Kurtla kuzu birbirine aşık olursa…
Vampir filmlerini her zaman sevmişimdir. Özellikle türe olan düşkünlüğüm çocukken videoda seyrettiğim The lost boys ile başlar. Dracula gibi türün yapı taşlarını oluşturan bir kaynağın yanında vampir filmlerinin gelişimine baktığımızda ortaya çıkan sonuç, bu kan manyağı yaratıkların özünde moda, seks v.b. gibi bir çok dünyevi zevke düşkün, çözülmesi zor yaratıklar olduğudur. Zaten korku tutkunları da özellikle bu burjuvalıklarından dolayı vampirleri çok severler.
Her zaman güzel bir konu olan vampir edebiyatı her yıl yeni eserlerle güçlendirilmekte. Son yıllarda bu türden nemalanan bir isim de Stephenie Meyer oldu. Twilight ile başladığı ve beşinci kitaba kadar ulaştığı serisi ile Harry Potter’dan sonra aç kurtlar gibi etrafta eğlencelik kitaplar arayan genç nesli basit bir aşk hikayesine vampir tadını katarak avucunun içine almayı başardı.
Buffy the Vampire Slayer ve spin-offu Angel‘ı seyredenler aslında bu konuya çok hakimdir. Şehre gelen güzel kız ve yakışıklı yardımsever vampir arasında yaşanan yıldırım aşkı Buffy ile Angel arasındaki hikayeyi hatırlatıyor.
Stephenie Meyer’ın kitaba başlamadan bu iki dizinin yanında Interview with Vampires gibi türün önemli eserlerinden faydalandığını görmek mümkün.
Asıl konumuza, yani kitabın film versiyonuna gelecek olursak, Twilight üstte saydığım bir çok vampir manifestolarını içinde yoğuran ama ana konusu aslında pek yavan olan bir vampir filmi.
Nedense zaten korku filmlerinde kadın yönetmenler pek başarılı olamıyorlar. Bu ayrı bir tartışma konusu olabilir ama yine de değinmek isterim. Gerçi tüm dünyada kadın yönetmen sayısı nedir ki bir de alt türlere emek verecek olanları bulalım?
Yönetmen Catherine Hardwicke de bir televizyon filmi kalitesinde çektiği Twilight ile gözümde hiç bir övgüyü hak etmemekte. Twilight’ı kitaptan daha da yavan bir temele oturtmayı başarmak sanırım ayrı bir kabiliyetsizlik örneğidir. Aksiyon sahnelerinde gerçekten yerlerde sürünen yönetmen liseli gençlik bölümlerinde biraz işleri kurtarıyor.
Başarılı bulduğum tek sekans ise tüm ailenin yıldırımlar altında beyzbol oynadığı bölüm. Burada da yönetmenin başarısı daha çok Muse’un muhteşem parçası “Supermassive Black Hole”‘e yaslanmış durumda. Zaten film soundtrack açısından son derece başarılı.
Konumuza bakacak olursak Bella Swan (Kristen Stewart) annesini bırakıp polis olan babasının yanına, ufak bir kasaba olan Forks şehrine taşınır. Okulun ilk gününde pek de iyi bir etki bırakmayan Şehrin hekiminin küçük oğlu Edward Cullen(Robert Pattinson) ile ilerleyen günlerde nefretten aşka dönen ilişkileri Cullen ailesinin sırrını öğrenince daha da derinleşir. Cullenlar bu güneş görmeyen şehirde insanlara bulaşmadan sonsuz yaşamlarında huzur arayan bir vampir ailesidir. Ancak şehre yeni bir vampir grubu gelmiş ve dost canlısı kasabalıları tek tek avlamaya başlamıştır. Bu grubun en piskopatı James, Bella’nın Cullenlar tarafından sahiplenildiğini anlayınca kızın peşine düşer ve heyecanlı(!!) bir kovalamaca başlar.
Filmin son 20 dakikasına kadar perdede hiç bir hareket olmazken bu noktada biraz ivmeleniyor ama zaten o da pek heyecan yaratamıyor.
Filmin ana karakteri Bella’yı oynayan Kristen Stewart çok yerinde bir seçim. İlk bakışta vurulacağınız bir güzelliği yok. Normal bir genç kız. Romanda verilen sakar kız imajını da çok iyi yansıtıyor. Ancak Edward Cullen ile olan ilişkisinde bu kadar sıradan bir vakaymış gibi yaklaşması bir garip olmuş.
Filmin asıl kozu genç kızların yeni ilahı Robert Pattinson’a gelecek olursak bence çok sübyan, temiz bir yüzü var. beş altı yıl sonra gerçekten yakışıklı bir oyuncu olabilir, ancak şu anki hali ile pek çekici bir vampir gibi gelmedi bana.
Ama tabii dünyadaki tüm genç kızların kendisini görünce dağılmalarını popüler kültürün kodlarını iyi bilen biri olarak da anlayabiliyorum. Oyunculuğuna gelecek olursak tek bir kelam edebilirim; “Tam bir fiyasko”. Yaptığı mimikler Flash TV setinden çıkmış oyuncular kadar bile başarılı değil. Tabii burada Stewart’ın oyun gücü biraz olayı dengeliyor.
Filmde aşka yoğunlaşıldığı için bir çok fırsat da gözden kaçmış. Mesela kurt soyundan geldiği söylenen bir kızıl derili kavmin vampirlerle olan ilginç pazarlığı üzerinde durulmamış. Belki ilerleyen bölümlerde bu iki grup arasında bir savaş da patlak verebilir Bella yüzünden.
Benim takıldığım bir nokta da vampir filmlerinin kendisine göre her kuralı bozmasıdır. Mesela bir filmde vampir kutsal sudan etkilenmez, diğerinde haçı tutup elinde eriterek kurbanına doğru güler “ Bu işler filmlerdeki gibi değil.” gibi bir kelam eder. Oysa ki olmayan(mı acaba?) bir türe karşı bu kadar edebi eser ortaya çıktı ise belli temel kurallara uyulması gerektiği kanaatindeyim. “Zombiler koşar mı hiç ne saçma!” demek gibidir bu da.
Twilight’da da gün ışığına çıkma olayı değiştirilmiş normalde gün ışığında yanan vampirler güzellik maskeleri düşen ve gerçek yüzlerini gösteren yaratıklara dönüştürülmüş. Bazılarımızın hoşuna gidebilecek bir detay olabilir ama ben bu tür değişimleri sevmiyorum.
373 milyon dolarlık toplam hasılatı ile yılın en çok iş yapan filmlerinden biri olan Twilight, vampir filmi kronolojisinde arkası yarın dizileri tadında bir yer alacaktır. Tabii ki ilerleyen yıllarda çıkacak devam filmleri de yine iyi gişeler yapacak, ancak sizden ricam bu tür hikayelerle vakit harcamanın yanında zaman zaman da Let the right one in gibi türe gerçek saygı duruşlarını es geçmemenizdir.
Yeni üye oldum, vatana millete hayırlı olsun:)))
Sevgili Masis,
Ellerine sağlık öncelikle, iyi saydırmışsın filme:)) Az bile diyebilirim. Bu filmin hangi mecralarda ya da kitleler arasında fırtına kopardığına bakmak bile yeter kalitesini çözmek için. Benim asıl korkum, yeni neslin artık her vampirde bir “beyaz atlı prensi” arayacak olması. Senin de dediğin gibi sinema giderek gerçek vampir figürüne sırtını dönmeye başladı. Her film kendi vampir ikonunu yaratıp, yutturmaya çalışıyor. Bu nedenle bir filmi izlemeye başladığımda önce vampirimsi yaratığın özelliklerini çözmeye çalışıyorum. Sonra da film bitiyor zaten:))
Romantik, yakışıklı, asil, korkusuz vb. erişilmez bir dolu vasfa sahip vampirimiz ile etrafındaki her erkeği peşinden sürükleyen karizmatik genç kızımız arasındaki duygusal sahneler, birçok kişiyi derinden yaralamış. “Bir vampir nasıl sever” sorusuna verilebilecek en güzel cevaplardan birini görmek için, Coppola’nın Dracula’sına baksınlar bir zahmet (dracula’mı o da ne:)). Zira Nosferatu deyip de kafaları iyice bulandırmak istemem. Ama dedim gitti:)
Gülnur aramıza hoş geldin:)
Yorumun Gülnur isimli bir kullanıcıdan geldiğini görünce dedim tamam Edward Cullen hayranları saldırıya geçti:) Neyse korktuğum gibi olmadı, sağ olasın dediklerine katılmamak mümkün değil, ben yine törpüledim biraz yazımı.
