Aydemir Akbaş… Ailesi onun Galatasaray Lisesi’nden sonra Mülkiye’ye gidip diplomat olmasını istemiş. O ise derslerden kaçmak için tiyatroyla ilgilenmiş. Dinlediğiniz zaman hayatı ‘gelişine’ yaşamış bir aktörle karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Kafasında hiçbir hesap olmadan geçirdiği dolu dolu 74 yıl.
Kimilerine göre hakkı verilmemiş bir yetenek; kendisine göre ise Yeşilçam’ın hakkını veren bir aykırı adam. Erol Simavi’den Yılmaz Güney’e, İbrahim Talıses’ten Lütfü Akad’a bir araya gelemeyecek birçok isim onun hayatında yanyana gelmiş.
Hayatımda kopmadığım tek şey dediği Galatasaraylılar Cemiyeti’nin Levent’teki binasında buluştuğumuz bir dönem çok popüler olan yerli seks filmlerinin unutulmaz aktörü Aydemir Akbaş tüm samimiyeti ile konuştu.
Aydemir Ağabey, oyunculuğa nasıl başladınız?
Sahneye ilk çıkışınız nasıl oldu? Lisede imtihanlardan tüymek için Ayberk Çölok’la beraber tiyatro koluna girdik. Ahmet Kutsi Tecer rol verince mecbur kaldık oynamaya, kaytaramadık. Moliere’in ‘Cimri’si ile sahneye çıktık. Perde açılınca ‘Yuh’ yedik bizim çocuklardan, ‘Sizin ne işiniz var lan orada’ diye. Hiç alakam yoktu tiyatroyla, güya büyükelçi olacaktık hariciyeye girecektik falan… Kanımıza bir kere girince ne siyasalı kaldı ne büyükelçiliği, giriş o giriş.
Sınıf arkadaşlarınız kimlerdi?
Atilla Karsan, Oktay Kurtböke, İnan Kıraç, Pekin Baran, Erol Günaydın, Duygu Sağıroğlu, Ergun Köknar, Turgay Şeren. Mehmet Şevki Eygi de bizdeydi. Beni sahura kaldırırdı. Çoğumuz artık cenazelerde karşılaşıyoruz. Hayatta bir tek Galatasaray’dan kopmadım.
Tiyatro ne kadar devam etti?
Küçük sahnede Dormen’de başladım amatör olarak, ilk profesyonelliğim de orasıdır, 12 Eylül’e kadar devam etti. Arada Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu, Nisa Serezli, Ayfer Feray Tiyatrosu, Ali Poyrazoğlu ile ortaklık ve en son kendi tiyatromu kurdum, 12 Eylül 1980 darbesiyle oyunları kaldırmak zorunda kaldım. Haftada 1 oyuna düşünce küstüm bıraktım. Benden sonra da küçük sahneyi Ferhan Şensoy aldı. Bir daha tiyatrodan içeriye adımımı atmadım, tiksinti geldi.
Sinema tiyatrodan sonra başlıyor ama kitlelerle sizi buluşturan da sinema olmuş sanırım.
Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu’nda ‘Keşanlı Ali Destanı’nı oynarken filmi de çekilecekti. Tiyatrodan bir tek beni aldılar. ‘Sipsi Selim’ rolü tiyatroda olay olmuştu. Atıf Yılmaz’la ‘Keşanlı Ali’yi çevirdim. Daha sonra Lütfü Akad ile iki film, Yılmaz Güney ile 5 film çevirdik.
Seks furyası Yılmaz Güney’li filmlerden sonra başlıyor, 70’lerin ortası değil mi?
Yılmaz Güney ile ‘Kovboy Ali’, ‘Eşrefpaşalı’, ‘Çirkin Kral’da beraberdik. Daha sonra tiyatroya döndüm, komedi seks filmleri başlayınca bizleri buldular.
Tereddüt etmediniz mi?
Hayır, niye tereddüt edeyim? Geçen gün de söyledim, pornonun ne olduğunu seks komedisinin ne olduğunu bilmeyen hıyarlar var. Bana servet döktüler donumu çıkarmadım. Yapımcılar Aydemir senin bu uzun donundan bıktık dediler, aldığım ücretin 3 katını 5 katını verdiler, yine donumu indirmedim.
Komedi yanı ağır basıyordu?
Tabii ya güldürüyordum, sululuk yapıyordum. Zaten işin çivisi çıkmaya başlayınca beni istememeye başladılar. ‘İzleyici tahrik olmuyor’ dediler.
