Ülkemizde fantastik sinema ve alt türleri iyi bir başlangıç yapamamış devamı da gelmemiştir. Bir zamanlar Orhan Elçin ya da Zafer Par gibi bazı aklı evvel(!) sinemacılar tarafından, deli bir hevesle denenen, genellikle gişede iki seksen yatan filmlere, hem eleştirmenler hem de seyirci tarafından aşağılanmış alay edilmiş bir geçmişe sahiptir.

blankCiddi sinemacılarımız, Metin Erksan’ın “Şeytan” filminde yaşadığı hezimetin bir benzerini yaşamamak için halkın bu türdeki yabancı filmlere gösterdiği ilgiye rağmen yerli örnekler vermekten ısrarla kaçındılar. Kaldı ki Erksan dahi, “Şeytan” filmiyle maruz kaldığı hırsız yönetmen imajını temize çıkarabilmek için serbest bir Hamlet uyarlaması olan, deli bir tempo ve sıradışı anlatıma sahip yarı fantastik olarak da sayılabilecek “İntikam Meleği/Kadın Hamlet” adlı filmi çekmiş, bu filmle kalıplaşmış bir konunun yönetmenin yeteneği ve tarzı ile ne kadar farklılaşabileceğini dosta düşmana göstermiş, fakat sonrasında bir daha türe bulaşmamıştır.

Bazı sinemacıların fantastik sinemaya hep yakın durdukları, hatta bu konuda tür tanımlamasına giremeyecek kadar silikleşmiş fakat tamamıyla “fantastik” duygusundan beslenen filmler çektikleri de görülmüştür. İşte bu sinemacıların başında, rahmetli usta sinemacı Atıf Yılmaz gelir. Bu yazı biraz da onun bu türde verdiği eserlere genel bir bakış ve ustanın zahmeti için bir saygı duruşu amacı taşımaktadır.

Tam ismi; Atıf Yılmaz Batıbeki. 9 Aralık 1925’te Mersin’de dünyaya geldi ve 5 Mayıs 2006 akşamı İstanbul’da vefat etti. Mezarı Zincirlikuyu Mezarlığındadır. Yeşilçam’ın nitelik ve nicelik olarak en fazla üreten yönetmenlerindendir. Atıf Yılmaz, 119 filme imzasını attı, 51 filmin senaryosunu yazdı ve 27 filmin yapımcılığını üstlendi.

Üniversite öncesi öğrenimini Mersin’de tamamlayan Batıbeki, bir süre İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okuduktan sonra resime olan ilgisi nedeniyle Güzel Sanatlar Akademisi’nin Resim Bölümü’ne geçiş yaparak eğitimini tamamladı. Öğrencilik dönemi ve sonrasında da Nuri İyem Atölyesi’nde resim çalışmaları yaptı.

Batıbeki, bir süre film eleştirmeni, ressam ve senaryo yazarı olarak çalıştıktan ve iki filmde yönetmen yardımcılığı yaptıktan sonra, 1951 yılında ilk konulu filmi Kanlı Feryatla yönetmenliğe başladı. Türk sineması içinde yer aldığı süreçte bir çok meslek örgütünün kuruculuğunda ve yönetiminde yer aldı. Yönettiği son film 2004 ylında Eğreti Gelin oldu. Türk sinemasının tanınan bir çok yönetmeninden; Zeki Ökten, Yılmaz Güney, Şerif Gören, Ali Özgentürk, Halit Refiğ gibi ünlü yönetmenlerin yetişmesinde katkısı oldu.. (Kaynak: kim kimdir.gen.tr)

