Rocky Balboa… Azmiyle, asla pes etmeyen duruşuyla ve daha da önemlisi insani duygularıyla sadece sinema tarihine değil boks tarihine de geçmiş bir dövüşçü. Evet, dövüşçü diyorum çünkü o sokaklardan; adım adım, kazıya kazıya zirveye giden bir başarı hikâyesinin baş aktörü. Sylvester Stallone’nun 1976’da yazıp, başrolü oynadığı ilk Rocky filminin üzerinden 40.yılın geçişini kutluyoruz bugünlerde.
Adrian’a olan aşkı, Mickey’e duyduğu saygısı, en büyük rakibi olan Apollo ile ebedi dostluğu, izleyenlerini her defasında ringde dövüşecekmişçesine heyecanlandıran müzikleriyle Rocky; aradan geçen onca yıla rağmen, hâlâ güncelliği koruyan, sinema tarihinin kültleşmiş fenomenlerinden bir tanesi. Farklı dönemlerde dahi genç bir kuşak yakalamayı başaran ve her defasında kendine hayran bırakan bir seri sinema tarihinde örneğine az rastlanacak türdendir. Peki, neydi Rocky’i bu denli efsane yapan? Yalnızca Amerikan Rüyası’nı gerçekleştiriyor olması mı, yoksa bir boks teması örneği olarak sunduğu şahane maya mı?
Muhakkak, Rocky’i efsaneleştiren noktaların hepsinin önemi ayrı ayrı büyük. Ancak, bu yazıya konu olan, tüm seri boyunca Rocky’nin karşısında izlediğimiz rakipleri. Bu rakipler yeri geldi onun dostu oldu, yeri geldi en azılı düşmanı. Ancak, “rakibin ne kadar büyükse sen de o kadar büyüksün” kavramı seri boyunca hiç değişmedi. O, dövüştükçe büyüdü, rakipleri güçlendikçe efsaneleşti…
Sokaklardan, Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonluğu’na giden yolda, Rocky kimlerle karşılaştı? Bu karakterler hangi konjonktürde ortaya çıktı, kimlerden esinlenerek yazıldı? Apollo’dan, Ivan Drago’ya kadar tüm seri boyunca bazen çok sevdiğimiz bazense nefret söylemleri güttüğümüz; Rocky’nin karşısında duran boksörlere dilerseniz hep birlikte göz atalım.
Not: Karakterler, filmlerin çekiliş tarihlerine göre sıralanmıştır.
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Apollo Creed
Tüm seri boyunca Rocky’den daha fazla hürmet edilen bir isim ile yazımızın başlangıcını yapıyoruz. Kısaca bahsetmek gerekirse o; Dans Eden Yok Edici, Acının Kralı, Yumruk Dağının Kontu, Felaketlerin Hâkimi olarak bilinen, Rocky evreninin ele avuca sığmaz boksörü Apollo Creed. Şüphesiz, onun tüm seri boyunca saygı duyulası bir kişi olarak lanse edilmesinin başlıca sebebi, Stallone’nin karakteri yaratırken Muhammed Ali’den aldığı ilham. Hatta 1976 Oscarlarında Ali, o unutulmaz anda sahneye çıkıp, hakiki Apollo Creed’in kendisi olduğunu bile dile getirmiştir.
Pekâlâ, Muhammed Ali’den yola çıkarak oluşturulan Apollo Creed karakterinin seri için önemi ne? Eğer şu an Rocky’den efsane diye bahsedebiliyorsak bunun başlıca sebeplerinden birisi de Apollo’dur. O en başta, Rocky gibi bir sokak dövüşçüsüne, dünya şampiyonluğunun yolunu açarak, kendisini serinin en önemli dinamiği haline getiriyor. Ancak Apollo bununla da yetinmiyor ve kendi hayran kitlesini oluşturmayı başarıyor. Nasıl mı? Duruşuyla, esprili kişiliğiyle, hırsıyla ve ringde bir an olsun yerinde durmayan tavrıyla, en az Rocky kadar samimi bir karakter hüviyetine bürünüyor.
Apollo, serinin ilk iki halkasında Rocky’nin rakibi olarak karşımıza çıksa da, ilerleyen filmlerde onun en yakın dostu olarak da boy göstermiştir. Nitekim karakter 4.filmde hayatını kaybetmiş olsa bile günümüzde hâlâ onun üzerinden spin-off çalışmaları devam etmektedir. Bkz: Creed (2015)
Rocky filmlerinin en tadına doyulmaz yanlarından biri de finalde cereyan eden dövüş sekanslarıdır. Özellikle, ilk filmde birbirlerini bir hayli hırpalayan Apollo ve Rocky’nin ikinci filmde büyük rövanş için karşı karşıya gelmeleri ve ilk filmin üzerine çıkmayı başaran dövüş sahnesinin başarısı bu ikilinin rekabetini oldukça şahlandırmaktadır.
