Mevzu oldukça basit aslında! Esas oğlan kötü giden bir iş ilişkisinin ardından on yıl mahpuslara düşer! İtina ile feleğin çemberinden geçer. Dışarı çıktığında karşısında daha da vahşileşmiş bir dünya bulur. Kız arkadaşını ağabeyine kaptırmış olan “ayıboğan” kıvamındaki esas oğlanımız, eski ortaklarının köküne kibrit suyu ekeceği bir intikam planına soyunur… Plan da en az filmimizin konusu kadar basittir! Önüne geleni öldür!

İlk uzun metrajlı filmine imza atan Ravi Dhar’ın sırtını yasladığı fikir aslında bu kadar dolaysız ve basit! Hiçbir girintisi çıkıntısı yok! Filminde büyük bir cömertlikle sergilediği hatun bedenleri kadar pürüzsüz! Peki, içerisinde en ufak bir özgün fikre yer vermeyi reddeden American Muscle’ı çekici kılan nedir? Ya da filmi gerçekten çekici kılan bir tarafı var mıdır? Cevabı bulabilmek o kadar da kolay değil… Hemen aramaya başlayalım o halde!

American Muscle posterAslında soruları derinleştirebilmek pek de mümkün değil! Nitekim filmin de derin olmak gibi bir kaygısı zaten yok! Tıpkı 10 yılını hapiste geçirdikten sonra kafayı tırlatan şaşkın dazlak John’un da altını itinayla çizdiği gibi; gün, bu genç psikopatın günü ve bu kutlu günde yeteri kadar kan akıtmayacak olmasının kendisini büyük bir buhrana sürükleyeceği de aşikâr!

John’un “Kutlu Vahşet Günü”, daha hapisten çıktıktan birkaç dakika sonra son sürat şekillenmeye başlıyor aslında. Amerikan Tanrıları, esaretten kurtulduğu anda ona cabrio arabayla güney dolaylarından geçmekte olan bir kadın yolluyor. Bu noktadan sonra John’un pek de “olağanüstü sayılmayacak” intikam öyküsüne dalmaya başlıyoruz. Eski kız arkadaşının, ağabeyi ile işi pişirdiğini öğrenen portatif buldozer John, birkaç saat içerisinde önüne dikilen bütün hasımlarının pekmezini akıtmaya ant içiyor ve bu yeminini de büyük bir güven ve özveriyle yerine getirmeyi başarıyor!

Film, bir tarafta John’un intikam öyküsünü anlatırken diğer yandan da, genç adamın hapse giriş sürecini flashbackler eşliğinde izleyiciye sunuyor. Bu pek de dengeli olmayan geçmiş ile günümüz paslaşması, pek de sürpriz sayılmayacak bir finalin taşlarını döşemeye yardımcı oluyor bir nevi. Sürpriz mi? Hadi canım! Onun yerine kopan dillere, dağılan suratlara, kırılan boyunlara ve tabi dik duran penislere ne dersiniz?

American Muscle için şu yapış yapış tabiri kullanmayı arzu ederdim: “Güney’in çorak arazisinde geçen ve izleyici büyük bir şevkle hikâyeye davet eden fiyakalı bir modern western örneği!”. Açıkçası genç yönetmen Ravi Dhar’ın buna benzer bir amacı var mıydı bilinmez fakat yer yer kendisini solutan Sam Peckinpah öykünmesini de görmezden gelebilmek imkânsız! Modern Western teşbihinde ya da filmin ilk etapta akıllara Peckinpah’ın kendine has sert stilini getirmiş olmasında da büyük bir sıkıntı yok. Nihayetinde film, Peckinpah filmlerini aratmayacak kadar kan akıtıyor akıtmasına ama aynı inceliği ve işçiliği burada aramak biraz yersiz.

American Muscle 1

American Muscle, ansızın inen fermuarlar ya da John’un yerli yersiz şahlanan penisi kadar doludizgin bir aksiyon vadetmiyor orası kesin! Düpedüz dekmancılık kokan karambol koreografiler, ders maiyetinde kabul edilebilecek kötü oyunculuklar, gereksiz zaman atlamalarıyla kafayı bulandıran sinemasal hamleler göz önünde bulundurulduğunda filmin ibresi “seyir zevki veren kötü film” kulvarından “katlanılması zor kötü filmler” klasına kayıyor. Yine de 74 dakikalık kısa sayılabilecek süresi kendi adına büyük bir avantaj olarak görülebilir. Nihayetinde amaç, çiğ bir intikam resitali servis etmekse American Muscle’ın en azından dişe dokunmayacak öyküsünü işe yaramaz teferruatlarla gereğinden fazla boğmamış olması büyük bir avantaj!

Ana karakterimiz John’a bakacak olursak eğer. Karşımızda belki de son yıllarda görüp görebileceğimiz en itici “vigilante” duruyor! İkinci sınıf aksiyon sinemasının kendine has bir şöhrete sahip ismi Nick Principe’in ete kemiğe büründürdüğü John karakteri, dürüst dövüşmeyi bilmeyen, beceriksiz ve elbette ki karizmadan zerre kadar nasibini almamış bir karakter. En büyük avantajıysa deli fişek enerjisi ve korkutucu cüssesi! Bu yanıyla filmin belki de tek orijinale yakın tarafını dolduruyor tek başına! Kan konusunda oldukça cömert olan filmin kıyım makinesi olan John; en azından seyirciyi gıdıklayabilecek birkaç şık hamleyi yaparak bütün dikkatleri üzerine çekmeyi ve günün yıldızı olmayı başarıyor!

Yine kabul etmek gerekir ki, ara sıra ucuz tatlara parmak banmak isteyen sinemaseverler için bile American Muscle’da çekici bir taraf bulabilmek oldukça zor! Böylesine basit bir meseleyi, olabilecek en gereksiz kurgusal karmaşayla anlatmaya çabalaması, filmin o ucuzluktan kaynaklı kendine has lezzetini ekşitmeye yetiyor. Özetle American Muscle, eğlence vadetmiyor belki ama izleyiciyi eğlendirebilecek pek çok fikrin direğinden dönüyor adeta!

American Muscle poster 2

blank

Fatih Yürür

İlk sinema deneyimi, bir Stephen King uyarlaması olan “Geri Döndüler” olmuştur. Yazmaya başladığı dönem ise aslen lise yıllarıdır. Saçma sapan korku hikayeleri kaleme almaktadır ve asıl amacı bir gün bunları görselleştirebilmektir. Çeşitli platformlarda oyun incelemeleri ve film eleştirileri yazar. Yaratmış olduğu RüyadaM adında bir animasyon ve çizgi hikaye karakteri bulunmaktadır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Kült Filmler Zamanı: La Haine (1995)

La Haine'de asıl hayranlık verici olan şey; gettolardaki azınlıkları simgeleyen
blank

Metalcilerin Gözdesi: The City of the Dead (1960)

Cadı sosu ilave edilmiş bir Lovecraft öyküsünü andıran The City