Atıf Yılmaz, ticari başarı kazanmış pek çok işe imza atmış fakat aynı zamanda çoğu eleştirmen yada sinefilin kolaylıkla en iyi 10 Türk filmi listesine girebilecek “Selvi Boylum Al Yazmalım” “Ah Güzel İstanbul”, “Değirmen” gibi sıradışı eserlerin mimarı olmuştur. 80’lerin ortasında Atıf Yılmaz, biraz da sıkıyönetim hükümetinin edebi ve görsel sanatlar üzerinde kurduğu baskıyı farkettirmeden aşabilmek ve farklı bir dilden toplumsal sorunlara parmak basmak amacıyla olsa gerek içinde mizah ve bolca metafizik ögeler barındıran birkaç filmi peş peşe çekmiştir. Aynı dönemde toplumsal sorunlara değinen diyaloğu az kasveti çok pek çok yapım türemiştir. Ticari sinema geleneğinden gelen Yılmaz’ın, Fantastik ögelerden beslenen filmler yapması biraz da bu kasveti aşma çabası olarak da görülebilir. Kendi uydurduğu bir tür olan “sosyal içerikli fantastik film” alanında verdiği ilk eser 1985 yılında çektiği ve gelecek filmlerin de habercisi olan aynı zamanda eleştirmenler bazında da (biraz da o dönemin sosyal içerikli filmlerinin favori başrol oyuncusu Müjde Ar sebebiyle) çok önemsenen “Adı Vasfiye”dir.

Adı Vasfiye

Vasfiye (Müjde Ar), kendisine çocukluğundan beri aşık olan Emin’le (Aytaç Arman) evlenir. Ancak, onu deli gibi seven Emin giderek değişir. Sert ve bencil bir erkek olup çıkar. Pavyon kadınlarıyla gönül eğlendirir. Vasfiye’de bu ara iğneci Rüstem’le (Macit Koper) ilişki kurar. Kasabada bu ilişkiyle ilgili dedikodular ortalığa yayılınca Emin, iğneci Rüstem’i bıçakla yaralar. Rüstem topal kalır. Emin de hapise düşer. Bu ara Vasfiye karşısına çıkan iyi niyetli, yaşlı Hamza ile (Levent Yılmaz) evlenir. Ama, hapisten çıkan Emin, Vasfiye’nin peşini bırakmaz. Evde sevişirlerken kocası onları yakalar. Sonra da boşanırlar. Vasfiye bu kez doktor Fuat’la (Yılmaz Zafer) ilişku kurup büyük aşk yaşar. Ama gene Emin, Vasfiye’nin son sevgilisi olarak yaşamını sürdürecek, pavyona düşen Vasfiye’yi bir türlü bırakmayacaktır.

Usta Adı Vasfiye’nin gördüğü ilgi ve aldığı ödüller üzerine peşpeşe “Dul bir Kadın”, “Asiye nasıl kurtulur” ve “Değirmen” filmlerini çekecek fakat özellikle Değirmen’in Şener Şen’e rağmen eleştirilere maruz kalıp ilgisizlikle karşılanması üzerine bir kez daha ve bu defa daha güçlü bir biçimde Yine Müjde Ar’ı başrolünde oynatacağı bir fantastiğe imza atacaktır. “Aaahh Belinda”

Aaahh Belinda

Tiyatro oyuncusu Serap (Müjde Ar), yeni bir oyunun hazırlıklarını sürdürdüğü sıra bir şampuan reklamı için öneri alır. Tiyatrocu arkadaşları karşı çıkmalarına karşılık, inatçı ve özgür bir kişiliğin kadını olan Serap, bu teklifi kabul eder. Bu reklam filminde iki çocuklu Hulusi beyin (Macit Koper) karısı Naciye’yi canlandırırken hep birlikte aile mutluluklarını bu şampuana borçlu olduklarını vurgulayacaklardır. Serap, çekim gününün sonunda saçlarını şampuanla yıkarken gözlerini açtığında birden şaşırır. Çünkü stüdyoda değil, iki çocuklu Hulusi beyin evindedir. Çocukların annesi, Hulusi beyin de karısı Naciye’dir… Düş gördüğünü zanneden Serap evden fırladığı gibi tiyatrocu sevgilisine ve arkadaşlarına gider. Ne var ki hiçbiri onu tanıyamaz. Sanki, tüm dostlarını bir anda yitirmiş gibidir. Kendi evinde ise başkaları, tanımadığı yabancı kişiler oturmaktadır. Serap, bu kez reklam filminde oynadığı kocasının evine dönmek zorunda kalır. Artık tiyatro sanatçısı Serap değil, banka memuresi Naciye’dir. Bu yaşam içindeki babası, kaynanası ve kocasının arkadaşları hiç tanımadığı kişilerdir. Serap, gerçekten Naciye midir? İşte bu şaşırtıcı serüven içinde gerçek kimliğini yakalayabilmek için, aklını yitirmeden direnecek ve sonunda Serap’ı teslim alacaktır.