Velhasılıkelam; Apollo dinamizmiyle, üstün dövüşçü yetenekleriyle, dostane tavrıyla ve en önemlisi de her bir saniyesinde Muhammed Ali’yi andıran tavrıyla, Rocky serisinin belki de Rocky’den bile daha değerli duran karakteri olarak öne çıkmaktadır. Evet, belki bu liste Rocky’nin rakiplerini ele almaktadır ama çoğu insan da olduğu gibi benim gönlümde de Apollo, bir ezeli rakipten daha çok ebedi bir dost olarak hatırlanacaktır.[/box]
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Clubber Lang
Serinin en serseri, hırçın ve diline hâkim olamayanı kim diye sorsak, kuvvetle muhtemel herkesin vereceği ortak cevap Mr. T’nin canlandırdığı Clubber Lang olacaktır.
Mohikan kesim saçları, iddialı lafları ve sert yumruklarıyla akıllarda yer eden Clubber Lang, Rocky’nin tam da boksu bırakmaya hazırlandığı bir dönemde karşısına çıkar. Hâlbuki Rocky, Apollo ile yaptığı rövanşı kazanmış, Mickey’in ayarladığı 10 mücadeleden de galip gelerek unvanını korumuş; mutlu mesut bir şekilde emekliliğe hazırlanıyordur!
Ancak, Rocky’nin rahatını bozan ise, dünyalar kadar sevdiği Adrian’a ettiği bir araba dolusu laf ile Clubber Lang olacaktır. Artık, gerçek bir maç kaçınılmaz sondur. Tabii, Clubber’ın maharetleri ettiği laflarla kalmaz. Onu seri için önemli yapan asıl detay, Rocky’nin gelişiminde en büyük katkıyı sağlayan, babacan tavırlarıyla gönüllerde taht kuran Mickey’in ölümüne vesile olması.
Clubber’ın Mickey’i öldürmesi, hem film içerisinde ona karşı duyulan antipatinin daha fazla artmasına hem de Rocky’nin tarafının daha sıkı sıkıya tutulmasına olanak sağlamıştır. Böylelikle olay; iyi ve kötünün savaşı olarak daha kolay resmedilecekti. Ancak onu özel yapan detaylardan bir tanesi de, çekilen onca film içerisinde Rocky’i nakavt edebilen tek boksör olması. Belki, Rocky’nin yere yıkıldığı maçta aklı Mickey’deydi, sahaya odaklanamamıştı ancak bu bile Clubber’ın canavarı andıran gücünü yok saymamıza engel bir durum değil.
Clubber Lang; sokaklardan geldiğini en fazla belli eden, tüm film boyunca da bunun arkasında duran, kaba ve görünüşü gibi sert bir boksördür. Gerek Mickey’in ölümüne sebebiyet vermesi, gerekse takındığı itici üslup ile senaristler tarafından nefret edilmesine olanak sağlanan Clubber, Mr. T’nin güçlü oyunculuğuyla hafızlarımızda yer eden, serinin en nevi şahsına münhasır boksörlerinden biridir.[/box]
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Ivan Drago
Sizi bilmem ama Rocky’in yaptığı en göze hoş gelen maç hangisi diye sorsanız, hiç düşünmeden Rusya’da Ivan Drago ile yaptığı maç cevabını veririm. Evet, film boyunca yapılan büyük bir Amerikan propagandası olduğu aşikâr ancak bunun gizliden gizliye değil direk olarak verilmesi filmin niyetini de açıkça ortaya koyar. Bu propaganda aşkı dahi, Rocky Balboa-Ivan Drago mücadelesini asrın maçı yapmaktan alıkoyamaz.
Neden mi? Bir kere ortada dişe dokunur bir intikam hikâyesi var. Serinin en çok sevilen karakterlerinin başında gelen Apollo’yu, Drago’nun ringde acımasız bir şekilde öldürmüş olması ona karşı daha en baştan beslenecek nefret duygusunu fitillemiştir. Keza, onun bir androidi andıran, soğuk ve mimiksiz bakışları da karşımızda postmodern bir canavar olduğunu düşüncesini iyiden iyiye belleğimize yerleştirmektedir.
Tabii, burada Ivan Drago’ya hayat veren Dolph Lundgren’e ayrı bir parantez açmak gerekir. Onun standart insan normlarının dışında seyreden fiziği, karakterin ilk gözüktüğü andan itibaren korkunçluğunu da açıkça ortaya koyar.
Ivan Drago’nun filmin başından itibaren son teknoloji bir makineymişçesine resmedilmesi, haliyle onu insanüstü bir konuma yerleştirir. Böylelikle Drago, sertliği ve acımasızlığıyla Rocky’nin karşılaştığı en önemli boksör hüviyetini de elinde bulundurur. Onun kendine has saçları, SSCB bayrağını andıran sarı-kırmızı şort kombini, sadece hedefe odaklanan bakışları ve ayakları yere sağlam basan tavrı, filmin deklere etmeye çalıştığı Amerikan propagandasının çok önünde seyredip, Drago’yu gizliden gizleye sempati duyulan bir karakter haline getirmiştir.[/box]
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Tommy Gunn
Herhalde “nankör” sıfatını en çok hak eden isimlerden biridir Tommy Gunn. Onun büyük bir kaybedeni simgelemesi, Rocky V’i de açık ara serinin en kötü filmi konumuna getirmektedir.