Bence Twilight filmini vampir edebiyatı filmlerinden ayrı tutmak lazım. Bu yeni nesil vampir anlayışı, biz eskiden beridir film izleyenler familyasına ters bir yapıda… Zira yeni vampirimiz aşık oluyor (vampirler aşık olmaz, ederler), vampirimiz hayat kurtarıyor (vampirler hayat kurtarmaz alırlar, en iyisi bile), ve bu yeni nesil vampirimiz vejetaryan :) Zaten yeni nesil vampirlere örnek lezbiyen vampir filmi de yolda. Ben kabul etmiyorum arkadaş! vampir dediğin kan içer, gündüz uyur çünkü gün ışığına dayanamaz, yeri geldi mi ısırır, yeri geldimi yarasaya dönüşüp tüyer. :)
Not: Katılıyorum Let the right one in çok sağlam bir film olmuş.
Masis, yazını okurken çok güldüm (bak bunu sonradan ekledim) katılıyorum çoğuna.
Harry Potter ile asla baş ölçüşemez Twilight serisi. Üstelik orijinal de değil. Charlaine Harris’in Southern Vampire serisinden olan Sookie Stackhouse romanlarına iki ekleyip bir çıkararak yazılmış. Alan Ball’un Harris romanlarından uyarladığı True Blood’ın ilk sezonunu seyrettim. “Sex, Blood and Violence” diye tanıtıldığı kadar var. Daha çok merak unsuru üzerine kurulu ve her kareye onlarca metafor düşüyor. En basitinden “mainstreaming” yapmak isteyen vampirler (elbette Japonların geliştirdiği) sentetik kan olan ve bira şişesine benzer şişelerde satılan Tru Blood’ı içiyorlar. “e” yok Tru. Çoğunlukla vampirler “Tru blood is for pussies” diyorlar ve insan kanını tercih ediyorlar. Vampirler insanlarla beslenebiliyor. İnsan B vitamini alırsa her gün, sorun olmuyor falan. Ama vampir isterse bir insanın son damlasına kadar içip onu öldürebilir ya da onu dönüştürebilir ama dönüştürmek büyük sorumluluk. Kuralları anlatmak zorundasın. Hep velisi gibi takip etmek zorundasın. Ayrıca, Twilight’taki Meyer’dan resmen Harris’ten esinlenip yarattığı Volturi gibi, bir konseyleri var. Her bölgenin de şerifi var. ha ayrıca insanlar da kafa yaptığı ve afrodizyak etkisi olduğundan vampir kanı içiyorlar. Yasadışı uyuşturucu gibi satın alınıyor. Vampirler de kurban anlayacağın. Hatta elindeki insan kanı çok eski olanlar onu aspirin tableti üstüne damlatarak kullanıyor. Dozajı ayarlamak isteyenler kağıt peçeteleri el tırnağı büyüklüğünde parçalara bölerek, bunların üstüne kanı damlatıp, sonra bu peçete parçalarını dillerinin üstüne koyup erimesini bekliyorlar. Bir şey çağrıştırdı mı? Eucharist. Daha neler var bu dizide.
Ama Twilight da çok sığ değil. Özellikle Cullen fertleri çok çok eğlenceli. Düşününce insanken de az manyak değillermiş. Esas tadı tuzu Cullenlar ve elbette şekil değiştirici kurt kızılderili yetmeleri. Diyaloglar enfes. Karakter betimlemeleri ve karakterler kahkahalar attırıyor.
Neyse filme de değineyim biraz. Çok çok çok sığ kalmış. Oysa ki heyecanlıydım ben. Çok daha büyük olay yaratmasını bekledim TR’de. Sessiz sedasız geldi ve gitti. Ama bir iki iyi noktası vardı filmin. Misal, yeşil yeşil yeşil! Bella nefret eder Forks’ta her yerin yeşil olmasından. Filmde de yeşil ağırlıklıydı. Sonra Alice…Dans eder gibi resmedilir ve filmde bale ayakkabılarını andıran babetler giydirilmişti hep Alice’e. Sonra Jasper, güneylidir malum. Romanda giyinişine dair pek detay olmamasına rağmen filmde kovboy çizmeleri giydirilerek resmediliyor bu özelliği. Bella dediğin gibi nasıl sarsaktır ve filmde de her göründüğü karede irili ufaklı ilk izleyişte farkedilmeyen sarsaklıklar yapar. (tamam birden fazla seyretmiş olabilirim. :)) Ayrıca ilk romanda olmayan serinin ileriki romanlarından bir kaç detay da filme yedirilmişti sırf karakter ve olay çözümlemesine katkısı olsun diye.
Ama bütününde film (roman serisi değil yanlış anlaşılmasın) üzüntü ve muz kabuğu.
Ben bunu atlamışım: “Twilight’da da gün ışığına çıkma olayı değiştirilmiş normalde gün ışığında yanan vampirler güzellik maskeleri düşen ve gerçek yüzlerini gösteren yaratıklara dönüştürülmüş. Bazılarımızın hoşuna gidebilecek bir detay olabilir ama ben bu tür değişimleri sevmiyorum” demişsin ama “güzellik maskeleri düşen” “yaratık” olarak değil de güneç ışığında derileri elmasla kaplıymış gibi parıldayan doğaüstü güzellikteki üst-varlıklar gibi resmediliyorlar. Kimliklerini gizlemek için gece, alacakaranlıkta (ilk romanın ve filmin adı buradan geliyor çünkü alacakaranlık bir vampir için günün en uygun zaman dilimi; gece ise sıkıcı çünkü gece olan / olabilecek her şey son derece tahmin edilebilir) ya da gündüz bulutlu havalarda dışarı çıkıyorlar ve insanlarla bir arada yaşayacaklarsa buna uygun iklimi yüzünden kuzey Amerika gibi coğrafyaları mekan ediniyorlar.
Bir de Meyer’ın müzik zevki oldukça iyi. (Kime göre, neye göre? Bana göre.) OST tamamen Meyer’ın sevdiği grupların sevdiği şarkılarından oluşuyor. Hatta kendi sitesinde hangi romanı yazarken neleri dinlediğini nelerden esinlendiği yazar ve sette de özellikle genç oyuncu kadrosu ile (ki bildiğim kadarıyla ikisi profesyonel anlamda, diğerleri amatör anlamda enstrüman çalıp şarkı söylüyor) epey bir rock / metal müzik muhabbeti çevirmiş. Sevelim biz bu kadını, sevelim.
Sevgili B,
Yorumlarınla yazıyı geliştirdiğin için teşekkürler. Dediğin gibi güneşe çıkınca üstün bir varlık gibi görünseler de Edward orada işte bu benim gerçek yüzüm böyle bir yaratığım ben diyerek kendinden tiskindiğini belli ediyor. O yüzden ben de o şekilde yazmayı uygun gördüm tabii romanda böyle bir eşy var mıdır yok mudur bilemiyorum ama Edward’ın durumu bende o havayı bıraktı. Gerçi o oyunculukla bir hava bırakması da mucize ya ne diyelim:)
Edward muhafazakar bir vampir. Tek örnek veriyorum: evlenmeden sekse inanmıyor. Meyer, Mormon demiş miydim? Şu detayları görüp de Meyer’ın karaterlerini ironik ve eğlenceli bulmamak elde değil.
Edward dediğin gibi biraz Angel-türemesi olduğundan, ve bana sorarsan 17 yaşında dönüştürüldüğünden, gençlik buhranını atamamış bir türlü üstünden. Vampir olmak onun seçimi değilmiş. Vampir olunca ruhunu kaybettiğini, lanetlendiğini ve öldüğünde (tamam zaten ölü, vampir olarak öldürüldüğünde diyelim) cehenneme gideceğini düşünüyor. O yüzden vampir olmakla ilgili her şeyden nefret ediyor. Yani çok doğru bir izlenim bırakmış sende. Pattinson’ın bir iki söyleşisini izlesen bence iyi bir oyuncu bile diyeceksin. Aslında iki kelimeyi bir araya getiremiyor. Otuz saniye bile ciddi olamıyor. Sabit bile duramıyor. Hepsini bırak iyi bir Cedric’ti.