Hemen ardından, Duygu Asena’nın çok satan romanından uyarlanan “Kadının Adı Yok”u çeken yönetmen, bir roman uyarlamasının oluşturduğu yüksek beklenti sebebiyle isteneni veremeyecek ve şiddetli eleştirilerle karşılaşacak bunun üzerine bir kez daha Ticari açıdan da fayda sağlayan fantastik duygusu sağlam iki filmi arka arkaya çekecektir. İlki Türk sinemasının sultanı ve bu rol için biçilmiş kaftan olan Türkan Şoray’ı oynattığı “Hayallerim Aşkım ve Sen” diğeri ise dönemin en popüler müzik grubu MFÖ elemanlarından deli fişek Mazhar alansonun ününden de faydalanacağı (Mazhar Alanson bu filmde beklenmedik bir oyunculuk tutturmuş ve ilerde devam edecek sinema kariyerini başlatmıştır) ve ustanın bu alanda verdiği son eser olan “Arkadaşım Şeytan”dır.

Hayallerim, Aşkım ve Sen

Bir yetimhanede büyüyen Çoşkun (Oğuz Tunç), çocukluk yıllarından beri ünlü sinema yıldızı Derya Altınay’a (Türkan Şoray) tutku dolu bir hayranlık duymaktadır. Küçücük yaşlarda başlayan bu düşsel hayranlık uğruna, yetimhanedeki çocukluk aşkı Rukiye’yi bile dışlayacak kadar gözü karadır. Derya Altınay, bir gün okula ziyarete geldiğinde, beyaz perdeden tanıdığı ünlü yıldızı büyük bir hayranlıkla izler. Bir an unuttuğu ilk aşkı Rukiye’yi, Derya Altınay evlâtlık olarak alıp götürecektir. Ünlü yıldızın hayalleriyle büyüyen Çoşkun’un artık tek amacı, Derya Altınay için bir senaryo yazmaktır. Genç adam bu konuyu, komşuları emekli edebiyat öğretmeni Hayati beyle (Müşfik Kenter), konsomatris Hülya’ya (Fatoş Sezer) açtığında, ona ünlü yıldızla tanışmasını önerirler. Çoşkun, Derya Altınay’ın evinin bulduğunda yetimhanedeki çocukluk aşkı Rukiye ile karşılaşır. Onun yardımıyla, yalnızca sinema perdelerinden ve bir de okula ziyarete geldiğinde izlediği kadınla tanışır. Oysa Derya, hayallerinde büyüttüğü ve bir “efsane” gibi gördüğü kadın değildir. Tüm sıcaklığına ve etkinliğine karşılık genç kadın yalnız ve mutsuzdur. Çoşkun, bu tanışmanın ardından onun için yazdığı senaryosununu bitirir. Ünlü yıldız, yeni bir kadın kişiliğiyle karşılaştığı senaryoyu çok beğenir ve böylece de filmin çekimine başlanır. Ne var ki senaryo filme çok farklı bir biçimde aktarılırken, Derya Altınay da eski filmlerinde olduğu gibi klişe bir kadın tipini tekrarlamak zorunda kalır. Böyle yozlaşmış bir sinema dünyasında, tutkunu olduğu yıldızın kişiliksiz teslimiyeti, Coşkun’u acı bir düş kırıklığına uğratır.

