Zübük: Bir halk deyimi. Kendi çıkarları için her yolu mubah sayan kişi. Sözünde durmayan, üçkâğıtçı, egoist, düzenbaz, ahlaksız, kalleş, namussuz, palavracı, dönek…
İşte henüz daha filmin başında, Metin Serezli’nin hayat verdiği gazeteci Yaşar, Meydan Larousse’u açıp, Zübük’ü böyle tanımlamaktadır. Hâlbuki TDK kayıtlarında böyle bir kelime mevcut dahi değil. Esasen “zübük” Aziz Nesin’in yarattığı ve kazandığı haklı popülariteden sonra halk arasında dalavereci kişiler için söylenen bir deyimdir. Aziz Nesin, bu noktada yalnızca kelimenin mucidi olarak arz-ı endam etmiş; yarattığı İbrahim Zübükzade karakteriyle ise; hayatın içinden, her gün karşımıza çıkması kuvvetle muhtemel ve daha da acısı bizleri yöneten bireylerin sinemaya, edebiyata tezahürünü önümüze getirmiştir.
Aziz Nesin’in 1960 darbesi sonrası yazdığı ve dönemin siyasi figürlerinden beslenerek oluşturduğu kitabı Zübük, yalnızca yazıldığı dönemle sınırlı kalmayan; aksine günümüzde dahi varlığını sürdüren opurtünist zihniyeti merkezine alır. Nitekim romanın popülerliği ve asla eskimeyen duruşu da, Türker İnanoğlu tarafından es geçilmemiş ve onun yapımcılığında 1980 darbesinin hemen öncesinde beyazperdeye aktarılmıştır. Uyarlama senaryosunu Atıf Yılmaz’ın yazdığı, yönetmenliğini Kartal Tibet’in yaptığı filmin başrolünde ise sinemamızın güldüren adamı Kemal Sunal yer almaktadır.
İbrahim Zübükzade, rüşvetle yolunu bulan bir kâtiptir. Günün birinde çevirdiği dolapların anlaşılması, kendi deyimiyle “namuslu insanlara” bulaşması, işinden kovulmasına neden olur. Ancak bu, onun için adeta başlangıcı temsil etmektedir. Kovulmasının hemen ertesinde yolunun, yeni açılan Destek Partisi’nin kapısına düşmesi ve o kapıdan içeri girer girmez en çok bağıran adam olması, onun siyasi kariyerine başlamasına olanak sağlayacaktır. Nitekim İbrahim Zübükzade, bu dakikadan itibaren çevirdiği dolaplar, söylediği yalanlar ve de güncel siyasetin kabına girebilme yetisiyle yükseldikçe yükselecektir. Ancak bu yükselmenin, halkı temsil etmenin, onun için zerre kadar değeri yoktur; onun için tek önemli olan cebini ne kadar fazla doldurabileceğidir. Sahi, İbrahim Zübükzade karakteri size bir yerden tanıdık geliyor mu?
Aziz Nesin’in hikâyesinden Atıf Yılmaz’ın senaryolaştırdığı ve Kartal Tibet’in yönetmenliğini yaptığı Zübük, esasen birçok incelemeye açık olan ve her daim de konuşulması, irdelenmesi gereken muazzam bir taşlama örneği. Nitekim İbrahim Zübükzade, yalnızca her yolu mubah gören siyasetçilerin ipliğini pazara çıkarmakla sınırlı kalmıyor; üstüne üstlük her gün sokakta karşımıza çıkabilecek yurdum insanını da olabilecek en doğal şekilde betimliyor. Eğri oturup, doğru konuşalım; sadece maddiyata inanan ve manevi tüm değerlere sırtını çeviren bireyler, toplumumuzu rehin almış durumda değil mi? Omurgasız olarak tabir edebileceğimiz bu insan tipini, yalnızca siyasi arenada değil; adım attığımız her yerde, her mekânda görebilmek mümkün. Durum böyle olunca da, Zübük’ü realitesi yüksek ve hayatın tam merkezinde yer alan bir hiciv örneği olarak tanımlayabilmek mümkün hale geliyor.
