Asya’nın Vampiri Bir Başka Olur
“Vampirler, 1700’lü yıllarda Voltaire’in de dediği gibi en yaygın batıl inançlardan biridir. Amerika kıtasında, Avrupa’da, eski kıta Afrika’da, Güney Amerika’da, hatta Uzakdoğu’da dahi vampir mitosunun var olması bu çıkarımı güçlendirir. Farklı kültürler incelendiğinde neredeyse her kültürde vampir ya da benzeri yaratıkların yer aldığı, bir süre sonra da etkileşime geçerek birbirleriyle sentezlendiği görülür.” *1 Filipinler’in zengin batıl inanç sandığının nadide örneklerinden biri olan ‘aswang’ *2, kimi yönleriyle vampire benzeyen ve ana karnındaki doğmamış bebeklerle beslenen şeytani bir yaratıktır. 1994 yılı mahsulü filmimiz de sırtını bu batıl inanca yaslıyor. (Sürprizbozan (spoiler) verdiğimi falan sanmayın, benzer ama kısa bir tarif filmin hemen başında da veriliyor.)
Aswang, galasını Sundance’te yapmış ki festivalde gösterilen ilk korku filmi olduğu söyleniyor. Aşırı ilgiyle karşılanan gösterimden sonra Amerika’da pek de iyi anılmayan bir dağıtım şirketinin (Prism) eline düşen filmin ismi The Unearthing olarak değiştirilmiş. Akabinde ‘R rating’ alabilmek için birkaç önemli ‘gore’ sahnesi kesilmiş. Önce sınırlı sayıda sinemada gösterilmiş, arkasından da kiralık VHS dükkânlarının yolunu tutmuş ve kesilmiş haliyle fazla dikkat çekmeden raflarda tozlanmaya bırakılmış. Neyse ki Mondo Macabro firması, 2003 yılında filmin ‘uncut’ (kesilmemiş) versiyonunun DVD’sini yayınladı da Aswang hak ettiği ilgiyi geç de olsa görebildi.
Katrina isimli genç bir kız, hamile kalmıştır ve erkek arkadaşı bebeği istememektedir. Kürtaj olmak istemeyen Katrina, gizemli bir adam olan Peter Null ile yüklü bir para karşılığı anlaşır. Yaşlı annesinden miras kalacak servetten faydalanabilmek için evlenip çocuk sahibi olması gereken Peter’ın karısıymış gibi yapacak, hamileliğinin son aylarını Peter ile beraber annesinin malikânesinde geçirecek ve bebeği orada doğuracaktır. Aswang, korku sinemasına aşina olanlara pek de yabancı gelmeyecek şekilde başlıyormuş gibi yapıyor. Paragraf başından beri bahsettiğim ilk beş dakikalık bölümden sonra Rosemary’s Baby (1968) ile benzer bir yola girecek gibi görünse de aslında uzaktan yakından ilgisi olmayan bir hedefe doğru ilerliyor.
Katrina, hamileliğinin yedinci ayında Peter ile beraber malikâneye gider. Peter’ın annesi Olive Null, ancak tekerlekli sandalye ile hareket edebilen, rahat nefes alıp veremediği için yakınlarında devamlı bir oksijen tüpü bulunduran, hasta ve bitkin görünen yaşlı bir kadındır. Evde Filipinli hizmetçi Cupid dışında Peter’ın kız kardeşi Claire de yaşamaktadır ama psikolojik bir rahatsızlığı olduğu için malikânenin hemen yanındaki kulübede kalmaktadır. İlk günden itibaren başlayan gariplikler sonrası Katrina, hiç ummadığı bir belaya bulaştığını geç de olsa fark eder.
