Bu yazıyı okumak çok tehlikeli… Çünkü bu yazı sizin içinizdeki samimiyeti, dürüstlüğü test etmek için yazılmıştır. Muhtemelen yazarının ateşe atılmasıyla sonuçlanacak kadar tehlikeli bir yola çıkmaktayız. Okuduktan sonra, ya kendinizi nasıl bir ülkede, kimlerin arasında yaşadığınızı sorgulayacak ya da buraları lanetleyerek bir daha yaklaşmamak üzere uzaklaşacaksınız.
Aslında uzun zamandır yazmak istediğim bir konu olmasına ve her seferinde vazgeçmeme rağmen son günlerde “kıymeti isminden menkul” bazılarıyla yaptığım tartışmalar yüzünden Pandora’nın kutusunu açmak durumundayım. Ama hala ısrarla uyarıyorum ki bu yazıda hayır yok, sadece şer var. Sizleri sahteliğin iyiliğinden koruyacak acı bir şeyler…
Hala buradasınız… O zaman şimdi göreceklerinize iyice bakın!
1975 yılında çekilmiş bir film; “Ah Nerede Vah Nerede”… Tarık Akan, Gülşen Bubikoğlu melodramı ile aynı ismi taşıyor ama afişinden de anlaşılacağı üzere henüz patlamış Erotik furyanın ilk örneklerinden biri… Başrolde şimdilerin saygın şarkıcısı, işadamı Adnan Şenses, yan rollerde ise Gazanfer Özcan, Kadir Savun, Pekcan Koşar, Selim Naşit gibi yine saygın isimler ve Yeşilçam’ın çıplaklarından Deniz Erkanat ile Emel Aydan
Afişe ve afişteki iki kişiye özellikle dikkat çekmek istiyorum. Emel Aydan ve arkadan yaklaşıp göğüslerini avuçlamış bir şekilde poz vermiş Gazanfer Özcan…
Şiddetle uyarmak isterim ki bu yazının amacı bir ölümü sömürmek ya da gidenin arkasından saygısızlık etmek değil… Gazanfer Özcan’ın ölümüne hepiniz kadar üzülmekte ve asla yeri doldurulamayacak büyük bir aktör olduğuna inanmaktayım. Ayrıca onu bu filmde oynadığı için de suçlamak derdinde değilim. “Öteki Sinema” bu filmleri seven, izleyen ve gerçekten anlayan insanların adresi olmak iddiasında ısrarlıdır. Biz bu filmleri çevirenleri suçlamıyoruz ve 70’lerin bu filmler olmadan eksik kaldığına inanıyoruz ama kaderleri bir noktada kesişen bu iki insanın yolunun sonrasında ne kadar farklı çizildiğini de göstermek zorundayız.
Bu filmde ki kadın başrol Deniz Erkanat, filmlerinde genellikle iki sevgiliyi birbirinden ayıran şımarık tipli veya zengin bir kız tipindedir. 40 kadar filmde oynamıştır. Daha çok macera filmi vardır. 15’e yakın filmin başrol oyuncusudur ama buna rağmen sinemada sivrilememiş sanatçılardandır. Çünkü erotik furya yüzünden bu şans ona asla verilmemiştir. Halbuki epey üstün bir oyunculuğu vardır.
Deniz Erkanat şimdilerde kayıplara karışmış bir oyuncudur ve sebebi de bellidir; Toplumun üzerine bulaştırdığı lanetten tüm “Yeşilçam’ın çıplakları” gibi kurtulamamaktadır.
Benzer öyküler, aynı kaderler vardır bu kadınlar için… Türün en popüler kadını olan Arzu okay, bu filmlerle bir dönemin arzularının okeyi oldu ve üstüne yapışan erotik sinemanın kraliçesi ünvanından asla kurtulamadı. Furyanın öncesinde büyük filmlerde, iyi aktörlerle karşılıklı oynamasına rağmen 1978’de bıraktığı sinemaya asla geri dönemedi. Onun durumundaki tüm kadınların başına neredeyse aynı şey geldi. Arzu Okay kendini iş hayatına atıp üstelik de başarılı olarak en azından ona biçilen düşmüş kadın rolünü oynamayı reddetti ama ya diğerleri?… Seher Şeniz intihar etti, kendi toplumunun iki yüzlülüğünden o kadar iğrendi ki müslüman adetlerine göre gömülmek istemedi. Mine Mutlu, Elif Pektaş ve Alev Altın kanserden öldüler. Feri Cansel’i dostu kıskançlık krizine kapılıp vurdu. Halbuki çok kısa süre önce sokakta karşılaştığı Yılmaz Atadeniz’e “çok özledim setleri abi” demişti. Filmlerde rahat oynasınlar diye uyuşturucuya alıştırılan bir sürüsünden ise haber bile alınamadı. Zerrin Egeliler’de evlenip karanlıklara gömülerek kendini unutturmayı seçti. Ona inanıp bu şansı veren yürekli ve delikanlı abimize binlerce teşekkürler. Helal Olsun.
