Hala üzerinde gerçek bir fikir birliğine varılamamış bir sorudur…Fotoğraf bir sanat mıdır? Bu sorunun her iki tarafında yer alan isimler de fikirlerini ateşli bir biçimde savunmaktadırlar. Günümüzde fotoğraf, öyle uç noktalara ulaştı ve bu uç noktalarda öyle etkileyici kompozisyonlar vücut bulmaya başladı ki, artık fotoğrafın bir sanat olarak kabul edilmesi görece etkenini de yok edecek düzeye erişti.

blankGregory Colbert’in uslubunu ve görüşlerini az da olsa bilen kitle ise onun eserlerinin salt fotoğraf karesi içerisinde kısılıp kalmadığını bilir. Colbert’in peşinde olduğu yer yer bir ağıt, yer yer neşeli bir fısıltıyla kulaklarımıza çalınan bir şiirdir. Doğanın ve insanın şiiri ya da doğa ile insanın yeniden bir araya gelme isteğine duyulan özlemin şiiri…

Gregory Colbert’in etkileyici görüntülerine katmış olduğu hareket ile birlikte bütün mevcut konularına nefes aldırarak oluşturduğu Ashes And Snow ise, yedinci sanat söz konusu olduğunda izleyicisine anlattığı hikayenin üzerinde boylu boyunca düşündürecek materyalinin tamamını görselliği ile sunabilmesinin başarısını taşıyor üzerinde. İşte bu noktada sinemanın anlatısı ile fotoğrafın görsel kaygısı, bambaşka bir istasyonda mevzileniyorlar adeta! Barış yanlısı kelamları ile nam salan Colbert’in bu şiirsel inşası, her adımda izleyiciyi daha fazla saran bir rüyaya dönüşüyor.

Hem doğa ile hem de kendi ile savaşım halinde olan insanoğlunun, tüm dünyevi ideallerinden arınıp kendisini yeniden doğaya teslim etmesi; doğanın işleyen mevcut düzeni içinde hiç bir çıkıntıda bulunmadan bu sistemi benimsemesi Colbert’in öncelikli sevdalarından birini oluşturuyor. Fotoğraf çalışmaları ve diğer grafik örneklerde anlatmak istediğinin en ferah halini Ashes and Snow ile başarıyor Colbert… Üstelik izleyicisinin benzerine az rastlayabileceği bir görselliğe tanık olmasını sağlayarak da cömertliğini esirgemiyor.

Ashes and Snow hazırlık dönemini işin dışında tuttuğumuz zaman 10 yıldan uzun bir süreye yayılan çok ülkeli ve çok kollu bir “dinamik” foto maraton olarak düşünülebilir. İnsan ve doğa arasındaki münasebeti olabildiğince arı bir şekilde objektifine taşımayı başaran Colbert’in, bu çalışması sadece görsel sanatlar söz konusu olduğunda değil; genel anlamda “sanat nedir?” ya da “ne olmalıdır?” soruları üzerinde de takipçilerini düşünmeye sevk eden bir yapım. Bir insanın imgeleminden doğal bir şiir diyebilmenin de abestle iştigal hiç bir yanı yok.

Ashes And Snow, görselliği ile izleyicisini adeta hipnotize ederken, genel renklerinden arındırılmış bile olsa doğanın insanı kucaklamasına, ya da insanın doğayı reddetmekten vazgeçmesine duyulan sessiz bir özlem aslında. Yedinci sanatın bir nevi diğer sanat dalları ile ahenkli bir alışverişi söz konusu olan… Bir özlem… Bir temenni… Önce kendimize duyduğumuz özlem… Sonra ise doğaya…

blank

Fatih Yürür

İlk sinema deneyimi, bir Stephen King uyarlaması olan “Geri Döndüler” olmuştur. Yazmaya başladığı dönem ise aslen lise yıllarıdır. Saçma sapan korku hikayeleri kaleme almaktadır ve asıl amacı bir gün bunları görselleştirebilmektir. Çeşitli platformlarda oyun incelemeleri ve film eleştirileri yazar. Yaratmış olduğu RüyadaM adında bir animasyon ve çizgi hikaye karakteri bulunmaktadır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Cehennemin Dibi: The Cove (2009)

Louie Psihoyos’un yönettiği The Cove, Uluslararası Balina Komisyonu (IWC) tarafından
blank

Benim Çocuğum (2013)

Oğlum kızım değil, benim çocuğum. Çocuğunuz, bir gün gelip erkek