Doctor Cha (Bahar) gibi K-Dramalar, Kore’nin diğer popüler kültür ürünleri ile birlikte, ülkenin “yumuşak gücünü” oluşturuyor ve Kore ekonomisine ciddi katkıda bulunuyorlar. Bununla birlikte bu popüler ürünler, Amerika’nın bireysel neo-liberal kapitalist düşüncesinin aksine, temel aldığı insani değerler ile önemli bir karşıt düşünceyi de temsil ediyor. Bu karşıt düşüncenin oluşturulmasında ise Doğu Asya’nın kültürü ve tarihinde etkili olan felsefi, ahlaki, dini ve siyasi bir kimlik kazanan Konfüçyüs öğretisi önem arz ediyor.
Uyanmaya hazır mısın?
Doctor Cha isimli K-Drama uyarlaması olan Bahar, eşi Timur (Mehmet Yılmaz Ak), kayınvalidesi Nevra (Hatice Aslan), iki çocuğu Aziz Uras (Demirhan Demircioğlu) ve Umay’la (Alisa Sezen Sever) birlikte mutlu ve huzurlu bir hayatı olan Bahar adlı karakterin (Demet Evgar) yaşamının, ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenmesi ile geri dönülemez bir şekilde değişimini anlatıyor.
Bahar adlı dizinin jeneriği Bahar’ın B harfinin çiçeklenmesi ile başlıyor. Tozpembe kiraz çiçeği açarken, coşkulu bir müzik görüntüye eşlik ediyor. Baharın müjdecisi olan kiraz çiçekleri yeniden doğuşu simgelerken, aynı zamanda gençliğin, güzelliğin ve yaşamın gelip geçiciliğine de işaret ediyor. Bu çekici ve zarif kiraz çiçeği, yüklendiği anlamlar ile dizide Bahar isimli karakterin yeniden doğuşunun metaforuna dönüşürken, hem Bahar’a hem de izleyicisine an’ın yaşanmasını salık veriyor. Ve çiçekler aynı zamanda Bahar’ın karakterini oluşturan Kore’nin geleneksel değerlerinin de simgesi oluyor.
Neşeli müziğin sesinin azalması ile bir alarm sesi işitiliyor ve dizi, ana karakteri nezdinde önemli bir soruyu izleyicisine soruyor: “Uyanmaya hazır mısın?”
Herkesin zaman zaman yaşamından memnun olmadığı anlar olur. Bazılarımız kendilerinde onları mutsuz eden şeyleri değiştirme gücü bulurken sil baştan başlarlar yaşama, bazılarımız buna cesaret bile edemezler. İşte yaşamındaki sıkıntıları gören, bunlardan mutsuz olan, ancak bu değişim için cesareti olmayan ve kendinde bu gücü göremeyen kişilerden biri de bu dizinin ana karakteri Bahar’dır.
Kendi halinde ailesi ile yaşayan Bahar’ın (Demet Evgar) ailenin tüm fertlerinden önce uyandığı, temizlik, ütü, kahvaltı hazırlama gibi rutin işleri yaptığı sahne ile açılır dizinin birinci bölümü. Bu sahnede Bahar bir yandan ev işleri yaparken diğer yandan da evdeki görülmeyen emeğini anlatır; “Bütün gün evdesin dersiniz, evet biz evde ömrümüzü sizin için harcarız, bazen teşekkür eder, bazen de – yalan yok- çoğu zaman etmezsiniz.”
Dizide Bahar’ın ev hanımı, eş ve anne rolünü mükemmel bir şekilde yerine getirdiği, yaşamını ailesine feda ettiği, ailenin otorite figürü olarak eşine ve kayınvalidesine itaat ettiği ancak yine de hak ettiği değeri göremediği anlaşılır. Bahar her şeye ve herkese rağmen mutlu olmayı dener; denizin dalgasına, martının uçuşuna bakıp bir şarkıya eşlik eder neşeyle.
Bahar başladığı cümleyi şöyle bitirir; “Çok yakında öğreneceğim, siz de öğreneceksiniz; bütün çiçekleri koparsanız da baharın gelişini engelleyemezsiniz.” Böylece jenerikte çalan alarmın muhatabının Bahar olduğu, sembolik olarak “uyan” mesajının ona verildiği anlaşılır. Ve belli ki yaşam kendisine rağmen Bahar’ı yepyeni yollara itecektir.
Ev işlerini bitiren Bahar, kızının resim kursu için gerekli olan ücreti borç almak üzere arkadaşı Çağla’nın (Elif Andaç Çam) muayenehanesine doğru yola çıkar. Bunun için vapura biner. Burada rahatsızlanan bir hastaya, doktor olmasına rağmen müdahale etmeye çekinir. Bahar bu sahnede vapurdaki hasta olan kadına yardımcı olamayışını dert edinir. Bahar’ın bu huyunu diğerkamlık (özgecilik) içinde düşünebiliriz. Özgecilik kişinin hiçbir çıkar gözetmeksizin, bazen bu uğurda bedel ödeyerek bile olsa başkalarının iyiliği için çalışması, başkalarının yararını kendi yararı kadar gözetmesidir. Bahar, doktor olmasına rağmen, yıllardır çalışmadığı için bir başkasının iyiliğine çalışma fırsatını kaçırmıştır. Yine de hasta kadının yanındaki çocuğunu sakinleştirmeye çalışarak faydalı olmaya çalışır.
