ID Danışmanlık menajerlik şirketinin kurucusu ve ortağı menajer Ayşe Barım bugün, sabah saatlerinde, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme” suçundan gözaltına alındı.
Ayşe Barım’ın dizi dünyasındaki konumu yıllardır tartışılıyor ama bu eleştiriler dizi sektörünü domine edişi üzerinden yapılıyordu. Kimi yapımcı, senarist ve oyuncular, Barım’ın arka planda yürüttüğü bağlantılarla dizilerin yayına alınmasından oyuncu seçimlerine kadar birçok alanda belirleyici olduğunu öne sürdü. Ben de bu konuda pek çok yazı yazdım. Bu iddialar önceki yıllarda ufak çaplı tartışmalar yaratmış olsa da, bugün gelinen nokta çok daha büyük bir infiale işaret ediyor.
Neden Şimdi?
Ayşe Barım, özellikle 2015-2020 yılları arasında izlediği stratejilerle sektörde öne çıktı. Dönemin popüler isimlerini aynı çatı altında toplayarak güçlü bir “oyuncu portföyü” yarattı. Dijital platformlarla yaptığı kârlı sözleşmelerle piyasada rekabet dengesini değiştirdi. Bu hamleler, Barım’ı kısa sürede güçlü bir konuma taşıdı ve sektörde ona atfedilen “kuklacı” imajını pekiştirdi. Zira ipleri elinde tutan, kriz yönetiminde söz sahibi bir figür olarak görülmesi, “sessiz ve görünmez” bir güce sahip olduğuna dair algıyı da besledi.
Bugüne kadar Barım hakkındaki eleştiriler zaman zaman gün yüzüne çıksa da, hiçbir dönem bugünkü kadar güçlü bir kamuoyu baskısı oluşmamıştı. Bir süredir üstünde düşündüğüm, “Neden şimdi?” sorusuna cevap vermeye çalışacağım.
Döviz dalgalanmaları, dizi ihracat gelirlerinin ülke ekonomisi için önemini artırdı. Bu, büyük ihracat ağlarını yöneten isimlere (bu durumda Ayşe Barım gibi) yöneltilen ilgiyi de büyüttü. Uluslararası platformların Türkiye pazarına girişi ve agresif yerli içerik yatırımları, sektör içi rekabeti kızıştırıyor. Barım’ın bu ortamda farklı yapım şirketleri arasında bir güç konsolidasyonu sağladığı iddia ediliyor. Yapımcı ve yönetmenlerin göz ardı edemediği bu “sessiz ve derin” güç, özellikle ihracat bağlantıları ve yıldız oyuncu portföylerini yönetme becerisiyle dikkat çekiyor.
Öte yandan, iktidarın desteklediği dijital platform uzunca bir süredir yerli dizi ve film projelerine ciddi bütçeler ayırıyor ancak bu yapımlar, “Gassal” öncesinde beklenen etkiyi yaratamadı. TRT’nin platformu Tabii, “Gassal” ile rekabete dâhil oldu. Niyet okumak belki ama iktidar bu platformu rekabette öne çıkarmak ve mevcut yapıyı kökten sarsmak için bir katalizör arayabilir. İktidar, Barım merkezli tartışmalarla sektörde taşları yerinden oynatmayı hedefleyebilir ve hem yerel hem de küresel oyunculara “piyasanın dengesini biz belirliyoruz” mesajı vermek isteyebilir. O hep tartışılan “kültürel hegemonya” savaşında yeni bir cephe açıldı belki de.
Sosyal medyadaki “yeni bir Gezi Direnişi olur mu?” sorusu üzerinden süren tartışmalar, popüler kültür alanında konumlanan yapımcı ve oyuncuların politik etkisine dikkat çekiyor. İktidarın, bu tür popüler kültür unsurlarının oluşturabileceği muhalif dalgayı yakından izlediğini düşünüyorum. Böyle bir atmosferde, sektördeki en güçlü ismin, kamuoyunu geniş kitlelere ulaştıran dizilerde belirleyici olduğu algısı, ister istemez siyasetin de dikkatini çekiyor.
Türkiye’de televizyon ve dizi sektörünün toplumsal etkisi oldukça yüksek. Halk, oyuncuları genellikle “kanaat önderi” olarak gördüğü için, bu kişilerin olası siyasi hareketlerde veya protestolarda rol oynaması muhtemel. Sektöre egemen figürler, bu nedenle yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda politik bir gücü de kontrol ediyorlar.
Ayşe Barım Tutuklanırsa Ne Olur?
Hakkındaki iddianame hayli tuhaf. Gezi’den 12 yıl sonra böyle bir gözaltı? Ardından bir tutuklanma gelir mi? Artık buna da şaşırmayacağımız noktadayız. Bu gelilmeleri siyasi ve sektörel açıdan ele almak isterim.