Komedi seks furyası nasıl başladı peki?
Yeşilçam ne zaman krize girse hemen alternatif arar, bir çıkış yolu bulmaya bakar. Avantürden bıkmışsa drama, dramdan bıkmışsa polisiyeye, orada tıkanınca komediye, korku filmine döner. Millet zengin kız fakir oğlan hikayesinden sıkılmıştı. Kimse kusura bakmasın bunu bin defadır söylüyorum gidip kalamozolara baksınlar hangi salona kaç seyirci girmiş çıkmış defterlerde hala mevcuttur. Aile filmlerini 20 kişi izliyordu. Biz geldik diye onlar işsiz kalmadılar, bitmişlerdi. Zaten bizi durup dururken çıkarmadılar. Bitmişti sinema, baktılar ne var, iş yapan 1 tane İtalyan aktörün filmi oynuyordu Saray Sineması’nda. Lando Buzzanca’nın filmi, kuyruk Ağa Cami’nin önüne kadardı. Filmde hiçbir şey yok. Biçimsiz bir herif ve mini etekli, bikinili kızlar. Aaa dediler biz de bunu yapalım. Kimler var işte ben, Ali Poyrazoğlu, Bülent Kayabaş, Mete İnseler. Sanki o Yeşilçam devlerinin işlerine biz son verdik. Rakamlar ortada, seks filmleri geldi biz film çeviremez olduk demeye utanır insan ayıp ya…
Size gişenin dışında büyük de bir popülarite kattı mı bu filmler?
Amigo Hüsnü’den sonra Adana’da sinemadan her çıkan ‘Konuşma lan’ diyormuş. Adanalı yapımcılar hemen İstanbul’a 3 film siparişi vermişler. Benim meşhur olmam bir anlık olaydır. Hala ‘Lodos Zühtü’ televizyonda oynayınca tam gün reytingde 25’inci oluyor, İstiklal Caddesi’nde hala yürüyemem ben. ‘Ben Adana’da olsam Yılmaz o olayı yaşamazdı’
Yılmaz Güney ile çalışmalarınız sizin erotik komediye yönelmenizle son buluyor…
Biz Bolu’da ‘Kovboy Ali’yi çekerken bazı olaylar yaşadık ve apar topar İstanbul’a döndük. Bu sırada Yaşar Kemal ‘Teneke’yi yazmıştı. Rol teklif ettiler tiyatro için, Yılmaz da oyna dedi, o sırada hastalandım ve sanatoryuma kaldırıldım Maltepe’ye. Ben hastanedeyken Yılmaz (Güney) Konya’da ‘Karakoyun’u çekti. Lütfü (Akat) Ağabey, bana haber verdirmemiş, hastaneden kaçar gelir bu deli demiş. Sonra bir kopukluk oldu ama hep iddia ederim, ben Adana’da olsaydım Yılmaz o talihsiz olayı yaşamazdı. Çünkü Yılmaz ile benim aramda bir anlaşma vardı. İki şartım vardı dışarı çıkarken, birincisi hızlı sürmeyecek, ikincisi silahının şarjörünü bana verecek. Silahı onda kalırdı şarjörü ben taşırdım.
Sinema dışında da dostluğunuz vardı ama Yılmaz Güney’le…
Dostluk kısmı apayrı, Yılmaz, Nebahat (Çehre)ve ben hiç ayrılmazdık. İnanılmaz bir dostluktu. Çok konuşmak da istemiyorum bu tür konularda. İbrahim (Tatlıses) ile bugün nasılsam Yılmaz ile de o zaman öyleydim.
Ne buluyorlar sizde?
Bende şeytan tüyü vardır, dostumdur, yalanım yoktur. Bir de ağzıma geleni söylerim, her şeye ‘Evet’ demem, İbrahim’e (Tatlıses) kimsenin söyleyemediğini ben söylüyorum.
Sinemaya geri dönersek, 80’lerde de arabesk ve Şaban filmlerinde varsınız.
Kemal Sunal’a 2 tane senaryo verdim. Biri ‘Atla Gel Şaban’, biri ‘Şaban Pabucu Yarım’. İbrahim (Tatlıses) ile de tesadüfen Tanju’nun (Gürsu) bürosunda bir araya geldik, orijinal senaryo arıyordu. Ben de ‘Var’ dedim öyle başladık.
Daha iyi bir kariyer hak ettiğinizi düşünüyor musunuz?
