Evet, bir yıl daha bitti. Biz korkuseverlerin biraz daha şanslı olduğu acayip bir yıldı… Sinemalarda gişe rekorları kıran, dijital platformlarda yıldızlaşan, birçok farklı ülkeden birçok farklı alt türde dört koldan sınırları zorlayan örnekleriyle korku sineması, enflasyon, geçim sıkıntısı, açlık sınırındaki maaşlar gibi türlü mengenelerle ümüğümüzü sıkan bir yıldan sağ çıkmamıza fazlasıyla yardımcı oldu. Düşünün, Terrifier 3, tüm zamanların sinemalarda en çok izlenen ‘unrated’ filmi oldu. Böylesine fantastik bir yıla ait en iyiler seçkisini de haliyle biraz daha geniş tutmak durumunda kaldım. Ayrıca yedeğe yazdıklarım arasında da zevkinize göre muhakkak bayılacağınız birkaç korku filmi daha bulmanız olası diye de eklemiş olayım.

Her yıl yaptığımız uyarıyı yine tekrarlayalım. Listedeki bazı filmlerin 2023 yapımı olmasına itiraz edenler olacaktır. Gereksiz bir açıklama olacak ama yine de söyleyelim; 2023 yapımı filmlerden bazıları, yılın son aylarında dağıtıma çıkar, kimisi gösterime girmeden önce festivalleri dolaştığından ülkemize daha geç gelir, kimisi de hiç uğramaz bile, dolayısıyla filmin bize ulaşması mecburen 2024 yılını bulur. Bir önceki yıl içerisinde değerlendiremediğimiz bu filmler, doğal olarak bu yıl içerisinde değerlendirilir.

Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca

Tiger Stripes (2023)

blank

Geçen yılın en sevdiğim korku filmlerinden biri Malezya’dan geldi. Amanda Nell Eu’nun ilk uzun metrajlı filmi Tiger Stripes, ‘body horror’ kalıplarından faydalanarak bir büyüme hikâyesi anlatıyor. Bir yandan din destekli ataerkil baskıyla, bir yandan da bencilce bu baskının yılmaz savunucusu haline dönüşmüş “kadın” otoritelerle ve baskıya boyun eğmiş gibi görünüp zorbalık ederek baskılara bir çentik daha atan ama aslında bunu sadece kıskançlıktan yapan yaşıtlarıyla mücadele eden isyankâr bir kızın “hayır, boyun eğmiyorum” hikâyesi. Ayrıca açılış ve kapanışta yer alan dans sahneleri de unutulmaz.

In Flames (2023)

blank

Yine bir ilk film, yine benzer temalar, bu sefer Pakistan’dan. Zarrar Kahn’ın yazıp yönettiği In Flames, bir çekirdek ailenin yaşayan tek ataerkil figürü olan büyükbabanın ölümünden sonra yaşadığı zorlukları anlatıyor. Hikâye, annesi ve küçük erkek kardeşi ile birlikte Pakistan’ın en büyük şehri Karaçi’de yaşayan bir genç kızın gözünden anlatılıyor. Filmin en korkutucu yanı, bütün olan bitenin ülkemiz dâhil ataerkil baskının hâkim olduğu herhangi bir coğrafyada günün her anı yaşanıyor olabileceğini bilmek.

Late Night with the Devil (2023)

blank

Avustralyalı Cameron ve Colin Cairnes biraderler, ana fikri kült TV filmi Ghostwatch’tan (1992) alıp Carrie (1976), Network (1976), Poltergeist (1982) ve tabii ki The Exorcist’ten (1973) bolca esin parçaları kullanarak oluşturdukları tarifeyle geçen yılın adından en çok söz ettiren korku filmlerinden birine imza attılar. Başroldeki David Dastmalchian’ın ekstra katkısı yadsınamaz.

The First Omen (2024)

blank

Yeniden çevrimlerle pek aram yoktur. Hele ki klasikleşmiş tür filmlerine bulaşanlarla… Fakat The First Omen, fena ters köşe yaptı. Finalde ne olacağını ezbere bilsek de, çok erken anlaşılan son sürprizini sanki çok iyi gizleyebilmiş gibi önemsese de, hikâyesini daha önce pek çok korku filminde görmüş olsak da Arkasha Stevenson’ın ilk uzun metrajı birçok korkuseveri büyülemeyi başardı. Serinin ilk filmi The Omen’in (1976) öncesini anlatan film, 70’lerde çekilmiş hissi veren dokusu, çekildiği mekânın malum katkısı ve başta belirttiğim eksileri ile yetmişlerin unutulmaz ‘giallo’larıyla yakınlaşıyor.