Tabii ki Zübük’ü muazzam bir hiciv örneği yapan, yalnızca İbrahim Zübükzade vasıtasıyla gözler önüne serdiği kişi ya da kişiler değil. Aksine en az onun kadar, bu suça ortak olan seçmenin yahut onu destekleyenlerin de hikâyenin can damarını oluşturması, filmin geniş bir alanda top koşturmasına olanak sağlıyor. Evet, Zübükzade cebini doldurabilmek için akla gelmesi muhtemel her şeyi yapabilecek biri. Peki ya onun güpegündüz ortada olan bu kişiliğine ve söylediği yalanlara rağmen onu her defasında yine destekleyenler? Onların hiç mi suçu yok?
https://www.dailymotion.com/video/x7w0443
Esasen Zübük’ü değerli yapan unsurların en önemlisinin bu olduğu görüşündeyim. Çünkü en başta, iş bilir siyasetçilere yapılan haklı eleştiriyle birlikte, her defasında kanmak ve kandırılmak için hazır kıta bekleyen seçmene de, dosdoğru bir şekilde, “gözünüzü açın artık” diyebilmesi filmi bu denli başarılı olarak addetmemize olanak sağlamaktadır. Malumunuz, tarih boyunca siyasetçilerin en büyük yeteneği, halkın beklentilerini yahut onların inançlarını gözeterek söyleyebildikleri üst düzey yalanlar olmuştur. Nitekim İbrahim Zübükzade de, camii, yol, baraj yaptırma vaatleriyle her defasında onu destekleyenlerin hayalleriyle oynamayı ve demokrasi kavramının içini boşaltmayı adeta alışkanlık haline getirmiştir. Siyasetçi ve sözde vaatlerle kandırdığı halk arasındaki yıllar yılı süregelen bu ilişkiyi cesur bir şekilde resmedebilmesiyle Zübük, sinema tarihimizin en anlamlı anlatılarından biri olarak da hatırlanmaktadır.
Filmin özeline, İbrahim Zübükzade’nin izlediği yola geri dönecek olursak; esasen onun sınıf atlama çabasıyla çekirge misali sıçrayan bir karakter olduğu ile yüzleşmekteyiz. Yalanlar söyleyen, yolsuzluk yapan, hemşerim dediği insanları defaatle kandıran ve ulaşmak istediği mebusluk makamına nihayetinde ulaşacak olan biridir o. Ancak bu Zübükzade gibi tipler için hiçbir zaman yeterli değildir. Onlar, her defasında daha fazlasını isteyecek ve doyumsuzluklarını da gözle görülür bir şekilde ortaya koyacaktır. Aziz Nesin, en başta hikâyesinde bize aç gözlü olmanın karakteristik özelliklerini betimlerken, sonrasında ise her zaman olduğu gibi adalet kavramına sıkı sıkıya sarılmamızı öğütlemiştir. Nitekim filmin finaline doğru “İbrahim Zübükzade efsanesi sona erdi” gazete başlığıyla verilen haber, esasen Yeşilçam anlatılarının en temel özelliği olan mutlu sona ulaşma kavramının vuku bulmasıdır. Film böylelikle hem, “hiçbir kötülük cezasız kalmaz” diyor hem de Yeşilçam’ın her daim mutluluğa götüren finalini bir kez daha huzurlarımıza getiriyor.
Zübük’ün en dikkat çeken noktalarından biri de, İbrahim Zübükzade’nin hem reislik hem de mebusluk yarışındaki rakibi olan ve pek fazla ortalarda gözükmeyen Avukat Burhan ile yaşadığı rekabet. Nitekim bu rekabette, Avukat Burhan aristokrat kesimi temsil ederken İbrahim Zübükzade ise, halktan geldiğini devamlı olarak irdeleyen ve insanların inançlarını sömürmekten geri durmayan bir alavereci hüviyetindedir. Esasen bu ikili arasında yaşananlar ve türlü ayak oyunlarıyla Zübükzade’nin Avukat Burhan’ı ekarte edişi, tarih boyunca ülke siyasetinde sıkça karşılaştığımız ve hala da karşılaşmakta olduğumuz bir durumdur. Film bizlere bu noktada, dürüst siyasetin olmadığı yerde adil bir yarışın olamayacağını incelikle aktarmış ve Türk Siyaseti’nin en büyük problemini mizahi bir şekilde izleyenlerine aktarmayı başarmıştır.