Bella’nın hal ve tavrı da pek normal değil hani. Edward kendisinin vampir / avcı olduğunu, her ne kadar insan kanıyla beslenmemeyi seçmiş olsa dahi, her an kendini tutamayıp Bella’nın kanını oracıkta içebileceğini (bkz. la tua cantante), hatta kendisinin çok güçlü (bkz. vampir) ve Bella’nın ise çok kırılgan (bkz. insan) olması nedeniyle istemeden, misal saçını okşayayım ya da öpeyim derken, kırıvereceği gerçeğini bir türlü kızın kafasına sokamıyor.
İlk örnek dışındaki tüm detaylar filmde de var aslında ama roman(lar)ı okuyan ve okumayan konuşmasından şunu çıkarıyoruz, romanları okuyanlar bu detayları anlamlandırabilirken yalnızca filmi seyreden için havada asılı kalmış hepsi. Yine dediğin gibi yönetmenin başarısızlığı.
Muhafazakar vampir: Sen Forks’sun Büyük düşün!
Yazarın Mormon olduğunu duymuştum ya evet ne acaip bir durum.
Son noktada dediğin geçerli romanı okumayanlar(Benim gibi) için çok boş bir film. Ama ben hala ve ısrarla(gıcığım evet) romanın da Harlequin serileri tadında yüzeysel bir vampir hikayesi olduğunu düşünüyorum nedense. Yine de söz okuyup sonra bir daha yorum yapacağım:)
Konu altı yorumlarının yazıyı bu kadar beslediği ender durumlarda o kadar çok seviniyorum ki…
Çok teşekkürler, ikinize de.
Çok sevmem izledıgım fılmler hakkında kötü konuşmayı çünkü sonuçta her film için verilen bir emek ve uğraş var fakat bu kadar vasat bir film fenomen haline dönüşünce butürü cok seven ve bu türdeki her filmi izlemeye çalısan bi insan olarak olaya kayıtsız kalamıyorsunuz.
İğrenç oyunculukların ve efektlerın olduğu bu fılmde sırf başroldeki adam yakısıklı dıye bu kadar abartmak çok saçma.Birtek müzikleri ve ortalamaüstü konusu filmi izlenebilir yapıyor.
Ayrıca fılmın IMDB puanıda 6.1 ki buda bu filmin nedendir bilinmez ama bizim ülkemizde daha fazla abartıldıgını gösteriyor.
Son olarak sunuda soylemek ıstıyorum ben güneş ışığı gelince yanan , insan kanıyla beslenen , korkunç karizmatik vampirler görmek istiyorum :D
Demek ki bazilari da basarili vampir romanlarinin uyarlamalarini vasat dahi olsa gormek istiyor.
Su ana dek roman(lar)i okumus benden baska kimse cikmadigindan, filmin elle tutulur taraflarinin niye gozden kactigini anliyorum. Yine de filmi sinemada birlikte izledigimiz grubun icinde replikleri ezbere soyleyen Twilighterlarin yanisira roman(lar)i okumamis olanlar da vardi. Onlar, her detayi olmasa da, genel anlamda filmi takdir edebilmislerdi.
Acaba yukaridaki genel memnuniyetsizlik alti ustu bir genc-yetiskin komedi filmi olan Twilight’i farkinda olmadan gozunuzde buyutup buyuk beklentiler icerisinde izlemenizden mi kaynaklaniyor? Evet basarisiz bir uyarlama ama roman(lar)i okumadiginizdan sizi rahatsiz edenin bu olmadigini dusunuyorum. Simdiden uyarayim devam filmleri de genc-yetiskin komedi turunde olacak cunku eldeki malzeme oyle.
”Acaba yukaridaki genel memnuniyetsizlik alti ustu bir genc-yetiskin komedi filmi olan Twilight’i farkinda olmadan gozunuzde buyutup buyuk beklentiler icerisinde izlemenizden mi kaynaklaniyor? ”
Evet bu bir sebeb olabilir ama beklentilerin büyük olması normal degıl mı? heryerde twılıght okuyan ınsanlar , beyazperdede fılmı tapılırcasına yapılan yorumlar , yapılan reklamlar , okulda insanların bu film hakkında konuşmaları. Bu olaylardan bunları goren bı ınsanın fılmden beklentileri nasıl buyuk olmayabılır kı ? :S
Tabıkı dıger fılmlerden şahsen beklentim daha yüksek çunku daha buyuk bır butçe ve farklı bir yönetmen var.
Bence yine de buyuk umutlara kapilmayin. Yani, nihayetinde senaryolastirilacak metin ortada. Asla bir Max Schreck bir Dracula gormeyeceksiniz. Sadece parodileri. Cunku Twilight boyle bir seri. Belki 4. filmde Volturi beklentilerinizin sadece bir kismini karsilayabilir.
beyazperde okumuyorum :) Romani okumus okumamis cevremde kimseden filme tapan bir yorum duymadim. Ama yukarida belirttigim, sirf okuyuculari hedefleyen nokta atislari var. Bu detaylar icin filme dahil edilmemis noktalari yok sayip ayakta alkislayanlar varsa onlarin orijinal metine ayibidir.
Filmde deginilmeyen hayati bir detaydan bahsedeyim. Bunu yazmaya usenmistim, ifade edilmesi çok zor gelmisti seriyi okumayanlara. Simdi meshur bir araba kazasi sahnesi var bir de ormanda bulusma ve acilma sahnesi. “So the lion fell in love with the lamb.” Filmdeki aktarim malumunuz. Romanda ise Edward Bella’yi kurtarir cunku Eblla oracikta ezilir ve kani oluk oluk akarsa kendini tutamayip ona saldirip kaninin geri kalani ziyan olmadan bir guzel iceceginden korkar Edward. Dikkat yine Bella’nin hayatini dusundugunden degil, cok sevdigi ve minnet duydugu Cullen ailesinin sirrinin ortaya cikmasini istemediginden Bella’yi kurtarmak zorunda hisseder kendini. Buyuk ask. Perde bir.
Gelelim orman sahnesine. Edward dusunur tasinir. Bella’yla ikisi basbasa kalacaklardir ve Edward kendini test edecektir. Ya Bella’yi oldurecektir ya da kendini kontrol etmeyi basaracaktir. Ikincisi gerceklesir. Buyuk ask. Perde iki.
Filmin sonuna dogru Bella’nin kanindaki vampir zehirini temizlerken kendini fazla kaptirir. Carlisle orada olup onu durdurmasa Bella’yi kansizliktan oldurene kadar kanini emecektir. Buyuk ask. Perde uc.
Bence de çok dandik bir film. Kitapları fena sayılmaz amma ve lakin Stephenie Meyer gibi hayal gücü düşük bir şahıs yerine J.K.Rowling gibi Harry Potter serisinde görüldüğü üzere müthiş bir hayal gücü olan biri yazmalıydı bu kitabı. Eldeki malzeme fena değil. Ama Rowling yedi kitabında da bizi şaşırtmayı başarmış biri. VE o bu kitabı yazsaydı çok daha iyi olurdu.
İnsanlardaki Twilight hayranlığından söz edersek… Bence etmeyelim! Facebook’ta açılan “İvıııırdd beni de ısııır!” konulu gruplardan bahsetmek istemiyorum bile.
Robert Pattinson’ın oyunculuğu olmamış arkadaşlar. İnsan “cool” olacağım diye kasar mı bu kadar kendini? İyi bir Cedric Diggory’ydi ama kötü bir Edward Cullen.
Peki ya Kristen Stewart?? O Robert’tan bile kötü. Keşke daha yetenekli kişileri oynatsalarmış. Ama olan olmuş artık diyecek bir şey yok. Yeniay’da göreceğiz nasıl olacak…
Umarım Yeniay’ın filmi güzel olur. Biraz daha macera olacak. Özellikle sonlarda. Volturileri nasıl yapacaklarını merak ediyorum. Umarım hayal ettiğim kişilerle fazla zıtlık oluşturmazlar…
“İdvıııırdd beni de ısııır!” :)
Var değil mi gerçekten böyleleri!? Tanrıdan dileğim, bu arkadaşların İdvııırd yerine Michael Myers ya da Leatherface ile karşılaşmalarıdır.
