Ada Filminin Başrolü Ozan Ayhan’la Röportaj

6 Nisan 2010

2010 yılında Türk sineması açısından bir ilk yaşandı ve ilk Türk Zombi filmi Ada:Zombilerin Düğünü gösterime girdi. Film bir ilki daha başararak, sinemalarda gösterilen ilk El kamerası ile çekilmiş yerli film de oldu… Sinema gösteriminin hemen ardından, Murat karakterini canlandıran filmin başrol oyuncusu Ozan Ayhan’ı Facebook’ta yakaladık ve beyazperde.com adına sorularımızı yönelttik.

blankE-Röportaj : Murat Tolga Şen

-Tebrikler, Türkiye’nin türe sadık ilk zombi filminde başrol oynadınız. Film boyunca da arkadaşlarınızı ve eski sevgilinizi zombilerden korumaya çalıştınız. Nasıl hissediyorsunuz…?

Hiç aklıma gelmezdi böyle bir projede olacağım sonuçta Türkiyede oynayabileceğiniz film türü özellikle son yıllarda oldukça sınırlı, keza biri bana “ilk başrolün zombi filminde olacak…” dese gülerdim bir yıl önce… Gerçi şimdiki hissiyatım da aynı… Sanki muzip bi şaka yapmışım gibi. Bence B sınıfı sinema yapmanın özünde de böyle muzipçe bi duygu yatıyor.

-Tapu kadastro memurluğu ya da hilti operatörlüğü gibi daha garantili ve dertsiz meslekler varken neden ucu hep belirsiz oyunculuğu seçtiniz? hikayesi nedir?

Açıkçası değişen Türkiyede artık tapu kadastronun da bi garantisi yok. Ama bu mesleği seçmemin sebebi basitti. Bu iş benim hayatta en iyi yapabildiğim şey. Diğer herşeyi oyunculuktan daha az iyi yapıyorum ben. Bence bir insan neyi iyi yapıyorsa orada kalmalı. Bugün sabahın köründe işe koşup zevkle ağaç kesmeye giden marangozlar, sattığı ete çocuğuymuş gibi şevkatli davranan kasaplar var. Ben tanıyorum böyle insanları… Lisede oyuncu olmayı düşünmeye başladığımda, hayatımı idame ettirecek kadar para kazanabilirim diye düşündüm. Bu yeterli benim için. Ancak bu durum dışarıdan bakan için yeterli olmuyor bazen. İnsanlar oyunculuktaki yegane başarının dizilerden büyük para kazanmak olduğunu düşünebiliyor. Meşhur değilseniz daha az iyisiniz gibi bir durum var. O biraz acı…

-Bu filme başrol oyuncusu olarak seçilmeniz nasıl oldu?

Aslında benden önce Esra ( Filmde kız arkadaşım Gamze) bu film için bir teklif almış. Kendisi benim konservatuvardan arkadaşım… Talip ve Murat’ta o esnada “Murat” rolü için insanlarla görüşüyorlarmış. Esra zaten bir süredir bana okulda kaldığım için sitem ediyordu. Akademisyenim ben. Sanırım bu biraz önceki “hayatımı idame ettirecek para” meselesini de açıklar) O tavsiye etmiş beni. Buluştuk birkaçkez görüştük. Kimyamız da uyuştu. Sonuçta beni seçtiler.

-Türk korku ve fantastik sinemasıyla ilgili söyleyecek bir şeyleriniz vardır mutlaka… Son yıllarda bu konuda pek çok örnek verilmeye başlandı ama izleyici tepkisi hala çok olumlu değil, sebebi nedir sizce?

blankBu denemeler bizde Yeşilçam’dan bu yana yapılıyor. Ancak halen olumlu tepkiler almamasının nedeni bana sorarsanız sinemamızın özellikle bu tarz alanlarda özgün bir karaktere sahip olmaması…

Genel kanının aksine ben bunun tek sorumlusunun maddiyat olduğunu da düşünmüyorum. Örneğin şu an İran sineması dediğimizde bir duruş geliyor insanın aklına. Ancak bu durum türk sineması için geçerli değil. Türk Filmi dediğimizde neyle karşılaşıcağını bilemiyor insan. Ben bunun da sebebini yıllar önce Yeşilçam’ı geliştirmek yerine tü kaka yapıp onu tamamiyle silenlere bağlıyorum. Türk entellektüeli yeni yeni anlıyor yeşilçamın özgünlüğünü. Ama o yıllarda Yeşilçam’ı sahipsiz bıraktılar. Yıllarca yeterli birikimi olmayan insanlara terkedildi… Takip eden dönemlerde sinema dilimiz ikiye ayrıldı. Bir kanat Yeşilçam’ın kalıntılarından video film furyasını başlattı, diğer entellektüel kanatta Onun yerine fransızlar gibi filmler çekmeye çalıştı.(10 dk martı izleyen adam) Keza şimdi de bu dil sorununu yaşıyoruz. Her ne kadar içinde cin, ezan gibi yerel motifler olsa da korku sinemamız amerikan dili filmler çekiyor. Sen onun gibi yaparsan olmaz tabi… Yerellikle seyirci toplamaya çalışıyor türk sineması. Ama bu da artık sıkıcı olmaya başladı. Daha ne kadar “her şeyin Türk versiyonu”nu çekebiliriz ki?

