İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 34. İstanbul Film Festivali 4-19 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Festival programında 62 ülkeden 204 film bulunuyor. Bu kadar geniş bir program içerisinden film ayıklamak gerçekten zorlu bir iş. Biz de radarımıza takılan filmlerden bir seçki oluşturarak siz okurlarımızla paylaşmak istedik. İzleme listenizi hazırlarken faydalı olabilirsek ne mutlu bize.
Öteki Sinema için hazırlayan: Murat Kızılca
Her zaman olduğu gibi site olarak favori bölümümüz Geceyarısı Çılgınlığı ile başlıyoruz. Bu sene diğer senelere göre kısır kalan bölümde sadece 2 film bulunuyor. Ama ikisi de bomba gibi seçimler olmuş. Her ikisini de kaçırmayın diyoruz.
PEŞİMDEKİ ŞEYTAN | IT FOLLOWS
Yılın en iyi korku filmine hazır mısınız? Cannes’da Eleştirmenler Haftası bölümünde gösterilen ve ünü kulaktan kulağa yayılarak sürpriz bir hite dönüşen Peşimdeki Şeytan, 80’lerin korku klasiklerinin tadını taşıyor ama önümüze yepyeni bir mitoloji koyuyor. Bu sefer cinsel birleşme yoluyla kişiden kişiye aktarılan bir lanet söz konusu. Kılıktan kılığa girebilen ve sizden başka kimsenin görmediği, yanınıza ulaştığı anda canınızı alacak doğaüstü bir varlık… David Robert Mitchell sadece fikrin orijinalliğine sırtını yaslamıyor; çok iyi bir yönetmenlikle benzersiz bir deneyime imza atıyor.
ÖLÜ KAR 2: KIZILLAR ÖLÜLERE KARŞI | DEAD SNOW2: RED VS. DEAD
Tommy Wirkola’nın karlar altından çıkan Nazi zombileri, kuzeyin buz gibi soğuğuna aldırmadan etrafa dehşet saçmaya devam ediyor! İlk filmi izleyip beğendiyseniz, bunu da kaçırmayın. Devam filmlerinin standart tanıtımlarında sıkça duyduğumuz kelime öbekleri vardır; “ilkinden daha eğlenceli, daha uçuk, daha kaçık” gibi. Garip ama gerçek; Dead Snow 2, genelde asılsız çıkan bu iddiaların neredeyse tümünü karşılıyor.
Filmin daha ayrıntılı incelemesi için: https://www.otekisinema.com/2015/01/dead-snow-2-2014/
[divider style=”solid” top=”20″ bottom=”20″]
Geçelim ikinci favori bölümümüz Mayınlı Bölge’ye. Bu bölümdeki filmler her zaman riskli olmuştur ama zaten adı üzerinde: Mayınlı Bölge. İllaki görülmeli dediğimiz the Duke of Burgundy’yi bir kenara koyup, mayınlara basmamaya gayret ederek, riski içinde saklı iki film daha seçtik.
ŞİDDET | VIOLENCE
Kolombiyalı Jorge Forero’nun bu ilk filmi, birbirinden karanlık üç şiddet öyküsü anlatıyor. İlki ormanda, ikincisi şehirde, üçüncüsü de bir askeri üste geçen üç hikâyenin kesişim kümesinde vahşet var. Forero’nun Kolombiya’da geçen filminde şiddet “hiçbir yerden”, “hiçbir şey”den ve “hiçbir nedenden” doğuyor. Şiddet, hikâyesini anlattığı karakterlerin kendisinden ziyade şiddetin var olma biçimleriyle, etki kuvvetiyle ve kaçınılmazlığıyla ilgileniyor; süregelen bir savaşım ortamındaki “erkek”in direnişini ve boyun eğişini filme alıyor.