Pff, okuyucu / izleyici algılayışı bir eseri rezil de eder vezir de. Yani aynı kişilere Ilyada okutun Akilyus’a, Hamlet okutun Hamlet’e aşık olduğuyla kalacak, metine dair başka hiç bir çıkarımları olmayacaktır. Twilight’tan kaynaklanmıyor ya da eserin sığlığına işaret etmiyor bu trajikomik durum.
B’nin cesaretine hayranım valla yerin dibine soktuğumuz bir eseri savunuyorum hepimize karşı. Ben olsam yeter derdim.
Alkışlıyorum seni tebrikler:)
Film konusunda hemfikir sayılırız. Okumadığınız için romanlara saydırmalarınız gerekçesiz. Okumaya başlasanız elinizden bırakamayacaksınız. Tabii utanacaksınız da bu kadar lafın üstüne. Twilight Saga okurken görülmemek için kitapların gazete kağıdıyla kaplayacaksınız.
“nihayetinde senaryolastirilacak metin ortada.” diyen de sensin “Okumaya başlasanız elinizden bırakamayacaksınız.” diyen de.
Benim gizleme gibi bir derdim olmaz merak etme:) şu an Amerikadan getirttiğim, Neil Gaiman’ın çocuklar için yazdığı kitapları okuyorum hem de çizimli falan, vapurda otobüste millet bana down sendromlu gibi bakıyor ama halimden memnunum:)
Tesadüfün bu kadarı. Az önce kardeşim müjdeledi Practhett nondiscworld çocuk romanlarından şunu şunu buldum aldım diye. Sen de en iyisini yapıyorsun. “Hınf!” de göm kafanı grafik romanına. Grafik roman diye tahmin ediyorum?
Senaryolaştırılacak metin ortada derken asla korku türünde bir film çekilmeyecek bu seriden demek istemiştim. Ama sürükleyici mi? Evet. Komik mi? Eğlenceli mi? Evet. Yine de tekrar ediyorum ne yazık ki HP serisiyle bir tutulamaz.
Bu arada bilinçli bir tercih olarak ikon kullanmadım. Yoksa Masis pek bir iyi anlaştığım burada sözlükte ciddi ciddi takip ettiğim badim olur, yukarıdaki mesajlaşmada en ufak bir içerleme kızgınlık yoktur. Arzu ederseniz her cümlemden sonra gülen surat hayal ediniz. O ruh haliyle yazıyorum.
smili: gülen suratları kullanmaktan ben de hiç hazetmiyorum ama bazen çok çaresiz kaldığımda yazının sertlik derecesini belirlemek açısından mecbur kalıyor ve sarı sarı ekleyiveriyorum.
İlerde “Öteki Sinema geceleri” falan yapıp yüz yüze konuşmak dileğiyle…
Bu arada şunuda söyliyim benim eleştirdiğim film.Çoğu insanda filmi eleştiriyor burda zaten. Kitabi çok daha güzel olabilir ki öyledir büyük ihtimalle ama okumadıgımdan bi yorum yapamıcam.:D
Basbayağı kötü bir filmdi! Bella’nın Cullenlar ile tanışmak için eve gittiğinde girdikleri mutfak muhabbetlerinde artık daha fazla dayanamayıp izlemeyi baktım. İdvıırd’ı oynayan aktörde ise yetenek namına hiç bir şey yok! yapılmış saçlarıyla oradan oraya dolaşıp okuma provalarına katılmış gibi oynuyor rolünü!
Eli ısırsın hepinizi!
Romanı beğenmiş ben bile filmi beğenememişken ve bunu belirtmişken, oturup izlemen intiharsal olmuş. Bari Masis’in bahsettiği “vampire baseball” sahnesini görene kadar sabretseydin.
Yalnız çok başarılı bir Edward, Robert Pattinson. Edward aynen onun canlandırdığı gibi tutuk ve diken üstünde bir karakter zaten. Şuraya yazdığım her savunma satırı için kenara 1 ytl atsaydım…
üstte misafir olarak yazmışım kusura bakmayınız…
Ben kitapları okudum sayın B hala nasıl olurda savunuyorsunuz anlamıyorum fanlık böle birşey olsa gerek körü körüne savunmak :)Kitaplarda aradığımı bulamadım tamamen 18 yaş altı için seri.Film hakkında konuşmak istemiyorum bile.Oyuncular mı :( Emin olun ben daha güzel oynardım.Lütfen 2.film başka yönetmen başka kadro ile çekilsin.Bu filme vampir filme demek bile doğru olmaz.Tamamıyla bir chick-flick olmuş.Filmleri kıyaslamayı sevmem fakat bu filmden hemen sonra Let the Right One In’i izledim ve bittiğinde vampir filmi budur işte dedim.Tamam o filmi abartan kesimden değilim 10/8 lik bir film ama Twilight ile arasında dağlar kadar fark var..
Masis yazı için teşekkürler ellerine sağlık zevkle okudum :)
Twilight tartışması bitmiyor:)
B’nin önerdiği HBO dizisi True Blood’a başladım gerçekten harika bir vampir dizisi herkese tavsiye ederim. Tek problem güney aksanı insanı irite ediyor. Ancak şiddet ve seks sahneleri bayağı bir sert. Konu da Southern vampire tales diye bir kitaptan alınma.
Bu film, bugüne kadar yazılan en iyi senaryoya sahip… Oyuncu seçimlerini ve yönetmenin hatalarını bir kenara bırakalım ve sadece konuya bakalım. Aslında konu çok güzel ve Stephenie Meyer de bu konunun hakkını fazlasıyla vermiş… Yazar hakkında bence tek bir kötü yorum bile yapılamaz ve hayal gücü konusunda yoksun bir insan bunları yazamaz.
Gelelim oyuncu seçimlerine; Kristen ortalama bir karar, ne iyi ne kötü karakteri iyi yansıtıyor ama özel olarak bi çaba harcamıyor bunun için. Gerçekte nasılsa filmde de öyle. Robert ise harika bir seçim. Tam bir idol. Saçları bakışları tamamen Edward’ı yansıtıyor. ve Kristeın aksine Robert bu rolü oynayabilmek için çok çabalıyor. Duruşu, bakışı, davranışları konuşmaları gerçekte olduğundan tamamen farklı. Filmin kadrosu gerçekten çok muhteşem ama yönetmen bunu iyi kullanamadı. Mantık hataları vardı. Ama 2. film herkese iyi bir cevap olacak. Senaryosuyla, oyuncularıyla, yeni yönetmeniyle birçok filmi arkasında bırakacak…
Masis, vampir dosyası altında True Blood’ı da incelesen ya. Eucharist (evharist, komünyon) göndermelerine görünce iyiden iyiye hayran olacaksın. Hele bir kilisede vampir sahnesi var, evlere şenlik.
Gözde mesajını epey editlemek zorunda kaldım. İmlaya biraz daha dikkat edip konuşma dili ile yazmazsan seviniriz.