En temelde insan sevmek, insana değer vermek ve doğru bir birey olmak için harcanan çabayı erdem olarak tanımlayan Konfüçyüs öğretisine göre; saygı, yüce gönüllük, doğruluk, içtenlik ve cömertlik beş temel erdemdir. Panikle “ambulans” diye bağıran Bahar’ın yardımına bir başka doktor, Evren yetişir. Evrende hiçbir şey nedensiz değildir; Birincisi Bahar, kendi yaşamını bu olayla sorgulamaya başlar. İkincisi ise tesadüfle karşılaşan Bahar’la Evren’in yolları, başka tesadüflerle tekrar ve tekrar birleşecektir. En önemlisi bir süre sonra karaciğerinde oluşan sorun ile yaşamı alaşağı olan Bahar, kendisini yaşama döndürecek cerrahı bulmuştur bile. Bahar, kendisine yapılan bu ilk uyarıya rağmen harekete geçemez, evine döndüğünde düzenine kaldığı yerden devam eder.
Bahar kısa bir süre sonra ikinci kez yaşamın ona seslenişini duyar. Karaciğer yetmezliği sorunu ile karşı karşıya kalır, nakil yapılmazsa öleceğini öğrenir. Bahar’a uygun karaciğer aranılırken, eşi Timur’un karaciğerinin nakile uygun olduğu tespit edilir. Ancak Timur bencil davranır, korkar, buna cesaret edemez. Çocuklarının büyümesini görmek isteyen Bahar, olan biten karşısında şaşkındır. Bu sırada annesinden onu üzdüğü için özür diler, çocuklarını sınav döneminde yalnız bıraktığı için suçluluk hisseder. Ailesi için vazgeçtiği hayallerini çaresizlik içinde sorgularken, gözyaşları içerisinde sebat eder, bu şartlar altında dahi çevresinden şefkat ve merhametini esirgemez. Eşi Timur’un karaciğer naklini kabul etmemesi üzerine ölüme doğru yaklaşan Bahar, yine de kendisine karaciğerini ver(e)meyen eşini anlamaya çalışır, doğruluk ve iyiliğe inanmaya devam eder.
Son dakikada uygun bir başka donör çıkması ile yeniden yaşama dönen Bahar, kendi yaşamını bu sefer gerçekten bir kez daha sorgularken bulur kendisini ve artık Bahar, bambaşka yöne doğru yol almaya başlar. Dizide de denildiği gibi iyi şeylerin de kötü şeylerin de bir kuralı vardır; geçer. Tüm zorluklar, güzelliklere gebedir. Bahar da bu sınavdan başarı ile çıkacak, öğrendikleri ile yaşamı yeniden keşfedecektir.
Bahar sağlığına kavuştuktan sonra tekrar doktorluk mesleğine geri dönmeye karar verir. Onunla dalga geçen, cesaretini kıran ve hatta yoluna taş koyan eşiyle kayınvalidesine rağmen, Bahar bu sefer hayallerinden vazgeçmeyecektir. Konfüçyüsçülüğün temel ilkelerinden biri hiyerarşiye (büyüklere ve otoriteye) saygıdır. Mutlu bir ailenin ve mutlu bir toplumun sırrı, aileye, akrabaya, insanlara, kanunlara ve geleneklere saygı duyulmasıdır. Ancak, kişisel gelişim ve eğitim de önemlidir; çünkü eğitim sadece kişisel hedefler için değil toplumun gelişimi için de kıymetlidir. Bahar’ın tekrar mesleğine geri dönüş kararı bu noktada kıymet arz eder. Kendisine, ailesine ve toplumuna karşı dürüst, sadık ve sorumluluk sahibi olduğu sürece çalışabilecek, hem kendisine hem de çevresine faydalı olabilecektir.
Bahar’ın aksine Konfüçyüs erdemlerine sahip olmayan Timur, eşine de çocuklarına da saygı duymayan, ben merkezli, otoriter ve çevresindekileri küçümseyen bir adamdır. Uzun yıllardır Rengin isimli üniversiteden doktor arkadaşı ile sevgilidir, üstelik ikisinin bir de kızları vardır. Konfüçyüs öğretisinde sadakat tüm değerleri birbirine bağlayan bir tutkal gibidir. Bu hali ile Timur’da eksik olandır. Bunun sonucunu da yaşar aslında; Timur, kendisini mutlu edemediği gibi, ne Bahar’ı ne de sevgilisi Rengin’i (Ecem Özkaya) mutlu edebilir, yalanları sürekli ayağına dolaşır. Çocuklarının saygı ve sevgisini de kazanamayan Timur, onları para ile tehdit ederken, bencilliğinin sonucunu görür; “mutlu olamadım anne” der bir sahnede. Bir başka sahnede ise Bahar’a teşekkür eder, çocuklarını kendisinden koruduğu için.