Immaculate (2024)

blank

Bu sefer de The First Omen ile aynı damardan hareket eden bir başka korku filmi. Yine İtalya’da çekilmiş ABD yapımı bir film, yine benzer temalar. Fakat Michael Mohan’ın yönettiği Immaculate, biraz daha ‘hardcore’ korkuseverler için daha uygun bir tercih. Ağır bir tempoda başlayan film, son bölümde The First Omen ile benzerliklerinden sıyrılarak tamamen çılgın bir moda geçiyor ve Yeni Fransız Dehşet Sineması’nı kıskandıracak ‘gore’ sahnelerle izleyeni dumura uğratıyor. En iyi örneklerini 70’lerde veren ‘nunsploitation’ alt türüne beklenmedik bir katkı. Başroldeki Sydney Sweeney harika!

Godless: The Eastfield Exorcism (2023)

blank

Yine (maalesef) gerçek olaylardan esinlenerek çekilmiş bir şeytan çıkarma (‘exorcism’) filmi. Daha önce çekilmiş şeytan çıkarma filmlerinden çok da farklı değil aslında. Evet, filmin neredeyse tamamı şeytan çıkarmanın öncesini ve şeytan çıkarma anını resmediyor ama Nick Kozakis’in düşük bütçeli Avustralya yapımı filminde beni asıl çarpan yer, filmin sonunda yer alan sürece kısa bölüm oldu. Filmdeki (ve tabii ki gerçek hayattaki) ufak bir tarikata katılmış cemaatin, inançlarını tek bir insana (tarikat liderine) endeksleyerek o insanın ağzından çıkan her şeye nasıl koşulsuz şartsız biat ettiğini şaşkınlıkla izliyorsunuz, onlar filmde (ve tabii ki gerçek hayatta), siz ekran karşısında karşılıklı akıl tutulması yaşıyorsunuz.

Exhuma (2024)

blank

Güney Kore’den harika bir ‘folk horror’. Jang Jae-hyun’un yazıp yönettiği Exhuma, gizem, gerilim, polisiye gibi 90’lardan itibaren tüm dünyada yükselen Güney Kore sinemasının öne çıkan türlerinin milliyetçi bir sosa batırılıp korku türü çatısı altında birleştirilerek servis edilmiş bir kombinasyonu gibi. Bu haliyle biraz The Wailing’in (2016) tarifini alıp kullanmış gibi duruyor ama Jang Jae-hyun, filmin işçiliğini mükemmele yakın seviyelere çekerek Exhuma’nın kendi başına ayakta duran bir korkuya dönüşmesini sağlıyor. Oldboy’un (2003) yıldızı Choi Min-sik’i uzunca bir aradan sonra yine iyi bir tür filminin başrolünde görmek ayrı keyifli.

Abigail (2024)

blank

Ready or Not (2019) ile adlarını duyuran, Scream (2022) ile korku dünyasındaki yerlerini sağlamlaştıran ikili Matt Bettinelli-Olpin ve Tyler Gillett’ten yine aynı damardan yürüyen, yer yer kara mizaha da yer veren, bol aksiyonlu, eğlenceli bir korku filmi. B-film saçmalığındaki hikâyeleri, ana akım sinemanın kodları (ve tabii ki bütçesi) ile anlatan korku filmlerine bayılıyorum. Abigail de onlardan biri.

Sleep (2023)

blank

“Beraber olursak her şeyin üstesinden gelebiliriz.” Bu sefer Güney Kore’den bir ilk film. Okja’da (2017) Bong Joon-ho’nun asistanlığını da yapmış Jason Yu’nun yazıp yönettiği Sleep, evlilik, ilişki, güven hakkında tartışmalara kapı açabilen, zaman zaman komedi sularına da dalan, zeki bir korku filmi. Özellikle umulmadık sürprizlerden, tartışmalı finallerden hoşlananlar kaçırmasın.

Infested (2023)

blank

Örümcek korkusu olanlar uzak dursun. Bu da bir ilk film, Fransa yapımı filmin yönetmen koltuğunda Sebastien Vanicek oturuyor. Polis şiddeti, böcek gibi ezilen alt sınıf ve ırkçılık gibi konulara hafifçe değinse de Infested’ın asıl derdi gözü kara bir canavar-yaratık/katil hayvan filmi olabilmek ki film, alt türün hayranlarını hiçbir anında yarı yolda bırakmıyor. Vanicek’in Evil Dead serisinin 2026’da vizyona girmesi planlanan yeni filmi Evil Dead Burn’ü yöneteceğini de not olarak ekleyelim.

