Amsterdamned, Dick Maas tarafından yazılıp yönetilmiş, 1988 yılı mahsulü, Hollanda yapımı bir film.

afis51951 doğumlu Hollandalı yönetmen kariyerinin başında televizyon için filmler çekti. İlk önemli çıkışını 1983 tarihli De Lift (The Lift) isimli garip korku filmi ile yaptı. Kendi kendine hareket etmeye başlayıp etrafına dehşet saçan bir asansörün başrolde olduğu bu film, Maas’ın ismini Avrupa ve Amerika korku sineması piyasasında duyurdu. Sonrasında Flodder isminde bir komedi seriyaline imza atan Maas, bunların arasına bu yazıya konu olan Amsterdamned’i sıkıştırdı. ‘Remake’ canavarı ABD’nin pençesinden kurtulamayan Maas, De Lift‘in (1983) yeniden çevrimini Down (2001) ismiyle İngilizce olarak çekti. Kadrosunda Naomi Watts, Michael Ironside, Dan Hedaya, Ron Perlman gibi isimleri barındıran Down başarısız olunca ülkesine döndü. Bir süre sessizliğe bürünse de Moordwijven (Killer Babes, 2007) isimli komedi ile sinemaya geri dönüş yaptı. 2009 senesi içinde vizyona girmesi beklenen Sint‘i merakla bekliyorum.

Hemen girişte, daha yazılar akarken, suyun altından gezinerek kurbanını arayan dalgıç katilimizle beraber hareket eden kamera sayesinde, Amsterdam’ın meşhur kanallarında bir gezintiye çıkarız. Yönetmen izleyenlere bedavaya bir şehir turu armağan eder. (Katilin gözünden çekilen bu sahnelerde, alıp verdiği nefesin müzik ile birleşiminden çok etkilendim. Müthiş.) Bindiği takside, taksicinin fazla mesai yapması için biraz fazla ısrarcı olması sonucu kendini taksiden dışarı zor atan bir fahişe, katilimizin ilk kurbanı olur. Fahişeyi defalarca bıçakladıktan sonra yanına alarak Amsterdam’ın kanallarında kaybolur. Cinayetin tek görgü tanığı o sırada oralarda gezinmekte olan evsiz bir kadındır. Ama onun ifadesi de pek işe yaramaz: cinayeti büyük siyah bir yaratığın işlediğini söyler. Ertesi sabah şehir turu yapan turistik bir tekne kanaldaki köprülerden birinin altından geçerken köprüye baş aşağı asılmış cesedi görür. Zamanında duramayan tekne cesede çarpar ve kanlar içindeki ceset teknenin camlarla kaplı üst kısmında gezinir. (Gene müthiş bir sahne.)

O esnada banyoda dinlenmeye çalışan dedektifimiz Eric Visser’in (Huub Stapel) kızı ile yaptığı sohbet sırasında kızının bisikletinin çalındığını öğreniriz. Bu bana Amsterdam’da yaşayan bir arkadaşımın anlattığı bir olayı anımsattı. Amsterdam’da bisiklet hırsızlığı çok yaygınmış ve genelde çalınan bisikletler belli bir parkta ikinci el olarak satılırmış. Bu yüzden bisikleti çalınan biri ilk olarak o parka giderek uygun bir fiyata bisikletini geri alırmış. (Ben anlatanın yalancısıyım.) Bu bana sanki bisikletlerden alınan, biraz farklı bir vergi sistemiymiş gibi geldi. En azından paranın nereye gittiği belli. Ülkemizdeki gibi nereye gittiği belli olmayan zottirik isimli vergilerden daha adil gibi görünüyor. (Bu arada “zottirik”in K. Evren’in Harp Okulu’ndaki lakabı olduğunu biliyor muydunuz?)

cats

Konu çok dağıldı. Filme dönelim. Kanallar sayesinde kazandığı serbest dolaşım hakkıyla bütün Amsterdam’a terör estiren dalgıç seri katil, cinayetlerine devam ederken arkasında pek iz bırakmaz. Dedektif Eric Visser’in katili yakalamak için elindeki ipuçlarından çok şansa ihtiyacı var gibi gözükmektedir.

Benzer örneklerine pek çok ülke sinemasında rastlanan “katil kim” ana sorusunun hakim olduğu polisiyelerden biri Amsterdamned. Her polisiyenin olmazsa olmazlarından biri olan kovalamaca sahneleri, elbette ki bu filmde de var. İlk olarak vasatın altında kalan bir araba kovalamacası bir parça burun kıvırtsa bile, hemen akabinde gelen Amsterdam kanallarındaki sürat teknesi kovalamacası, eminim ki türe düşkün bünyeleri tatmin edecektir.

Başroldeki dedektif Eric Visser rolünde Huub Stapel, Dirty Harry Callahan tadında bir karakter oluşturmakta sıkıntı çekiyor. Gerçi filmdeki bütün oyunculuklarda biraz sıkıntı olduğundan Stapel’inki ekstra olarak göze batmıyor. Aksine eğlenceli olduğu bile söylenebilir.

Genelde ülkemizde her kesimden insanın seyretmekten keyif aldığı bir tür olan polisiyeye Hollanda’dan bir ses, bir nefes Amsterdamned. Giallo ile polisiye arasında, hassas bir noktada duran film, başrolde olduğu su götürmeyen Amsterdam’ın etinden, sütünden sömürü seviyesinde sonuna kadar faydalanıyor. Belki de bana çekici gelmesinin sebebi budur. Zayıf noktalarımdan biri Amsterdam. (Sanırım yazıyı burada bitirmeliyim, samimi itiraflar kısmına geçmek üzereyim gibi, bitti.)

Öteki Sinema için yazan Murat Kızılca

adf

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

1 Comment Bir yanıt yazın

  1. Bu filmi mutlaka izlemelisiniz. İzlemeye değer filmlerden biridir… Teşekkürler Oteki Sinema.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Death Race (2008)

Death Race filmi 90’ların aykırı video oyunu Carmageddon’a ilham kaynaklığı
blank

Woody Allen Sinemasında Yeni Bir Aşama: Hannah and Her Sisters (1986)

Hannah ve Kız Kardeşleri, Woody Allen’ın olgunluk döneminin en parlak