Bu yıl düzenlenen Uluslararası 6. Elazığ Çayda Çıra Film ve Sanat Festivali, bildiğiniz film festivallerden çok farklı…
Öncelikli amacı, yöre halkına sinema ve sanat sevgisini aşılamak ve E Tipi cezaevi, okullar, huzurevleri gibi yerlerde gösterimler düzenleyerek “unutulmuş” olanları da hatırlamak… Zaten festivalin ana teması da kadın… Türkiye gibi bir ülkede, her gün ölüm haberlerini duyduğumuz, çocuğundan yaşlısına kadar şiddetten, töreden nasibini almış kadınlarımızın böyle bir etkinlikte anılması gerçekten çok değerli, çok kıymetli… Bu sebeple açılış törenini 12 Mayıs annelere gününe denk getiren festival ekibini tebrik etmek gerekiyor…
Gaziantep ve Malatya’da geçirdiğimiz festivallerden sonraki durağımız Elazığ’dı. Bir saatlik kısa bir yolculuğun ardından vardığımız şehirde, kalacağımız otele doğru yol alırken gördüğümüz manzaralar muazzamdı. Gaziantep ve daha önce MUFF sırasında gezdiğimiz Malatya gerçekten çok güzel kentler fakat Elazığ, doğal güzellikleriyle büyüleyen bir şehir. Hazar Gölü gibi bir doğa harikasına sahip olması kente büyük avantaj sağlıyor. Nitekim Serdar Kara’nın başkanlığını yaptığı festival ekibi de bunu düşünmüş olacak ki, daha ilk günden bizlerin gönlünü Hazar Gölü manzaralı bir oteli tercih ederek fethetmeyi bildiler…
Mavi Göl, uzun zaman önce yapılmış eski bir otel. Aksaklıkları var elbette ama açıkçası ben bunların hiçbirisini önemsemedim. Çünkü sadece manzarası bile, gidip tekrar Mavi Göl’de kalmak için iyi bir sebep. Zaten tesisin sahibinden, Eylül ayından itibaren tüm otelin yenileceği bilgisini aldık. Eğer seneye yeniden gitme şansımız olursa, yeniden Mavi Göl’de kalmayı tercih ederim çünkü şehre uzaklığına rağmen sabahtan akşama keyif yapmaya doyamayacağınız bir manzarası ve tertemiz havası var. Gün içinde çayınızı kahvenizi içebileceğiniz, yürüyüş yapabileceğiniz, akşamları da ateş yakıp etrafında arkadaşlarınızla sohbet edebileceğiniz güzel de bir plajı mevcut… Hal böyle olunca, ne uzun yolları, ne de festivaldeki bazı sıkıntıları dikkate alıyorsunuz. Hazar sizi adeta hipnotize ediyor ve tüm yorgunluğunuzu bir çırpıda alıyor…
Gelelim festivale; açılış gecesinin çok görkemli geçtiğini ve geceye Türkan Şoray ile Oktay Kaynarca’nın damga vurduğunu söylemeliyim. Sultan, 41 yıl önce Cemo filminin çekimleri sırasında geçirdiği kaza sebebiyle, şehre yeniden geldiği için epey heyecanlıydı. Kaynarca’ya ise Elazığlı olduğu için hemşerileri tarafından büyük ilgi alaka gösterildi. Gecede Türkan Şoray, Oktay Kaynarca ve Aytaç Arman’a onur ödülü verilirken; açılış filmi olarak da Cemo filmi gösterilerek Sultan’a güzel bir jest yapıldı.
