Altın Kedi İçin Yarışacak Filmlere Genel Bakış

23 Ekim 2016

Bu yıl 1-6 Kasım tarihleri arasında 17.si gerçekleşecek olan Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali, geçen yıllarda olduğu gibi bu yıl da dünyanın dört bir yanından gelen 400 kısa filmin gösterimini yapacak. İstikrarlı geçmişi, zengin ve kaliteli programıyla ülkenin en önemli kısa film festivallerinden biri olan Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali, kurmaca, deneysel, canlandırma ve belgeseller, ülke seçkileri, atölye ve söyleşilerle sinema meraklılarına nefes aldırmayan bir festival.. Bu yüzden Altın Kedi ödülü kısa film yönetmenleri için çok önemli.

Hem ulusal hem de uluslararası dört kategoride ödüller (kurmaca, deneysel, canlandırma, belgesel) veren festivalde haliyle yarışan film sayısı da oldukça fazla. Bu yazıda ulusal kurmaca bölümünde yarışan filmleri tanıtacağım.

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

Yerli Finalistler:

  • 7 santimetre / Metehan Şereflioğlu
  • Cahide Devekuşu’nun Açık Evliliği / Ali Kemal Güven
  • Çevirmen / Emre Kayış
  • Yeryüzündesin. Bunun Bir Tedavisi Yok / Umut Beşkırma
  • İt / Osman Yazıcı
  • Karadeniz / Ulaş Karaoğlu
  • Kalıplar ve Çerçeveler / Enes Ateş
  • Siyah Çember / Hasan Can Dağlı
  • İki Parça / Murat Uğurlu
  • Lütfi / Cahit Kaya Demir
  • Günah / Gülistan Acet [/box]

7 Santimetre

7-santimetre

“Dikta her yerdedir.”

7 Santimetre elbette böyle bir slogan atmıyor, sloganın çağrıştırdığı gibi sert değil; hatta naif bir dilin kullanıldığını söylemek bile mümkün. Ancak özellikle son yıllarda ülkemizin de en büyük sorunlarından biri olan ve gittikçe şiddetinin artacağını düşündüğüm baskı kültürüne eleştirel bir bakışla yaklaşıyor. Filmin baş karakteri Erdem’i canlandıran Özgür Molla’nın oyunculuğu ustaları kıskandıracak türden.

Metehan Şereflioğlu’nun yazıp yönettiği 7 Santimetre katıldığı altı festivalden beş ödülle ayrıldı. Bu ödüllerden üç tanesi birincilik ödülü. Bu yıl festivallerde sıkça göreceğimiz filmlerden biri.

Cahide Devekuşu’nun Açık Evliliği

cahide-devekusunun-acik-evliligi

“İzmirli sinemaseverlere “açık davet”: Bu filmi mutlaka izleyin.”

Kostümleriyle, hikayesiyle, ışık kullanımıyla, oyunculuklarla masalsı bir dünya yaratıyor Cahide Devekuşu’nun Açık Evliliği. Yerli kısa filmlerde benzerine rastlamanın zor olduğu, batılı öğelerin doğulu öğelerle tam da ayarında harmanlandığı absürt bir komedi. Seyirciye için farklı bir deneyim yaşatacak gibi görünüyor.

Çevirmen

cevirmen

İzmir Kısa Film Festivali’nde yarışan on bir filmden üç tanesi mültecilerle ilgili. Çevirmen de bunlardan biri. Aslına bakılırsa Son birkaç yılda çekilen filmlere baktığımızda, sinemamızda “öteki” olarak Kürtler’in yerini yavaş yavaş Suriyeli mültecilerin aldığını görmek mümkün. Çevirmen filmine geri dönersek, filmde mülteci sorunlarından çok, imkansız bir aşk hikayesiyle karşı karşıya kaldığımız söylemek mümkün. Ama ne aşk… Bazı aşklar vardır insanı kocaman bir adam yapar. Bu öyle aşklardan. Seyirci çoğu zaman kendini güçsüz, yoksul, kaybeden bir karakterle özdeşleştirmez, genellikle acır o karakterlere. Çevirmen’in en güçlü tarafı belki de bu imkansız aşk sayesinde kendinizi Yusuf’la özdeşleştirebilmeniz.

Yeryüzündesin. Bunun Bir Tedavisi Yok

yeryuzundesin-bunun-bir-tedavisi-yok

“Peki ya umut?”

