Bu iki bölümü birlikte incelemek istedim, çünkü diziye yeni bir karakter kazandırmak için iki bölüm arasında bir bağ kurdular. Kim bu karakter derseniz, zaten bu yazıyı okuduğunuza göre cevabını da bilirsiniz: DC evreninin en obsesif karakteri olan Cupid.
Üçüncü sezonun 6. bölümü olan The Guilty’de Starling şehrinin suçlularına korku saçan yeni bir düşmanla karşılaştık. Kurbanlarını avladıktan sonra tavana asan bu cins, yoluna çıkanların iyi ya da kötü olmasına pek aldırmayan, karanlık bir “vigilant” profili çiziyordu. Eğer Predator serisini izlediyseniz, uyuşturucu kartelinin tavanlardan sarktığı bölümden bir Predator 2 havası almamanız imkânsız. Katilimiz de bir “avcı” gibi ilerleyerek, kurbanlarını avlayan bir avcı edasıyla iz bırakıyordu zaten. Yere Arrow için yazıldığı bariz olan “Guilty” mesajı da Oliver’ın Starling’e dönüş zamanlarını simgeleyen bir çağrıydı adeta: “You have failed this city. You’re guilty!”
Bu bölümün ikinci taşıyıcı kolonu, Laurel ve hocası Wildcat arasındaki ilişkiydi. Laurel için yalnızca kendini eğiten bir dövüş hocasından fazlası olduğunu gördüğümüz Wildcat’in kedi kakasıyla dolu geçmişi Arrow ve ekibini Cupid’e ulaşan yola çıkardı. Bu kolonu kesen kiriş ise Roy’un “Sara’yı öldürdüğünü sanarak” önce Felicity’e, sonrasında da tüm ekibe açılmasıydı. Evvelki incelemelerimde, bunun pek mümkün olmadığını fakat yapımcıların böyle düşünmemiz için çaba sarf etmesinin altında, başka bir neden aradığımı söylemiştim. O neden Thea dışında hiçbir etkileşimi olmayan, lüzumsuz Ray karakterine Oliver’la bir bağ kurmakmış. Eh, hiç yoktan iyidir gerçekten. Böylece Ray uykusuz ve kırmızı bir eski sevgiliden daha fazlası olmak için bir adım attı en azından. Belki artık yüzündeki geçmek bilmeyen somurtuşu yok etmek için de bir şeyler düşünürler…
Son sezon Flashback’lerin kalitesi açısından özellikle ikinci sezonun yanına bile yaklaşamaz. Slade Wilson ve ada, içimizdeki Lost tellerini titretmesi sebebiyle zaten muazzamdı. Yine de günümüzde olup bitenlere sarı bir mola verdiği için Flashback’lerin mevcudiyetine müteşekkirim. Oliver’ın geçmişini farklı perspektifleriyle izlemek, ikinci sezondaki gücüyle olmasa da dizinin devamlılığını güçlendiren bir şey. Geçmişte geçen sahnelerde DC’nin ARGUS hikâyelerine bir sürü gönderme var, fakat bölümün en güzel göndermesi okunun ucuna boks eldiveni takan Arrow’du. Çizgi romanda bunu sık sık yapmasının nedenini şöyle açıklıyordu Green Arrow: “Bunu yapıyorum, çünkü bu tipleri yumruklamak istiyorum!”
Bölüm sonunda Ted’in (Wildcat) eski yancısı Isaac’in tüm bu gösterinin arkasında olduğu anlaşıldı. Kendisi koca kahverengi gözleri ve berbat deri ceket seçimiyle Ted’e komplo kuran kişiydi ve Roy’a Arsenal adını koyma görevini başarıyla tamamladıktan sonra, büyük resimden yavaşça silindi. Evet, Roy Harper “Red Arrow” ismiyle biliniyor ama onun bir başka ismi de “Arsenal.” Suicide Squad’ın da bir üyesi olan Arsenal, Roy Harper’ın mızmızlığından eser taşımıyor, bu nedenle Roy’un artık daha etkin ve işe yarar bir karakter olacağını öngörebiliriz.
Ve bölüm sonunda “I’m Cupid, stupid.” Repliğiyle yazının başında “obsesyon” tacını giydirdiğim Cupid çıkageldi. Zaten bölüm aralarında bariz bir şekilde suç mahallinde hatunumuzu görmüştük. Ve üçüncü sezonun 7. Bölümü “Draw Back Your Bow’da” tüm enerjilerini yeni karakterin üzerinde harcadılar. DC evrenindekine benzer bir orijin öyküsüyle diziye kattıkları Cupid, gerçekten Green Arrow’un kendisini kurtarmasıyla ona “takıntılı hale” geliyor. Fakat olayların Mirakuru felaketiyle bir ilgisi yok aslında.
Carrie Cutter “Cobalt” adlı son derece gizli bir görevde çalışan özel harekât timinin bir üyesi. Bir gün Gürcistan’daki bir görevde korkunç bir deneyim yaşıyor ve gönüllü olarak kendisini “korkusuz” hale getirmesi planlanan bir deneye katılıyor. Bu deneyin sonucunda tüm duygularının yoğunluğu insanüstü seviyeye çıkıyor, özellikle de “aşk” ve “tutku” duyguları tavan yapıyor… Kendisine Cupid adının verilmesinin asıl nedeni bu, kalp şeklindeki okları kullanması değil :) Dizide bu öyküyü biraz değiştirmişler ve Arrow’un zaman çizelgesine uygun hale getirmişler ki gayet iyi olmuş. Yay / Ok kullanmasının nedeni de Arrow’u etkilemek istemesi bu arada, alelade bir seçim değil. Kendisinin kalıcı olacağı son derece bariz, çünkü karakter için özel bir jenerik yapmalarının yanı sıra, göründüğü sahnelerde çalması için özel bir müzik bestelemişler. Person of Interest’teki Root’un da öylesine bir villain olmadığını, her göründüğünde özel bir müzik çalmasından anlamıştım. Hislerim beni yanıltmaz :)
7. bölümün ikinci esas mevzusu Felicty ve Ray Palmer arasındaki ilişkiydi. İzleyiciler “Olicity” birlikteliği için çıldırırken, hatta ikili için Oliver & Felicity diye siteler falan açılmışken, o beyaz peynir gibi torsosuyla Palmer’ın çıkıp gelmesi hüzün verici oldu tabii. Arrow’unkine benzer bir düzenekle vücut çalışırken, Felicity’nin şaşkınlık krizi geçirmesi de komikti. Oliver’ın Diggle’ın sözünü dinleyerek, Felicty’e açılmaya gittiği sırada Palmer’la öpüşmelerini izlemek zorunda kalması da aynı derecede kederliydi. Ama Black Canary & Arrow aşkı yaşanacaksa, Felicty’nin şansını Palmer’la denemesi daha doğru olur tabii. Fakat bu kadar muazzam bir ikilinin yanında, en azından fan’lerin gözünde “At Suratlı Laurel’ın” hiçbir şansı olacağını sanmıyorum.
Palmer’ın A.T.O.M. Exo-Suit’ine de şöyle bir değinirsek, genel olarak fena olmayan iki bölüm izledik. Ama Arrow’un ilk iki sezonundaki yüksek entrika dozu şimdilik damarlarımızda dolaşmadığı için, üçüncü sezondan beklediğim tadı alamıyorum. Bakalım, yaklaşan Flash cross-over’ı Arrow’a ihtiyacı olan hızı verecek mi?
Herkese iyi seyirler.