Ya Gazanfer abimiz ve onun namında diğer erkekler? Hayat kazığını Gazanfer abiye de attı ve haksız yere borçlandı. Ömrü bu borcu ödemekle tükendi ama belki de onun laneti bu idi. Furya bittikten sonra işsiz kalmadılar ama hep sessiz kaldılar…, halk tarafından hakir görülmediler ve sinemada, tiyatro’da alıştıkları, sevdikleri işleri yapıp alıştıkları alkışı, saygıyı ve sevgiyi aldılar. Hepsi hakedilmiş şeylerdi elbette, çünkü cidden sağlam oyunculardı. Şimdi dizilerde oynayanların hepsini toplayıp diksen Gazanfer Özcan’ın karşısına, ağzından çıkan bir nefes kadar bile yetenekli ve inançlı değilller. Ama hiç sahip çıkamadılar eski arkadaşlarına, onların “hayat kadını” gibi damgalanmasına izin verdiler ve iş oraya geldi ki, Program yapımcısının tüm iyi niyetine rağmen Arzu okay’ın ve diğerlerinin bayağılıkla, basitlikle, zavallıkla suçlandığı bir canlı yayında, ermişcesine taçlandırılıp uğurlandılar.
Oysa o kadınlara her şey çok görüldü. Yıl 1999… Türk Edebiyatının önemli isimlerinden Orhan Murat Arıburnu adına verilen ödüllerden biri de “Uzun metraj film senaryosu” ödülüdür. Bu ödül o yıl Arzu Okay’a verilince ortalık karışır. Tunç Başaran, Lale Mansur ve Aytaç Arman ödülün Arzu Okay’a verilmesini protesto ederek “Bu ödül bir seks yıldızına mı kaldı! ona kadar ne oyuncular var!” derler… Oysa aynı Lale Mansur 1993 yapımı “Amerikalı” filminde oldukça şehvetli sahnelere imza atmıştır. Yine de aslında çevirdiği 100 filmin sadece 20 kadarı “erotik” sayılabilecek meslektaşını kınamaktan geri durmamıştır.
Kadının çağlar boyunca her türlü kötülüğün kaynağı ya da sebebi olduğunun bir türlü kırılamaması ve sanatın bile bunun bir aracı olarak kullanılması, kadın vucudu üzerinden her türlü sömürünün yapılabilmesine rağmen bunun faturasının yine kadınlara çıkarılması tesbitin sabitliği ile de şaşırtıcıdır. Aradan geçen çeyrek yüzyıldan fazla zamana rağmen bu filmlerde oynayan kadınların “seks manyağı” oldukları ve bu filmleri bu yüzden çevirdikleri gibi bir hurafeye inanmak iğrenç bir inkar etme biçimi olarak karşımızda dikilmektedir. Halbuki ille de aranıyorsa bu rezilliğin asıl sorumlusu yapımcı ve yönetmenlerdir ve aralarında tek bir kadın bile yoktur.
Disko Kralı’nda, bana hitaben azarlayan bir tavırla; “Biz 60’larda kız arkadaşlarımızın ellerini tutamazdık. Bu 70’ler terbiyesizlik kepazelik!” diyen Erol Günaydın abime de yan rollerde oynadığı ve bu bayağılığa! ortak olduğu bazı filmleri hatırlatırım: Tokmak Nuri, (1975) Ayıkla beni Hüsnü, (1975) Canım De Bana, (1975) Curcuna, (1975) Tepedeki Ev (1976) daha onlarcasında ise sesi (dublaj) ile bu furyaya katkıda bulunmuştur.