Sting (2024)

blank

Üstteki uyarı, aynen bu film için de geçerli. Infested’da hızla üreyen (ve irileşen) zehirli örümcek kolonisi söz konusuydu, burada işler biraz daha farklı. 12 yaşındaki bir kızın bulduğu ve evcil hayvan gibi beslemeye karar verdiği örümcek, inanılmaz bir hızla büyüyerek yaşadığı apartmanda terör estirmeye başlıyor. İlk ‘teaser’ını izlediğimden beri heyecanla beklediğim Sting, kendini asla ciddiye almayan tonu, harika özel efektlerle dozunda görsel efektlerin uyumlu biçimde bir araya getirildiği, hızını hiç kesmeyen, çok eğlenceli bir film. Bayıldığım ilk filmi Wyrmwood: Road of the Dead’den (2014) beri sıkı takip ettiğim Avustralyalı Kiah Roache-Turner, yine yüzümüzü kara çıkartmadı.

MaXXXine (2024)

blank

İlk filminden beri severek takip ettiğim Ti West, kariyer zirvesi yaşıyor desek yanılmış olmayız sanırım. Evvelki yıl başladığı üçlemesinin ilk iki filmi X (2022) ve Pearl (2022) ile resmen ortalığı yıkan West, MaXXXine ile x üçlemesine yakışıklı bir nokta koymayı başarıyor. Yeni filmde 80’li yılların Hollywood’undayız ve ilk filmden sağ kurtulan Maxine’in, porno sektöründen normal(!) sinema sektörüne geçmeye çalışırken karşılaştığı envaiçeşit zorluğu izliyoruz. Fakat zirveye çıkmak, Hollywood yıldızı olmak kolay değil. Sektörün nevi şahsına münhasır ayak oyunları yetmezmiş gibi Maxine, bir de geçmişin hayaletleri, ilk filmde yaptıklarını bilen ve kendisine şantaj yapan biri ve Night Stalker lakaplı (gerçek hayattan filme sızan) seri katil ile mücadele etmek zorunda. Her üç filmde de başrolde yer alan Mia Goth’ın performansı hiç düşmüyor.

Oddity (2024)

blank

İlk filmi Caveat (2020) ile dikkatimizi fazlasıyla çeken Damian Mc Carthy’nin yeni filmi de geçen yılın flaş korku filmlerinden biriydi. Mc Carthy, Oddity ile resmen hava atıyor denebilir şakayla karışık. Korku sinemasının farklı alt türlerinde gereklerini yerine getirerek gezinen film, izleyenin beklentileriyle oynayarak bir hayli ilginç bir seyirlik haline dönüşüyor. Film, tipik bir ev istilası (‘home invasion’) gibi başlıyor ama sık sık vites değiştirerek intikam filmi, hayalet filmi, lanetli obje filmi, vb. alt türleri kollarını kocaman açarak kucaklıyor. Evet, biliyorum, geçişler arasında bir boşluk hissi ya da film bittiğinde bir tatminsizlik hissi doğmuyor değil. Fakat ne olursa olsun Oddity, teknik anlamda oldukça yetkin bir iş ve Mc Carthy’nin bir sonraki projesini şimdiden merak etmemek elde değil. Bu arada not düşeyim; Caveat’i de yine yılın en iyi korku filmleri listeme almış ve “filmdeki oyuncağı (davul çalan tavşanı) uzunca bir süre unutamayacaksınız” demiştim. Darcy’nin antikacı dükkânındaki raflardan birinde kâbus oyuncağı görünce eski bir dostu(!) görmenin sevinciyle karışık hafif de olsa bir tedirginlik hâsıl oldu.

Longlegs (2024)

blank

Doğaüstü ögelerle bezeli bir “FBI, seri katili yakalamaya çalışıyor” filmi. Bir tarafta psişik güçlere sahip taze ajan Harker var, diğer tarafta şeytana tapan mı dersiniz, şeytanın ta kendisi mi dersiniz bilmem ama ellerini direkt kana bulamayan bir seri katil var. Filmin ayrı bir titizlikle hazırlandığı belli olan sinir bozucu görüntü ve ses çalışması hayranlık uyandırıyor. Longlegs, uzun süre hafızanızdan silemeyeceğiniz güçte bir korku filmi. Ben hâlâ en çok ilk filmi February’yi (2015) seviyorum ama Osgood Perkins’in artık iyice yetkinleşen sinemasının kanıtı Longlegs’in, yakın gelecekte Perkins filmografisinin en önemli adımlarından biri olarak gösterileceğine neredeyse eminim. Nicolas Cage ise şimdiye kadarki en sıra dışı rollerinden birinde sınırlı süresine rağmen yine döktürüyor.