İnsanlar hayatları boyunca sayısız hata yaparlar. Film hayata umutsuz bir pencereden bakıyor: Bazı hatalar ölüm gibi keskindir, asla dönüşü olmaz, bütün yaşantınızı etkiler, asla düzeltemezsiniz. Birini öldürdüğünüzde, gerekçeniz ne olursa olsun, artık katilsinizdir. Bunu asla değiştiremezsiniz. Alzheimer hastası babanızın sorumluluğu sizdeyken babanız kayboluyorsa ve bulunamıyorsa hayatınızın sonuna kadar bu hatayla yaşarsınız. Film de bu düşünceler üzerine denklemini kurmuş ve sözünü söylemiş: “Umut yok!”

İt

it

Film, dünyanın en büyük sorunlarından biri olan göçmenlik meselesine değiniyor. İnsan ticaretinin rahatlıkla yapıldığını, çocuk işçilerin bir mal gibi alınıp satıldığını, sıradan insanların bile aslında nasıl nefretle yaşadığını, şiddetin ne denli meşrulaşıp sıradanlaştığını anlatıyor.

Filmin en çarpıcı tarafı ise, hoşlanmadığı, hatta varlığından rahatsız olduğu sokak köpeğinin bile karnını doyurmaya çalışan insan kaçakçısının, sahipsiz göçmen bir çocuğa aynı özveriyi göstermemesi.

Yönetmenliğini Osman Yazıcı’nın yaptığı, senaryosunu Kayra Babalık’ın yazdığı film, yurt dışında çok sayıda festivale katıldıktan sonra yüzünü Türkiye’ye döndü. İzmir Kısa Film Festivali de filmin Türkiye’deki ilk büyük gösterimi olacak. Görüntü yönetmenliğini, aynı zamanda 7 Santimetre filminin de görüntü yönetmeni olan Burçin Esin üstlenmiş.. İki filmde de iyi iş çıkarması dikkatimi çekti ve biraz araştırdım. Dokuz Eylül Üniversitesi Fotoğraf Bölümünden mezun olmuş. 7 Santimetre ve İt çalıştığı ilk filmlermiş. Şimdilerde yeni bir kısa filmin hazırlıklarını sürdürüyorlarmış. Yakın takibe aldığım isimlerden biri artık Burçin Esin.

Karadeniz

karadeniz

Hem hikayesiyle hem de atmosferiyle karanlık bir film Karadeniz. Sert tartışmaların yaşandığı, şiddetli fikirsel ayrılıkların olduğu, silahların çekildiği ve her an ne zaman patlayacak diye seyirciyi tetikte tutan, tekinsizliğiyle geren filmlerden.

Sinopsis: Devrimci bir hareketin beş kişilik lider kadrosu, gerçekleştirdikleri bir eylem sonrası ülkeyi terk etmek zorunda kalır. Ayarladıkları balıkçı teknesiyle Karadeniz üzerinden Bulgaristan´a kaçmayı planlarlar. Bu zorlu ve tehlikeli yolculuk onları, birbirlerine ve içinde bulundukları harekete olan bakışlarını sorgulamaya itecektir.

Kalıplar ve Çevreler

kaliplar-ve-cevreler

Kalıplar ve Çevreler Suriye’deki savaştan kaçıp İsviçre’ye gitmek için Çanakkale kıyısına sığınan bir grup insanı konu alan bir mülteci hikayesi: Grubun içinde video günlükleri tutan Suriyeli bir belgesel yönetmeni de vardır. Denize açılan ilk grup kurtulamaz. Tüm gerçekçi çözümleri tüketen belgesel yönetmeni, çocukluğunu hatırlar ve küçükken oynadığı zamanı durdurma oyunuyla acıları ve ölümleri durdurmaya çalışır.

Siyah Çember

siyah-cember

Deneyselle kurmaca arasında bir çizgide gidip geliyor film. Bu da onu yarışan filmler içinde en çarpıcılardan biri yapıyor. Şiddetin estetize edilmesi ve şiddetin normalleştirilmesi üzerine eleştiren bir film. Hasan Can Dağlı’nın yönettiği Siyah Çember tam bir korku ütopyası (distopya). İçinde snuff öğeleri de barındıran film, yarışan filmler içinde en sert olanı belki de.

