Amazonlarda bir yerde, bir ağaç devrilmiş mi yoksa yıkılmış mıdır? Ne fark eder?

Nedensiz şiddet! Ne zombilerden ne vampirlerden korkarım. Ancak nedensiz şiddet denince akan sular durur. Hayatta her şeyle baş edebilirsibarda-208x3001niz ancak şiddetten haz alan ve hedeflerle uğraşmadan önüne gelen ilk insana oklarını çeviren biriyle baş etmek güçtür. Sinema tarihi de insanın bu en derin dürtüsünü zaman zaman ele alarak değişik saptamalarda bulunmuştur.

Bu konuda yapılmış en iyi eserlerden biri kesinlikle Otomatik Portakal’dır (A Clockwork Orange, 1971). Kubrick’in elinde nedensiz şiddet bir sanat gösterisine dönüşmüştür. I’m singing in the rain’i söylerken Alex’in yüzündeki tebessüm nasıl unutulabilir. Ama filmin asıl başarısı nedensiz şiddet olgusunun ne kadar da içimizden bir şey olduğudur. “Fırsatı eline geçiren her insan karşısındakine zulüm edebilir”in altını çizer film.

Daha sonrasında benzer hikâyeler şiddet dozu arttırılarak sinemalarda boy göstermiştir. Haneke’nin Funny Games’ini bu türdeki en başarılı yapımlardan biri olarak sayabiliriz örneğin.

Çüksüz Lan Bunlar!

Serdar Akar’ın yönettiği Barda da benzer bir konuyu Türk örf ve adetlerine uydurarak işleyen bir film. Filmin eleştirisine girmeden önce Serdar Akar’ı biraz tanıtmak faydalı olacaktır. İlk filmi Gemide ve senaristliğini üstlendiği kardeş film Laleli’de bir Azize ile yeni kuşak sinemacılar arasında önemli bir yere sahip olan Akar daha sonra bu iki barda20076-300x1651filmdeki şiddet öğelerine yöneltilen eleştirilere sıkılarak daha sıcak filmlere yönelip “Dar alanda kısa paslaşmalar” ve “Maruf”’u çekti. Maruf’da istediği etkiyi yakalayamayınca kurduğu Yeni Sinemacılardan ayrılarak paranın eksenine kapılıp “Kurtlar Vadisi Irak” ile tüm eleştirilerin hedefi oldu. Bana göre Steven Soderbergh Ocean’s bilmem kaç serilerini çekebiliyor ve yine de farklı projelerde boy gösterebiliyorsa Akar’ın da böyle bir yola başvurmasını eleştirmek anlamsızdır. Eğer oradan kazanılan para daha dişe dokunur bir işte kullanılacaksa tabii ki.

İşte 2007 yılında Serdar Akar şiddet köklerine dönerek yaşanmış bazı hikâyeleri, 3. sayfa haberlerini inceleyerek senaryosunu yazıp yönetmen koltuğuna oturduğu Barda ile tekrar karşımıza çıktı. Film’in copy paste yöntemi ile hiçbir zorluktan çekinmeyerek internet sitesinden arakladığım mevzusu şu şekilde:

“Nail, Nil, TGG, Aynur, Aliş, Sevgi, Pelin ve Cenbarda1-300x1991k, yaşları 18 ile 25 arasında değişen genç bir arkadaş grubudur. Günlük hayatın akışı içinde huzurlu ve neşeli bir hayat sürmektedir. Her birinin kendilerine ait sıkıntıları ve çözmek zorunda olduğu problemler olsa da gençliğin getirdiği umutla hayata sımsıkı bağlıdırlar. Kimi evlilik, kimi mezuniyet, kimi düzenli bir hayata adım atma hayalleri içinde olan bu gençler, birden bire hayatlarının tam ortasına giren nedensiz şiddetle büyük bir yıkım yaşarlar.

Bir gece yarısı, arkadaşlarının işlettiği barda son biralarını içip eve dönecekken içeri giren beş kişilik bir grup tarafından silahla alıkonulurlar. Elleri, ayakları, ağızları bağlanan gençler sabaha kadar dayak, işkence ve tecavüze maruz kalırlar. Kendilerini alıkoyan grubun görünürde hiçbir amacı yoktur. Yaşları 20 ile 45 arasında değişen bu grup, hayatlarında eksik kalan her şeyin hesabını hiç tanımadıkları bu gençlerden çıkartırlar.”