“Bu film, bugüne kadar yazılan en iyi senaryoya sahip…” biraz iddialı bir söz… Ben en beğendiğim bir film için bile bunu söylemekten çekinirim. Açıkcası filmin senaryosu “okula yeni gelen kızın, popüler erkekle çıkıp kendini ispat etme arayışı”ndan daha fazlası gibi gelmedi bana. Her tarafı klişe neresinden tutsan elinde kalacak bir fikrin içine vampir sosu katılarak milyonuncu kez filme çekilmesinden başka bir şey olmadığını düşünüyorum. Kitabı okumadığım için o tarafına bir şey diyemem…
Gençlerden hayran yaratmak ve iyi satmak amacıyla yapılmış büyük bütçe çöpünden daha fazla bir şey değil “Twilight”… Acı ama ne yazıkki böyle… Vampir mitine de gençlik filmlerine de koyduğu yeni bir şey yok! Bundan çok daha iyisi 22 yıl önce yapıldı. bknz: The Lost Boys
True Blood konusunda haklısınız. O konuda pek bilgim yoktu.O yüzden senaryo bana çok özgün ve farklı gelmişti. Ama öyle değilmiş. En azından tam olarak öyle değilmiş. Ama sonuç olarak bence Stephenie Meyer bunu çok iyi işlemiş. Ne kadar fikrin tamamı kendisine ait olmasa da…
Ben bu ilk filmin başarısız görünmesini tamamen yönetmene ve ‘vampir klişesi önyargısı’ yla yaklaşılmasına bağlıyorum. Daha iyi işlense bence bu kadar kötü yorumlar almazdı.Ben yinede filmin çok güzel olduğunu söylemek istiyorum. Filmi ilk izlemeye gittiğimde bütün arkadaşlarım başrollerdeki oyuncaları çok beğendiklerini abartarak söylüyorlardı. Ben biraz fazla buluyordum. Ama filme önyargılı bir biçimde girmeme rağmen filmi gerçekten çok güzel buldum. Kitapları daha sonradan okudum. Filmle aralarında bazı yerlerde kopukluklar var 2. ve 3. filmi etkileyecek şekilde kopukluklar.Sonuç olarak ben çok beğeniyorum.. (yazım içinde özür dilerim umarım düzeltebilmişimdir..)
True Blood ilk sezonu bitirdikten sonra bir yazı yazmayı düşünüyorum B ama senden de yardım isterim:)
Bu Twilight yorumları kabak tadı vermeye başladı artık arkadaşlar seven sevsin sevmeyen de gerçek vampir filmlerini seyretmeye devam etsin.
Bence Twilight’ın şöyle bir artısı olacak, zamanında Buffy’de de bunu görmüştük, korku sinemasına uzak olan genç nesil sinema seyircisine yumuşak geçiş yaptıracaktır ilerleyen dönemde.
Bu aynı Metallica Black albümü ile heavy metal dinlemeye başlayan benim gibi binlerce insanın daha sonra doom death ne varsa hatmetmiş olmasına benzer.
Haşa bu not Metallica Black ile Twilight’ı eş tutmak için düşülmemiştir. Black bir klasiktir, laf edeni Heavy Metal Tanrıları çarpar! Sadece yumuşak geçişe örnek olsun diye verdim.
Arkadaşlar katılımınızdan dolayı teşekkürler ama Twilight popüler bir film olduğu için seveni kadar sevmeyeni var ve tartışmayı kişiselleştirmeden götürmemiz hepimizin faydasına olur. Divx Planet yazışma adabı “Öteki Sinema” için de yol göstericidir. Yorumlarla ilgili düzenlememiz için: https://www.otekisinema.com/?p=4051 den faydalanabilirsiniz.
True Blood’ı yalamış yutmuş tüm bölümlerini ezberlemiş birisi olarak tek istediğim Twilight’la karşılaştırılmaması ;) Tek anlamadığım B’nin neden bu kadar savunmak istediği filmi.Sonuçta burası hertürlü yorumlara okumalara açık bir yer Twilight forumu değil.
Bu sadece bize özgü bir durum değil Pedantic :)
IMDB seyirci yorumları dahil her yerde bir fırtınadr koptu gidiyor. Uzun zamandır gençler için ikon yaratan bir filme rastlamamıştık. Bu film en azından bu açıdan başarılı olmuş gözüküyor. O yüzden hepimiz sevme ya da sevmeme sebeplerimizi sakince sıralayıp sohbete devam etmeliyiz. B’nin uslübunda bir sıkıntı yok ama filmin popüleritesinden dolayı polemik oluşması kaçınılmaz. Konu sinema çerçevesinde kaldığı sürece bu da gayet zevklidir. Bak burayı okuyan pek çok kişi bu sayede True Blood’dan haberdar olup seyretmek konusunda heveslendi. (Başta ben olmak üzere :) )
Ben en azından gençlere kitap okuttuğu için Twilight’a hiç sevmememe rağmen kızmıyorum. Zarardan doğan fayda da diyebiliriz buna :)
Pedantic, yazdıklarımı okursan (ya da bir daha okursan) filmi başarısız bulduğumu ve neden True Blood ile Twilight karşılaştırılmasının kaçınılmaz olduğunu anlarsın. Ayrıca dilediğimi savunurum, dilediğimi beğenirim :) Seni alıntılamak gerekirse, “Sonuçta burası hertürlü yorumlara okumalara açık bir yer”. (Yazım ve dilbilgisi hatalarını aynen bıraktım.) Kendi söyleminle çelişiyorsun. Yukarıda gerekçelendirerek neyi beğenip neyi beğenmediğimi yazmışım. Anlarsın anlamazsın beni hiç ilgilendirmez ki :)
bir film zaten herkes beğensin diye çıkarılmıyor. ama twilight hakkında sinema çerçevesinde tartışmak (bu kadar hayarnı varken)biraz zor oluyor. geçmişteki en başarılı filmler bile kötü eleştiriler almıştır. twilight almasa yalnış olurdu…
EDWARD CULLEN ile yetişen nesil zavallı değil. aksine aşkın zorluklarını öğreniyor. sizin gördüklerinizin de vampir olduğuna şüpheliyim.umarım o görevin hakkını verirsiniz. bana göre ilk sıra olmasa bile ilk 3 te kesinlikle EDWARD CULLEN var yni olmalı…
Çok ateşli bir tartışma giderken aradan girmek istemezdim ama kendimce bende birşeyler söylemek istiyorum filmle ilgili…
Evet kesinlikle dünyanın en müthiş senaryosu değil murat ağbimin dediğine bu noktada kesinlikle katılıyorum.Ancak izlettiriyor mu evet izlettiriyor.
Robert Pattinson için genel olarak okuduklarımdan çıkardığım sonuç rezalet oynaması olarak nitelendirilmiş gibi sanki.Ancak şöyle birşey var ki kitaptaki Edward Cullen’da inanılmaz değişken ruh hallerine bürünen ne yaptığı belli olmayan acaip bir tip. Hepsine artı olarak bir not eklemek istiyorum kendisi bu konuyla ilgili bir açıklama da yapmıştı kullandığı lenslerle alakalı olarak. Krem-kahve renkli kullandığı lenslerle yaklaşık 1-2 ay çalışmış ancak özel yapım bi lens olduğu için verdiği acıyı tahmin edemezsiniz çok zorlandım demişti okuduğum bir yazısında-film için affedilir bir yan mı hayır belki ama göz önünde bulundurmak gerek-
Gerçekten kitabı okumayıp sadece filmle ilgili eleştri yapmakta yanlış aslında.İşin bencesine bakarsanız Isabella Swan/Kristen Stewart yanlış bir seçim.Konuşma özürlü tamamen…
Film aksiyon açısından vasat belki -bi nevi- ancak müzikleri küçümsenmeyecek derecede muhteşem…Soundtracki dinlemenizi tavsiye ediyorumbu açıdan…
(çok mu konuştum sanki ne,habire vampir yazılarına yazar oldum bu ara :/ )
soundtarckleri muhteşem şarkı seçimlerini çok güzel ve size katılıyorum kitap ve filmi bağımsız düşünemezsiniz.. kristen da hakkaten konuşma özürlü..
Valla ben de dayanamadım tartışmaya katılacağım.Mazur görünüz.
Gözde “Bu film, bugüne kadar yazılan en iyi senaryoya sahip” demiş.Aman Allah’ım ben yoksa yanlış filmi mi seyrettim diye düşündüm bir an.Sonra bu kadar bayağı bir film daha izlemediğimi anladım.
Bir kere gerçek Vampir Mitolojisine göre çekilen filmlerde, yazılan romanlarda olsun; güneş olsun olmasın gündüz vakti hiçbir vampir dışarı çıkmazdı.Bakıyorum filmde vampirlerimiz pek güzel süzülüyorlar gündüz vakti.Güneş ışığında derilerinde oluşan parlaklığa değinmek bile istemiyorum.Öyle parlayan vampir mi olur yahu? Daha önemli bir soru vampirlerin günümüzde veya geçmişimizde gothic, siyah ağırlıklı ve asalet timsali giyimlerinin bu filmde nerde olduğudur.