Mutluluğun ilk kuralı insanı karşılıksız olarak sevmektir, tıpkı Bahar’ın yaptığı gibi. Güçlüklerle baş eden, hastalığı yenen Bahar, TUS sınavını da kazanır ve sonra da eşi ünlü bir cerrah olmasına rağmen, onun ismini kullanmadan kendi yetenekleri ile hastaneye asistan olarak girer. Timur, gençlik aşkı Rengin ile aynı hastanede çalışmaktadır. Dolayısıyla ikilinin düzeni Bahar’ın hastaneye gelişi ile bozulur. Bu yüzden de onu hastaneden attırmaya çalışırlar.
Asistanlığa başlayan Bahar için, yıllar sonra tekrar mesleğe geri dönmek hiç de kolay olmayacaktır. Doktorluk kalp işi değil akıl işidir diyen Timur’a karşıt bazı mesleklerin kalbi ortaya koymadan yapılamayacağına inanan Bahar, hastanede bilmediği şeyleri hızlıca öğrenir, şevkle çalışır. Hastalara ve çalışanlara karşı nazik, içten ve samimi davranır, onların dertlerini dert edinir. Ölmek üzere olan hastanın avukat kızını bularak anne-kızı birbirlerine kavuşturur. Bir başka hastanın hayatına mucizevi bir şekilde inancı ve azmi ile müdahale ederek, hastayı kurtarır. Sevgi ve iyilik bahar dalları gibi büyüyüp yayılırken Bahar için de yaşam enerjisine dönüşür ve hem onu hem de çevresini iyileştirir. En önemlisi insanlara da bulaşır. O’nun samimiyeti karşısında bu hasta, hastaneye yüklü bir miktar bağış da yapar. Ve bu dizide iyilikler de kötülükler de karşılıksız kalmaz.
Yeni yaşamına adapte olurken, eşinden göremediği yardımı doktor Evren’den gören Bahar, karşısına çıkan zorluklarda sebatkar davranmaya devam eder, zaman zaman zorlanır ancak yine de pes etmez, direnir. Bahar’ın kazandığı galibiyetler de izleyicinin desteklediği sahnelere dönüşürken dizinin komik anlarını Timur’un komik duruma düştüğü anlar oluşturur. Dürüstçe çaba ve cesaret dizide karşılığını bulan bir diğer unsurdur, tıpkı ahlaklı olmayan davranışların karşılığını bulduğu gibi.
“Bir insan ne kadar yaralı ise o kadar şifalıdır” diyen Bahar, davranışlarında da isteklerinde de hep sadelikten yana olur. Gökyüzüne bakmak, rüzgarı hissetmek ya da gece dışarıda olmak onu mutlu etmeye yeter. Yaşamın tüm zorluklarına göğüs gererken, bir yandan da yeni yaşamını coşkuyla karşılar ve bu hali ile de Konfüçyüs öğretisindeki erdemli insanın kendisine dönüşür. Cesur, adil, hakkaniyetli, bağışlayıcı, işine ve sevdiklerine sadık, insanları seven, aşırılıktan kaçınan ve her zaman ölçülü olan Bahar, yaşamı yeniden keşfedip, bundan büyük bir keyif alırken, dizi, izleyicisine iç seslerine güvenip, kendileri olmayı salık verir, “ne düşünürsen o gerçek olur” diyerek de cesaretlendirir. Onlara engel olmak isteyenlere inat, hayal kurmayı, bu hayal için çalışmayı ve hayallerinden vazgeçmemeyi söyler. Ve dizinin izleyicisi bu davranışların ödülünün tıpkı Bahar’ın cümlelerinde ifade ettiği gibi müthiş olacağını duyumsar; “Yaşamak çok güzel bir şey. Yani özgürlüğü yorgunluğu hissetmek bu çok güzel. Kendim için yaşamayı öğreniyorum. Yavaş yavaş öğreniyorum ama öğreniyorum. Seneler sonra ilk defa gerçekten yaşadığımı hissediyorum. Yoruluyorum, çok yoruluyorum ama kendim için yoruluyorum. Kendim için bir şeyler yaparken yoruluyorum ve bu müthiş bir şey.”
Yedinci bölümü yayınlanan dizinin yeni bölümlerinde Bahar’la beraber yeni iyilikler, yeni güzellikler keşfedilmeye devam edilecek görünüyor. Bahar, izleyicinin kendisini bulabileceği, yaşamını yeniden sorgulayabileceği, yapmayı hayal ettikleri ile yapabildiklerini kıyaslayabileceği bir alan yaratırken, kusursuz olmak için değil mutlu olmak için çabalamanın kıymetli olduğuna işaret ediyor ve belki de hepimize yaşama yeniden inanmaya dair cesaret ve küllerinden doğulabileceğine dair umut veriyor. En önemlisi iyiliğin bulaşıcı olduğu kadar iyileştirici olduğunu da hepimize hatırlatıyor.
Öteki Sinema için yazan: Zehra Yiğit