Adil Burak Aydın’ın, Hayaller, Umutlar ve Dönen Yunuslar filmi Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde izleyip keyif aldığım filmlerden biri oldu. Reenkarnasyon fikriyle yola çıkan film, tatminsizlik ve kim olsak mutlu oluruz duygularını verdi bize. Sanırım yoğun mesaj trafiği içinde bu film bana iyi geldi ve Adil Burak Aydın’a ulaştım, sorularımı yönelttim.
Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir
Merhaba Burak öncelikle seni tanıyalım mı?
Merhaba ben Adil Burak Aydın. Hayaller, Umutlar ve Dönen Yunuslar’ın yazarı ve yönetmeniyim. Bu benim İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra yazıp yönettiğim ilk kısa film. Kısa filmler çekmeye 12-13 yaşlarında başladım. Üniversiteden mezun olana kadar küçük küçük bir sürü kısa film çektim. Üniversiteden mezun olduktan sonra reklam ve müzik kliplerinde yönetmenlik yaptım. Şu an Berlin SRH University of Applied Science’da Film, Televizyon ve Dijital Anlatılar yüksek lisans programındayım. Bir yandan da kısa filmler çekmeye devam ediyorum.
Hayaller Umutlar ve Dönen Yunuslar keyifli, farklı bir film olmuş, fikir nasıl ortaya çıktı, filme çekmeye nasıl karar verdiniz?
Çok teşekkür ederiz, umarım sizi gülümsetebilmişizdir. 2017 yılından beri dahil olduğum 5-10 kişilik bir senaryo ekibimiz var. Neredeyse her ay hepimiz bir senaryo yazıyor, sonra da birbirimize bu senaryoları okuyoruz. Hayaller, Umutlar ve Dönen Yunuslar da 2022 yılında o senaryo toplantılarından birinde çıktı. O yıl etrafımda olan çoğu güzel insanın aynı dertten yakındığını gördüm. Hepsinin içinde bir umutsuzluk ve kendilerine karşı bir öfke vardı. Bu insanlar hayatları boyunca oldukça büyük şeyler başarmış olsalar da kendilerini yetersiz hissediyorlardı. Üzüyordu bu durum beni. Acaba kim olsalardı kendilerinden tatmin olurlardı? Kim olsalardı yaşamaya değer bir hayatları olurdu? Acaba Jimmy Page de kendinden şüphe etmiş midir? Bu sorularla çıktı senaryo. Etrafımızda dönen binlerce dertten dolayı kendimizi tanıyamıyor, kendimizle barışamıyoruz diye düşündüm. Senaryoyu yazdıktan sonra da bir sabah uyandım ve bu filmi çekmeye karar verdim. Belki de bu soruların cevabını aradım kendimce.
Reenkarnasyon fikri ilginç bir konu, var mı yok mu bilmiyoruz ama sen içsel bir duygudan çok teknolojik bir gelişme olarak ele almışsın konuyu, o noktaya getirmek nasıl oldu?
Bu fikrin inandırıcı olmasının filmin bel kemiği olduğunu düşündüm. Seyirciler sorgusuzca bu fikrin gerçekliğini kabul etmeliydi, “Tamam Ebru Sabiha Gökçen’miş” diyebiliyor olmalılardı. Yıllar önce e-devlette soy ağaçları belli olunca sitenin çöktüğünü hatırladım. İnsanlar akın etmiş kökenlerini öğrenmek için. Bir nevi kimlik arayışıydı bu. Bir hafta konuşulduktan sonra da hiçbir önemi kalmamış bu bilginin. Benim yazdığım bu reenkarnasyon teknolojisi de tıpkı bu kadar önemsiz olmalıydı. Bu iki düşünce harmanlanınca e-devletten reenkarnasyon fikri ortaya çıktı.
Berlin’de yaşıyorsun sanırım, filmi orada mı çektiniz?