Akar’ın kalıp cümlelere bağlılığı filmde kendini fazlaca gösteriyor. Dar alanda…’dan hatırlayacağınız “barda_1-300x1941Futbol asla sadece futbol değildir” barın duvarına yazılmış. Ayrıca TGG (Tekrar gözden geçirme) diye genç grubunun en gıcık üyesi sürekli boyundan büyük laflar ettiğini sanarak filmi yavaşlatıyor. Zaten filmdeki gençlere her normal seyirci sinir olacaktır. Şiddet uygulayan diğer grup bana çok daha gerçekçi geldi. Tabi burada genç oyuncular ile yıllardır bu işlerin içinde olan ağabeyleri arasındaki farkın yeri büyük.

… Şüphelilerden, Selim’in, maktul TGG’yi canavarca hisle ve eziyet çektirerek öldürmek suçundan eylemine uyan Türk Ceza Kanunu’nun 81/2 maddesi uyarınca cezalandırılması…

Serdar Akar bir şiddet filmi için oldukça yumuşak bir film sunuyor bize. Kızlara yapılan işkenceler çok üstü kapalı geçilmiş sadece çetenin tuvalete girip çıktığını görüyoruz bir yerden sonra. Ben kendisinden daha cesur sahneler beklerdim. Gemide’deki tecavüz sahnesi gibi mesela.

Filmde beni en çok rahatsız eden şey de film boyunca şiddete bir kılıf uydurulmaya çalışılması. Klasik “Siz eğleniyorsunuz, gününüzü gün ediyorsunuz biz ise eşek gibi çalışıp eziliyoruz” kültürü hâkim. Hele de bir son sahne var ki bir çuval inciri berbat ediyor. Bütün şiddeti saçma bir sebebe bağlıyor, insan bir anda filmi seyrettiğine pişman oluyor.

Barda’daki en ilginç olaylardan biri de başlarda gençlerin yaşamı bize sunulurken yaşanıyor. Öyle bir kürtaj karşıtı propaganda yapılıyor ki , insan ister istemez “Filmi Cumhuriyetçi Parti mi finanse etmiş?” sorusunu soruyor. Bir kere Türkiye’de kürtaj yasak değil ve hastane ortamında gerçekleştirilebilirken neden bu çocuklar bir apartman katında kürtaj yaptırmaya gidip sonrasında içerden ciyaklamalar ve kanlar içinde bir doktor çıkınca evlenmeye karar veriyorlar? Bu nasıl bir propagandadır? Serdar Akar acaba bu sahneyi yazarken 18 yaşında ilk cinsel deneyiminde hamile kalmış bir kız kafasında bir sürü soruyla boğuşurken bu filmi seyretse ne olur diye düşünmez mi? Bu sahnenin Laleli’de Bir Azize’ye gönderme olduğu da aşikar ama en azından orada gizli işler çeviren bir doktora gidilmesinin anlamı vardı.

4ifv5td-166x3001Bunun dışında filmin en acayip yanı da hukuk sistemi eleştirisi. Eleştiri var mı yok mu ben anlam veremedim doğrusu. Adaletin başkaları tarafından yerine getirilmeye çalışılması ise ayrı bir saçmalık. Zaten mahkeme sahnelerinde film gerçeküstü bir abzürdlüğün içine giriyor. Birgün gazetesinde bu konuda çok güzel bir yorum yapılmış aynen aktarmak istiyorum: “en basit temel hukuk kurallarının nasıl göz ardı edildiğine kısaca değinelim: işlenen toplu suçun, ağır ceza mahkemesi yerine asli hukuk mahkemesinde görülmesi; suçu birbirinin üzerine atan sanıkların tek bir avukat tarafından savunulması; duruşma başlarken başkanın vicdanıyla karar vereceğini belirtmesi ve mübaşir ağzıyla kararı sanıklara okuması; sanık avukatının mahkeme dışında hâkimle görüşmesi ve duruşmada şikâyetçi tarafında bulunması; savcının filmsel süreçte anlatılmayan bir sebeple sanıklara karşı olan kini ve hâkimle olan gerçeğe aykırı diyalogları…” (Melih Altinok, Ankara adım sinema derneği başkanı)

Filmin müzikleri bir Hollywood filmini aratmayacak cinsten. Yeni nesil rock gruplarından güzel parçalar filmi süslemiş. Zaten olayların yaşandığı gece üçnoktabir’in konseri ile başlıyor. “Dediler ki…” şarkısı da filme son derece yakışmış; “İyiler kazanır kötülükler kazınır dediler…”

Barda son tahlilde farklı bir Türk filmi olarak hafızalara kazınıyor. Yer yer yakaladığı güzel sahnelerin arkasının gelmemesi, diyaloglardaki anlamsızlıklar, genç oyuncuların fazla kasıntı oynamaları, mahkeme sahnelerinin gerçeklikten uzak olması seyircinin filme olan ilgisini azaltıyor.