Zübük kuşkusuz anlattığı hikâye ve değindiği konuyla ilgi çeken bir film. Ancak gerek karakterin ve hikâyenin yaratıcısı Aziz Nesin’in mizahi duruşu gerekse filmin kurduğu özgün çatı, Zübük’ü tam bir kara komedi örneği olarak betimlememize olanak sağlıyor. Bu da en başta filmin aktarmak istediği eleştirinin eğlenceli bir şekilde karşı tarafa geçmesine olanak sağlıyor ve klişe bir tabirle “güldürürken düşündürmeyi” başarıyor. Evet, Zübük’ün hikâyesi için ne denli methiyeler düzsek az. Çünkü bu denli farkındalık yaratan ve adeta toplumun aynası olmayı başarabilen eserler, maalesef ki ender üretilmekte. Ancak gel gelelim Zübük, yalnızca hikâyesinin gücüne güvenmekle yetinmiyor aksine yönetmen Kartal Tibet’in boşluğa izin vermeyen anlatısıyla da gerçek bir sinema filmi olarak boy gösteriyor ve her bir saniyesiyle izleyenlerinin aklına kazınmayı başarıyor.
Bu noktada parantez açmamız gereken isimlerden biri de filmin senaryo uyarlamasını yapan Atıf Yılmaz. Nitekim Türk Sineması’nın en büyük sinemacılarından biri olan Atıf Yılmaz, edebiyatımızın nevi şahsına münhasır ismi Aziz Nesin’in destansı kitabından, muazzam bir senaryo çıkarıyor ve uyarlama filmler içerisinde takdiri hak edecek bir işin mimarlarından olmayı başarıyor. Keza kitaptan sinemaya uyarlanan filmler genellikle senaryo konusunda tökezlediğinden, izleyenlerini büyük bir hayal kırıklığına uğratmaktadır. Ancak Atıf Yılmaz, Zübük’te böyle bir hataya mahal vermiyor ve henüz en başta eğlencesi ve eleştirisi tadında seyreden bir senaryoyu Kartal Tibet’in ellerine emanet ediyor.
Zübük’ü bir film olarak değerli kılan detayları sayarken, Kemal Sunal’ın adını zikretmeden olmaz. Nitekim yıllar yılı süregelen bir söylentiye göre Aziz Nesin, İbrahim Zübükzade rolü için en başta Şener Şen’in oynamasını istemiş ancak yapımcı Türker İnanoğlu, daha popüler olduğu gerekçesiyle Kemal Sunal isminde ısrar etmiştir. Her ne kadar bir döneme hayat verdiği üçkağıtçı tiplemeleriyle damga vuran Şener Şen’in Zübükzade rolünde harikalar yaratabileceğini varsaysak dahi, Kemal Sunal’ın da bu rol için biçilmiş kaftan olduğunu inkar edemeyiz. Nitekim usta oyuncu, tüm kariyeri boyunca hayat verdiği saf, temiz kalpli ve Şaban’la özdeşleşen tiplemelerinden sonra, böylesine keskin bir dolandırıcıya hayat vermekle en başta kendisi için büyük bir riskin altına girmekteydi. Ancak o, ne kadar büyü bir oyuncu olduğunu Zübük’te anbean göstererek, taraflı tarafsız herkesin takdirini kazanmayı bir kez daha başarmış ve İbrahim Zübükzade’yi geniş çevrelerce tanınan sempatik bir kötü haline getirmiştir.
Zübük, merkezine aldığı dolandırıcı bir siyasi figürle, hem ülkemizdeki politikacı kimliğine eleştirisel bir bakış getiriyor hem de her defasında kandırılmasına rağmen, bu “zübük”lere destek veren insanımıza, “Gözünüzü açın ve sorunu kendinizde arayın” demeyi öğütlüyor. Başından sonuna dek tadından fire vermeyen bir kara-mizah örneği olarak karşımıza gelen ve Kartal Tibet’in eğlenceli anlatımıyla taçlanan film, basit bir güldürünün ötesinde; her dönem izlenmesi gereken ve herkesin üzerine düşen dersi almak mecburiyetinde olduğu üst düzey bir taşlama örneği olarak sinemamızın başyapıtları arasındaki yerini çoktan almıştır. Son sözü İbrahim Zübükzade’ye bırakarak, yazıya noktayı koyalım.
“Hem bu memlekette bir tek zübük ben miyim? Aslında hepimiz birer zübüğüz. Zübük olmaya zorlanmışız! Zübüklerden kurtulmanın birinci çaresi; önce kendimize bakmak, kendi zübüklüğümüzden kurtulmaya çalışmaktır.”