Peki, Tommy Gunn neden bir kaybedendir? Evet, o oldukça yetenekli ve gelecek vadeden bir boksör olarak ortaya çıkar aslında. Ama başarıya giden yolun yalnızca kuvvetten geçmediğini, “nereden geldiğini unutmayacaksın” sözünü kulak arkası yapması onu, unutulanlar listesinin başköşesine yerleştirmemize sebebiyet vermektedir.
Tommy, kendisini yetiştirmesi için kapısında yattığı, daha sonrasında şampiyonluk kemerine giden yolda en büyük destekçisi olacak Rocky’i, bir çırpıda silerek; aslında yaratılan bu evrenin en vefasızı olarak kendine yer bulacaktır.
Esasen Tommy Gunn’ı bu listedeki diğer önemli isimlerden ayırmamız gerekir. Çünkü o, Rocky ile hiçbir zaman ringde dövüşmemiştir. Aksine, kalitesini gösteren bir şekilde Rocky’i arkasından vurmuş ve bir sokak kavgasında ondan dayağı yiyen olmuştur. Yahu, Rocky’nin karşısında kimler kimler yere yığıldı, sen mi ayakta kalacaktın delikanlı?
Tommy Gunn için türlü negatif tanımlar yapabiliriz. Ancak onun seri içerisindeki misyonu, Rocky’nin başarısının tesadüfî olmadığını anlamamız konusunda da bize bir yol gösterici. Ya Rocky’e de, daha fazla şöhret ve para kazanmak adına, sevdiklerini hiçe saysaydı şimdi ondan bu denli efsane diye bahsedebilir miydik? Evet, Tommy belki seriyi en aşağıya çeken karakter olabilir ama Rocky’nin gücünü ve iradesini bir kez daha gözler önüne serdiği için belki de ona teşekkür borçluyuz.[/box]
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Mason Dixon
Mason “The Line” Dixon için, Rocky’nin en silik rakibi dersek hata etmiş olmayız. Bundaki en büyük etken, Mason Dixon’ın Rocky evrenine veda projesi olan Rocky Balboa’da ortaya çıkmış olması.
Artık ununu elemiş, eleğini asmış Rocky küçük restaurantında eski anılarını misafirlerine anlatarak yaşayan emekli ve bir nebzede yaşlanmış bir boksördür. Ancak dönemin yenilgisiz Dünya Şampiyonu Mason Dixon ile bir bilgisayar oyununda kavga etmesi üzerine Rocky tekrardan gündem olacaktır ve o bir kez daha ringin yolunu tutacaktır.
Stallone’nin Rocky Balboa filmini yaratırken, 45 yaşındayken tarihin en yaşlı Dünya Şampiyonu ünvanını kazanan George Foremen’dan esinlenerek yazdığı senaryoda, en az özendiği karakterin rakibi Mason Dixon olduğunu açıkça dile getirmeliyiz. Çünkü Rocky Balboa filmi, kültleşmiş bir karakterin ringlere, beyazperdeye veda edişini simgeleyen bir projedir. (Tabii, Creed spin-off’unu işin içine katmazsak)
Mason Dixon’ın en büyük artısı, karaktere hayat veren Antonio Tarver’ın gerçek bir boksör olması. Böylelikle karakterin inandırıcılık dozunun da bir tık yukarılara çıktığını rahatlıkla dile getirebiliriz. Hızlı ayakları, Rocky’e kadar ki 33-0’lık galibiyet oranı ve en önemlisi de saygısını bir an olsun eksik etmeyen tavrıyla Mason Dixon, silik olduğu kadar filmin yapısı içerisinde de doğru tasarlanmış bir karakterdir.[/box]
[box type=”warning” align=”” class=”” width=””]
Bonus : Thunderlips
Amerikan Güreşi sevenleri böyle alalım. Tarihin en büyük güreşçilerinden Hulk Hogan’ın Rocky’i tribünlere fırlattığı sekansı hatırlıyor musunuz? Serinin üçüncü halkasında bir gösteri maçı için Thunderlips ile karşı karşıya gelen Rocky, en başta feci bir şekilde dayak yese de, her zaman olduğu gibi sonradan toparlanıp, Hulk Hogan’ın canlandırdığı karakteri yere sermeyi başarıyor. Serinin açık ara en ütopik dövüşü olan bu mücadele, her akla geldiğinde ufak bir tebessümü de beraberinde getirmektedir.
https://www.youtube.com/watch?v=GykbWx88nGs
[/box]
Tommy Gun da gerçek boksördür ve tabii Creed filmindeki son rakip de ve ikisi de dünya şampiyonudur.