D@bbe’ye kadar keşfedilmemiş bir alan cin korkusu… Hasan Karacadağ bu alanı keşfettikten sonra öylesine popülerleştirdi ki, Asya korku sinemasının kuyudan çıkan uzun saçlı kız ikonuna saplanıp kalması hadisesinin bir benzeri gerçekleşti diyebilirim. “Korku filmi” çekmek için yola çıkan herkesin elinde bir cin hikayesiyle çıkıp gelmesi şaşırtıcı olmadı.
Zaman içinde seyircinin cin hikayelerine karşı duyarsızlaştığını/duyarsızlaşacağını düşünüyorum. İlk filmini çeken Özgür Bakar bu endişenin farkında olarak Ammar’ı sadece ayetlerden, hocalardan, muskalardan ibaret bir film olarak düşünmemiş. Devrimsel bir yenilik getirmek için yola çıktığını da düşünmüyorum. Ammar, bu tür korku hikayeleri için hala geçerli bir şablon sunan Evil Dead (Kötü Ruh) filminin asıl hikayesine yamanmış bir cin macerası…
Ammar’da da tıpkı Evil Dead filminde olduğu gibi 3 kız, 2 erkekten oluşan 5 kişilik bir arkadaş grubu hafta sonu için uzak bir noktadaki eve yerleşiyor, evin içinde saklanmış olan kadim kötülük ortaya çıkıp gençleri avlamaya başlıyor, Evil Dead filminde tüm belayı musallat eden makaralı teybin ikamesi olarak burada bir ses kayıt cihazı var vs.
Bunlar çok önemli tespitler değil. Özgür Bakar, Evil Dead filminden etkilendiğini zaten saklamazken hikayeyi kendi cin korkusuna çevirebilmek için elinden geleni yapmış ve orijinal bir finale ulaşmak adına özellikle çözüm kısmına pek çok “twist” eklemiş. Arka arkaya gelmese daha etkileyici olabilecek bir final bölümü oluşabilirdi ancak Ammar’a bir ilk yönetmenlik denemesi olarak baktığımızda anlayışla karşılanabilecek türden bir “oyuncakçı dükkânına düşmüş çocuk” rejisi mevcut filmde…
Ammar, korku filmlerine meraklı, türü takip eden bir sinemacının elinden çıkmış. Önceki yıllarda izlediğimiz Mühürlü Köşk ya da Konak gibi başarısızlıkların çok ötesinde… Multi milyon dolarlık Hollywood korkularında bile sırıtan CGI efektlerin oldukça dozunda ve başarılı bir uygulaması da mevcut. Finaldeki Ammar’ı uzun yıllar önce izlediğim Life Force filminin vampirlerine benzetmeme rağmen bu çabanın hakkını teslim etmem gerekir.
Oyuncular arasında ismi öne çıkan biri yok ancak Karacadağ filmlerinde mevcut bir “Gerçek Kesit performansı”nın ötesinde, elinden geleni yapan ve bizi oyuna inandıran bir aktörlük/aktrislik çabası görülüyor. Korkutma çabasının komediye dönüşmemesi için bu çok önemli. Filmin en büyük sıkıntısı, süresi… Giriş kısmında düzgünce ve seyircinin ilgisini koruyarak akan hikaye, elindeki zamanın 3/2’sini harcayınca tüm serme ve çözülme kısmı son yarım saate sıkışıyor. Burada hikayedeki atlama kurgunun dahi örtemeyeceği kadar bariz. İçinde tekinsiz ev, cinler ve şizofreni olan bir senaryonun daha fazla zamana ihtiyacı var.
Son söz; Özgür Bakar’ın Ammar’ında Alper Mestçi’nin Musallat’ta elde ettiği türden yarım kalmış bir başarı var. Türk sinemasının en ihmal ettiği alan olan korku türünün değerli bir yönetmen kazandığını düşünüyorum. Cinlerin her yerden fırladığı, kitapların havada uçuştuğu tam bir Poltergeist kabusuna dönüşen sekans beni oldukça umutlandırdı. İşin hikaye yazma ve bunu gereken sürede çekme kısmına da dikkat edilirse, Özgür Bakar’ın elinden çok daha iyi filmler izleyeceğiz demektir. Ammar, kusurlarına rağmen Türk korku sinemasının izlenmesi ve anlayış gösterilmesi gereken bir örneği olmuş.
İlk yayınlanma: http://www.beyazperde.com/filmler/film-226688/elestiriler-beyazperde/