Bazı erkek oyuncuların kendilerini aklama yöntemi ise akıllara zarardır. Sümer Tilmaç, kendisi ile yapılan bir söyleşide; “Bunca yıl içinizde ukde kalan bir şey oldu mu?” sorusuna; “Bir dönem seks furyası vardı. Onlarda oynamadım. Herkes oynadığına pişman, ben oynamadığıma pişmanım. Keşke oynasaydım da para kazansaydım. Oynayanlarla oynamayanlar arasında hiç fark yok. Hepsi bir olmuş durumda. Oynayanların yanına kâr kaldı.” diyerek cevap vermiştir. Halbuki bu değerli oyuncunun Aydemir Akbaş ile Oooh Oh (1978) ve Zerrin egeliler ile Otobüs Neriman, (1979) gibi, oynamadığını söylediği bir türe ait filmleri vardır .
İşte bizim yüzümüz… Çok çirkin, çok sahte, çok acımasız… Düşen bir kadınsa asla yerden kalkmasına izin verilmeyen ama kadını kemiklerine kadar sömüren, zift kadar pis bir ahlak anlayışımız var. Hala bu satırları okuyorsan sana kendini anlatıyorum. Sahteliğin iyiliğine her gün kurban verdiğimiz bu yerlerde yaşamanın suçlusu, biraz da sensin.
Yazıyı bitiriyorum ama lütfen bir kez daha düşün. Deniz Erkanat’ı ve Gazanfer Özcan’ı. Alkışlar içinde uğurlananlarla, “Çok özledim setleri be abi” diyerek yalnızlık içinde ölenleri…
Al kafanı ellerinin arasına… bir kez olsun düşün.
Harcadığımız hayatlar için bir özür borçluyuz. Çok yaklaşmıştık ama dileyemedik…
Murat Tolga Şen – editor@otekisinema.com
Çok güzel bir yazı olmuş gerçekten… Ben sitede yeniyim. Siteyi makina sayesinde tanıdım ve neredeyse hergün giriyorum. Bu arada ben de bu iki yüzlülüğü anlamıyorum; O dönem bu filmlerde oynayanlar, izleyenler, yapanlar hep bu kadın oyunculara arka dönmüşler. Ayrıca bir ikiyüzlülükte sanki insanlar ölünce hayattayken yaptıklarından dolayı eleştirilemezlermiş gibi bir ortak algı var. O daha da saçma bir alışkanlığımız… Yazı için tekrar teşekkür ederim. Elinize sağlık
Son katılan konuk olmama ve üç saat süren bir programda otuz dakika söz alabilmeme rağmen, tavrımın sizlere geçebilmiş olmasından dolayı çok mutluyum. Orada söyleyebildiklerimden çok söyleyemediğim şeyler oldu ve bunu artık bir “Öteki Sinema” misyonu olarak tanımlamak istiyoruz. Eğer ortada bir suç varsa, tüm tarafları buna ortak edeceğiz. O vakit kendilerinin de içinden çıkamadığı bir kuyu olduğunu anlayacak ve bu kadınlara oyunculukla, sinema yapmakla ilgili tüm haklarını iade etmek durumunda kalacaklar. “Öteki” takipçilerine de verdikleri tüm destekden dolayı teşekkür ediyor ve bizleri yalnız bırakmamalarını rica ediyoruz.
Murat aramıza hoş geldin o zaman. Uzun süredir taslaklarda bekleyen bir yazıydı bu. Sonunda gün ışığına çıkmış önemli bir yazı olduğunu düşünüyorum. Kadın örgütleri bu konuya neden eğilmez acaba? Bir kişi de çıkıp o kadınların hakkını korumak istemiyor nedense!
Hayat herkese adil davranmaz zaten…
Yeşilçam yani Türk sinema sanayisi bir çok tiyatro ve sinema sanatçısının hayatını, bir dönem ünlü yaparak gökyüzüne çıkarmış, sonrasında yerin dibine sokmuştur. Yıllar yılı Türk Sinema seyircisine hizmet vermiş ama bir türlü para kazanamamış Zafer Önen, Cem Yılmaz ın Opet reklam filminde oynamasaydı şu an açlıktan ölmüştü belki… Düşündürücü olan da bu. Bu sektörün kaydı yok, vergisi yok, SSK’sı yok ve en önemlisi Şöhret dediğin 15 dakikalık geçici ömre sahip. Demekki kalıcı olmak için ve hayatı başarabilmek için seks filmlerinde oynamak yetmiyor. Kadın erkek fark etmiyor dolayısıyla. Seks filmlerinde oynayıp unutulan ünsüz ünlülere gelince, baştan hatayı yaptılar. Çünkü sadece seks filmlerinde oynadılar. Oysa’ki bu geçici bir dönemdi. Dolayısıyla Türk seyircisinin nabzını iyi tutmaları lazımdı. Köyün en namuslu kızını oynayan Fatma Girik, Hülya Koçyiğit, Türkan Şoray gibi birçok ünlü kadın sanatçımız bu değişimin farkına varıp rol aldıkları filmlerin türünü değiştirmekte erken davranıp bugünkü şöhretlerini yakalayabilmişlerdir. Ayrıca bugün Hollywood da bir çok sinema oyuncusu geçmiş yaşamlarında bırakın seks filminde olynamayı, porno sektöründe bile yer almışlardır. Bu filmleri onlarda dile getirmek istemezler çünkü bugün yaptıkları işten çok uzaktır geçmişte yaptıkları. Burada önemli olan şöhret olabilmek için soynup sonra namuslu rolü takınanlar.
