Antlers (Boynuzlar), Guillermo del Toro yapımcılığında (ve vizyonunda) bir Scott Cooper korkusu. Scot Cooper takibimde olan bir sinemacı, buna sebep olan çok sevdiğim bir filmi Hostiles’ı çekti ve gelecekte yapacağı işler için radarıma girdi ancak korku sineması meraklıları umutlanmasın, dağ fare doğuruyor. Film, Nick Antosca’nın The Quiet Boy adlı kısa öyküsünden uyarlanmış ve ne yazık ki o kısa hikâyeyi sündürerek uzun metraja çevirmekten ve etkileyici bir yaratık tasarımı sunmaktan başka pek bir numarası yok.
Boynuzlar, gizemli ve içine kapanık bir öğrenciyle iletişim kurmaya çalışan genç bir öğretmenin hikayesini konu ediyor. Julia, “meraklı bir başkarakteriniz yoksa korku filmi çekemezsiniz” önermesine uygun bir karakter. Julia, Oregon’un sakin, küçük bir kasabasında öğretmenlik yaparken baba tacizi içeren çocukluk anılarıyla da mücadele ediyor. Gizemli bir öğrenci olan Lucas ile yakınlaşmaya çalışan Julia, kasabanın polis şefi olan (ve aynı tacizden mustarip olmasına rağmen hayata tutunabilen) erkek kardeşi ile birlikte öğrencisinin sakladığı sırrı ortaya çıkarmaya çalışıyor. Ancak Lucas’ın herkesten sakladığı sır, sadece kendisi için değil tüm kasaba için tehlike oluşturacak gibi…
Çok fazla aynılık içermemekle birlikte belki de kadim yaratık korkusu olması sebebiyle, Boynuzlar’ı yıllar önce izlediğım The Relic’e (1997) benzetiyorum ancak o çok daha iyi genişleyen bir öykülemeye ve güçlü bir finale sahipti. Boynuzlar ise başarılı görüntü-sanat yönetmenliğine ve tür sinemasının güncel (ve sakin) anlatım biçimine sahip olmasına rağmen akılda kalacak bir iş olmaktan uzak.
Bunun en büyük sebebi, Scott Cooper’ın, bir yaratık-canavar filmi çekme hevesini aile draması yapma tuzağına düşerek terk etmesine bağlıyorum. Boynuzlar, kıyıda kenarda bir Amerikan kasabası tasviriyle başlıyor. İş olanakları daralmış, kimsenin yaşamak istemediği, sert iklimli bir kırsal bölge, başarısız sanayileşme denemeleri ve yitirilmiş iş olanakları sonucunda parçalanmış aileler, yetim gibi büyüyen çocuklar, kasabayı yıllar önce terk ettiği halde geri dönenler ve onların çocukluk kâbusları…
Filmin böyle zengin bir arka plana sahip oluşu, onun klişeden ibaret bir iş olmasını engellemiyor maalesef. Özünde dehşetle anlatılması gereken, kan-revan içinde bir öykü olan Boynuzlar, bu atalet içinde “biz bunun çok daha iyilerini izledik” dedirten bir işe dönüşüyor.
Daha geniş yazayım; Kısa öyküde bu temalar şöyle bir geçiliyor ancak Nick Antosca lanete odaklanmayı deniyor ve başarıyor. Scott Cooper ise laneti zenginleştirip, büyütmek ve dehşeti arttırmak şöyle dursun, toplumcu bir korku filmi çekme hevesinde mi ne, finale kadar seyirciyi Amerikan rüyasının negatifi ile oyalamayı deniyor. Finale yakın bir noktada aslında tür seyircisinin sevdiği bir canavar filmi çektiğini hatırlıyor ancak o kısmı da aile duygusallığı ile tüketiyor. Böylelikle eline geçen etkileyici bir Kızılderili laneti filmi (belki de yeni bir Hayvan Mezarlığı) çekme şansını da yitiriyor.
Boynuzlar, parçalarıyla son derece etkileyici bir iş ancak bu parçaları arada tutan iyi bir senaryoya ve tempolu bir kurguya sahip değil. Başladığı noktadan daha sıkıcı bir finalde bitiyor ve seyircinin aldatılmış hissetmesine yol açıyor. Sağlam bir jumpscare sahnesi dışında korkutmayı başarabildiği tek bir an yok. Filmdeki karakterler, mekanlar, iklim ve başka her şey sıkıcı ve kasvetli.
Boynuzlar, bu haliyle bazı tür sineması festivallerinde ilgi görebilir, ödül alabilir ama bu kadar. Bu filmi ancak, işin arkasındakileri ve ünlerini düşünerek değil, öylesine karşınıza çıkmış bir tür hikayesi olarak izlerseniz sevebilirsiniz. İyi seyirler…
Murat Tolga Şen – murattolga@gmail.com