Ertesi gün düzenlenen gezide, Harput Kalesi’nin sol tarafındaki MS. 179 yılında yapılmış olan Meryem Ana Kilise’sini ziyaret ettik. Yağmur altında, epey dolaşıp ıslandıktan sonra Balakgazi Tesisleri’nde müthiş Elazığ manzarasını seyre daldık. Akşam yemeği ise festivalin en haber değeri taşıyan kısmı oldu çünkü Türkan Şoray çayda çıra oynadı. Türkan Sultan’ı çayda çıra kıyafetleri içinde görmek ve hala kaybolmayan güzelliğini seyretmek bizim için de oldukça keyifliydi…
Salı günü, yine gözümüzün gönlümüzün açıldığı bir gündü çünkü önce Hazar Gölü’nde bir tekne gezintisi yaptık; ardından da Hazarbaba Kayak Merkezi adı verilen ve henüz inşa sürecinde olan bir yere gittik. Hazar Dağı’nın üzerine kurulmuş olan bu tesis, göl ve Keban Barajı manzaralı müthiş bir yer… Uzun, virajlı, otobüslerin çıkamayacağı bir yol aracılığıyla varıyorsunuz ama yine kesinlikle gittiğinize değiyor, mutlaka görülmeli…
Günün ve hatta festivalin bizim açımızdan en keyifli zamanı ise iki akşam üst üste düzenlediğimiz bowling turnuvalarıydı. Çok keyifli vakit geçirdiğimiz yetmedi bir de üstüne madalya bile aldık…
Çarşamba günü sabah Murat Tolga Şen ve Selda Yeşiltaş’ın katılımlarıyla bir panel gerçekleştirildi. Türk sinemasının çıkmazları üzerine, öğrencilerin de katılımlarıyla keyifli bir sohbet gerçekleştirildi. Ertesi günü yapılan ve benim katılamadığım Cezaevi gezisi ise, arkadaşlarımızın anlattıklarına göre oldukça ilginç bir deneyim olmuş… Sonradan pişman olsam da, iki festivalin yorgunluğu ve bekleyen yazılarla ne yazık ki mümkün olmadı. Akşam, biraz geç kalmış da olsak Keban Barajını ve Çırçır Şelalesini de görme şansı elde ettik. Fakat alabalığı çok sevdiğimi söyleyemem. Bol baharatla soslanan balıklar, biz Egelilerin damak zevkine pek uymuyor.
Festivalin son günü ise, benim uzun zamandır geçirdiğim en keyifli günlerden biriydi diyebilirim. Malum, Elazığ öküzgözü ve hatta boğazkere üzümleriyle meşhur bir bölge ve ben de şaraba pek meraklı biri olduğum için geldiğim günden beri yörenin şaraplarından denemek için fırsat arıyordum. Otelde tadım yapan birilerini gördüğümüz ve canımızın şarap istediği bir anda, 5 km ileride bir şarap imalathanesi olduğunu öğrendik ve düştük yola… Resepsiyonda çalışan bir gencin motosikletini alarak, Eskibağlar Şarap İmalathanesini aramaya koyulduk.
Ancak Sideways filmi gibi başlayan yolculuğumuz bir anda Motosiklet Günlüğü’ne dönüştü; çünkü yol yanlış tarif edildiği için uzun süre aradığımız yeri bulamadık. Aksi gibi, sorduğumuz yöre halkından insanlar da bize hep farklı yerleri tarif ettiler; bu yüzden gezmediğimiz köy, geçmediğimiz bozuk köy yolu kalmadı. Nihayetinde bulduk fakat bu kez de kapı duvardı… İnternetten telefon numaralarını arayıp bulduğumuz insanlar meğer bizim kaldığımız otelde tadım yapanlarmış, festivalden olduğumuzu söyleyince sağolsunlar hemen çıkıp geldiler. Sahibi Fırat Aral, İstanbul’da yaşarken tası tarağı satıp köyünden bir arazi alarak üzüm yetiştirmeye ve şarap yapmaya başlayan bir şarapsever… Harika bir arazi üzerine kondurduğu imalathanesini ve mahzenini gezdirdi bizlere, tatmamız için de bir koli şarap hediye etti. Eğer Elazığ’a yolunuz düşerse, Eskibağlar’ın öküzgözü-boğazkere kupajını yerinde tadın; düşmezse de bu markayı Kipa’lar da bulmanız mümkünmüş…
Festivalin kapanış töreni Oya Aydoğan, Ayça İnci, Suna Yıldızoğlu gibi isimlerin katılımlarıyla düzenlenen bir panelin ardından gece, sponsorlara verilen plaketlerle sona erdi. Benim açımdan oldukça keyifli geçen Elazığ Uluslararası Çayda Çıra Film ve Sanat Festivali, mutlaka destek olunması gereken bir etkinlik. ESİNDER’in katkılarıyla yapılan festival, sadece sanat adına değil; halk adına da çok önemli bir iş yapıyor ve zamanla bir takım aksaklıklarını gidererek çok daha iyi işlere imza atacaktır…
Son olarak; bizi bir hafta boyunca en iyi şekilde ağırlayan Serdar Kara ve ekibine tekrar teşekkür ediyor, daha nice festivaller diliyorum…
Çok güzel yazı olmuş üstad tebrikler.