Yanlız Türk sinemasında bu durum biraz farklıdır. Seks filmleri furyasında herkes seks ile ilgili film çevirmiş. Sanki bir filmde oynamanın baş şartı gibi :) Yani ünlü olmak veya para kazanmak için değil, herkes bir kere denemiş sanki seks filmini. Tabi burada bir öz eleştiri yapmak lazım. Seks filmleri dönemi diyoruz hep ama bu dönemde ne olduda millet bu filmlere talep gösterdi merak etmişimdir. Sinema seyircisi midir seksi seyretmek isteyen, yoksa film yapımcıları mıdır şöhret basamaklarını seksten geçiren. Çünkü her ne kadar “bizim zamanımızda kız arkadaşımızın bile elini tutamazdık” denilen yıllarda bütün kızlar mini etekle dolaşırdı. Bir de bugünkü manzarayı gözünüzün önüne getirin. Kim daha serbestti daha iyi anlaşılır. Önemli olan ahlaktı. Bugün bu filmlerde oynadığını unuturak Murat Tolga’ya çıkışanlar o dönemin izlerini neden silmeye çalışmaktadırlar. Neyi inkar etmek istiyorlar. Neden utanıyorlar? bugünkü şöhretlerini mi yitirirler. Yada saygınlıklarını!
Seks halen günümüz Türk toplumunda bir tabudur ve insanlar seks ile ilgili kelimeleri dahi ağıza almazlar. Bu kapalılık biraz da iktidarların başa gelmesi ile zaman içinde artar veya azalır. Ama her daim seks kelimesini kullanmak istemezler. Türk sinemasanın bence en değerli yapı taşlarından ve seksi ifade etme biçimleri ve dile getirişleri açısından burada Müjde Ar, Serpil Çakmaklı ve Ahu Tuğba yı tebrik ve takdir etmek istiyorum. En mert olanları onlardır çünkü. Keloğlan bile sevişti dediğinizde bir çok insan yuh dedi tahmin edebiliyorum :) Niye o sevişemezmi? Bence hatta Keloğlan gay’di ama film icabı göğüs emmek zorunda kaldı :) Şaka bir yana cinselliğin tabu olmadığı, seksin bir dönem değil her dönemin olduğu (ki bence bugün çevrilen herkesin beğendiği Türk filmlerinde halen daha seks birinci konu bknz. ıssız adam), bu filmlerin sadece film olduğu oyuncularının da insan olduğunun bilindiği, bilinçli bir Türkiye de yaşamak adına Murat Tolga gibi arkadaşların toplumu bilinçlendirmek amaçlı yazdığı yazıları, heleki geçmiş tarihimize ışık tutması açısından çok doğru ve iyi niyetli bir yaklaşım olarak görüyor, sitenin bir okuru olarak kendisine teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Çünkü yaşamak istediğim Türkiye’ye ışık tutuyor.
Enfes bi’ yazi.
Bugün umuma açık bir yerde internete girdim. Sitede dolaşırken arkamdan geçerken monitörümü gören bir adam “Ne o genç, Türk pornosu mu arıyorsun” dedi!!! Sanırım artık dünyayı daha az seviyorum.