KAYIP NEHİR | LOST RIVER
Ünlü oyuncu Ryan Gosling’in ilk yönetmenlik denemesi olan Kayıp Nehir, Amerika’daki emlak krizi hakkında gerçeküstü bir masal. Evini kaybetmek üzere olan bekâr bir anne, acil para ihtiyacını karşılamak için esrarengiz bir gece kulübünde çalışmaya başlar. Diğer yandan yeniyetme oğlu da ona yardımcı olmaya çalışmakta ve küçük kardeşine bakmaktadır, ama kasabadaki bir çete liderinin hedefi haline gelecektir. İlk gösterimi 2014’te Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde gerçekleşen Kayıp Nehir, Dario Argento’dan Mario Bava’ya, David Lynch’ten Harmony Korine’a çeşitli kült yönetmenlere referanslarla dolu.
BURGUNDY DÜKÜ | THE DUKE OF BURGUNDY
Ödüllü yazar ve yönetmen Peter Strickland’ın tekinsiz Berberian Ses Stüdyosu ve Katalin Varga’nın ardından çektiği yeni filminden erotizm ve endişe damlıyor. Cynthia ile Evelyn her gün basit ve kışkırtıcı bir ritüeli yerine getirir ve bu âdet hep Evelyn’in cezası ve zevkiyle biter. Varlıklı amatör kelebek uzmanı Cynthia’nın gönlünde yatan daha geleneksel bir ilişki olunca, hizmetçi Evelyn’in erotik takıntıları kısa sürede ilişkiyi kırılma noktasına götüren bir bağımlılığa dönüşür. Jess Franco’nun üslubundan esinlenen Burgundy Dükü, karanlık bir çürümüşlüğü anlatan, iç gıcıklayıcı, gotik bir melodram.
[divider style=”solid” top=”20″ bottom=”20″]
Bu kadar karanlık filmden sonra biraz da gülmek isterseniz sizi Antidepresan bölümüne alalım.
HAYAT ALTMIŞINDAN SONRA | MISS SIXTY
Yapımcı kimliğiyle tanınan Sigrid Hoerner’in ilk yönetmenlik denemesi olan bu film, yaşına meydan okuyan iki kişiyi anlatıyor. Yaşlı sayıldıkları için dışlandıkları topluma yeniden uyum sağlamaya karar veren bu ikiliden Louise, 60 yaşında hamile kalıp bir bebek sahibi olmak ister. Frans ise modern sanatın yükselen yıldızı olmayı kafaya koymuştur. Yaşlanmanın aslında psikolojik olduğunu iki sıradışı insan üzerinden müjdeleyen Hayat Altmışından Sonra, oldukça keyif verici bir komedi.
[divider style=”solid” top=”20″ bottom=”20″]
Favori yönetmenlerimizden Quentin Dupieux’nun Uluslararası Yarışma’da yer alan yeni filmini kaçırmayın deriz.
GERÇEKLİK | REALITY
Wrong ve Rubber filmlerinin yönetmeni Quentin Dupieux gene çılgınca gerçeküstü bir komediyle kafaları karıştıracak. B filmlerine selam duran, biraz da bilim kurgu tadı veren bu filmde, kendi halinde bir kameraman olan Jason yöneteceği ilk korku filmi için fellik fellik yapımcı aramaktadır. Servet sahibi yapımcı Bob Marshal filme finansman sağlamayı kabul eder etmesine de, bir şart öne sürer: Jason 48 saat içinde sinema tarihinin en kusursuz çığlığını bulmalıdır! Jason, çığlık arayayım derken bir kâbusun içine düşecektir. Bu arada bir belgeselde, adı Gerçeklik olan küçük bir kız, bir domuzun içinde bulduğu mavi bir video kasedin sırrını çözmeye çalışmaktadır. “Aslında Gerçeklik, benim daha önce çektiğim üç filmden de bir şeyler içeriyor denebilir: Steak, Rubber ve Wrong. 2012 yılında Los Angeles’ta iki film çektim. Bunların ilki olan Wrong Cops pis, aptal ve basit bir filmdi. İkincisi ise Gerçeklik. Bu film temiz, zekice kurgulanmış ve karmaşık. Bu ikisi şimdiye kadar çektiğim en iyi filmler diyebilirim.” – Quentin Dupieux
[divider style=”solid” top=”20″ bottom=”20″]
Adettendir, listeyi ona tamamlamak lazım. Diğer bölümlerden ayıkladığımız filmler ise şu şekilde:
KANUNUN KUVVETİ | THE CONNECTION
1971 Amerika yapımı meşhur William Friedkin filmi The French Connection’dan esinlenen Kanunun Kuvveti gerilimi yüksek bir suç filmi. Öykünün başkarakteri, bir polis mahkemesi hâkimi olan Pierre Michel. Pierre’in kariyeri, yıllarını harcadığı bir dava nedeniyle batağa saplanmış durumdadır. Dava onun için bir takıntıya dönüşmüştür ve artık tek bir amacı vardır: Ülkenin en güçlü uyuşturucu kartellerinden birini alt etmek. Altı yıllık bir süreci anlatan ve 35mm çekilen bu karanlık film, özellikle başroldeki Oscar ödüllü Jean Dujardin ile dikkat çekiyor.
