Örneğini beyazperdede defalarca gördüğümüz sıradan bir aşk hikayesi nasıl oluyor da, her yaştan ve her kültürden insanı böylesine etkileyebiliyor? Cevap basit: “Sahnede harika görünüyorlardı…”
The Little Girl Who Lives Down the Lane, Türkçe adıyla “Yolun Sonundaki Küçük Kız”, Jodie Foster ve Martin Sheen’in başrollerini paylaştığı etkileyici bir gerilim filmi.
Raise the Red Lantern, 1920’li yıllarda Çin’de, zengin bir adamın 4. karısı olarak yeni bir hayata başlayan Songlian’ın bir sene boyunca yaşadıklarını konu alıyor.
Breakfast Club tam anlamıyla bir klasik. Her dönemden gençlerin benzer sorunlara sahip olmasıyla ve kutsal 80’leri hatırlatmasıyla her yaştan izleyiciyi içine alabilecek bir film.
80’lerin “Altın Çocuğu” Prince’ın başrolde oynadığı Purple Rain, akıllara şarkısıyla kazınmış olsa da film olarak, gözden kaçırılmaması gereken bir dönem kültü
Fright Night , dönemine göre gayet başarılı olan özel efekt ve makyaj kullanımı ve kült hale gelen Billy'nin ölüm sahnesi ile bizlere 80'lerden selam etmeye devam etmektedir.
Clownhouse, korku türünde gözden kaçmayacak yapıda bir örnek sergilediği ve palyaço fobisini hakkıyla dile getirdiği için, türün meraklılarının arşivlerinde yer etmesi gereken bir film.