İki Parça

iki-parca

Ölüm ve güzellik karşısında insan hep çaresiz kalmıştır. Ölüme de, güzelliğe de insanoğlunun bildiği hiçbir şeyle sahip olunamaz. Filmde, hafta sonu eğlenmek için yabancı uyruklu bir hayat kadınıyla kaçamak planlayan iki taşra memurunun, kadının güzelliği karşısında büyülendiklerini, neredeyse dillerinin tutulduğunu, kadını sırtlarında taşımak için tartıştıklarını görürüz. Bu büyülenmeyi Vesikalı Yarim (Lütfi Akad, 1968), Kader (Zeki Demirkubuz, 2006) gibi filmlerinden de biliyoruz. Daha da eskilere gidersek güzelliğiyle Truva Savaşı’na sebep olan Helen’den biliyoruz. Güzellik ve ölüm neredeyse birbirinden ayrılamayan iki parça.

Lütfi

lutfi

“Bir isteğin olduğu sürece, yaşamak için bir nedenin vardır, kesin tatmin ölümdür.” Bernard Shaw

Yaşamının sonuna geldiğini, artık yapabileceği hiçbir şeyin kalmadığını düşünen, ölmeyi planlayan ama bunu beceremeyen bir adamın hikayesi Lütfi. İntiharı beceremediği için kendisine bir cellat buluyor. Tabii ki hayatta kalma dürtüsü her şeyin önüne geçiyor.

Günah

gunah

Günah, Gülistan Acet’in üçüncü kısa filmi. İlk filmi Karpuz Cenneti’nde 90’lı yıllarda Doğu’da Hizbullah tarafından işlenen cinayetleri altı yaşındaki bir çocuğun gözünden başarılı bir şekilde seyirciye yansıtmıştı. Son filmi Günah’ta da yine çocukların dünyasına girip din anlayışının yozlaşmasını eleştiriyor. Filmde oyuncuların tamamı yerel halktan oluşuyor ve oyunculukları dikkat çekici. Benzer başarıyı Orhan İnce’nin Ali Ata Bak, Serhat Karaaslanın Dondurma, Serdal Altun’un Uçurtma filmlerinde de görmek mümkün. Bu başarıda, yönetmenlik becerisinin yanında o coğrafyanın gerçek hikayelerini anlatıyor olmalarının da etkili olduğunu düşünüyorum.

Öteki Sinema için yazan: Sidar Serdar Karakaş

[box type=”note” align=”” class=”” width=””]

Not 1: Türkiye’de 2000’ler öncesinde çekilen kısa filmlere baktığımızda teknik olarak zayıf ama içerik olarak güçlü filmlerle karşılaşıyoruz. 2005’ten sonra kameraların gelişmesi, mikrofon, ışık gibi ekipmanların kolay ulaşılır hale gelmesi, bilgisayarların ve kurgu programlarının iyileşmesiyle teknik olarak başarılı ama içerik olarak zayıflamış filmlerin sayısının arttığını görüyoruz. Son birkaç yılda ise, hem içerik hem de teknik olarak iyi kısa filmlere sıklıkla rastlamaya başladım. Bir takım sorunları devam etse de, kısa film sürekli standardını yükseltmeye devam ediyor.

Not 2: Bunların kısa tanıtım yazıları olduğunu hatırlatır, filmlerin festival serüveni bitip yasal sahipleri internette izlenebilir hale getirdiklerinde daha detaylı eleştiri yazıları Öteki Sinema sitesinde yazılacaktır. [/box]

blank

Sidar Serdar Karakaş

Çok küçükken kiralık VHS’lerden dayısıyla birlikte zombi filmleri izledi. Zombilerden çok korktu. Büyüyünce o filmleri George A. Romero’nun yaptığını öğrendi. Üstada hayran oldu. Sinema öğrencisiyken Andrzej Zulawksi filmlerini keşfetti. Zulawksi filmleri ona her zaman güç verdi. En zor anlarında kurtarıcı filmi Possession (1981) oldu. 2006 yılında Öteki Sinema’yı düzenli okumaya başladı. Korku filmlerini ve B Filmleri burada sevdi.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

İstanbul Modern’de Gotik Sinema Günleri

İstanbul Modern’in modern ama aynı zamanda tarih kokan dekorasyonunda, gotik
blank

50. Altın Portakal Film Festivali’nin Ardından

50. Altın Portakal Film Festivali'nin ardından... Türkiye’nin en itibarlı festivali