In a Violent Nature (2024)

blank

Yılın ‘slasher’ı Kanada’dan geliyor. Chris Nash’in yazıp yönettiği In a Violent Nature, korkuseverlerin en sevdiği alt türlerin başında gelen ama artık eskimeye yüz tuttuğu iddia edilebilecek ‘slasher’ı özüne ihanet etmeden günümüzün değişen şartlarına uygun hale getirmeye çalışıyor. Sırayla öldürülecek aptal(!) gençler ve ölümsüz iriyarı maskeli katil yerli yerinde duruyor. Katilin simge silahı (zincir ucuna takılı kanca) da tamam, etrafında bulduğu çeşitli aletleri silah olarak kullanması da tamam, aşırı kanlı ve her şeyden önemlisi yaratıcı cinayet sahneleri de tamam. Peki, ne farklı diyorsanız; en başta filmde hiç müzik kullanılmıyor ve daha da önemlisi kamera, kurbanları değil de katili takip ediyor. Böylece kurbanlardan olabildiğince uzaklaşıyor ve katilin bir hedeften diğerine hareket ederken doğanın insan eli değmemiş sesleri eşliğinde kimi zaman dakikalar süren yürüyüşlerini izliyor. Evet, katilin cinayetlerinin ana amacı kendisine ait olan bir eşyayı geri almak ama arada kimi zaman bu amacından uzaklaşıp doğaya zarar verenleri de öldürüyor. Yani ortada bir “hepimiz birimiz için” durumu söz konusu. Yani doğayla katili “bir” tutarsak, doğa kendisine zarar veren insanlardan intikam alıyor. “Nature works in mysterious ways!”

Cenaze (2023)

blank

Orçun Behram’ın Bina’dan (2019) sonraki ikinci uzun metrajı Cenaze, farklı alt türler arasında gezinen, bir hayli iddialı bir korku filmi. Cenaze arabası şoförü Cemal’den, genç bir kızın cesedini alıp bir süre ortadan kaybolması istenir. Belli bir para karşılığında bu garip görevi kabul eden Cemal, cesedin “tam manasıyla” ölmediğini fark eder ve tuhaf olayların birbirini takip ettiği çılgın bir maceraya doğru sürüklenir. Deadgirl (2008) veya Dead Girl Walking (2004) filmlerine benzer biçimde zombi filmi gibi başlayan Cenaze, bir arada kullanılmasına alışkın olmadığımız birçok alt türü yol filmi çatısı altında bir araya toplamaya çalışıyor ve başta Ahmet Rıfat Şungar ve Cansu Türedi olmak üzere tüm oyuncuların ekstra katkısı ile Kill List (2011) gibi hiç umulmadık bir finale doğru emin adımlarla ilerliyor. Türk korku sineması külliyatına ayrıksı bir katkı.

Sayara (2024)

blank

Can Evrenol’dan zımba gibi bir intikam filmi. Kadın cinayetleri, dünyanın pek çok ülkesindeki günlük gazetelerin neredeyse her gün girdiği “olağan” haberler arasında yer almaya devam ediyor. Ne yazık ki ülkemizde işlenen kadın cinayetleri de genel tablodaki rakamların artmasına azımsanmayacak bir katkı sunuyor. İşin kötüsü faillerin çoğu ya cezasız serbest bırakılıyor ya da suçun karşılığı olamayacak kadar hafif cezalara çarptırılıyor. Hele fail bir de ataerkil sistemin önemli aktörlerine yakınlığı olan biriyse vay halimize, çoğunu mahkemeye getirebilmek bile mümkün olmuyor. Sayara, işte bu lanet düzene isyan eden, adaletsizliğe karşı çığlık olmaya niyetlenen, sert bir film. Filmle aynı adı taşıyan intikamcısının cinselliğini ön plana çıkartmayı reddetmesi (ki bu tip filmlerin çok sık düştüğü bir tuzaktır) ise filmin vermek istediği mesajlardaki ciddiyetinin altını çiziyor. Sayara, Evrenol’un şimdiye kadarki filmografisinin zirve noktalarından biri olmayı hak ediyor, en az Baskın (2015) ve Housewife (2017) kadar.