-Yönetmenlerinizle aranız nasıldı? Setin genel bir tasvirini yaparmısınız?

Setin genel tavrı yönetmenle çok alakalı sanırım..Onların enerjisi heryere sirayet ediyor. Bizim sette herkes samimi idi. Çünkü öncelikle murat ve talip samimiydi. Dolayısıyla samimiyetin olduğu bir ortam oyunculuk için en sağlıklı ortam oluyor.

Ada’nın zombileri ne George A. Romero’nunkiler kadar hantal ne de Dany Boyle’nkiler kadar 100 metre koşucusu idi. Bu bir bilinçli seçim midir? Sizi yakalamışken soralım dedik.

Zombiler benim içinde hiç olmadığım bir çalışmaya tabi tutuldular. Açıkçası benim bu soruyu cevaplayacak kadar bir bilgim yok. Çocuklar ne düşündüler bilmiyorum.

-Ada aynı zamanda Türkiye’nin ilk “El kamerası” tekniğiyle çekilmiş filmi… Blair Witch’den bu yana epey popüler olan ama çoğu seyirci tarafından hala kabul görmeyen bu yöntemle ilgili sizin düşünceleriniz nedir?

Bu tarz çekilen filmler yanında “olm bu film gerçekmiş!” dedikodu/promosyonu ile çekiliyorlar. Yani aslında bu sadece bir film değil bir satış politikası da aynı zamanda… İşte ben o filmi izlettirmek için kandırılmama kızıyorum. Yoksa sinemada hertürlü yeniliğe açığım, severekte izlerim. Ben bu tarz filmleri devrimci karakteri için, cesareti için seviyorum. Yani çok fazla örneğini görmek istemiyorum şahsen. 1000 kere yapılmış birşey tahmin edersiniz ki devrimci değildir.

blank

-Zombi filmlerinin aranılan oyuncusu olmak ister misiniz yoksa “Bir daha mı korku filmi, Allah korusun!” mu diyorsunuz?

-Zombi filmlerinin aranan oyuncusu olmak, Türkiye’de sahip olabileceğiniz en anlamsız ünvanlardan sanırım. Bu, Bolivyanın en aranılan kolbastı dansçısı olmak gibi birşey :) Hayatınız boyunca evde yatabilirsiniz böyle bir ünle… Korku sineması içinde aynı şey geçerli ne yazıkki… O kadar az bu tarzda filmler çekiyoruz ki… Bir de ben kariyeri ilk gördüğüm kazığa bağlamak hiç istemiyorum şahsen. Oyuncu olmanın keyfi burda saklı biraz çünkü. Sonuçta oyunculuğun en büyük güzelliği, hergün aynı şeyi yapmıyor olmaktır birazda…

-Filmi ilk gününde izledim ve o günden beri çok merak ediyorum “Betül” karakterine ne oldu?

-“Yediler Betülü!” :) İşin doğrusu ben de bilmiyorum… İlk arbededen sonra dağılıyoruz, filmin sonuna kadar da haber almıyoruz. Ama şahsi kanaatim yediler Betül’ü…

-Son olarak, Ozan Ayhan kendi sinema falında ne görüyor?

-Aynı soruyu bende çok soruyorum kendime. Şu an yolun çok başındayım. Dolayısıyla önüm biraz flu… Şimdi elimden geldiğince farklı roller oynamak istiyorum. Kendimi bir oyuncu olarak ispatlamam gerekiyor. Uzun vadede ise biraz önce bahsettiğim bize ait oyunculuk ekolü üzerine “yerelleşmeden” çalışmak istiyorum. Yerel olmama meselesinin özellikle altını çiziyorum çünkü “Anadolu toprağı kokan oyunculuk” gibi bir popülizim peşinde değilim. Umarım bir gün bu şansı yakalarım da kendimi daha iyi ifade edebilirim. Şu an rüya gibi geliyor kulağa ama öyle bile olsa en azındam bir rüyam var.

İlk Yayınlanma: http://beyazperde.mynet.com/sinemasaldetay.asp?id=4345

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

1 Comment Leave a Reply

  1. keşke başka projelerde de görebilsek ozan’ı. çok sağlam geyik kapasitesi var :)

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Kasım Ördek: ‘Hayata karşı plan yaparız ama onun sunduğuyla yetiniriz’

Kerata ve Yağmur Olup Şehre Düşüyorum filmlerinin yönetmeni Kasım Ördek
blank

Sünnet Düğünü Bile Çekemeyecek İnsanlar Festivallerde Yarışıyor!

Murat Tolga Şen bağımsız sinema eleştirmenliği denildiğinde akla gelen ilk