Türk Sinema tarihinin en deli çetesi ile sizleri baş başa bırakarak yazımı noktalamak isterim.

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

Nejat İŞLER (Selim)

Olayları fitilleyen adam Selim. Şiddete anlam kazandırmaya çalışan karakter olarak da dikkat çekiyor. Filmin en aksayan yeri de burada yatıyor zaten. Nejat İşler gerçekten iyi bir oyuncu. Rolüne de iyi oturmuş. Güzel de küfür ediyor. Örneğin “am biti” gibi vurucu lafları var. Bence en yoğun şiddet sahnesi TGG’nin Selim tarafından vurulduğu sahne. Kısa ama etkili.

Hakan BOYAV (Patlak)

Patlak karakteri gerçek bir şiddet delisi. Özellikle şişe dibi gözlükleri takıp jiletini çıkarırken işini bir usta edası ile yaptığı sahneye bayıldım. Ancak Serdar Akar, Hakan Boyav’a yeterli ilgiyi göstermemiş. Ben bu oyuncudan gehakan-boyav-12-300x2281rçekten korkuyorum. Karanlıkta görsem arkama bakmadan kaçarım sanırım. Tip olarak tam sakin katil rollerinin adamı.

Serdar ORÇİN (45)

Beni Selim’den daha çok tıstıran tek karakter. Yarattığı şiddetten zevk aldığı her halinden belli. Özellikle en baştaki boru ile gençleri dövme sahnesi oldukça rahatsız edici.

Erdal BEŞİKÇİOĞLU (Nasır)

Filmin en harcanan oyuncusu diyebilirim. Hem oynadığı rolün azlığı hem de sürekli ağzının burnunun kırılması nedeni ile harcanan kelimesini özellikle seçtim. Selim’in kuzeni, tek derdi en uzun repliği olan “Ben şunun bir amına koyup geleyim.” Cümlesindeki fiil.

Volga SORGU (Çırak)

Grubun en temiz elemanı. Tecavüze uğrayan kıza bacım der, üstünü giydirir, kaçmaya çalışana yardım eder. Selim’den ve diğerlerinden korktuğu için bu olayın içine düşmüştür. Mahkeme sahnesinde annesine bakışı zaten her şeyi anlatmakta. [/box]

İnternet sitesi: http://www.bardafilm.com/index.html

blank

Masis Üşenmez

1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. 2006 yılında "Öteki Sinema" kadrosuna katılır ve sitenin gelişiminde önemli rol üstlenir. Halen Öteki Sinema'da editörlük ve Cinedergi'de yazarlık yapmaktadır.

11 Comments Leave a Reply

  1. Masis valla çok güzel yazmışşsın bu yazıyı! Bu film hakkında duyduğum en güzel yorum bugüne kadar.

    Bu filmi izleyip çok büyük hayal kırıklığına uğramıştım. Açıkçası nefret ettim filmden.

    Film bir şiddet filmine göre çok zayıf ve çok cesaretsiz. Oyunculuklar ve diyaloglar yer yer çok sinir bozucu derecede kötü.

    Ancak bütün bunlarla filmin birkaç övgüyü hakeden unsuru yok değil. Bir kere ”ciddi bir şiddet filmi denemesi” olduğu için film kafadan övgüyü hakediyor bizden. Ayrıca Masis’in dediği gibi kötü adamların oyunculukları çok iyi ve inandırıcı…

    Aslında Masis zaten yazmış bunların hepsini, ben neden tekrar ediyorum anlamadım… dün gece 2den beri uyuyamadım, sabah saat 7:30 oldu..

  2. Can Evrenol’dan sayıklamalar:) Filmi seyrederken ister istemez Can çekse nasıl çekerdi diye garip bir düşünceye kapıldım senden remake bekliyorum artık:)

  3. Tam da söylediğiniz gibi filmin final sahnesi film boyunca yaşanan şiddetin sebepsiz şiddet olmadığını göstererek hoppala durumu yaratıyor. Peki bunun sebebi biraz da ters köşe yapmak olabilir mi? Filmin gezindiği mecra aslında “sebepsiz şiddet”meselesinden çok “sebepsiz şiddet yoktur” meselesi gibi duruyor. Film boyunce öfke kusan diğerlerinin temiz çocuklara söylediklerinden de belli oluyor zaten. Özellikle Selim ile TGG arasında geçen halı sahadaki kapışmada… İş bu sebepten dert “sebepsiz şiddet” değil.

