Altın Portakal’da Jüri ve Yönetmelik Skandalı!

15 Eylül 2021

Türk sineması ya da Türkiye’nin sineması, yaşamına evcilleştirilmiş bir kedi gibi devam ediyor. Aslında, iki uca sürüklenen, gişede yozlaşan ya da festival jürilerinin elinde yalnızlaşan bir sinemamız var. İkisinin hali de içler acısı…

2010 yılında düzenlenen Altın Portakal onur ödülleri gecesinde, Ertem Göreç, “Halka dayanmayan sinema yapılamaz. Herkesin halkı kendine tabi ama, 79 senelik tecrübem ve sinemadaki görgümle genç arkadaşlara tavsiyem; seyirciyi de düşünün. Onları biraz ön plana alırsanız sinemamız ileriye gidecek. Bazı arkadaşlar farkında değil ama öğrenecekler diye konuşmuştu.

Dürüst olmak gerekirse, “bazı arkadaşlar” her şeyin farkındalar ama festival fanusunda yüzen küçük balık olmak onlara iyi geliyor olmalı ki hiçbir şey değişmiyor.

Festivaller sinemamızı evcilleştiriyor

Evet, demek istediğim şey tam olarak bu; festivaller sinemamızı evcilleştiriyor. Bunu bilinçle yapmıyorlar ancak film seçici ya da değerlendirici jüriler bağımsız sinemamızı seyirciden yoksun, gardiyanı da jüriden mevcut bir zindana hapsetti. Bu yan etkinin en önemli sebebi, ülkenin farklı şehirlerinde yapılan festivallerin neredeyse tamamının aynı insanlar tarafından yapılıyor olması. Festival direktörleri, danışmanlar, ön jüriler, jüriler hep aynı insanlardan oluşuyor.

Festivaller sadece sinemacıları değil onları ve işlerini kıyasıya eleştirmesi gerekenleri yani eleştirmenleri de evcilleştirdi. Yıldan yıla giderek artan kabilecilik örnekleri, PR yapmak yerine eleştiri yazan sinema yazarlarının festivallerden uzaklaş/tırıl/masına sebep oldu.

Festivallerin bitmeyen derdi: Kanka Kontenjanı!

2021 yılındayız, pandemi değil ama pandemi önlemleri sonlandı. Festivaller yeniden yapılmaya başlandı ve malum sorunlar eskisinden daha da beter ortaya çıktı.

Kanka Modu/Kontenjanı şu şekilde çalışıyor; bir festival yaptığınızda jürilerinizi ve konuklarınızı sizinle aynı kulüpteki insanlardan seçiyorsunuz. Kalan kısmı da, numaranızın çakılmayacağı kadar, bu işi yapan insanlarla dolduruyorsunuz. Bu sayede yarıştırdığınız filmlerden, kazandıkları ödüllere ve o filmler hakkında çıkan yazılara kadar her şeyi kontrol edebiliyorsunuz.

Biraz tuhaf bir benzetme olabilir ama festivalleri yapanlar sinemacılarımızı çoban gibi güdüyorlar. Bağımsızmış gibi görünen ama aslında öyle olmayan bir sinemamız var. Halbuki sinema en güçlü ve popüler sanat formu… 70’lerin gişe filmindeki kadar bile cesareti olmayan bu sözde bağımsız sinemayı kim suladı ve büyüttü?

Geçtiğimiz yılın Altın Portakal’ında yarışan sıradan bir filmin ödüllere boğulup festivalin en iyi filminin göz ardı edilmesi duruma en iyi örnektir. Bu filmler vizyona çıktığında ya da dijital ortamlarda izlenmeye başlandığında jürinin foyası ortaya çıkıyor ancak ödülleri kapanlar kendilerini çoktan büyük sinemacı ilan etmiş oluyor. 2019’da Bozkır, 2020’de Hayaletler… Bu filmler hak etmedikleri ödülleri aldılar. Sorumlusu kim?

Festival Yönetmeliği Neden Değiştirildi?

