32. İstanbul Film Festivali’nin Ardından…

16 Nisan 2013

Emek bizim, festival bizim, İstanbul bizim! 

Sulu ve gazlı biten emek eyleminden sonra festival yine kendi rutinine döndü, ikinci haftanın yerli filmler haftası olması festivale her zaman farklı bir heyecan katar, bu sene de öyle oldu. Yerli filmler arka arkaya sıralanınca heyecanlı izlemeler yaşanmaya başladı, yorumlar, beğeni ve dudak bükmeler de arkasından geldi. Aslında sonuçlar üzerinden filmlere eğilmek daha doğru galiba…

Ulusal yarışmada en iyi film ödülünü Onur Ünlü’nün Sen Aydınlatırsın Geceyi filmi kazanınca filmi sevmeme rağmen ufaktan ‘ne oluyor’ diye sormadan edemedim kendime. Absürt / fantezi tarzı, Leyla ve Mecnun dizisine oyuncuları ve ifadesiyle bu kadar benzeyen filmi elbette sevdik, sempati duyduk ama özellikle de Tayfun Pirselimoğlu başkanlığındaki jürinin bu filme en iyi film vermesine şaşırdım. Arka planda hararetli tartışmalar vs. dönmüş olabilir onu bilemeyiz tabii. Ama Pus, Saç gibi giderek yavaşlayan bir sinema algısının Sen Aydınlatırsın Geceyi ile değiştiğini söyleyebilirim! Film ayrıca FIPRESCI yerli film dalında da ödül kazandı.

iff004

Gelelim en iyi filmi alan neden en iyi yönetmeni alamaz geyiğine. Arttık bunlara kulak asmıyorum. Ya fazla ödül dağıtma mantığından ya da daha başka sebeplerden dolayı bu artık böyle. Aslı Özge Hayatboyu filmiyle bence iyi bir anlatıma imza atmış, saçma sapan bir şekilde çekilmeye çalışılan şehir filmlerine bir alternatif getirmiş ‘hayatboyu’ sözünün altını iyi bir şekilde çizmiş. Üçüncü kişiyi göstermeden üçüncü kişi gerilimi sokan filmin oyuncuları da gayet başarılıydı. Özellikle Defne Halman en iyi kadın oyuncu dalında favoriydi ama Cemil Ağacıkoğlu imzalı Özür Dilerim filminin oyuncusu Sema Poyraz’a gitti. Filmi izlemediğim için yorum yapmam yakışık kaçmaz.

iff005

Yozgat Blues bana göre karakterleriyle öne çıkan bir filmdi, senaryosunun çok güçlü olduğunu düşünmüyorum ama özellikle yerel şair, radyocu tiplemesiyle Nadir Sarıbacak iyiydi. iff001Ercan Kesal normal hayatında bu kadar sakin mi bilmiyorum ama genelde sakin, içine kapanık rollerde karşımıza çıkıyor. Gerçi Bir Zamanlar Anadolu’da gayet hareketliydi. Ama Küf, Yozgat Blues ve Sen Aydınlatırsın Geceyi’de arka arkaya izleyince biraz Ercan Kesal kafası olduk bizde. Gözü kanayan adam, peruklu adam ve içine kapanık bir daha çıkamayan adam halleri gerçekten de Ercan Kesal’i tamamlıyor ama… Hayatboyu’ndaki Hakan Çimenser de iyiydi. Yardımcı kadın ve erkek oyuncu ödülleri de olsaydı diye düşündüm çünkü filmlerin ara rolleri bir hayli fazlaydı bu yıl!

Bu yıl hayal kırıklıklarımdan biri de Uğur Yücel oldu. Filmini heyecanla bekliyordum ama demode bir film çıkınca karşıma üzüldüm açıkçası. Soğuk senaryosu on yıl önce yazılan, biraz Yazı Tura’nın kaburga kemiğinden oluşturulan film konu itibariyle hem eski, hem de çok klişe! Tamam, kadınların hayatını zindan eden erkeklik halleri her zaman geçerli bir konu ama gerçekten de on sene öncesinin konusu özellikle de Rus kadınlarının dramı. Tabii ki sinemanın zamanı olmaz ama Soğuk bana bir hayli eski geldi, o soğukluğun altında değişik bir abartı barındırdığını düşündüm. Kars yine sinemaya can katmış o ayrı mesele… Müzik ödülü gitti Soğuk’a..

iff003En İyi Senaryo yine en iyi senaryo ödülleriyle bütünleşen Onur Ünlü’ye gitti. Jürinin bu seçiminin de kolaycı olduğunu düşünüyorum. Bu arada Sen Aydınlatırsın Geceyi filmini sevmediğim düşünülmesin, sevdim ama ödül dengeleri konusunda itirazlarım olabilir. En iyi senaryo, en iyi film ödülü alan Ünlü’ye bence neden en iyi yönetmen ödülünü alamıyorsunuz diye sormak bence çok saçma! Onun da dediği gibi abartmaya gerek bu buradaki beş kişilik jürinin kararı, başka bir jüride dengeler tamamen değişecekti belki de!

Bu sene Seyfi Teoman’a adanan ve 30 bin liralık ödülü Cem Yılmaz tarafından karşılanan ödül gerçekten de anlamlı. Onu da ilk filmiyle festivale katılan Deniz Akçay Köksüz filmiyle kazandı. Köksüz çok bildik bir hikaye. İyi kotarılmış, oyunculuklarıyla öne çıkan bir film. Filmin öte tarafına geçince bir televizyon dizisi havası bile yakalayabilirsiniz ama dediğim gibi bir yandan da iyi kotarılmış bir iş. Özellikle Ahu Türkpençe gayet iyiydi, kendisini güzel bir rolde gördüğüm için mutlu oldum. Erkeğin olmadığı ya da olduğu ortamlarda kadının güven ve güvensizlik sorununu sınayan, biraz da kadına erkeğe göre çıkış yolu hazırlayan film mutsuzluklar silsilesi sunuyor. O yüzden Radikal Halk Ödülü alması sürpriz değil, yakın bir dili var çünkü televizyona!

