Alex Cross hem zekası hem de kaslarıyla en imkansız davaları çözen siyahi bir polis, bir tür modern zaman Sherlock Holmes’u… Kurallara sıkı sıkıya bağlı tam bir aile babası ve tüm bunları topladığınızda elimize Cehennem Silahı’nın (Lethal Weapon) Roger Murtough’unun bir replikası çıkıyor.
Taklit anlaşılmasın diye de birbirine aşık iki yardımcısı var. Üçlü takım bu tür polisiye aksiyonlarda çok alışık olmadığımız bir şey ancak bu sadece dramayı güçlendirmek için atılmış bir yem. Gelişme bölümünde Alex Cross ve ortağı tam bir Cehennem Silahı ekibine dönüşüyor ancak 80’ler eğlenceli polisiyenin altın çağıydı ve sanırım söylenecek her şey söylendi bu konuda…
Film, hakkında uzun uzadıya yazılacak bir öneme sahip değil. Kahramanlar taklit ve zayıf olunca hikaye kötü adamı öne çıkarmaya çalışıyor. Matthew Fox’un canlandırdığı Picasso, psikopat ruh halinde takılan bir kiralık katil, aktörün bu rol için sıkı hazırlandığı da ortada ancak zayıf hikaye ona karakteri için fazla bir alan açamıyor. Nihayetinde o da bir replikaya dönüşüyor; Çakal’daki (The Jackal) Bruce Willis diye yazsam anlarsınız. Uzun menzilli tüfekle suikast sekansında “yok artık” diyecek kadar aşırı bir esinlenme söz konusu.
Senaryo Cehennem Silahı’dan çalıp çırpmaya bir ara öyle dadanıyor ki, dramaya katkı olsun diye kahramanlar büyük kayıplar yaşıyor. Eskilerden bir seyirciyseniz, Cehennem Silahı 2’de (Lethal Weapon 2) Martin Riggs’in sevgilisinin öldürüldüğü sekansı hatırlayın.
Yine de siz eleştirmene takılmayın, Alex Cross çok da sıkıcı bir film değil ancak sıkı bir tür takipçisinin her anında başka filmlerle benzeşmeler yakalayacağı, gişe garantili formüllere fazlaca sırtını dayamış bir yapım… Yeni nesil sinema takipçileri, ellerinde mısırlar, keyifle izleyebilirler ama şu da biline; Alex Cross, TV kanallarının kilo hesabı alıp geceyarısından sonra gösterdiği polisiyelerin biraz daha eli yüzü düzgün uygulanmış hali.
Film, Lost dizisinin yakışıklı doktoru Jack Shepperd’ı farklı bir rolde izlemek isteyenler için iyi bir fırsat. Ortalama bir “kötü adam” performansı olsa da aktörün geçirdiği fiziksel değişim inanılmaz. Bunun dışında hep izlediğimiz “kendini zeki zanneden” Amerikan Polisiyelerinden ötesi değil Alex Cross, seviyorsanız gidin izleyin bence ancak beklentinizi düşük tutmakta fayda var.
http://www.dailymotion.com/video/x2dxfyy_alex-cross-2012-fragman_shortfilms
Alex Cross James Patterson’ın 2006 yılında yayınlanmış olan Cross adlı romanından sinemaya uyarlanmıştır. Yazarın bu karakterle bağlantılı 20’nin üzerinde kitabı bulunmaktadır ve Cross bu serinin 12’inci kitabıdır. Alex Cross bu kitaplar içerisinden uyarlanmış 3’üncü filmdir. Önceki iki film kitaplarıyla aynı adları taşıyan Kiss the Girls ve Along Came a Spider’dır. Bu iki filmde Alex Cross’u Morgan Freeman canlandırmıştır. Bu bağlamda filmin senaryosunu eleştirirken başka filmlerden çalıp çırpma vb. ifadeler kullanmak biraz ağır ve yanlış olmuş diye düşünüyorum. Filmin çok başarılı bir polisiye gerilim örneği olmadığına katılıyorum. Kitabını okumak daha isabetli bir tercih olacaktır.
O zaman suçu James Patterson’da aramak lazım ancak Kiss the Girls’ü de, Along Came Spider’ı da izledim, buradaki Alex Cross o filmdekilerden farklı… Kitapları okumadığım için asıl karaktere ne kadar yaklaşabildiğini bilemiyorum ancak stüdyo Danny Glover’sız bir Roger Murtaugh macerası çekmeye kalkmış gibi geldi bana… Verdiğim örnekler tesadüfle açıklanacak gibi değil…
Dediğin gibi, kitapları falan olan kendi dünyasını yaratmış bir kurgu kahraman Alex Cross ama bu film 80’lerin tutmuş polisiyelerinin reçetelerine fazla yüklenmiş.