Yok, hiçbir pişmanlığım yok. Benim dilimin kemiği yoktur. Bu yüzden belki zaman zaman iyi rolleri kaybetmiş olabilirim. Yerel seçimlerden önce zorla Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir yemeğine götürdüler Rutkay Aziz, Levent İnanır falan, 1000 kişilik bir yemek, hepsi konuştu zorla bana da mikrofonu verdiler. Ne diyeyim ‘Ben Demokrat Partili’yim’ dedim. 3 saniye bir sessizlik oldu sonra alkış koptu, ben de dürüst olduğu için Kemal Alemdaroğlu’na oy vereceğim dedim. Bak şimdi bir açılımdır gidiyor…
Birden açılıma geçtiniz, sanırım söylemek istediğiniz bir şeyler var. Başbakan Erdoğan’ın sanatçılarla yaptığı açılım toplantısına davetli miydiniz?
Hayır beni davet etmezler, zaten davetli olsam da gitmem. Orta oyunu gibi geliyor bana. Öyle kalabalıklardan bir şey çıkmaz zaten, ne kalabalık sendika toplantılarına katıldım, Fikret Hakan, Yılmaz Güney Sinesen falan sonra ne oldu? Hala bir sendika yok, tek başına Türker İnanoğlu yetişebildiğine yetişiyor… Bu katılanlar gitmeden önce Soner Yalçın’ın bir gün önce yazdığı bir yazı vardı. Okudular mı bilmiyorum. Keşke okusalardı, orada Osmanlı’dan beri açılım yapa yapa nasıl Girit’i falan kaybettiğimizi anlatmış. Katılanlara sorsunlar 4 tanesi ne konuşulduğunu anlatamaz, zaten sulandırmışlar. Hükümet iyi niyetle çağırmış onları. Onlar sulandırmışlar, bırak kitap okumayı bari televizyonda bir açık oturum falan seyredip gitselermiş…
Aktör olarak istediğiniz rollerde oynadınız mı?
Ben her türlü rolü severim büyük küçük ayırt etmem, ‘Keşanlı Ali’de ‘Sipsi Selim’in 4 cümlesi vardı. 4 cümle olay oldu, bir ‘Konuşma lan’ dedim olay oldu. Fazla laf hammallıktır. Rol dişi olacak, istersen hiç lafı olmasın. ‘Kamer Genç’i bana benzettiler bu beni çok mutlu etti’
Bugünkü imajınızdan rahatsız mısınız?
Hayır. Yeşilçam sisteminde çalıştım ve her rolde oynadım. Ülkedeki sinema sistemi bunu gerektiriyordu, niye pişman olayım? Geçen gün Ahmet Hakan, Kamer Genç’i bana benzetmiş, ya böyle güzel bir benzetme olamaz. Daha önce Al Pacino’ya da benzetmişlerdi bana bir şey ifade etmemişti. Ama Kamer Genç’in bana benzetilmesinden çok mutlu oldum çünkü o da benim gibi tek başına mücadele ediyor.
Bunca yıl sinemada ne değişti?
Türkiye değişti, emniyet müdürü demiyorum, bekçiden korkardık ama saygı duyardık. Toplumun değiştiğinin basit bir örneği bu. Eğlence anlayışı da değişti. Sinemaya, tiyatroya gitmeden bir hafta önce bilet alman gerekiyordu yoksa yer bulamazdın. Bir gazinoya girdin mi herkesi tanırdın, mafyasından iş adamına kadar. Şimdi kimse kimseyi tanımıyor. Bakıyorum otobüslerde kadınlar ayakta, erkekler oturuyor.
Anılarınızı yazdığınızı söylediniz? Yayınlayacak mısınız?
Anılarımı benden rahmetli Erdal Öz istemişti. Ona da söyledim eğer benden Yılmaz Güney’in Erol Simavi’nin sırlarını anlatmamı bekliyorlarsa boşuna beklerler hayatta yazmam dedim. Erdal öldükten sonra zaten rafa kalkmıştı, şimdi yazdım bitirdim. Benden sonra yayınlasınlar…
Röportaj: Cenk Ünalerzen (Posta Gazetesi 3 Nisan 2010 Cumartesi eki)
Bir döneme damgasını vurmuş, kimi zaman komik olsa da aslında oyunculuğu açısından hep kendini tekrarlayan, beğenmediğim bir isim: Aydemir Akbaş. Elle tutulur filmlerin sayısı, bir elin parmaklarını geçmez heralde. Akbaş’a kıyasla, aynı tarz filmlerin oyuncusu, Bülent Kayabaş’ı daha başarılı buluyorum.