Ulusal Yarışmasız Antalya Film Festivali başladı. Pek çok sinemacı, sinema meslek örgütleri ve basın mensubu Türk sinemasına gösterilen bu hasmane tutumu kabullenmeyerek kararı protesto etti, festivale de katılmadı. Katılanlara lafım yok; herkesin kendi hesabı var ama neyse ki İstanbul’da, kararın Ankara’da alındığına emin olduğum, ulusal yarışmasız festival düzenleme saçmalığına alternatif bir etkinlik başladı.
Kaan Müjdeci’nin önderliğinde birleşen sinemacılar ve sinemaseverler kendi festivallerini Beyoğlu sinemasında başlattılar. Harika bir açılış ve ardından gösterilen Gurbet Kuşları filmi… Etkinlik boyunca, akçe peşine düşmeyen pek çok film yarışacak. Şahan’a arka çıkıyor diye katranlara bulanan Onur Ünlü burada prömiyer yapıyor mesela… Salon yine dolup taşacak. Evet, onun 2017 filmografisi hayli enteresan neredeyse bir şaka gibi ama neden bu kadar çok film çektiğini biliyorum. Yine sinema sevdasından gelen borçları var, karınca gibi çalışmak zorunda!
Peki ya Antalya… Kimseye sormadan ulusal yarışmayı kaldıranlar ne yapıyor. Kültür bakanlığı desteğiyle AKP’li belediye tarafından yapılan festivalin yandaşlığını sorgulamak abesle iştigal olur ancak bu kadar ileriye gideceklerini kimse tahmin etmiyordu. Filmler zaten otosansür belasından nasipleniyordu, TRT TV filmleri ile ivmelendirilen evcil sinemacılar ve hikayeleri bile yetmedi (büyük ödülleri kazanan Mavi Bisiklet’i kim hatırlıyor?). İş, podyum protestolarını (sansürlenen Tolga Karaçelik ve Nadir Sarıbacak konuşmalarını hatırlayın) bertaraf etmeye kadar geldi ve ulusal yarışma puff!
Neymiş, Cannes’da, Venedik’te, Berlin’de, hiçbir büyük festivalde ulusal yarışma diye bir şey yokmuş! Özenti ve marka düşkünü bir festival çetesinin ellerine teslim edilen Türk sinemasının kalesi Antalya işte bu saçma fikirle ki bu tamamen bahaneden ibarettir, asıl mesele sinemacıları evcilleştirmek, donanarak ortaya garabet bir eser çıkardı. Antalyalılar bu işe ne diyor? Kimsenin onların fikrini sorduğu yok ki! Sanki bu Fransızların film festivali… Ulusal yarışmalı büyük festival olur muymuş… Laflara bak, gören de bunları sinemayı biliyor sanır. Ya da bir başka deyişle ; ulusal sinema-sinematek kavgası hala devam ediyor.
Kaç kez yazdım, yine yazıyorum; Antalya, Cannes ya da başka bir festival değil, hiçbir zaman uluslararası bir önemi olmadı ama ulusal sinemanın en önemli değerlendirme etkinliğiydi. Bunu önemsemek yerine çakma bir gösterişten medet ummak yıllar sonunda bir felakete yol açtı. Bu yıl ‘sakıncalı’ bir sinema yazarı olduğum için gitmedim ama zaten son 3 yılın festivali can çekişiyordu.
Bakın size yazıyorum; Türkiye’de düzenlenen festivallerin çoğunda, para kazanma, siyasi güç elde etme, ağı genişletme ve benzer bencil çıkarlar gözetilir. Sinema ve sinemaseverler bu işin bahanesidir. ‘Şunlara 3-5 film gösterirken biz de yolumuzu bulalım’ kafasıyla festival yaparlar. Yerel siyasiler de gelen ünlülerle fotoğraf çektirip yemek yemekten keyif alır ve bu devran böyle devam eder. Yıllar içinde oluşmuş bir de festival çetesi vardır ki bu insanların neden hala el üstünde tutulduğunu anlamıyorum. Bu yıl Malatya’dan yana çok umudum vardı. Yeni ekip, taze fikirler bekliyordum ama karşıma yine aynı isimler çıkıverdi. Bu beni o kadar üzdü ki, festivale gitmeme kararı aldım ve bu bir düşmanlık olarak algılandığından dostlarımla ayrı düştüm. Oysa ki o insanlar yıllarca ‘Murat hep doğruları yazıyorsun bir tanesin bu sektörde’ demişlerdi. Doğrular onlara döndüğünde kızdılar. Canları sağolsun…
Şimdi gelelim İstanbul’da, Beyoğlu Sineması’nda düzenlenen ulusal yarışmaya… Demek ki neymiş, cin olmadan adam çarpmayacaksınız! Siz ulusal yarışmayı kaldırırsanız onu alır başka yerde yaparlar. Sinema sizin değil, festivaller sizin değil. Bilmiyorsanız böyle de güzel öğretiverirler. Sinema, sinema yapanlara ve onlardan da çok sinemaseverlere aittir.
Kaan Müjdeci’yi dün tesadüfen etkinliğin kapanışının yapılacağı mekanda gördüm, ayaküstü lafladık. Yaptığı şeyden gurur duyuyor ve çok heyecanlı… Ben de onunla övünüyorum, bu genç sinemacı hepimize yol gösteriyor ve bazı şeylerin sahipsiz olmadığını hissettiriyor. Beyoğlu Sineması’nın yeni sahipleri olan Cem Altınsaray ve Utku Ögetürk’e de alkış zira salonsuz festival olmaz ve Beyoğlu sineması ulusal yarışmaya çok yakışıyor.
Okurlarımdan ricam; Beyoğlu Sineması’nı ve orada düzenlenen sansürsüz ulusal yarışmayı yalnız bırakmayın. Antalya’ya yuvalanmış ve başkanı efsunlamış festival çetesi de bunu görsün ve meselenin deniz-sahil-otel-yemek değil sinema olduğunu anlasın!
Son söz; Antalyalıların bile ciddiye almadığı çakma festivali takip etmek üzere Antalya’daki arkadaşlarıma iyi tatiller dilerim, sinema burada!