Jüri skandalına girmeden önce, bu yıl 58.si yapılacak olan Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin “ Ulusal Film Yarışması” ile ilgili yönetmelikte yapılan kritik bir değişikliği tartışmaya açmak istiyorum. Bu değişiklikten Aydın Sayman’ın yazısı ile haberdar oldum.

Yönetmelikteki, bağımsız sinemamızın kaderini tayin edecek kadar büyük etkiye yol açacak değişiklik şu; artık ulusal yarışmaya başvuran filmler bir “ön jüri/değerlendirme kurulu “ tarafından seçilmeyecek!

[box type=”warning” align=”” class=”” width=””]“Yarışacak filmler sanatsal yeterlilik ve yarışma yönetmeliğine uygunluk açısından değerlendirilerek Festival Yürütme Kurulu ve Danışma Kurulu tarafından belirlenir. Yarışmaya en fazla 12 film seçilecektir.”[/box]

Antalya Film Festivallerinin geçmiş elli yedi yılı içinde, az sayıda başvuru olduğu yıllar hariç her zaman başvuran filmler sinema profesyonellerinden kurulan bağımsız ön jüriler tarafından değerlendirildi.

Üstelik aynı kural belgesel ve kısa filmler yönetmeliklerine de konmuş! Bundan sonraki yıllarda aranız bu festivali yapanlarla aranızı iyi tutmanızı ve onların ittiği yere doğru gitmenizi gerektiren önemli bir değişiklik! Türkiye’de etkisi giderek artan bir yapı var. Sorarsanız, bağımsız sinemamıza en çok katkıyı onlar yapıyorlar ama benim gördüğüm şey; bağımsız sinemamızı sakatlayan, bir direniş ve uyanış sineması yapılmasını engelleyen bir etki bu.

Ulusal Yarışma artık “Ulusal” değil!

Yönetmelikteki ikinci önemli değişiklik “ulusal film” tanımını alt üst ediyor.

[box type=”warning” align=”” class=”” width=””]“Türkiye filmi” tanımından “yönetmeni veya yapımcılarından en az biri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan film” anlaşılır.”[/box]

Antalya’nın Altın Portakalı’nın direktörü olan Ahmet Boyacıoğlu aslen bir film yapımcısı. Film yapımcılarının festival yönetmemesi gerektiğini defalarca yazdım. Yönetmelikte yapılan bu değişiklik “ulusal film” kavramını parçalayarak festivalin istediği şekilde eğip bükecek. Bu yönetmeliğe göre ortak yapımcılardan biri Türk ise o film artık “Türk Filmi”, kendilerinin tabiriyle “Türkiye Filmi”. Yetiyor mu gerçekten?

Açıkça söylüyorum; yarışma seçkisi bu iki değişiklik ile direktörün kontrolüne geçecek. Antalya’da dışarıdan fonlanmış bir sinema yarışacak. Sinemacıların dışarıdan para bulup film çekmesine karşı değilim, kültür bakanlığı fonları sıkıntılı bir hal aldı ancak dış fonların etkisini arttırmak ulusal sinemanın dilini ve yönünü değiştirecek sonuçlara yol açacaktır. Bağımsız sinema mı demiştik!

Altın Portakal’ın jürisini kim seçti?

Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek yaptığı yazılı açıklamada; bu yıl Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması jürisine senarist, yönetmen, yapımcı ve akademisyen Emin Alper’in başkanlık edeceğini; Ahmet Sesigürgil, Ayfer Tunç, Gaye Su Akyol, Hazal Kaya, Muhammet Uzuner ile Senem Tüzen’in jürinin diğer üyeleri olarak filmleri değerlendireceğini belirtti.

Sektördeki hiç kimse kör-sağır değil, herkes her şeyin, hangi festivalde kimin jüri olabileceğinin farkında ama bu kadarını kimse beklemiyordu. Düşünsenize, Türkiye’nin en köklü film festivalisiniz ve jürinizde Gaye Su Akyol var!

Sosyal medya bu haberle çalkalanıyor. Kıymetli bir sinemacının günler öncesinde attığı “Kanka Kontenjanı” Festivaller bundan kurtulmalı…” tweeti de bu sayede anlam kazandı.

