Atıf Yılmaz’ın kendi deyimiyle “sosyal içerikli fantastik film” olarak tabir ettiği filmlerinin ilkidir Adı Vasfiye (1985). Atıf Yılmaz’ın bu sulardaki diğer filmleri Aaaah Belinda (1983), Hayallerim Aşkım ve Sen (1987) ve Arkadaşım Şeytan (1988) gibi, Adı Vasfiye de düşsel bir filmdir. Giovanni Scagnamillo’dan alıntı yapacak olursak “fantastik midir değil midir orası tartışılır, ancak düşsel bir filmdir”…

Geçen akşam Bahçeşehir Üniversitesi’nde son sınıf okuyan bir arkadaşım bana Giovanni Scagnamillo‘nun dersini aldığını anlatınca, ertesi gün ben de kalkıp onunla beraber Giovanni’nin dersine katılmaya karar verdim. Aslında ben bir Fantastik Sinema dersi bekliyordum, ancak ders Türk Sinemasi çıktı. Giovanni’ye merhaba deyip derse katıldım. Giovanni’nin Atıf Yılmaz hakkında yaptığı kısa ama öz bir giriş konuşmasından sonra filmi izlemeye başladık.

vasviyeÖncelikle benim gözümde Atıf Yılmaz’ın yerinden bahsetmek istiyorum: Ben Atıf Yılmaz’i Salako (1974), Güllüşah ile İbo (1977) ve Kibar Feyzo (1978) gibi çok da eğlenceli bulmadığım Kemal Sunal filmlerinden tanıyorum. Daha sonraları, Kadının Adı Yok (1988) filminin son 10 dakikasını televizyonda izleyip epey etkilendiğimi ve kafama kazındığını hatırlıyorum. En son geçen sene, bir arkadaşımın tavsiyesiyle Arkadaşım Şeytan’ı izledim ve filme karşı içimde oluşan sempatiyi ilk 30 dakika sonrasında tamamen kaybettim. Atıf Yılmaz’ın son filmi Eğreti Gelin‘i (2005) ise, zevkine çok güvendiğim Yeşim Tabak’ın negatif eleştirisini okuduktan sonra, izlemeyi düşünmedim bile. (Malesef, Atıf Yılmaz’ın daha saygı ile anılan eserlerinden Selvi Boylum Al Yazmalım (1978), Ah Güzel İstanbul (1966), Değirmen (1986) gibi filmlerini daha seyretme şansı bulamadım).

Kariyerinde 119’dan fazla film çevirmiş olan Atıf Yılmaz’ın, yer yer Türk sinemasına göre farklı işler yapmasıyla beraber, bir sanatçıdan çok bir teknisyen kimliğiyle öne çıktığını görüyoruz. Aslında kendisi ressamlıktan yönetmenliğe geçmiş bir sinemacı. (Filmlerindeki birçok estetik detay da bunun bir kanıtı. Giovanni Scagnamillo, zamanında Atıf Yılmaz’a “sen sinemacı değilsin, sen teknisyensin” diye takılırmış. Atıf Yılmaz da ağzında sigarasıyla, gülümsemesini hiç bozmadan dinlermiş Giovanni’yi). Türk sinemasının temel taşlarından biri olan Atıf Yılmaz, popüler sinema çatısı altında birçok farklı janrada çalışmış bir isim. Zaten bu, onun olgunluk dönemindeki filmlerinin çok renkliliğinden (belki biraz gereğinen fazla renkli) de anlaşılıyor. Atıf Yılmaz yeri gelmiş kasaba filmleri yapmış, yeri gelmiş komedi filmleri yapmış, Metin Oktay’ın hayatını çekmiş, Sezen Aksu’nun hayatını çekmiş, sol eğilimli filmler moda olduğu zaman bu temaya da el atmış, hatta yeri gelmiş İnsan Avcısı (1979) gibi bir film de çevirmiş…

Ancak belki de Atıf Yılmaz’ın Türk sinemasına en önemli katkısı (en azından benim için en önemli demeliyim), çevirdiği “kadın filmleri” olmuştur. Yılmaz’ın vefatından sonra 2006 senesinde yine Bahçeşehir Üniverstesi’nde düzenlenen Atıf Yılmaz panelinde “Atıf Yılmaz neden kadın filmlerine bu kadar eğilmiş?” sorusuna Giovanni Scagnamillo “kadınları çok sevdiği için” diye cevap verirken, Kaya Özkaracalar ise “libidosu yüksek olduğu için” cevabını vermiş. Bence de bu soruya bu cevaplar çok yerinde olmuş. Sosyal içerik zorlamasıyla bir film yapmaktansa belli bir saplantıyı veya belli bir fikri film yaparken kendiliğinden oluşan sosyal içerik her zaman daha değerlidir diye düşünüyorum. Atıf Yılmaz’ın filmlerinde bu hava nadir de olsa açıkça görülüyor.