Sinema sanatı açısından da bakmaya yeltenmiyorum, keza yönetmenlik, oyunculuk, sanat yönetimi, kurgu, efektler vs. cidden kötü.(Kristen Stewart’ın masum bakışları filmi kurtaramıyor ne yazık ki.)
Velhasıl benim için zaman kaybı oldu.Let The Right One In’in yazısına kısa bir yorum yazmıştım gerçi ama burda da tekrarlamak isterim Let The Right One In bir başyapıttır.Twilight’ın LTROI’le kıyaslanması LTROI’ne hakarettir.
Biraz ağır kaçmış olabilir yazım ancak vampir filmi olsun olmasın o kadar çok “aşmış” filmler varken Twilight’a zaman ayırmak kayıptır bence.O “aşmış” filmleri nerden bulalım biz diye soran olursa imdb top 250 listesi, ötekisinema yazıları, diğer bir çok sinema bloglarına şöyle bir göz gezdirmek yeterlidir ;)
ufearless yorumunun altına imzamı atarım. Ben yine kendi düşüncelerimden çok genel görüşü dikkate alarak hafif geçtim filmin üstünden. Ağzına sağlık. Gözde gibileri de anlıyorum yalnız kendisi People under the stairs gibi yazıların altına da twilight yorumları yazmaya başladı onu sildim tabii ki.
“sizin gördüklerinizin de vampir olduğuna şüpheliyim.umarım o görevin hakkını verirsiniz.” diyerek bana ne demek istediğini anlayan varsa da beri gelsin. Kendisini aşkın zorluklarını Edward’ından öğrenmeye devam etmesini salık veriyorum. Doktorlar böyle hastalar için ex der:)
ufarless sana katılmamak mümkün değil. bu kitabı görene kadar en sevmediğim yazar harry potter’ın yazarıydı ama şimdi açık ara farkla twilight’ın yazarı onun önüne geçti. harry potter’ın yazarını sevmememin nedeni artık iyice klişe haline gelmiş bir konudan milyar dolar götürmesi ve sözüm ona “yazar” olarak adlandırılmasıydı. ortaya yeni hiçbir şey koymadan yaratıcılık adına hiçbir şey yapmayan bir insanın bu kadar kolay para kazanması beni sinir ediyordu. twilight’ın yazarı ise gerçekten çok yaratıcı o kadar yaratıcı ki bildiğimiz vampiri, kurt adamı modifiye edecek kadar “üstün bir zekaya” sahip. edward denilen yaratığı öyle bir şekilde anlatmış ki sanırım yazarın içinde gençken çok büyük bir “yakışıklı erkek” uktesi kalmış. e bu durumda daha önceden vampir kültüne aşina olmayan genç dimağlar vampiri bu “usta yazarın” yazdığı şekilde görüyorlar, çünkü kitabı okuyanların yaş aralığı lise çağındaki çocuklara denk geliyor.
film ise tamamen rezil bir durumda, kitabın severleri bile filmden tiksinmişken bizim zevk almamız nasıl düşünülebilir. tabi filmin izleyicilerini yine aynı genç kitle oluşturuyor bu nedenle de lise çağındaki kızların birbirlerine “ihihhii edward’a baaaakkkk” demeleri sayesinde gişede patlıyor.
bütün günü tabutta geçirip, gece avlanmaya çıkan vampirler ne hale geldi. önce haçtan korkmaz oldular, sonra kendilerine sarmısak tutanlara gülüp geçtiler en sonunda sahile güneşlenmeye de gitmeye başladılar. sanırım gün ışığında yanarak ölen son vampir 30 Gün Gece’nin vampiri Şerif Eben olarak kalacak. ha pardon Let The Right One In bu konuda son hamleyi yaptı.
Zombiler koşmaya başladığında ilk kez bu kadar kızmıştım bu ikinci oldu…
Bu filmi izlersem gozlerim ciksin
@Masis
Gözde’yi anlayabiliyoruz evet.Ama başka vampir filmlerini izlemeden yorum yapması bizi üzüyor.Çünkü ben yeni nesilin saçma sapan filmlerle vakit kaybetmesini istemiyorum.İnsanın ufkunu açan, herbir yanından yaratıcılık ve orjinallik akan filmleri izlemelerini istiyorum.Çünkü insan kendini böyle geliştirebilir. Twilight’ın pek güzel pazarlanışı, kötü senaryosundaki bayık ötesi aşk hikayesinin Edward gibi bir “boyfriend”e sahip olmak isteyen kızlara hitap etmesi gibi nedenlerin yanında,en acı olanı yeni nesile favori filmleriniz neler diye sorulduğunda cevap olarak Hızlı ve Öfkeli ve Testere serisinden başka birşey sayayamaması Twilight’ın neden bu kadar popüler olmasındaki başlıca etkenleri gözler önüne sunması bakımından da kayda değerdir.
@Temizkan
Harry Potter serisindeki düşüncelerine katılmakla beraber Harry Potter serisi Twilight’la kıyaslandığında sinemasal olarak gayet doyurucu yapımlar olduğu gerçeğini de yeni farkına vardım.Alan Rickman, Gary Oldman, Helena Bonham Carter gibi büyük oyuncluların desteği, kurgusu, efektleri vs ile bir nebze kurtarıyordu.Ama Twilight…cidden kötü.
Temizkan ” vampir kültüne aşina olmayan genç dimağlar vampiri bu “usta yazarın” yazdığı şekilde görüyorlar, çünkü kitabı okuyanların yaş aralığı lise çağındaki çocuklara denk geliyor.” demiş. Haklı olabilir ama bende lise4’e giden bir gencim fakat sinemayla gerçekten ilgilenen herkez gibi bu filmin ne kadar kötü ve sığ bir film olduğunu görebiliyorum.Bence bunun yaşla alakası yok.
Birde umarım güneşe çıkan , soğan yiyen vampirler popülaritesini en kısa zamanda yitirirde daha fazla bu saçmalığa katlanmak zorunda kalmayız
Anladığım kadarıyla hiç biriniz yeniliklere açık olmamakla beraber vampir klişesini savunuyorsunuz.. Harry Potter’a gelince onu beğenmiyorsanız benim artık diyicek bir sözüm yok. Aslında masis biraz haklı ben vampir filmlerinden bildiğim kadarını izledim ama bu o konuda çok kültürlüyüm diyebileceğim kadar değil. Bu yüzden yorumumu klasikleşmiş hayran aktör ilişkisi içinde yazdığımı düşünüyor olabilirsiniz.Ama bu doğru değil. Bir kere Stephenie Meyer sizin bu ‘bayat’^dediğiniz konuyu 7 den 70 e herkese okuttu (bir yaş sınırlaması olmaksızın) otobüste metroda okulda cafede hatta annelerimizin günlerinde bile okunuyor. Bu yüzden yazar kesinlikle okutabiliyor. Konusuna gelince(tekrar) klişeden uzak, çok fazla olmasa bile kendine göre özgün, ve erkek kadın ayırt etmeksizin okunabilen bir aşk hikayesi. Ben yorumlarınızı kitabı önyargılı okumanıza ve yapılan bazı kötü yorumların etkisinde kalmanıza bağlıyorum. Ben tamamen filmi savunmuyorum ama kitaplar konusunda bence kötü yorumu haketmiyorlar. Filminde birkaç problemi vardı ve bunlarda senaristlerin yetersizliği ve yönetmen. Bunun dışında filmin bi problemi yokk…
Ayrıca herkese tavsiye ediyorum filmin soundtracklerini 1 kere dinleyin Paramore, Robert, Carter Burwell, Supermassive Black Hole, 15 Step.. hepsi birbirinden harika.. Filmde bence bu da çok önemli birşeydir.(soundtrackler yani)
ah Masis ah..
Niye ben laf yedim yahu, uyuyan Gözde’yi uyandırdık diye mi? B sessiz kalmış bu tartışmaya çok ilginç:) Bu arada Twilight yorum rekoruna doğru gidiyor emin adımlarla:)
Yukarıda tüm diyebileceğimi demişim. Sonrası tekrara girer ki aslında yukarıdaki tüm yorumlar birbirini tekrar ediyor. Anlaşmamak üzere anlaşalım gitsin.