Bir yıldır Berlin’de yaşıyorum. Setimiz 27 Eylül 2023’teydi ve filmi İstanbul Kurtuluş’ta çektik. Çekimler bittikten iki gün sonra Berlin uçağına bindim.
Filmin Antalya Altın Portakal’da finalist filmler arasındaydı, nasıl bir deneyim oldu?
Benim için muazzamdı. Çok güzel insanlarla tanıştım ve filmim çok güzel tepkiler aldı. Çok güzel ağırlandık. Başka ne isteyebilirim ki? Festivalle ilgili konuşulan altında benim imzamın da olduğu bazı açık mektuplar var. Filmcilerin birbirine destek olması gerektiğini düşünüyorum. Rahatsızlıklarımızı belirtmek şart. Ne kadar bazı kusurlar olmuş olsa da herkesin çok iyi niyetli ve yardımsever olduğunu gördüm. Eminim her sene biraz daha iyi olacaktır. 61. Antalya Altın Portakal Film Festivali diyoruz. Türkiye’de daha köklü bir festival yok. Sahip çıkmalı ve daha da gelişmesi için ne yapmamız gerekiyorsa yapmalıyız. 2025 Kasım’da daha da iyi bir festivalle karşılaşacağımıza eminim.
Son zamanlarda kısa filmciler uzun metrajlı filmler arasında eridiklerini, festivallerin kendilerine ikinci sınıf muamelesi yaptıklarını dile getiriyor, bu konuda neler söylersin?
Ne yazık ki kısa filmin kaderi dünyanın her yerinde böyle. Bu sadece festivallerle alakalı da değil. Seyircilerin de ilgisi uzun metraja oranla düşük. Kısa film uzun metraja bir adım gibi düşünülüyor ama ben buna katılmıyorum. Dikkat aralığımız her geçen gün daha da azalırken bence kısa filmler bir ilaç olmaya başlayacak.
Jürinin film seçme dinamikleri konusunda neler söylersin, toplumsal konuda bir film çekmek daha mı isabetli?
“Ödüle inanma ödülsüz de kalma” diyoruz biz ekipçe. İlk yılında olan bir film festivalinin ödülü de çok değerli, Altın Portakal, Sundance’in de ama amacımız ödül peşinden koşmak değil, olabildiğince insana ulaşmak. Eğer bir yönetmen sadece ödül almak için film çekiyorsa o filmin başarılı olabilmesine imkan vermiyorum ben. İçten bir şekilde anlaşılması gereken bir hikaye varsa ne hakkında olduğunun önemi yok bence. Ben filmin yalnızca bir iletişim aracı olarak kullanılmasının seyirciyi sinemadan soğuttuğunu düşünüyorum. Günün birinde belki ben de bir iletişim aracı olarak kullanmayı isteyebilirim ama o gün bugün değil.
Filmin festival yolculuğu devam ediyor mu, nasıl devam edecek?
Festival yolculuğumuz en az bir sene boyunca devam edecek. Kasım ayında İzmir Kısa Film Festivali ve Ankara Film Festivali’nde Hayaller, Umutlar ve Dönen Yunuslar’ı izleyebilirsiniz.
Kısa film yolculuğun devam edecek mi?
Daha neler olacak neler… Şu an üstüne çalıştığım bir uzun metraj film ve bir de dizi var ama geleceğin kısa filmler olduğunu düşündüğüm için kısa film çekmeyi bırakacağımı sanmıyorum. Ayrıca Aralık ayında yeni bir kısa filme başlıyorum.
Son olarak neler söylersin?
Öncelikle bu güzel soruların için Banu sana teşekkür ederim. Umarım cevaplarım yeterli olmuştur. Daha sonra da okuyuculara ve seyircilere ilgilerinden dolayı teşekkür ederim. Ankara Film Festivali’nde 8 Kasım’da ve İzmir Kısa Film Festivali’nde Hayaller, Umutlar ve Dönen Yunuslar’ı birlikte izliyor olacağız. Başka sorularınız olursa orda cevaplamaktan mutluluk duyarım. Görüşmek üzere.