BATAKLIK | MARSHLAND
Alberto Rodriguez, Endülüs sulak bölgesinde geçen bu gerilimle kara film türüne dönüş yapıyor. Yıl 1980… İspanya diktatörlükten demokrasiye geçiş sancıları yaşıyor. İdeolojik olarak birbirlerinden apayrı iki polis, kınama cezası aldıktan sonra iki ergen kızın kaybolmasını araştırmak üzere bataklık bölgesindeki ücra bir kasabaya sürülür. Geçmişe saplanıp kalmış, bataklığın kendisi gibi kaygan bir kasaba halkının ortasında iki anti-kahraman bütün zekâlarını vahşi bir katile karşı birleştirmek zorunda kalacaktır. La isla minima kesinlikle yılın en iyi İspanyol filmi…
AYNASIZ | HYENA
“İyi polis olmak bu işin kitabındaki her şeyi layıkıyla uygulamak mıdır?” Gerard Johnson’ın ikinci uzun metrajlı filmi Aynasız’ın bu soruya cevabı “Hayır”. Johnson, Londra sokaklarında işlenen suçlar karşısında bir polisin etik duygusunu kaybetmesinin hikâyesini anlatıyor; suçun başrolünü ise Londra’nın göçmenlerine, Türklere ve Arnavutlara veriyor. Nicholas Winding Refn’in “kara filmin geleceği” olarak nitelediği Aynasız, özellikle başrol oyuncusu Peter Ferdinando’nun başarılı performansıyla övgü toplayan, alabildiğine karanlık bir suç dramı.
[divider style=”solid” top=”20″ bottom=”20″]
Bonus olarak da kaçmaz dediğimiz Hal Hartley’nin Henry Fool üçlemesinin son ayağını öneriyoruz.
NED RIFLE
Amerikan sinemasının bağımsız damarının kendi ekolünü yaratmış isimlerinden Hal Hartley’nin Henry Fool ile başlayıp Fay Grim ile devam eden üçlemesini tamamlayan yeni filmi Ned Rifle, yönetmenin sinemasının tüm özelliklerini bünyesinde barındıran bir dram. Hikâyenin odağındaki Ned, annesinin hayatını bir kâbusa çeviren babasını öldürebilecek kadar bilenmiş bir karakter. Ancak başına musallat olan Susan, Ned’in planlarını boşa çıkarmaya kararlı. Ned Rifle, Hartley’nin Amerikan toplumuyla süregelen derdini iyiden iyiye keskinleştirdiği bir bağımsız yapım.
[divider style=”solid” top=”20″ bottom=”20″]
Ayrıca Türk Klasikleri Yeniden bölümündeki Yılanların Öcü (1962) ile Sinema Onur Ödülleri bölümünden Seyyit Han (1968), Maskeli 5’ler (1968) ve Dikkat Kan Aranıyor (1970), eski Türk filmlerini beyazperdede izlemeyi düşleyenler için önemli bir fırsat sunuyor.
Not: Filmlerle ilgili tanıtım yazıları İKSV Film sayfasından alınmıştır.