Fransız yönetmenler çektikleri bilim kurgu filmlerine hep farklı bir tat katarlar. Alien 4: Ressurection(1997), Fifth Element(1997), Immortel (ad vitam) (2004) gibi filmler özellikle yarattıkları atmosfer bakımından oldukça sıra dışı denemelerdir. Ancak bu büyülü atmosfere odaklanan Fransız bilim kurgu sineması ne yazık ki senaryo bakımından da o kadar güçlü yapımlara el atamamıştır. Bahsedeceğimiz Babylon A.D. de gösterişli yapısı ile göz dolduran, Fifth Element’in başarı formülü ile hareket edilerek gişe için İngilizce çekilmiş ve ana karakterin de kas yığını sevgili Vin Diesel’e emanet edildiği bir ütopik bilim kurgu filmi.

La Hain – Nefret(1995) ile şöhreti yakalayan Fransız yönetmen Mathieu Kassovitz, ilk hollywood denemesi Gothika(2003) ile umduğunu bulamamıştı. Aktörlük kariyerini de tüm hızıyla sürdüren yönetmen sanırım kamera arkası özlemine daha fazla dayanamamış ve Babylon A.D. ile tekrar asıl işine geri dönmüş.

Maurice Georges Dantec‘in Babylon Babies adlı romanından uyarlanan film, Toorop(Vin Diesel) adlı eski asker, yeni kaçak dostumuzun yıkım, açlık ve sefaletle boğuşan Rusya’dan çıkıp Amerika’ya gitmesi için eline geçen fırsatı değerlendirme isteği ile Aurora(Mélanie Thierry) adlı tehlikeleri sezebilme, olacakları görebilme gibi bir takım güçleri olan gizemli bir kız ve onun bakımından sorumlu Rahibe Rebeka (Michelle Yeoh)’un birlikte yola çıkmalarını ve yaşadıkları tehlikeleri anlatıyor.

Saf bir aksiyon bilim kurgu olarak başlayan Babylon A.D., alt metninde verdiği savaş sonrası toplum psikolojisi, dinin boşluktan yararlanıp nemalanmak için ne tür işlere girebileceği gibi mesajlar da veriyor. Ancak burada söz konusu din kimseyi kızdırmamak için Neolites diye hayal ürünü bir şey olarak karşımıza çıkarılmış. Fazla tarihe girilmeden dış çekimlerde ortada bir savaş olduğu ve Rusya’nın atom bombası yediğini görüyoruz. Buralarda yaratılan atmosfer oldukça etkileyici.

Filmin Rusya’da geçen sahneleri hiç sıkmadan akıyor, ancak New York’a vardığımızda film tökezlemeye de başlıyor ve sonunda da saçma sapan bir oldu bitti ile bitiyor. Bunda en büyük pay Fox ile yönetmen arasında çıkan sorunlar neticesinde şirketin filmin 70 dakikalık bir bölümünü kesmesi ve yönetmenin de filmin arkasında durmadığını ilan etmesidir. Filmi eğer bir gün yönetmen versiyonu çıkarsa mutlaka tekrar seyretmek gerekir kanaatindeyim. İşin ilginci filmin Amerikan versiyonu 93 dakika iken Fransız versiyonu 110 dakika sürüyor. Bu konuda yönetmen şöyle bir yorumda bulunmuş “Film için hiç mutlu değilim. Bir sahne bile isteğime göre çekilmedi. Senaryoya uyan hiçbir sahne yok. Kötü yapımcılar, kötü bir deneyim. Fox pg-13 tarzı bir çocuk filmi yapmak istedi. Onlarla kavgaya hazırım ancak umurlarında değil.”

Filmi 90 dakikaya sıkıştırmak için bu kadar kırpılmasının neden olduğu senaryo boşluklarının yanında Vin Diesel’in Bruce Wills, Mélanie Thierry’nin de Milla Jovovich performanslarına yaklaşamaması da filmin sürükleyiciliğini etkiliyor. Özellikle zamanında yeni aksiyon yıldızı olarak gördüğüm ama sonrasında başarısız bulduğum Vin Diesel yine inandırıcılıktan uzak ve kalas gibi oynuyor. Mélanie Thierry rolüne giden hoş bir kız, fazla da sırıtmıyor ancak rolünün gerektirdiği naifliği çok da yansıtamıyor. Ama Kaplan ve Ejderha’nın yıldızı Michelle Yeoh yine çok iyi, kıvamında bir oyunculuk tutturmuş. Ayrıca yan rollerde de Fransız ve dünya sinemalarından aşina olduğumuz bir çok sima ile karşılaşıyoruz. Gérard Depardieu, Charlotte Rampling (Immortal (Ad Vitam)), Lambert Wilson (The Matrix Revolutions) bunlardan sadece bazıları.

Filmin bir eksik noktası da Kassovitz’in çektiği dövüş sahnelerinin çok sıradan olması, kareografiler çok yetersiz, bu türde aslında bir çok Fransız filminde gördüğüm bir eksik. Ne aygır Diesel’in ne de dövüş sanatı ustası Yeoh’un tadına varabiliyoruz film boyunca.

Bir bilim kurgu filminde en önemli etken olan inandırıcılık da bazı sahnelerde sekteye uğruyor. Mesela bir sahnede çok gelişmiş haritalar iphone gibi dokunarak zumlanırken, başka bir sahnede iki Land Rover bir Jeep’i kovalıyor. Bu kadar uzak bir gelecekte hala aynı otomobillerin kullanıldığına kim inanır (Kadir İnanır esprisi giderdi burada aslında).

Filmin yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen yine de seyre değer, özellikle ilk bölümü ile seyirciyi yakalayan yapısı itibari ile başarılı buldum. Özellikle aksiyon sever bilim kurgu fanatikleri için ilaç gibi gelecektir.

“Öteki Sinema” için yazan Masis Üşenmez

blank

Masis Üşenmez

1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. 2006 yılında "Öteki Sinema" kadrosuna katılır ve sitenin gelişiminde önemli rol üstlenir. Halen Öteki Sinema'da editörlük ve Cinedergi'de yazarlık yapmaktadır.

4 Comments Bir yanıt yazın

  1. Ne güzel de başlamıştı halbuki. Tek kelime ile yazık edilmiş bir filmdir Babylon AD.

  2. Yine ekşi’den:

    babylon ad nin dvdsine bile karismadan duramamis film sirketi. dvdnin ekstralarinda “babylon a.d. commercials” diye bi bolum var. filmde cesitli yerlerde kullaniliyor mu, kitapta referans mi veriliyor bilmiyorum, ama dvd de bi ekstrayi oynatmaya karar verdiginizde karsiniza bi uyari cikiyor:

    “the quality of the source material is not up to fox standards. however it is compelling enough to include in this feature” ayiptir ya. bari burda rahat birakin.

  3. O tür kalite uyarıları, özellikle blu-ray formatının çıtayı yükseltmesi ile çoğaldı. Yani içeriğin değil, görsel-işitsel kalitenin filmin kendisi kadar iyi olmadığını belirtmek için kullanıyorlar. Anamorfik olmaması, ses kalitesinin düşüklüğü veya ham görüntülerin kullanılması gibi…

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Transformers 3: Dark of the Moon (2011)

Transformers: Dark of the Moon kullanılan muhteşem efektler ve 3D
blank

Neptün’e Gittim Döneceğim: Ad Astra (2019)

Yıldızlara Doğru (Ad Astra), içinde Brad Pitt’in canlandırdığı bir adet