Aslında birçoğunuza teşekkür borçluyum. Galiba aranızda en küçük olan benim ve sizden çok fazla film, dizi ve kitap önerisi aldım. Gerçketen vampirler konusunda baya bir bilgilendim. Ama hala twilightı savunuyorum. Bence sizde benim gibi bir gence biraz bana kulak verin.. :)
Gözde sadece yazdıklarımı oku. Senden çok farklı bir şey demiyorum ve eşek kadarım : )
Yazdıklarınızı noktasına virgülüne kadar okuyorum bir şüpheniz olmasın. Tamamen aynı olmasa da benzer şeyleri savunuyoruz. Yaşıma uygun bir benzetme herhalde oğlak olurdu :) veya sıpa :)
gözde bu film için soundtrackler çok önemlidir demiş kendisini kınadığım düşünülmesin ama haneke nin filmlerinde müzik kullanmamasının nedeni yönetmenin kendi eksiklerini kapatmak icin kullandigi bir makyaj malzemesi olarak görmesini aklıma getirdi.
Bugüne kadar çekilmiş filmlerin çoğunda soundtrack var. Acaba hepsi mi makyaj ???
Haneke bu sözleri Lars Von Trier başını çektiği 1995 yılında kurulan Dogma grubunun bir üyesi olması dolasıyıla söylemiştir. (Türkiye’nin şu durumunda bir terör örgütü sanılabilir.) Bu akım oldukça radikal kararlar almıştır bence manifestolarında sadece müzik kullanılmaması bırakın makyaj, ışıklandırma, kamera lensleri vb. kullanılmaması gerektiğini söylemektedirler. Bu kararları ilk okuduğumda onları aydınlanma çağındaki sanatın bilimsel bir gerçekçilikle yapılması gerektiğini düşünen sanatçılara benzetmiştim.
Bu sinema akımı ‘Öteki’ alanına girer mi bilmiyorum ama yorumlarınızı merak ediyorum.
Dogma akımının başlangıcı gürültülü, devamı verimli ama ömürü kısa oldu. Bitişine en çok zemin hazırlayan da önderlik yapan kişi, yani Von Trier. Ama bunu hepimiz biliyoruz zaten. Her akım gibi heyecan verici ama bu tür radikal adımların sinemanın gidişatına pek fazla yön verebileceğini düşünmüyorum. Yanlış anlaşılmasın, aralarında Julien Donkey-Boy, Idioterne, The Celebration gibi şahsen beğendiğim (şansa bakın ki en ünlüleri arasındalar – yani sıkı bir takipçilik yapmış değilim) filmler var.
Müzik kısmına gelince… Yukarıda belirtilen türde tek tip kurallara çok takınılmaması gerektiği taraftarıyım. Daha doğrusu filmine ve yönetmenine göre değişir. Ama zaten filmlerden kullanılan müzik zaten bir tamamlama unsuru değil mi? Sivrilik yapmayıp en popüler örneklerden gideyim, doğrudan müzikle alakalı olmayan örneğin Halloween’i, Suspiria’yı, Requiem For A Dream’i müziksiz düşünün. Sizce oluşacak etki kaybı yönetmenlerinin eksikliğinden mi yoksa müzikleri (y)etkin şekilde kullanabilmelerinden mi kaynaklanır? Ayrıca eğlencelik bir gençlik filminden bahsediyorsanız, hangi izleyicinin umurunda olur ki bu… Hem Twilight gibi bir filmin yapım mantığı ile Haneke veya Trier’in prensipleri nasıl çakıştı, onu da pek anlamadım. :)
Ayrıca, yorum yapmayayım diye inat ediyordum, ama dayanamayacağım. Bırakın Twilight’i seven sevsin. Hedef grubu 15 yaşlarındaki kızlar ise ne olmuş? Bizim seksenlerde bayıla bayıla izlediğimiz, şimdide (kimisini biraz da o günlerin hatırına) keyifle/saygıyla/aşkla andığımız, hatta yeniden keşfettiğimiz kimi filmlerde bu özelliğe sahip değil mi? Hem, internet sağolsun, böylesi bir “seri üretim/anında tüketim” zamanında, yeni nesillerin bizim ve bizden öncekilerin sahip olduğu “özel filmleri” olmayacak. Başkalarının görmediği filmleri ballandıra ballandıra anlatamayacaklar/dinleyemeyecekler. (Bana zamanında bir arkadaşım sinemada izlediği Dawn Of The Dead’i anlattığında – ki seyredebilmem için üzerinden 15 yıl geçmesi gerekti – kıskançlıktan çok neredeyse şehvetli bir heyecan hissetmiştim.) Bu da onların suçu değil tabiii…
Ayrıca Twilight’ı daha büyük yaş grubundan da sevenler var. Sözün özü, 15 yaşındaki bir kızdan niye sevilmediğine dair pek bir empati bekleyemem ama onun iki katı yaşındaki birinden (en azından yaşadığı yıllara sayıp) niye sevildiğine dair empati beklemek mantıksız olmasa gerek.
Not: Twilight’ı beğendiğim düşünülmesin. Önyargımı yenip izlediğimde hissettiğim “zaten biliyordum” tarzı planlı bir nefretten çok hayalkırıklığı oldu. Bir gişe filmi için fazlaca yavan buldum ki bahsettiğim konusu veya efektleri değil anlatımı. Ama o ünlü maç kısmı bile, sevenlerine ayıp olmasın ama bana pek beceriksiz geldi. Veya besin kaynağının yemeğe davet edilmesi gibi bir senarist için delice diyaloglar yazmasını sağlayacak bir fırsat resmen harcanmış.
Sonuçta:
– Eleştirmeli miyim? Evet! Çünkü bir seyirciyim.
– Buna verilen ilk tepki: Romanını okudum mu? Hayır. Ama karşımdaki kitap ile bol etkileşimli, çetrefilli bir film değil ki. Ayrıca bu filmde, fanlara özel kimi göndermeli ayrıntılar dışında genel izleyici açısından anlaşılmayacak bir özelliği yok.
– Peki kızmalı mıyım? Hayır! Çünkü bir kilometre öteden benim için yapılmadığını belli eden bir filme bunu yapmak haksızlık olur.
Tabii bunlar benim eleştiriye açık !hımbıl” düşüncelerim.
Soundtracksiz filmlerin veya müziği geri plana atan filmlerin bu başlık altında yazılmasına oek anlam veremedim doğrusu.’ 15 yaşındaki bir kızdan niye sevilmediğine dair pek bir empati bekleyemem ama onun iki katı yaşındaki birinden (en azından yaşadığı yıllara sayıp) niye sevildiğine dair empati beklemek mantıksız olmasa gerek.’ demişsiniz. ben her ne kdr 15 yaşında olmasamda gerekli empatiyi gösteriyorum. Ayrıca filmi beğenme gerekçelerimi de açık ve net bir şekilde yazdım. bence bu konuda sizin önyargısız bir şekilde düşünmeniz ve şu ’15 yaşındaki kız’ dediğiniz kişilerle oturup biraz sohbet etmeniz lazım. Anladığıma kadarıyla siz yalnızca ‘ 2 katı yaşındaki’ dediğiniz insanlarla konuşmuşsunuz. Sizin özgün düşüncelerinize saygı duyuyorum tabii ki…
Bunu 15 yaşını geçirmiş, kuzen olarak (bir büyük olarak değil, bir arkadaş olarak) iyi anlaştığım bolca 15’lik bulunan biri olarak yazıyorum. Bu o “sembolik” kişilere karşı bir eleştiri değil, çünkü belki de en sivri, en deli çıkışların olduğu yaştan bahsediyorum. Emin ol bunu söylerken nasılsa aynı yola gireceğiz ukalalığını da yapmıyorum. Çünkü bunu kimse bilemez. EN azından ben… O yüzden de 15 yaşında birinin bir film hakkında muhteşem nitelemesi yapıp (tanıdıklarımdan bahsediyorum tabii) cümlesini mutlaka seyredeceğim diye bitirmesi ender durumlar dışında hiç şaşırtıcı/kızdırıcı gelmiyor bana. Ayrıca bahsettiğim her 15’lik grup değil (ki bu kadar tekrarlarsam bu iki kelime anlamını yitirecek) bu filme müthiş bir sadakatla yaklaşan ve savunan bir grup. Saygı duyma meselesine gelince, tartışmanın amacı ortak bir noktada buluşabilmek olduğuna göre saygı duymak zorunlu. Yazdığımı sıkılmazsanız bir daha okuyun derim, çünkü eleştirdiğim birileri varsa en başta kendim de dahil olmak üzere şu “iki katı olanlar”. Üstelik iğneli ve çuvaldızlı cinsten. Gözde, seni tanımadığıma göre, yaş grubunu da bilmediğime göre özeline alınman gereken bir durum yok.