Ayşe Barım tutuklanırsa ID Kulesi çökecektir. Barım’ın kontrolünde olduğu düşünülen veya onunla bağlantılı olan yapım şirketleri, dağıtım ve finansman konusunda sıkıntı yaşayabilir. Dizi üretimi büyük ölçüde dış satış gelirlerine dayalı; Barım’ın network’ü zayıfladığında, yerli-yabancı yatırımcılar ve dağıtımcılar da temkinli davranabilir. Elindeki kıymetli oyuncular iş yapmaya devam eder ama sektör dengeleri mutlaka değişir.
Popüler oyuncular, projelerini özellikle yurt dışı talebine göre seçiyor. Eğer Barım’ın yönetimindeki “yıldız havuzu” dağılırsa, Türk dizilerinin uluslararası pazarlardaki cazibesi de değişebilir. Barım’ın şirketi ID, yapımcı-yönetmen-oyuncu bağlantılarının sembolü gibi görülüyor. Buranın çöküşü, sektörde anlık bir dağılmaya yol açabilir. Büyük bütçeli projeler askıya alınabilir veya ertelenebilir.
Distribütör firmaların ihracat raporları ve TÜİK verileri incelendiğinde, yurt dışında popüler olan Türk oyuncular aşağı yukarı şu isimlerden oluşuyor.
Kıvanç Tatlıtuğ, Burak Özçivit, Engin Altan Düzyatan, Halit Ergenç, Engin Akyürek, Cansu Dere, Beren Saat, Tuba Büyüküstün, Neslihan Atagül, Çağatay Ulusoy, Hazal Kaya, Kenan İmirzalıoğlu, Fahriye Evcen, Hande Erçel, Demet Özdemir, Kerem Bürsin, Can Yaman, Elçin Sangu, Barış Arduç, Serenay Sarıkaya, Meryem Uzerli, İbrahim Çelikkol, Aslı Enver, Özge Gürel, Aras Bulut İynemli, Leyla Lydia Tuğutlu, İlker Kaleli, Burcu Biricik, Songül Öden, Kaan Urgancıoğlu.
Bu liste, birkaç eksikle Türk dizi endüstrisinin ihracattaki lokomotif oyuncularını ortaya koyuyor. Son dönemde, yurt dışına yapılacak satışlarda oyuncunun popülaritesi ciddi bir kıstas hâline geldi. Yaşanan son gelişmelerden sonra, bu listeye giremeyen ID oyuncularının, özellikle yurt dışı projelerde daha az tercih edilebileceğini öngörüyorum. Platform anlaşmaları bu yılı kurtarır ama önümüzdeki yıl kartlar yeniden dağıtılır.
Sektör ve Siyaset Ekseninde Yaklaşan Fırtına
İktidar dizi sektörünü dizayn etmeye çalışırsa (ki öyle görünüyor) ortalık hepten karışır. Türk dizileri, ülkenin kültürel ve ekonomik açılardan en önemli ihracat ürünlerinden biri. Bu yüzden siyasi müdahaleler, sadece içeride değil, dışarıda da yankı bulabilir. Siyasi baskının artması hâlinde, uluslararası platformlar Türkiye pazarında kalma kararlarını gözden geçirebilir. İçerik özgürlüğünün kısıtlandığı bir ortamda yatırımlar azalabilir, hatta tamamen çekilme kararı alınabilir.
Türk dizilerinin küresel pazarda gördüğü ilgi, ciddi bir döviz girdisi sağlıyor. Ancak siyasi müdahaleler bu güveni baltalayabilir. Aynı şekilde yabancı dizilerin de Türkiye’de yayınlanması zora girebilir. Dizi ve film dünyasındaki popüler isimlerin, toplumun geniş kesimleriyle etkileşimi yüksek. Tarihsel süreçte sanatçılara yönelik baskının, kitlesel protestolarda fitili ateşleyebildiğine dair örnekler mevcut. Dolayısıyla sektörün önde gelen oyuncu ve yapımcıları, politik arenada sessizce bekleseler de, aniden güçlü bir muhalif ses olarak ortaya çıkabilirler.
Ayşe Barım vakası, Türk dizi sektöründe uzun süredir konuşulan güç mücadelelerini görünür hâle getirdi. Görünen o ki, ülkenin popüler kültür sahnesinde yaşanan her gelişme, beraberinde politik ve toplumsal yankılar da doğuruyor.
Özetle, Ayşe Barım merkezli kriz, sadece magazinel bir gerilim değil; Türkiye’nin dizi ihracatı, kültürel yumuşak gücü ve politik-ekonomik dengelerini yakından etkileme potansiyeli taşıyor. Görünen o ki, herkes “bekle ve gör” stratejisiyle hareket ediyor. Bu bekleyişin ne kadar süreceği ve hangi sarsıcı gelişmelere kapı aralayacağı ise belirsiz. Sektör, kendi dengelerini korumaya mı çalışacak yoksa yeni aktörler ve güç odaklarıyla sil baştan bir yapılanmaya mı gidecek? Bu sorunun cevabı, Türkiye dizi sektörünün geleceğini belirleyecek.
Murat Tolga Şen – murattolga@gmail.com