Cuckoo (2024)

blank

Almanya’dan çılgın bir korku filmi. Yönetmen Tilman Singer’ın ilk uzun metrajı Luz’dan (2018) sonraki filmini merakla bekliyordum. Cuckoo, “yeni bir mekâna gelen gencin burada garip bir şeyler oluyor, dur şunu çözeyim diyerek atıldığı macera” şablonuna uygun biçimde başlayıp gelişiyor. Her ne kadar bilindik kalıplar içinde hareket etse de hiç ama hiç beklenmedik gelişmeler ile çılgınlığın (ve belki saçmalığın) sınırlarını zorluyor. Çılgın bilim insanlarının garip deneyleri, aidiyet ve aile kavramlarının kurcalanması ve tabii ki mücadeleden yılmayan güçlü kadın karakterler. Cuckoo, başından sonuna çılgın bir yolculuk vadediyor ve hiçbir anında sözünden dönmeye yeltenmiyor. Benzer bir mekânda benzer kalıplarda ilerleyen ama farklı kulvarlara dalan Michael Venus’ın yönettiği yine Almanya yapımı Sleep (2020) ile beraber izlemenizi tavsiye ederim.

The Substance (2024)

blank

Revenge (2017) ile adını bir kenara not ettiğimiz Coralie Fargeat, The Substance ile resmen geçen yılın en tartışmalı filmlerinden birine imza attı. Revenge de benzer tepkiler çekebilecek bir tecavüz-intikam filmiydi ama Toronto’da başladığı festival yolculuğunun sonraki durakları daha çok tür sineması festivalleri olduğu için ana akımı takip eden seyircinin radarına girmedi herhalde. Belki The Substance da tür sineması cangılında tartışmalara konu olup ana akımın görmediği korku filmlerinden biri olabilirdi ama başrolde Demi Moore gibi bir yıldız olunca, daha da fenası Cannes’da en zayıf olduğu yerden (senaryodan) ödüllendirilince filmin geniş kitlelerin abartılı övgü ve yergilerine maruz kalması kaçınılmaz hale geldi. Bütün bu yaygarayı bir kenara bırakırsak The Substance, ataerkil sistemin yıllar boyunca bilhassa kadınlara dayattığı acımasız güzellik standartlarına saldıran, özellikle son yarım saatinde ipleri iyice koparıp Society (1989) ayarında çılgınlığa yaklaşan, stilize bir ‘body horror’. Fargeat’nın bundan sonraki projesini gerçekten çok merak ediyorum. Demi Moore, kariyerinin zirve performansına imza atıyor ama karikatürize “erkek” rolündeki Dennis Quaid’e de bayıldım.

*-*

Listede kendine yer bulamayan ancak adını anmamız gereken diğer korku filmleri ise şöyle:

  • All You Need Is Death (2023)
  • Blackout (2023)
  • Double Blind (2023)
  • Dr. Cheon and Lost Talisman (2023)
  • Hostile Dimensions (2023)
  • Humanist Vampire Seeking Consenting Suicidal Person (2023)
  • Kampon (2023)
  • Lord of Misrule (2023)
  • Lumberjack the Monster (2023)
  • Night Shift (2023)
  • Nightwatch: Demons Are Forever (2023)
  • Shake Rattle & Roll Extreme (2023)
  • Something Is About to Happen (2023)
  • Starve Acre (2023)
  • Strange Darling (2023)
  • Stopmotion (2023)
  • The Animal Kingdom (2023)
  • The Cuckoo’s Curse (2023)
  • The Deep Dark (2023)
  • The Devil’s Lair (2023)
  • The Moor (2023)
  • The Vourdalak (2023)
  • You’ll Never Find Me (2023)
  • Alien: Romulus (2024)
  • Arcadian (2024)
  • Azrael (2024)
  • Carved (2024)
  • Destroy All Neighbors (2024)
  • Hell Hole (2024)
  • Krazy House (2024)
  • Kuyang (2024)
  • MadS (2024)
  • No Entres (2024)
  • Out Come the Wolves (2024)
  • Smile 2 (2024)
  • Terrifier 3 (2024)
  • The Devil’s Bath (2024)
  • The Soul Eater (2024)
  • Under Paris (2024)
  • V/H/S/Beyond (2024)
  • Winnie-the-Pooh: Blood and Honey 2 (2024)
blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Kadın Yönetmenlerin Elinden Çıkan Feminist Filmler

Orta Doğu’nun yasaklı kadınları, Avrupa ve Amerika’nın kadın istismarını ya
blank

John Waters 2011 Yılının En İyi 10 Filmini Listeliyor

Trash'in Papası olarak bilinen Pink Flamingos, Polyester, Hairspray gibi filmlerle