The Night Evelyn Came Out of the Grave

evelyn1Londra. Kaybettiği eşi Evelyn’in acısını ona benzeyen kızıl saçlı fahişelerle gidermeye çalışan Alan (Antonio De Steffe), geçirdiği krizler sonucu daha sonra hatırlayamayacağı bazı deneyimler yaşar. Eşinin hayalini gördüğü bu krizler dayanılmaz hale gelince doktoru Richard’ın (Giacomo Rossi-Stuart) tavsiyesine uyarak evlenmeye karar verir. Kuzeni George’un (Rod Murdock) götürdüğü bir partide tanıştığı Gladys (Marina Malfatti) ile ani bir evlenme kararı alır. Başta iyi giden evliliklerinde Alan’a yardımcı olmaya çalışan Gladys özellikle Evelyn ile ilgili gizemi çözmeye çalışır…

Yaklaşık 7-8 yıl önce …Evelyn…’i ilk izlediğimde, ki çok rahatlıkla yurt dışından ucuza bulabileceğiniz bir dvd baskısıydı, filmin pek bir halta benzemediğini düşünmüştüm. Zaten karışık sayılabilecek öyküsüyle filmin karanlık sahnelerinde (ki bu sahneler mavi ışıklı değil) ne olduğunu anlamak mümkün değildi. Üstelik filmin bu hali televizyonlarda rahatlıkla gösterilebilen, uzatılmış kafalarla dolu, neredeyse 15 dakikası kesilmiş tv versiyonuydu. (Bir de Something Weird Video tarafından çıkarılmış olabildiğince kesintisiz bir hali de mevcuttu ki film Frank Hennelotter’ın elinden geçmiş. Fakat o zaman bile çok zor bulunabiliyordu.) Bununla beraber, ulaşılamayan kesintisiz hali neredeyse bir efsane haline gelmişti. Aslında bu efsanede filmi bir korku filmi gibi pazarlamaya çalışan ve beklentileri yükselten ünlü kesik kafalı Amerikan afişinin çok büyük rolü var. Bu nedenle hayal kırıklığımı tahmin edersiniz…

Film 2006 yılında elden geçirilerek, üstelik kesintisiz haliyle yeniden basıldı. Bu halini izlediğimde, filmin kendi efsanesinin yine yanına yaklaşmadığını, ama karşımda neredeyse bambaşka bir film durduğunu söylemeliyim. Kilit sahnelerde, aslına bakarsanız filmin çoğunluğunu kapsayan gece sahnelerinde ne olduğunu açıkça görebiliyorsunuz. Bunun yanında Gastone Di Giovanni’nin şıklığı tüm filmi kapsayan sinematografisinin keyfini sürmek mümkün. Kendi adıma söylemeliyim ki, …Evelyn… ve Miraglia’nın diğer filmi, sinemasal anlamda daha güçlü olan La Dama Rossa Uccide Sette Volte (1972), 70’lerde yapılmış en şık giallo’lardan. (Aslında içerdiği başka gizemli Evelyn karakteri ve ortak oyuncuları ile bu filmlerin bir tür “ikileme” olduğunu söylemek gerekir.)

…Evelyn…, içerdiği erotizm, gizemli karakterler ve ilişkiler yumağı ile bugün için şaşırtıcı gelmese de dönemi için cüretkar olduğu kesin. Örneğin, spoiler vermemek adına yukarıda adı geçmeyen, hatta sahne sayısı az olmasına rağmen filme asıl damgasını vuran Erika Blanc’ın gece klübündeki kısa ama iç gıcıklayıcı tabut dansı, hatta mahzende devam eden dansı da dahil benim favorilerimden. Yönetmen Jean Brismée’nin Erika Blanc’ı hem tahrik eden hem de ürküten haliyle bize gösterdiği La Plus Longue Nuit Du Diable (1971) ise ayrı bir yazı konusu.