Belki yukarıda yazdıklarımın tersi gibi olacak ama kimimizin gençlik filmlerindeki müzik kullanımı konusundaki rahatsızlığını da normal karşılamak gerek diye düşünüyorum. Biliyorum biraz Nasreddin Hoca gibi oldu ama… Çünkü bu iş çoktan yapımcı firmaların bilinmedik grupları tanıtabilmek için yaptığı ticari bir zorunluluk haline geldi. Satışa çıkarılan film müziklerine dikkat ederseniz arada bolca filmde kullanılmayan şarkılar (tema müziğinden bahsetmiyorum) mevcut. Kılıfı da “inspired by…” oluyor. Hoş, tüketen de tüketiyor, bize ne oluyorsa… :)
Twilight’dan dogmaya uzanan bir tartışma da sadece bizim sitede görülebilir sanırım:) Hala şoktayım…
Popüler bir filmin (albüm/sanatçı/yönetmen/ödül töreni vs vs.. de olabilir tabi) tartışması da ancak popülerliğini kaybetmesiyle biter.O yüzden de tartışmanın uzamasını şahsen normal görüyorum.
Tartışma bambaşka yerlere gidiyor.. Ben bundan sonraki yorumlarımı kendime saklıyorum. Bu başlığın altında bu konunun konuşulması gerekir. Ama birşeyi söylemem gerekiyor. Uearless’in de dediği gibi bu tartışmanın bitmesi için popülerliğini kaybetmesi gerek. Yani uzun bir süre gündemde kalıcak :)
benim ergen dönemlerimde (90ların sonu 2000lerin başı) çok güzel ergen filmleri vardı. buble boy mesela. şimdi gençlik böyle saçma şeyler izliyor. bizimkilerde saçmaydı ama biz hiç değilse 2 meme görürdük de karşı cinse daha bi şevkle ilgi gösterirdik. şimdi emo diye bişey çıkmış, bir bunalım, bir kadınsılık. e ergen kızlar aradığı romantizmi, erkekliği bulamayınca böyle aptal filmlerde romantizm bulacağını sanıyor. ibik bi vampire aşık oluyor. böyle dandik filmi popüler yapıyor. asmalı konağın filmi daha güzeldir şerefsizim!
Kemal yorumunu her okuduğumda gülme krizine giriyorum. Süper:)
Pardon da emoların bu konuyla alakasını anlayamadım. Ben en başından beri insanların saç şekillerine giyim tarzına ya da benzeri unsurlara göre sınıflandırılmasına karşıyım ve bu sınıflandırmayı her türlü konuyla ilişkilendirebilirim ama romantizm eksikliği veya erkekleği bulamamaları gibi saçma bir konuyla ilişkilendiremiyorum açıkçası. Ayrıca bir filmi beğenmek başroldeki oyuncusuna aşık olmak anlamına gelmez. Şekil a ben. Filmin popüler olması için başroldeki oyuncunun yakışıklı veya sempatik olması gerekiyor ve bazılarına göre adam yakışıklı diye filmin güzel olduğu sanılabilir ama bu film için bunun tam tersini savunuyorum. Film güzel olduğu için ve başrol oyuncusuna güzel bir karakter oturttuğu için Robert yakışıklı görünüyor.
Kurtla kuzu birbirine aşık olursa… değil
Aslanla kuzu birbirine aşık olursa… olacak o tamammı ?
Sineyorum biraz adablı yorum yapın. Av ve avcıya gönderme olan bu söz Türkçe’de kurt ve kuzu olarak kullanılır. İngilizce’de aslan ve kuzu olarak kullanılması beni ilgilendirmemekle beraber tamammı yazılmaz tamam mı yazılır! Tamam mı?
Tamam
vampirle görüşmeyi izleyip,okuyup daha sonra vampirin şarkısını ve pandora’yı da okuduğumda vampir olmak istemiştim.alacakaranlık’ı okuduğumda vampir olmasam da olur, en azından bir tanesini tanısam ya diyerekten hayallerimin çapını küçülttüm.alacakaranlık çıktığında kitabı küçümser bir tavırla gidip dandik bir bestseller a 20 lira bayılamam diye düşünmüş ve migrosta görünce şöyle bir iki sayfa okuyum demiştim, o kitap orda bitti bırakamadım elimden :D filmi izleyince ilk başta nefret ettim belki de beklentilerim yüksekti o yüzdendir. robert pattinson ve kristen stewart’ın oyunculukları aşırı abartılı gelmişti ama düşününce özellikle edward oynanması zor bir karakter ve tam olarak edward’ı yansıtamamış robert pattinson ama yine de inandırıcı bir karakter yaratmayı başarmış.kristen stewart’In oyunu zaman zaman çok sinir bozucu ve yapmacık olurken kimi zaman başarılı, anlamadım bu nasıl bir dengesizlik.cullen ailesiyle ilgili sahneler ne yazık ki çok kısa ve karakterlerin kan içmemek gibi özlerini inkar eder tuhaf davranışlarının motivasyonunu anlamak mümkün değil filmde(zaten kitapta da aslında anlam veremediğim bir hal bu).yine de orta şeker bir uyarlama sayılır çünkü malzeme belli, bundan zaten ne kadar iyi bir film çıkabilirdi diye düşünüyor insan kabullenirsek gerçeği.sonuçta twilight bir vampir romanından ziyade aşk romanı olarak okunmalı ve film de bu mantıkla izlenmeli.daha sonraki izleyişlerimde(evet 3ten fazla izlemiş olabilirim:)) filmden çok keyif aldım, belki bu kez ne beklemem gerektiğini farketmiş olduğum içindir.yukarıdaki tartışma oldukça ilginç olmuş.ben B’nin yorumlarına katılıyorum bu konuda.belki ergen hislerime yeniliyorumdur yine de edward cullen’In şahane bir karakter olduğunu söylemek lazım.tabi ki buradaki problem kendisi lestat’la kıyaslanamaz çünkü farklı kulvarlarda yarışıyorlar.stephenie abla’nın true blood’ın uyarlandığı kitap serisinden ve anne rice’tan etkilendiği açıkça belli özellikle ikinci kitap new moon da anlaşılıyor bu durum ama yine de kendi fantezisini güzelce anlatmış.ben bu hisseden vampir öykülerinin hepsini ayrı ayrı seviyorum.öğrendiğim en önemli şey de 17 yaşındaysan 17 yaşındasındır; sakın bestseller diye bir kitabı küçümseme oldu :D ayrıca siteyi ilk ziyaretim, çok beğendim.teşekkürler, saygılar
gerçekten ilk izlediğinizde muhteşem diyosunuz düşünüyor acaba ne olcak diyosunuz gördüğüm en duygusal en mantıklı vampir filmlerinden biri şimdi kasımı sabırsızlıkla bekliyorum yazan ve yönetenlere teşekkürler
http://www.imdb.com/news/ni0949734/
Filmi beğenmiş olabilirsiniz arkadaşlar ama lütfen en güzel senaryo, izlediğim en iyi vampir filmi gibi şeyler yazmadan önce
Bram stokers dracula, lost boys, Interview with a Vampire bu filmleri izleyin. Gerçekten emek harcanmış iyi oyunculukların olduğu filmlere haksızlık etmeyelim….
zyclon’a kesinlikle katılıyorum.
http://www.eatliver.com/img/2009/5064.jpg
EDWARD VE BELLA YA BAYILIYORUM ALİCE VE CASPER ÇOK TATLILAR EMMAT VE ROSALİE Yİ DE ÇOK SEVİYORUM JAKOBU HİÇ SEVMİYORUM HEP EDWARD VE BELLA NIN ARASINI BOZUYO SALAK JAKOB :)