Arkadaşım Şeytan

Fatih (Mazhar Alanson), tüm uğraşlarına karşılık mesleğinde bir türlü ilerlemeyen bir batı müziği şarkıcısıdır. Bir barda çalışan Fatih, içkili olarak işinden çıktığında bir gelinlikçi vitrinindeki mankenle (Yaprak Özdemiroğlu) konuşmaya başlar. Dertli müzisyen dertlerini anlatır. Mesleğinde başarılı olabilmek için gerekirse ruhunu şeytana bile satabileceğini söyler. İşte bu sırada karşısında Şeytan’ı (Ali Poyrazoğlu) bulur. Şeytan, ruhu karşılığında Fatih’e ideallerini gerçekleştirecektir. Şeytan o geceden başlıyarak bu konudaki tüm hünerlerini gösterir. Fatih’e eşlik etmesi için bir orkestra yaratır, gelinlikçi vitrinindeki mankene hayat verer. Bu mucizeler sonucu Şeytan, Fatih’in ruhunu satın alıp bir yumurtaya hapseder. Fatih, hırslıdır. Çalışmalarına başlar. Manken’le birlikte yaşar. Ne var ki bir süre sonra değişen dünya karşısında insanlar Şeytan’ı ve bilinen şeytanlıkları öylesine aşmışlardır ki… Şeytana bile papuçu ters giydiren bir toplumda Fatih düş kırıklığına uğrarken, akıl hocalığı yapan Şeytan da sonunda yenik düşecektir.

Atıf Yılmaz 1985-1988 yılları arasında Fantastik olarak niteleyebileceğimiz 4 film yapmasına rağmen Arkadaşım Şeytan’dan sonra uzun bir dönem bu alanda eser vermemiştir. 1997 yılında “Nihavend Mucize” ile “Arkadaşım Şeytan” filmindeki formulü (usta bir oyuncu ve popüler bir ikonu başrolde oynatmak) tekrar denemiş ve Türkan Şoray ve Beyaz (Beyazıt Öztürk) birlikteliği ile tekrar fantastik sulara yelken açmıştır.

Nihavend Mucize

Erol ve Nejat film stüdyosu işleten 2 ortaktır. Erol, annesinin ölümünden sonra hayata karşı soğumuştur. Kızlarla bir türlü istediği gibi ilişki kuramamaktadır. Sevgilisi İris ve annesinin ölümünden sorumlu tuttuğu babasıyla sorunları vardır. Annesine ihtiyacı vardır. Ölümünden 25 yıl sonra, annesi Suzan, oğlunun sesine kulak vererek öldüğü yaşta dünyaya döner. Ancak, herşeyi eskisinden çok farklı bulur. Bu yeni düzene alışmakta zorluk çeker. Ancak, Nejat’ın ona ilgisi ve desteği sayesinde Suzan, kısa zamanda yeni hayatına uyum sağlamayı başarır.

Fakat “Nihavend Mucize”, Arkadaşım Şeytan’ın aksine genel bir ilgisizlik ve memnuniyetsizlikle karşılandığı için artık iyice yaşlanmış / yorulmuş ustanın çektiği son “Fantastik” film oldu. Atıf Yılmaz dikkatlice bakıldığında görüleceği üzere geçmişten gelen ciddi ve ticari anlamda da başarılı bir sinemacı olması sebebiyle Fantastik Sinema heveslisi pek çok yönetmenden daha fazla bu alanda eser verebilmiş bir yönetmendir. Bir manada Türk 70’li yılların copy-paste avantürleri ve abuk çizgi roman uyarlamalarını saymazsak Türk sinemasının bu alanda en fazla film çekmiş yönetmeni olarak da addedilebilir. (Elbette bu konuda rekor üretim Yılmaz Atadeniz’e aittir. Fakat bu filmler ya seriyal uyarlamalar yada özgünlükten uzak batı orjinli kahramanlar olduğu için genel manada özgün bir üretimden bahsedilemez)