Filmin konusunu çok ciddiye alarak izlerseniz bir takım yanlış tutumları tespit edebilirsiniz.  Kızıl saçlı fahişeler, mahzende cezalandırmalar, başıboş bir hayatla düğümlenen sorunların evlilikle çözülmesi vs. gibi. Hatta bu açıdan bakarsak tüm İtalyan gizem filmlerinin kadın düşmanı olduklarını söylemek de mümkün. (‘Ölümün en çok kadına yakıştığını’ söyleyen Argento örneği gibi… Ama bu lafın geçtiği çoğu yerde ustanın ‘görsel’ anlamda yakıştırması es geçiliyor.) Ama karşımızda bize büyük şeyler söyleyen değil, keyifli, gerilimli bir 90 küsur dakika geçirtmeye çalışan filmler var. Aksinin televizyonda sevimsiz gösterildi diye ayağa kalkan hemşirelerden, kapıcılardan, memurlardan bir farkı olmaz.

la-notte-che-evelyn-usci-dalla-tomba-01-tile

Emilio Miraglia’nın …Evelyn…’i şu ana kadar yapılmış en zeki filmlerden sayılmaz. Fakat mantığımı başka bir odaya koyduğumda (ki bizim gibi “sapmış-sinema-severler” için hiç de zor değil) sağlam gotik atmosferi, seksi oyuncuları, daha ilk dakikalarda kendini gösteren şık görselliği, Bruno Nicolai’nin güzel müziği, son bölümdeki şaşırtıcı düğüm-çözümleri hatta gözümüzden kaçamayacak hataları/boşlukları ile en çok zevk alarak izlediğim giallo’lardan. Tekrar izlediğimde bile…

Murat Tolga’nın notu: Yeni Yılın ilk müjdesi,  yazar kadromuza yeni ve güçlü bir katılış yapan Anıl Seçkin’in (Quattromosche) bu enfes yazısı oldu.  Kendisine aramıza hoşgeldin diyor ve devamını bekliyoruz. Bu değerli katılım ile  2009’da daha da ‘Öteki’ olacağımıza ve müthiş bir yerli içerik oluşturacağımıza kesin gözüyle bakıyoruz.  Bizi ve başkalarının sevmediği filmleri izlemeye devam edin.

blank

Misafir Koltuğu

Öteki Sinema ekibine henüz katılmamış ya da başka sitelerde yazan dostlarımız her fırsatta harika yazılarla sitemize destek veriyor. Size de okuması ve paylaşması kalıyor...

2 Comments Leave a Reply

  1. Filmin müziklerinin 2005 yılında basılan cd’side mevcut.Son 5 yıldır Avrupada, 70’ler İtalyasının Poliziesco ve Giallo filmlerinin melodilerine koleksiyonerlik düzeyinde bir geri dönüş söz konusu.

    E.Morricone spaghetti westernler için ne anlama geliyorsa, B.Nicolai de özellikle Giallo bestelerinde aynı hazzı yaşatabilen bir ustaydı.

    Sevgiler;

    Gökay GELGEC – Yojimbooo

  2. Benim Avrupa film müziği bilgim Morricone ile sınırlıyken, önce Profondo Rosso ile Goblin’ girmişken öyle bir derya varmış ki, şaşırmamak elde değil. Armando Trovajoli, Riz Ortolani, Piero Piccioni, Bruno Nicolai, Carlo Rustichelli, Giorgio Gaslini, Guido & Maurizio De Angelis, François De Roubaix, Giorgio Gaslini, Manfred Hubler, Martin Böttcher… Liste böyle uzayıp gidiyor. Arada öylesine inanılmaz müzikler var ki… Şu anda kafamda en çok çalan melodi ise Michael J. Lewis’in yaptığı, çok da sevdiğim bir film olan Theater Of Blood’a (1973) ait. Fakat gaza gelip dinlettiğim içli bir kız arkadaşımın “aaa, aynı Celine Dion şarkısı” demesini nasıl hazmedeceğimi hala çözemedim.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Drag Me To Hell (2009)

Bütün klişeliğine rağmen, uzun süredir sinemada izlerken en keyif aldığım
blank

Henry: Portrait of a Serial Killer (1986)

1986 yapımı, John McNaughton'ın senaryosunu yazıp yönettiği ''Henry: Portrait of