Aswang Kesinlikle İzlenmesi Gereken Tuhaf Bir Film
70 bin dolar gibi oldukça düşük bir bütçeye sahip bağımsız korku filmimizin en cazip tarafı, elbette ki Filipinler’den ödünç aldığı batıl inanç üzerine kurduğu tuhaf öyküsü. Aswang, çevresindeki geniş arazi de Null ailesine ait olduğu için ıssız diyebileceğimiz bir malikâne içerisine yerleştirdiği karakterler ile Null ailesine ait gizemli sırların bileşimiyle tipik bir gotik korku filmi havasına bürünüyor. Ağır bir tempo ile ilerleyen film, sırların yavaş yavaş açığa çıkmasıyla beraber zembereği boşanmış bir yay gibi süratleniyor ve bütçesini aşan güzellikteki, şiddet katsayısı yüksek, bol kanlı özel efektleriyle etkili olmayı başarıyor. (Katrina’nın Claire ile kapıştığı sahne ile yine Katrina’nın zincirlerden kurtulup kaçtığı sahnedeki özel efektler şapka çıkartılacak güzellikte.) Az buçuk tahmin edilebilir bir finale doğru giderken de hiç hız kesmiyor. (Tahmin edilebilirliği bir yana finali beğendiğimi de eklemeliyim.)
Aswang, malikânenin hemen yanındaki kulübe ile ormanın içindeki kulübede geçen sahneler ve kötücül yaratığın karakterleri takip ettiği anlardaki kamera hareketleri ile Evil Dead (1981), elektrikli testereyle kovalamaca sahneleri ile The Texas Chainsaw Massacre (1974) gibi köşe taşı korku filmlerinden izler taşıyor. Ancak Asya’dan ödünç aldığı vampirimsi yaratık detayı ile bambaşka tuhaflıkta bir karışıma imza atarak çok ayrıksı bir yere yerleşiyor.
Peki, Aswang her şeyiyle dört dörtlük bir film mi? Aslında hayır. En çok senaryodaki bazı tutarsızlıklar rahatsız ediyor. Karakterlerin geçmişleri hakkında hiçbir bilgi verilmemesi ise öyküyü zayıflatıyor. Gerçi DVD’deki ekstralardan öğrendiğimize göre bütçe sıkıntısı nedeniyle yazılı senaryonun tamamı filme çekilememiş. Örneğin nereden geldiği belli olmayan ve ormandaki kulübede kalan Dr. Harper karakteri aniden filme dahil oluyor ve kendi çapında bir şeyleri araştırıyor ama asıl amacının ne olduğu, neyin peşine düştüğü bir türlü anlaşılamıyor. Çekilemeyen kısımlarda Harper’ın geçmişi, Null ailesini Filipinler’den beri takip etmesi gibi detaylarla süslü bir biçimde veriliyormuş ama filmin son halinde bunları göremiyoruz ne yazık ki. Dolayısıyla bu tip eksiklikleri (bütçesizlikten kaynaklandığını bilerek) göz ardı etmek en hakkaniyetlisi olacak. Korku filmlerinde beni en çok rahatsız eden şeylerden biri de güç dengesi iyi ayarlanamamış kötücül varlıklardır. Aswang’da da aynı rahatsızlığı hissettim. Sürprizbozan vermemek adına net örnekler vermek istemiyorum ama vampirimsi yaratık kimi sahnelerde kendinden hiç beklenmeyecek zayıflıklar gösteriyor.
Wrye Martin ve Barry Poltermann’ın birlikte yönettikleri Aswang, kesinlikle izlenmesi gereken çok ama çok tuhaf bir film. Wisconsinli yönetmenlerin, kendi kültürlerine çok uzak garip bir batıl inancı alıp senaryolarının tam ortasına, büyük bir ciddiyetle yerleştirmeleri gerçekten cesaret isteyen bir tercih. Öyle bir risk taşımasına rağmen hiçbir anında komik duruma düşmeyen Aswang, izleyen herkesi kesinlikle şaşkınlığa uğratacaktır. Hatta Aswang, kartların farklı dağıtıldığı paralel evrenlerden birinde Evil Dead muamelesi görüyor bile olabilir.
Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
*1: Korku Sinemasında Yeniden Dirilme Konsepti, Fatih Danacı
*2: ‘Aswang’, Filipinler’de en çok korkulan kötücül varlıkların başında gelir. İspanyol sömürgecilerin notlarında, 16. yüzyılda bile yerel halkın en çok ‘aswang’dan korktuğu belirtilir. Ülkenin farklı bölgelerinde “tik-tik”, “fi-fi”, “bayot”, “wak-wak”, “sok-sok” veya “kling-kling” olarak isimlendirilir.[/box]