Bana göre, onca sektör emekçisi varken Gaye Su Akyol’un Altın Portakal ana jürisinde görevlendirilmesi, onun da bunu kabul etmesi yanlış. Bu yanlışta ısrar edebilir ve hatta seneye bir pide salonunun ustasını dahi jüriye sokabilirler, keyifleri bilir ancak festivalin zaten sallanan itibarını yerle bir ederler. Bundan öncekiler ulusal yarışmayı kaldırmıştı, şimdikiler de ulusal yarışma yönetmeliğini değiştiriyor, yetmiyormuş gibi filmleri, şarkıcılara, dizi oyuncularına emanet ediyorlar.

Bu yıl yarışıp da ödül alamayan bir sinemacının en büyük bahanesi, “jüride Gaye Su Akyol vardı” olacaktır. Bu bir tartı yapıp içine süngerden ağırlıklar koymak gibi… İmkansızlıklar içinde film çeken ve filmini festivale gönderen bir sinemacı olsam jüriyi reddederdim.

Twitter’da bu kararı sorgulayan tweetime gelen itirazlardan biri şöyleydi; sinema filminin 3 eser sahibinden birisi müzisyendir. Jüride bir müzisyenin olmaması düşünülemez. Özgün sinema müziği yapmasa da sanatsal ve entelektüel birikimi itibariyle Gaye Su Akyol güzel bir seçim bence.”

Gaye Su Akyol’un, bağımsız sinemamızı anlayabilecek ve tartabilecek kabiliyetteki sanatsal ve entelektüel birikimini sorgulamıyorum, kendisi katıldığı bir Youtube programında “sinemadan anlamam” diyor zaten ama bağımsız sinemamızda ortam müziği dışında müzik kullanımına pek rastlamıyorum artık. Hal böyleyken jüride müzik insanı olmasa da olur ama olsa bile yine sıra bu isme gelmez, hele de Altın Portakal’da hiç gelmez. Her şeyden önce, sinemaya yıllardır başarıyla hizmet eden onca müzik insanına ayıp!

Şimdi ne gereği vardı bu yazının, herkesin keyfi yerinde ama bana yazıyı yazdıran duygu şu oldu; festivalin kimi isterse jüride görevlendirme hakkı varsa benim de 15 yıldır sinema sektörü ve eserleri üzerine yazan biri olarak, bu kararı sorgulama hakkım olmalı. Öyle şeyler gördük ki, şaşkın ya da kızgın değilim ancak hayal kırıklığına uğradım.

Festivalin bu kararı neden aldığını merak ettim ve basından sorumlu Merve Genç aracılığıyla festival direktörü Ahmet Boyacıoğlu’na, “Gaye Su Akyol’u ana jüride görevlendirmenizin sebebi nedir?” diye sordum ancak soruma cevap alamadım. Konuyla ilgili bir basın açıklaması yaparlarsa yazıya ekler ya da yeni bir yazıda yer veririm.

Son söz; Türkiye’nin en köklü film festivalinde yarışan bağımsız sinemacıların filmlerini “muhabbetini ve fikrini sevdiğimiz arkadaşlardan” oluşan jürilerde heder etmek büyük yanlış. Ulusal Yarışma bölümünü dışarıdan yapımcı bulmakta mahir kişilerin filmlerine açmak ise daha da büyük yanlış.

Bu heveslere karşı durmaya devam edeceğim. Doğru söylediğim için kovulduğum ilk köy bu olmaz. Yanlışlardan dönülmesi dileğiyle… Altın Portakal’ı yeniden o görkemli ve ulusal film festivali yapın.

Murat Tolga Şenmurattolga@gmail.com

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Sinemacılar Yapay Zekaya Karşı

Yaratıcı bir işiniz olsun olmasın, “yapay zeka benim işimi nasıl
blank

Türk Sinemasının Mafyayla İmtihanı

Hemen her filmde hikâye mutlaka bir noktadan sonra mafyayla ilişkilendiriliyor