Teşekkürler Murat Tolga! Bir kere daha, çok ama çok teşekkürler!
tebrik ederim başarılı bir yazı, gözlemlerdeki ince ayrıntılar yazının önemini bir kat daha arttırıyor.
erotik filmlerde oynayan bayan sanatçıların tamamına yakını 80 lenden sonra türk filmi piyasasından yok olmuşlardır.bazı sanatçılar ise bu dönem başlangıcında sinemayı bırakmak zorunda kaldılar.halbu ki erkek sanatçıların tamamı sinema hayatlarını devam ettirdiler.arzu okayla adnan şensesin başrol oynadığı beyaz kuş filmini seyrettim.filmin cd versiyonuydu ve sansürlü idi.ama çekildiği yıllarda yapılmış fragmanını da seyrettim. adnan şenseste furyanın içine girmek zorunda kalmış.dönem bittikten sonra hiç bir şey olmamış gibi sanat yaşantısına devam etmiştir.ne yazikki başrol paylaştığı arzu okay furya bitmeden sinemayı bırakmat zorunda kalmıştır.bu da erotik filmlerde oynayanların kaderi olsa gerek
başlığı okuduğumda ben de tarık akan, gülşen bubikoğlu filmi sanmıştım ama afişi görünce yanıldığımı anladım. olsun bu filmin de kadrosu sağlammış.
bu filmler için yeşilçam’ da sex furyası deselerde, filmlerin komedi yönü erotik yönünden daha baskın. hemen gora’ daki film afişlerini hatırlayalım; darbeli matkap, çıkarmadan 5 kere
Yazı çok güzel. de dikkatimi çeken yorum yapma ihtiyacı hisseden hep erkekler :)
Üzücü.Tek kelimeyle üzücü..
Ezberden söyleriz mürekkep yalamış dudakların saydamlığıyla Bir toplumun uygarlık ölçüsü; kadınlara,engellilere,inanç çeşitlerine,etnik farklılığa,cinsel tercihlere gösterdiği saygıyla belirlenir deriz.Uygulamada topallasakta yürekten inanırız buna.Her zaman suçu bu doğru bildiğimize yan çizmeye gönüllü sahtekar benliklerimize yükleriz.Aslında bu yazı uzun zamandır kafamda evirip çevirdiğim ama ifade edebilme yetisini kendimde bulamadığım bir konu hakkında beni tetikledi diyebilirim.
Evet sıraladığım ve sıralmadığım bir çok nedenle insanlar hayata 9-0 malup başlıyabiliyor(neden 9-0 bilmiyorum öle geldi içimden)
Ama hani derler ya dağına göre kar.Artık bumudur formül bilmem
bazıları yırtar geçer tüm engelleri hatta engeli sıçrama tahtası yapabilecek zeka ve beceriyi gösterenleride görmek mümkün olur.Mazlumu birden zalim olarak görmekte şaşırtır bütün hesaplar karışır.Adının gerçek olduğunu söyleyen bir palyoça karşımızda sırıtır ,oyunu kuralına göre oynayacaksın moruk,adaletsiz dağıtılan kartlara değil eli çevirmeye bakacaksın der arsız arsız..
Bumudur dersin …bumudur oyunu kuralına göre oynamıyanı tarumar eden bir olgudan ibaret..uygarlık dediğimiz,sistem dediğimiz herşey ,tüm farklılıkların,cinsiyetlerin ötesinde..
Öyle bir uygarlığımız olacakmı oyunu kuralına göre oynamıyanı
aforoz etmeyen,hep mağlup ilan etmeyen.Öğrenmek için çok zamana ihtiyacımız var diye düşünüyorum ve ne gariptir şu anda iki dövüşcü aklımdan geçiyor birisi hıç ıskalamadığı direk yumruğunu tutturamayıp bir kontra ile darmadağın bir diğeri ise kendisine çok ağır gelmeyecek bir yumruk ile yıkılıyor…
Her şeyin ötesinde kabulleniyorlar güçlü bedenleriyle ve kanla lekelenmiş yüzlerinde kederli gözleriyle oyunu kuralına göre oynayacaksın …kuralsızlığın dokunulmaz kudsiyetinde…
