Gezi Parkı ile başlayan süreçte yaşananlar hem toplumsal anlamda, hem de kişisel anlamda büyük değişimler yarattı ülkemizde. Duvar yazıları bir çok konuda sloganlardan daha etkili oldu. Açılımı ‘All Cops Are Bastards’ (Bütün Polisler Piçtir) olan A.C.A.B. yazıları da direnişin sürdüğü günlerde, polisin rutinleşmiş orantısız güç kullanımıyla birlikte daha çok duvarda gözükmeye başladı. İngiltere’de doğan ve Güney Amerika ülkelerinde de oldukça yoğun kullanılan bu kısaltma, genel olarak tribün kültürüne ait olsa da polisin ve devletin güç gösteresi yaptığı her yerde karşımıza çıkabiliyor.
Öteki Sinema için yazan: Nuri Şimşek
Kıyıda köşede kalmış güzel filmler aradığım günlerden birinde 2012 yapımı bir İtalyan filmine denk geldim. Film hakkında hiç bir bilgim olmadığı halde isminden ötürü hemen izlemem gerektiğini düşündüm; “A.C.A.B. All Cops Are Bastards”.
Carlo Bonini’nin kitabından uyarlanan ve yönetmenliğini kısa film ve televizyon dizileriyle tanınan Stefano Sollima’nın yaptığı film, açıkçası bende yoğun bir hayal kırıklığı yarattı. Yönetmenin ilk uzun metrajı olmasından mıdır bilinmez fakat filmin hangi tarafta durduğunu bir türlü kestiremiyorsunuz. An geliyor, polisin orantısız güç kullanımı göze sokuluyor, ardından polisin haklı olduğu söylenmek isteniyor. Yönetmen herhangi bir tarafı savunmadan film çekiyor diyeceğim fakat öyle nesnel bir tutum da olmadığı için “A.C.A.B. All Cop Are Bastards” isminin ağırlığını taşıyamayan bir film olarak hafızalarda yer ediyor.
Bir grup İtalyan çevik kuvvet polisinin hayatları ekseninde gelişen film, aynı zamanda günümüz İtalya’sının sert ve karanlık taraflarını da seyirciye göstermesi açısından önemli bir konumda duruyor. Yaşantılarında düzen oturtamamış, sorunlu tiplere odaklanıyor kamera. Kimisinin oğlu, fanatik ırkçı gruplardan birine üye olup polise saldırırken, kimisinin eşiyle yaşadığı sıkıntılar ve ardından gelen boşanma sonrası travma, kişisel hayatlarında düzen olmayan kişilerin meslek hayatlarında da sorunlu olmasına sebep oluyor gibi bir çıkarım yapmamıza olanak sağlıyor. İsminden yola çıkarak biraz daha eleştirel bir tavır beklediğim film, bunun tam tersine zaman zaman bir polis güzellemesine dönüyor. Çevik kuvvet polislerinin arasındaki kardeşlik bağına yapılan övgü çok sevimsizceydi. Bu bağdan ötürü birbirlerini kollamaları ve bu uğurda gerekirse gerçekleri örtbas etmeleri ise hukuksuzluğun sadece bizim ülkemizle alakalı olmadığını görmemiz açısından dikkat çekiciydi. Emniyet binasının bir duvarındaki resim ise film boyunca gördüğümüz belki de en çirkin şeydi. Mısır Mitolojosindekilere benzer bir çizimle yüceltilmiş çevik kuvvet polisleri, kendilerini görevlerini yerine getirmekle yükümlü memurdan çok bir güç timsali olarak gördükleri için o resmin her önünden geçişlerinde kendileriyle gurur duyuyorlar.
Çevik kuvvet ekibine sonradan katılan, arkadaş grubu A.C.A.B. dövmeli polis karşıtı insanlardan oluşan genç, sürü psikolojisiyle birlikte kısa sürede diğerleri gibi bir şiddet sevdalısına dönüşüyor. Kendi evi elinden alındığı için polise ve sisteme kızan genç, başka birinin evini almak için bulundukları görevde yaşlı insanlara şiddet uygulamaktan geri durmuyor. Neden ve nasıl olduğunu anlamıyoruz fakat bu yeni polis birden olaylardan rahatsız oluyor ve bu fevri şiddet uygulamarına karşı geliyor. Takım arkadaşlarını şikayet eden ve onların soruşturma geçirmesine sebep olan genç, diğer polisler gözünde de bir ispiyoncu ve istenmeyen adam oluyor. Yönetmen burada bütün emniyet güçlerini mi karalıyor, kol kırılır yen içinde kalır mantığıyla düşündüğü için; yoksa doğru söyleyen 9 köyden kovulur, siz kapatın gözleri önünüze bakın mı demek istiyor anlamak oldukça güç.
Filmin sıkıntılı taraflarından bir tanesi de kitaptan uyarlama olduğu için bazı şeylerin çok havada kalması. Sadece bir iki sahnede gördüğümüz karakterlerin varlıkları, söyledikleri o kadar gereksiz ki tamamen ayıp olmasın diye konulmuş gibiler.
Uyanmaya başlamış insanlara karşı artan polis şiddetinin doğurduğu bir terim olan A.C.A.B. All Cops Are Bastards, bu İtalyan filminde malesef anlamından çok şey kaybetmiş. Derdi, duruşu, anlatmak istediği şeyin ne oluşu tamamen havada kalmış durumda. The White Stripes’tan Seven Nation Army ve Pixies’ten Where is My Mind’ı duymak dışında beni hiç bir şekilde tatmin edememiş sinematografik anlamda dümdüz ve genel olarak vasatın altında bir film A.C.A.B.