Atıf Yılmaz’ın bu “kadın filmleri”ni Avrupa seks sinemasına ve Tinto Brass‘ın sonraki dönemlerinde çektiği yüzeysel erotik filmlere benzetiyorum ben. Adı Vasfiye’de de birkaç sahneyi hayret içinde çok baştan çıkarıcı buldum. Hayret içinde diyorum çünkü son derece yapmacık, tiyatral, hatta karikatürize bir sahne olmasına rağmen baştan çıkarıcı olmayı da başarıyordu. Adı Vasfiye, işte bu özelliğiyle öne çıkıyor. Scaganamillo’nun dediği gibi Atıf Yılmaz, Türk kadınının sorunlarına falan eğilmiyor. O kendi çevresindeki kadınlarda gördükleriyle harmanlanmış, 2 boyutlu cinsel bir obje olarak sunuyor kadını. Ve bu cinsel obje etrafında belki de aslında yine erkeklerin dünyasını anlatıyor Adı Vasfiye.

Adı Vasfiye, bir Ege köyünde, bir fahişenin kızının, bazen cesaretiyle, bazen kurnazlığıyla, bazen samimiliğiyle, bazen de salt “orospuluğuyla” yaşadığı hayatı ve etrafında pervane olan erkekleri anlatıyor. Ancak bu anlatılanlar farklı erkeklerin ağzından izleyiciye sunuluyor. Bu hikayeleri anlatan erkeklere ne kadar güvenip ne kadar güvenemeyeceği konusunda da seyirciye pek bir ipucu verilmiyor. Filmi cazip kılan bu detay, filme sürreel ve düşsel bir hava veriyor. Başrolde Müjde Ar, son derece abartılı ve tiyatral bir oyunculuk sergiliyor, ama bu karikatürize rolde çok etkili ve başarılı bir performans çiziyor.

Film bittikten sonra bir öğrenci filmdeki bu abartılı oyunculukların ve karikatürize unsurların kasıtlı olup olmadığını sordu. Giovanni Scagnamillo’ya göre bunlar kasıtlı değil. Ben de kendisine katılıyorum. Film, yer yer disiplinsiz bir şekilde gerçeklikten kopuyor. Yalnız bu kopuş, sürreel bir kopuş değil. Bu kopuş esnasında film seyirciyi ikna etmekten uzaklaşıyor ve komik olmaması gereken yerde komik oluyor. Scagnamillo’nun dediklerinin özeti; filmin aslında sadece “belden aşağı” olsun diye yapılmış olan bir film olduğu. Hakikaten de öyle. İşte bu haliyle Tinto Brass ve 2. sınıf Avrupa seks sinemasına benziyor film. İyi ki de benziyor. Aslında film çok ciddi bir şekilde çevrilmiş olsaydı (Müjde Ar’ın bu ciddiyeti ve müstehcenliği ne kadar başarılı bir şekilde sergileyebildiğini de biliyoruz) ciddi bir dram ortaya çıkardı. Ancak Atıf Yılmaz’ın ellerinde film karikatürize ve komedi bir kimliğe bürünüyor. Tabi buna rağmen yine de dram öğeleri biraz biraz hissedilmiyor değil…

Yazımı sonlandırırken, daha önce Murat Tolga Şen‘in bir yazısında Atıf Yılmaz’ın bu filmleri hakkında sarfettiği çok önemli bir paragraftan alıntı yapmak istiyorum:

Yılmaz’a ait tüm fantastik denemeler korku ve gerilim duygusundan uzak durmuş, rastlantısal bazı anlar dışında Fransız sinemacıların da benimsediği gibi hem komik hem de olağanüstü olmaya çalışmışlardır.

…Atıf Yılmaz’a ait filmlerin günümüzün Korku, Gerilim yada Bilim Kurgu çeken genç sinemacıları etkilediğini söylemek güç… Daha ilk filminde “Bir ………. Filmi” diye caka satan yeniyetme genç yönetmenlerin, ustaya ait filmleri dikkatlice incelemeleri mutlak yararlarına olacaktır (özellikle öykü anlatımı bazında) Fakat ciddi bir sinemacının formüllerini incelemek ve feyz almak yerine Batılı Video klip kültürünün işlerini sekans sekans kopye etmek yada son yıllarda popülerleşmiş ve tüm Dünya tarafından keşfedilmiş Uzakdoğu korkularını İslami referanslarla donatarak yeniden çekmek bu sinemacı takımının daha fazla ilgisini çekmekte ve sırf bu sebeple Türk Fantastik Sineması her on yılda bir yeniden icat edilmek zorunda kalmaktadır.

Öteki Sinema için yazan: Can Evrenol

blank

Can Evrenol

University of Kent’ten “Sanat Tarihi” ve “Film Theory”mezunu. Bahçeşehir Üniversitesi’nde seçmeli sinema dersi vermekte. MEHTAP ve OMEGA VATAN isminde iki kısa romanı var. Yeni sinema filmi SAYARA (2024) çok yakında!

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

No Retreat No Surrender / Altın Yumruk (1986)

Sinema dünyasına Jean Claude Van Damme'ı ve "tam bacak açma"
blank

Predator (1987)

John McTiernan’ın ilk büyük bütçeli filmi Predator, Arnold’u ve adaleli