“ns”; bir bayan olarak bu yeazıdan sonra söyleyecek pek bir şey bulamıyorum.Murat abi söylenmesi gereken her şeyi yazmış ve sonuna da harika bir nokta koymuş.Bu sanatçıların gerçek kişiliklerini de bilmek lazım bence.”Amaan 2-3 filmde oynadım,meşhur oldum,sırtımı da zengin birine dayarım evlenmesem de,yaşar giderim” mi dediler yoksa “ben bu işleri sanat için yaptım,o zaman böyle bir furya vardı,ben hem kendimi tanıttım,hem oyunculuğumu geliştirdim.Sonrasında beni kimse tanımadı ama ben hep daha kaliteli işlerde olmak istedim.Beni etiketleyip rafa kaldırdılar” mı dediler? Günümüzde de eskiden yaptıkları şeylerle de anılan ve erkeklere sorulunca “ben O’nun şu hallerini de biliyorum” denilen sanatçı bozuntuları, şimdi evlenip çoluk çocuğa karıştılar diye utanmadan bize namus dersleri,annelik dersleri veriyorlar.Ben de anneyim,annelik çok güzel ve çok kutsal birşey ama annesin diye de amel defterini sıfırdan vermiyorlar.Arkanda bıraktıklarınla hala aynı insansın işte.Bize hamilelik,annelik dersleri vereceklerine ilerde çocuklarına nasıl hesap vereceklerini düşünsünler.Ben öyle kadınlara ayar oluyorum işte.Sen her haltı ye,çocuk yapınca da kimseyi beğenme..Yok yardım kuruluşları,yok dernekler,öksüz çocuklar,engelli dedeler bilmem ne.O insanlara da yardım gerekiyor ama herkes kendi çapında onlar için zaten birşeyler yapıyor.İlla gözümüze sokmalarına gerek yok.O kadar kendilerine,kocalarına,konumlarına güveniyorlarsa bu kadınlar için de bir şeyler yapsınlar o zaman.Herkes onlar kadar şanslı olamayabiliyor..Sonuçta bu kadınlar porno! yıldızı değil..
Murat abi erkeklere yüklenmiş ama kadınlar da yanında düşene dönüp bile bakmıyor.Yeni nesli bırakın aynı dönemlerden gelen oyuncular kendi yolunu tutturunca diğerlerini unutmuşlar.O zaman hadi rekabet vardı,şimdi hepsinin işi bitmiş.Elele versinler birşeyler yapsınlar.Madem arkadaşlarını erkekler unutturdu onlar da hatırlatsınlar.
Susmak aslında kabul etmektir. Unutamamak fakat kimseye de olanları, yapılan haksızlıkları anlatamamaktır. Seks furyası o kuşağın sanki utancı gibi anlatılır, yazılır, çizilir; bence o dönem insanların kendini bulduğu, özgür olduğu bir dönem. 80’ler ve sonrasında ise hafızalar bu dönemi utanılacak, ayıplanacak ve lanetlenecek bir dönem olarak hafızaya almış. Sadece 70’lerde değil, şimdi de kadın oyuncular aşağılanıyor yok sayılıyor. Çekilen filmlerin sevişme sahnelerin de çıplaklık bulunan sahnelerde kadınlar haber sayfalarına başlık oluyor; soyundu, ateşli sevişti gibi başlıklarla duyuruluyor.. O dönemin aşağılanan, hor görülen kadın sinema sanatçılarına haklarını geri vermeliyiz ve o dönem yapılan/çekilen sinemadan utanmamalıyız..
Öncelikle bu yazının her kelimesine sonuna kadar katıldığımı söylemeliyim. Bu iki yüzlülük beni de fazlasıyla tiksindiriyor. Herhalde toplumumuzun kadına yönelik iki yüzlü bakışını, çarpık ahlak anlayışını en güzel ortaya koyan örneklerden biri bu konudur. Eğer ortada bir suç varsa bu herkesindir, hatta muhtemelen suçun en azı kadınlardadır. Çünkü kadınlar ne sektörde söz sahibidirler, ne senarist ne yönetmendirler, ne de bu filmlere öncelikli olarak rağbet edenlerdir.
Son olarak öyle ya da böyle, bu dönem yaşanmıştır; yok sayarak bir yere varamayız.
Yazının üzerinden çok zaman geçmiş ama notumu düşmek boynumun borcu. Harika bir yazı olmuş, lanet olsun bu toplumun iki yüzlü ahlak anlayışına.
Erşan kuneri dizisi eleştirisinde bir yazar yazıyı ilk kendi yazmış gibi paylaşmış murat tolga şen yazısı ve öteki sinemadan bahsetse iyi olurdu ama kendi pr yapmak varken neden yapsın ki işin ilginç yanı yönetmen sırrı gültekinin asistanı bülent pelit de bu tarz filmler yapmıştı psikopat öp beni neriman yönetmiş tevfik polamın sokak kadını filminde senaristdi ustasının izinden gitmiş sonradan martılar açken gibi ilginç bir festival filmi çekse de pek başarılı olamadı aydemir akbaş ile çektiği sünnet çocuğu filmi ile malesef dibi gördü.