3. Inherent Vice (2014)
Geldik üçüncü kötüye… Eisenstein in Guanajuato ve The Good Lie’ı hatalı yaklaşımları sebebiyle kötüler listeme dâhil ederken, Inherent Vice’dan itibaren çok daha önemli sorunları olan ve seyircisi için kademe kademe işkence düzeyi artan filmlere geçiyoruz. Paul Thomas Anderson gibi genç yaşta büyük başarı elde etmiş ve iyi bir sinematografi ortaya koymuş bir yönetmenin Inherent Vice’da bu denli çuvallaması şaşılacak şey doğrusu… Sen kalk Sydney, Boogie Nights, Magnolia, Punch-Drunk Love, There Will Be Blood ve The Master gibi filmleri yap; sonra da Inherent Vice gibi kafası karışık bir film ortaya koy… İnanılır gibi değil…
Amerikalı yazar Thomas Pynchon’ın aynı adlı eserinden yola çıkan Inherent Vice, beyazperdeye aktarılması zor bir eseri ele alıyor ve ne yazık ki Anderson bu uyarlamanın altından kalkamıyor. Hali hazırda okunması kolay olmayan bir eseri uyarlarken, sinemanın avantajlarından faydalanamıyor ve kopuk, anlaşılması güç, çoğu zaman sıkıcı, ne anlattığını kendisi de bilmeyen bir film çıkıyor ortaya…
70’lerin Amerika’sında basit bir dedektiflik hikâyesinin uyuşturucu baronlarına, dini tarikatlara, hippilere, siyasal güçlere varana dek genişlemesini konu alan filmin, senaryosundaki boşluklar ve dağınık anlatımı en büyük handikabı oluyor. İyi bir atmosfer, görüntü, sanat yönetimi sağlamasına ve Joaquin Phoenix’in etkileyici performansına rağmen dakikalar geçtikçe bütünlüğünü kaybediyor ve sıkıcı hale geliyor. Paul Thomas Anderson’ın ellerinde müthiş bir şeye dönüşeceğini tahmin ettiğimiz Inherent Vice, tam manasıyla boşa gitmiş, harcanmış bir film. Büyük hayal kırıklığı!
Acaba Thomas Pynchon’ın “Inherent Vice” romanını okudunuz mu?
Başka sorum yok.
Teşekkürler.
Romanı okumayan biri olarak Inherent Vice, beklentimin altında ilerleyen hikayesi ile, görüntüsü güzel bir yemek gibi lakin ne tuzu yerinde ne de tadı.