzun metrajını çekme fırsatı yakaladı ve ödüllü kısasının uzatılmış versiyonu olan Smile ile daha ilk filminde dünya çapında yaygın dağıtım şansına kavuştu. Daha önce birçok korku filminin defalarca referans aldığı Ringu’dakine (1998) benzer bir lanetin etrafına kurulan bilindik hikâyesi nedeniyle maça 1-0 yenik başlayan Smile, daha da ileri giderek ana çatısını aynı damardan hareket eden -yakın tarihli It Follows (2014) dâhil- hemen her filmden bir şeyler alarak kuruyor. Bütün bu özgün olamama problemine karşın yine de “korkunç” olmayı başarıyor. Smile’a ait bütün artıları sanırım Parker Finn’e eklemek lazım. Ana akım korku sineması, yeni bir Scott Derrickson ya da James Wan kazanıyor olabilir. Sonraki filmlerini takip etmek lazım. Bu arada filmin vizyon öncesi ABD’de gerçekleştirilen müthiş reklam çalışması da ayrıca takdir edilesi. (Hem kısa film Laura Hasn’t Slept’i, hem de Smile’ın reklam çalışmalarından örnekleri listenin sonuna ekledim.)

Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca

blank

  • Laura Hasn’t Slept (Parker Finn, 2020)

  • Smile’ın (2022) vizyon öncesi reklamlarından örnekler

https://www.youtube.com/shorts/su2mrzCNX5c

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Öteki Sinema Yazarlarının 2020 Yılı Keşifleri

‘İzlemediğiniz her film, yeni filmdir‘ sloganımız eşliğinde “Öteki”cilerin 2020 Yılı
blank

“Benim Hala Umudum Var” Dedirten On Film

“Benim Hala Umudum Var” Dedirten On Film: Bu aralar umuda