TRT televizyonuna Apti ile Fatoş diye skeç çekiyoruz, haftalık güldürü. Ayşen Gruda ve Yaman Tüzcet oynuyorlar. Ben de saçma bir kapıcı oynuyorum. Neyse.
Yaman senaryoyu yazdı, Çiçek Bar’da bana verdi, ”Bunu Ayşen’e götür” dedi. O zamanlar internet, mail falan yok. Yıl 1987 falan. Pangaltı’da oturuyormuş. Gittim evi buldum. Mütevazı bir apartman katı. Zili çaldım. Biraz geç açıldı. Ayşen Abla önce kapıyı aralayıp kafasını uzattı. Sonra bir dakika bekle dedi. Tekrar kapıyı açtı. Bornoza sarılmış. Ayşen Gruda aslında hoş, seksi bir kadındı. Çapkındı. Beğenirdim. ”Kusura bakma misafirim var, seni davet edemiyorum eve” dedi. Senaryoyu uzattım. ”Söyle o Yaman’a, senaryo böyle çekime bir gün kala yollanmaz“ dedi. Gerçekten de ertesi sabah çekim vardı.
Hababam Sınıfı’nı hatırladım. Ayşen Gruda, erkek öğrencileri çok seven bir hoca tipini canlandırıyordu. Ben de onun o mükemmel bacaklarına bakıyordum, rolüm böyleydi.
Yıl 1987. Çiçek Bar uçuyor. Bütün ünlüler orda. Ben de genç olarak gidiyorum, biraz kabullenildim. Muhsin Bey filmi var, Hababam Sınıfı falan, daha yeniyim. Çiçek Bar, namı diğer Arif’in yeri. Kapıdan herkes giremiyor. Prodüktörüm Arif Keskiner’in kardeşi Abdurrahman Keskiner olduğundan sorun yok, giriyorum. Bütün meşhurlar orada. Tarık Akan, Kemal Sunal, Ali Poyrazoğlu, Aydemir Akbaş, Kadir İnanır, yapımcılar, senaristler ve o dönemin en güzel kadınları.
Bir de televizyona yeni bir dizi çekiyorlar: Bizi Güldürenler. Yapımcısı Çiçek Film, Arif Keskiner (Çiçek Bar). Bana da teklif geldi. 3-4 bölüm işim garanti. Nasrettin Hoca çekeceğiz. Hocayı Aydemir Akbaş oynuyor. Yavuzer Çetinkaya yönetecek. Bir ekip önceden gitti. Akşehir’de çekiyorlar, oradan Sivrihisar’a geçecekler. Biz ekibe Sivrihisar’da katılacakmışız.
Bana telefon geldi, trenle gidecekmişiz. Bülent Kayabaş ve Ayşen Gruda ile trenin restoranında içiyoruz. Bol rakı. Bülent Abi ve Ayşen Abla döktürüyorlar. Arada Ayşen Abla küfür ediyor: “Lan, kıymetini bil, sana verilen fırsat kimseye verilmedi.” Şey demek istiyor; “Çok iyi projelerde oynuyorsun.” Anadolu, Ayşen Abla’yı “Domates Güzeli” olarak tanıyor. Anadolu halkı, oyuncuları ilk meşhur olduğu tipinden hatırlar.
Bülent Kayabaş rakının mezesi peynirin yanına domates istediğinde garson zevzeklik yaptı: “Abi yanında domates güzeli var ya.” Pöfff! Kısa bir sessizlikten sonra yarım saat garsonun bu kötü esprisine gülündü. Kah kah kah, kih kih kih! Bülent Abi, Ayşen Abla’ya hafiften asılıyor. Çuf çuf çuf! ”Bi trende içmemiştim, değişiklik oldu” dedi Bülent Abi.
Neyse yatacağız. Bülent Kayabaş organizasyon yaptı. “Oğlum sen tek yat, ben Ayşen’le.” Ayşen Abla caz yaptı. Ben kaçtım. Neyse ben Bülent Abi’yle yataklıya geçtik, abi çantadan viski çıkardı. “Ben uyuyamam” dedi. Hâlâ içiyoruz. Aklıma Bülent Kayabaş filmi geliyor ve o ünlü repliği: ”31 çekmekten çıldırdım!” Üst kuşette gülüyorum. Sonra horlama sesleri duydum.
Sabah Polatlı’da indik. Bir arabayla Sivrihisar’a, Kaymakamlığa geldik. Kafalar kıyak. Bütün eşyaların üstünde “demirbaş” yazıyor. Sinirimiz bozuldu, gülüyoruz. Kül tablasının üstünde bile “DEMİRBAŞ” yazıyor. Kaymakam sekreteri Bülent Abi’ye “Sizi tanıyoruz ama isminizi hatırlayamadım” dedi. Bülent Abi “Ben Bülent Demirbaş efendim” dedi. Ayşen Abla çayı püskürttü, adam neye güldüğümüzü anlayamadı.
Sivrihisar’da bir otel var, tek katlı, üstünde “Belediye Oteli” yazıyor. Çok boktan. 40 kişilik ekip oraya sığdık. Yavuzer Çetinkaya, Nasrettin Hoca’yı senaryosuz çekiyor. Zor bir şey yapıyor ama bunaldı. Nedense böyle avangart bir tarz deniyor. Fransa’da sinema doktorluğu okumuş. Aydemir Akbaş takılıyor, “doktor” falan diyor Yavuzer’e. Oyuncular biraz endişeli.
Neyse sonunda Yavuzer Çetinkaya filmi bitirmeye karar verdi. Senaryo yok çünkü. (Var ama onu çekmiyor.) Son günlere doğru işi biteni yolluyor ama bitip bitmediğinden çok emin değil. Her şey elinin altında olsun istiyor. Aklına bir şey gelirse çekecek.
Ayşen Abla, Bülent Abi ve benim işimiz bitmiş, İstanbul’a döneceğiz. Bülent Abi bunalmış. İstanbul’da, Çiçek Bar’da içmek istiyor. Sivrihisar’dan taksi tuttu, ”Çek Çiçek Bar’a!” dedi. İnanın bunu yaptı.
Çiçek Bar ne güzeldi! 25 yıl dayandı. Sonra zamana yenildi. Biraz da ilk müşterileri yavaş yavaş öbür dünyaya göç ettiler. Jenerasyon değişti. Sonra en önemlisi televizyon koyup maç izlemeye başladılar; kahvehane, birahane gibi. Artık güzelim Arif’in Yeri, kahvehane olmaya başlamıştı. Hatta spor yazarları gelip ilk TV spor programlarının konseptini orada kurdular. Ateşli tartışmalar. Giderek yabancı hissettik kendimizi. Kimse sinemadan, tiyatrodan bahsetmez oldu.
Türk sineması tarihinde bir dönemdir Çiçek Bar “Arif”. Yeşilçam’ın son dönemi de sayılır.
Öteki Sinema için yazan: Osman Cavcı