Atıf Yılmaz’a ait fantastik filmlerin ortak özelliği, Fantazya duygusunun ve mistik ögelerin sıradan yaşam içinde yaşayan karakterlerin hayatına yerleşik temalarla ortaya çıkması ve onların sıradan yaşamasal yada duygusal sıkıntılarından beslenmesidir.. Bu sebeple filmler tamamen fantastik olarak addedilemezler. Ayrıca tüm filmlere buruk bir mizah duygusu başarıyla yerleştirilmiştir. (bu konuda en başarılı eser absürdlük sınırına yakın seyreden Arkadaşım Şeytan’dır) bu mizah duygusunu korumak amacıyla da olabilir, Yılmaz’a ait tüm fantastik denemeler korku ve gerilim duygusundan uzak durmuş, rastlantısal bazı anlar dışında Fransız sinemacılarında benimsediği gibi hem komik hem de olağanüstü olmaya çalışmışlardır. Yine “Arkadaşım Şeytan” ve “Nihavend Mucize” dışında, Yılmaz’ın filmlerinde doğaüstü olaylar yaşanmasına rağmen güçlü doğaüstü karakterler oluşmamıştır ve filmlerin fantastik olarak nitelendirilebilmesi oldukca güçleşmiştir. Ustanın bu alanda en çok beğendiğim işi olan, hem fantastik hem de toplumsal bir taşlama olmayı başarabilmiş filmi “Arkadaşım Şeytan” ise Şeytan ve Manken kız karakterleri ile Fantastik duygusunu güçlendirmiş ve Yılmaz sinemasının bu türde verdiği en akılda kalan örnek olmuştur. Yine “Arkadaşım Şeytan”daki Müzikal gayret filmin neredeyse tüm türleri (Fantastik,aşk,toplumsal,müzikal,komedi) kapsamasına yol açmış ve ortaya menemen karışıklığında ama lezzetinde hayli ilginç bir iş çıkmasına yol açmıştır.

Tüm bu çabaya rağmen Atıf Yılmaz’a ait filmlerin günümüzün Korku, gerilim yada bilim kurgu çeken genç sinemacıları etkilediğini söylemek güç… Daha ilk filminde “Bir … Filmi” diye caka satan yeniyetme genç yönetmenlerin, ustaya ait filmleri dikkatlice incelemeleri mutlak yararlarına olacaktır (özellikle öykü anlatımı bazında) Fakat ciddi bir sinemacının formüllerini incelemek ve feyz almak yerine Batılı video klip kültürünün işlerini sekans sekans kopya etmek ya da son yıllarda popülerleşmiş ve tüm Dünya tarafından keşfedilmiş Uzakdoğu korkularını İslami referanslarla donatarak yeniden çekmek bu sinemacı takımının daha fazla ilgisini çekmekte ve sırf bu sebeple Türk Fantastik Sineması her on yılda bir yeniden icat edilmek zorunda kalmaktadır.

Atıf Yılmaz, her alanda önemli eserler vermiş, fakat mütevazi bir duruşla “fantastik filmlerin unutulmaz yönetmeni” unvanını haklı bir biçimde haketmişken, bu konuda bir ilgi beklememiş ve övünç yapmamıştır. Bize anlattığı öyküler için kendisine minnet duyuyor ve sinema yapmayı seven ve bilen bu ustayı ayakta alkışlıyoruz.

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Lumiere Kardeşler

Amerika ve diğer Avrupa ülkelerinde araştırmalar süredursun Louise ve Auguste
blank

Michele Soavi Sineması

Dario Argento, adeta Türk pop müziğinde Sezen Aksu’nun üstlendiği misyonu