Sonuçta yerli filmlerin sonuçlarının benim nazarımdaki değerlendirmesi üç aşağı beş yukarı böyle! Gelelim uluslar arası sonuçlara… Jüri özel Ödülü kazanan Juliette Binoche’un başrolünde oynadığı film Camille Claudel 1915 filmi Bruno Dumont imzası taşıyor. Hikaye büyük bir heykeltıraş olan Claudel’in akıl hastanesine kapatılması sürecini anlatıyor, Binoche çok iyi oynuyor ama filmin anlatımında aksaklıklar ve tekrarlar var. Süreci iyi bir biçimde aktaramadığını düşünüyorum filmin bize, bir heykeltıraşın değil de sıradan bir kadının izini sürüyor gibiyiz ki bu da hiç tatmin edici değil! Film ayrıca FIPRESCI’nin de en iyi yabancı filmi oldu!

iff002Altın Lale Ödülü kazanan Sen Ne yaptın Richard’a gönderme olması açısından sen ne yaptın jüri demek istiyorum, başka da bir şey demek istemiyorum. Radikal gazetesi yabancı film ödülü Kuleli Ev filmine gitti. Seyirci ne zamandır Tarkovsky tarzı filmleri sevmeye başladı diye soracaktım ki kendime siyah beyaz filmin başrolünde acılı bir çocuğun dramını izlediğimizi hatırladım. Bütün sevgi saygı bana göre o minik çocuğa… Ama tabii bu arada film fena değildi, ağır tempolu filmlerdendi.

Tabii kapanışa Emek sineması damga vurdu yine… Her yıl illegal bir biçimde açılış ve kapanışlarda yapılan Emek protestosu bu kez her yere yayılmıştı. Yani Emek herkes için önemliydi artık. Nejat İşler ve Hülya Koçyiğit Emek’le ilgili anılarını anlattılar. Nejat İşler bir hayli heyecanlıydı bu arada. Benim de çok anım var Emek’le ilgili. Kimse yokken yeni perdesine bile sarılmıştım. Yeni perdeler, yepyeni… Sahneye bakmıştım sahneye çıkan bir oyuncu gibi… Birçok koltuğunda oturup film izlemişliğim, kafamı kaldırıp kocaman ve beni rahatlatan tavanına yüzlerce kez bakmışlığım, fuayesinde onlarca açılışa tanıklık etmişliğim, fuayesinde onlarca röportaj yapmışlığım vardır… Sky Türk’e sinema programı yaparken konukları Emek’in fuayesine götürürdüm, orada yapardık röportajları. Eski sinema makinesinin yanında, sessiz fuayede zaman geçirmek benim için büyük keyifti… Gerçekten de özlüyorum orayı ve festival zamanları daha fazla arıyorum. Gerçek bir festival salonuydu, asildi, Hikmet Bey, İsmet bey ve çalışanlar… Özellikle de Hulusi Kentmen kıvamındaki yaşlı yer gösterici amcayı unutmam mümkün değil. Şimdilerde aynı mahallede oturuyoruz, yazın sandalyeyi atıyor sokağın başına… Şehirde sandalye atacak yer kalmadı ama hiç umursamıyor. Onu orada görmek beni mutlu ediyor, Emek’ten yadigar…

emek

Evet, bu sene tam da festival zamanı yıkımına başlanan Emek için toplaştık, gaz yedik, ıslandık. Hiç önemi yok, zaten karşı olduğum şeyler için mücadele etmeye ve karşılığında da tepki almaya alışkınım. Bence bu önce Emek için, sonra değiştirilip bizden uzaklaştırılan ve koparılan şehir için mücadele vaktinin çoktan gelip çattığını gösteriyor. Bu daha başlangıç gerçekten de! Bir festivali de böyle geçirdik, oradan oraya koşturduk, savrulduk, üzerimizdeki ölü toprağını attık! Bol bol film izledik. Seneye bakalım neler olacak!

NOT: Öncelikle bir film ya da herhangi bir festival, etkinlik vs.. için herkesin festivali kendisine demek istiyorum. Yani isteyen film izler, isteyen sadece kahve içer, partilere katılır, isteyen eylemlere katılır… Bu o kişinin inisiyatifindedir, diğer kişilere yargılama hakkı vermez, vermemeli! İşte sosyal medya denen çoğu zaman tehlikeli olabilen bu oluşum insanları aynı platforma çekme durumu yaratırken, aynı zamanda insafsızca eleştirerek dışarıda bırakma hakkı da yaratıyor. Saçma, herkes festivalini istediği yaşayabilir!

blank

Banu Bozdemir

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu... Sinema yazarlığına Klaket dergisiyle adım attı, Milliyet Sanat muhabirliği yaptı. Skytürk TV’de sinema, sanat ve "Sevgilim İstanbul" programlarında yapımcı, sunucu ve yönetmenlik yaptı. TRT için Bakış isimli bir kısa film çekti. Yayınlanmış yirminin üzerinde çocuk kitabı var. Halen cinedergi.com’un editörü, beyazperde.com ve Öteki Sinema yazarı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

11. İzmir Kısa Film Festivali (03-07 Kasım 2010)

11. İzmir Kısa Film Festivali için çağırdıklarında, 11 yıldır yapılan
blank

17. Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali İzlenimleri

Sidar Serdar Karakaş, 17. Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali izlenimlerini