    Daha sert bir söylemi olur muydu filmin? Evet olurdu. Ve hatta olmalıydı. Ancak bu haliyle bile ciddi tepkiler alan film belki de AKAR’ın “Kurtlar Vadisi”nden sonra damarlarına zerk olan “duygusal” kaygılarına kurban edilmiş olabilir.

    Film kesinlikle konuda bahsi geçen başyapıtlarla kıyaslanacak kıvamda olmamasına karşın (kanımca) Türk sinemasının söylemi sert filmlerindendir. Serdar Akar biraz izleyiciyi rahatsız edip, aynı kaldırımda yürüyorken yolumuzu değiştirip karşı kaldırıma geçmemizin sebebi olan “öteki”ye bakmamızı istiyor…

    Saygılar…

  4. Serkan selamlar,

    Dediklerin doğru ama sebep bulma şekli çok saçma geldi bana. Ayrıca mahkeme düzenindeki saçmalıkları sen de kabul ediyorsun sanırım. Benim derdim filmi kötülemek değil eldeki malzeme bu kadar iyiken niye daha cesur bir film çıkmadı onun derdindeyim.

    Bu arada nasıl oldu da kürtaj saçmalığını yazmadım ben hemen yazıya ekleme yapıyorum tekrar o bölüme bakarsanız sevinirim.

  5. Masis, filmin cesur davranmadığını söylerken tam olarak ne istediğini anlayamadım. Teksas Katliamı, Otel vs. sinemada izledim ve hiçbirinde filmin yarısında çıkıp giden kimse görmemiştim.

    Barda filmini ise tamamı gençlerden oluşan bir seyirci topluluğuyla izledim. Filmin yarısı gelmeden izleyicilerin yarıdan fazlası salonu terketti. Bunun tek nedeni ise filmde yapılanların son derece gerçekçi olmasıydı. Açıkçası FAAAKK diye bağıran Amerikalıların foşur foşur kanlarının akmasının yanında bizimkilerin “dur amına koduumun manyaa” diyip TGG’nin kafasını duvara ÇOTAAA şeklinde gömmesi çok daha rahatsız edici bir sahneydi. Tabi bu gerçekleşmeden önce gözünün önünde sevgilisine işkence edilen TGG’nin çaresizlikten kafasını duvara vurması da oldukça inandırıcı sahnelerdi.

    Bilmiyorum… tabi Cannibal Holocaust’larla büyümüş bizler için sorun yok ama film bu haliyle bile günümüz Türkiyesi için yeterince sert. Zaten film de senin benim için yapılmamışki…

    Filmi seviyor muyum? Cevabım kesinlikle hayır. Özellikle TGG ve onun derin felsefisini düşününce aman aman uzak olsun diyorum (Bu eleman Okul filminde de şiir okuyup kafa ütüleyen elemandı galiba, kendisinden ricam bi gitsin buralardan) Filmin futbolcu jönü ise ayrı bir tebriği hakediyor. Adamın zaten iki satır repliği var onu bile ezberleyememiş

  6. Temizkan demek istediğimi anlattığımı düşünüyorum yazımda tekrar üstünden geçeyim; Sürekli Selim ve ekibi tuvalete gidip geliyor çişe gider gibi tecavüz ediyorlar ama hiç birşey gösterilmiyor. Bu beni sıktı açıkcası film boyunca. Hele Hakan Boyav’ın işe koyulduğu anın o kadar kısa geçilmesi film için büyük kayıp. Yine de asıl eleştirim bu nokta da değil daha büyük problemleri var zaten filmin.

    Ben de dediklerine katılıyorum Türk Sineması için önemli bir başlangıçtır Barda ama fırsatını iyi kullanmayıp elindeki nimetlerden iyi faydalanmamış.

    TGG için de haklısın çok gıcık bir karakter. Bence zaten Serdar Akar gençlerden tiksinmemizi istemiş.

  7. Filmde Nejat İşler başta olmak üzere kötü roldeki oyuncuların hepsi iyi iş çıkarmış. Masum gençler de onların tam tersi şekilde kötüydü, özensiz oynamışlar.

    Filmin cesur olup olmadığından öte, gerçek hayatta yaşanmış sert bir olaydan yola çıkması takdire şayan: http://www.hurriyet.com.tr/pazar/5850513.asp?gid=59

    Anlatımı konusuna gelince, eğer gerçek hayattaki olaya birebir bağlı kalınsa Cannibal Holocaust 2 olmaya aday bir film olurdu, ha nedir ama ölüm yok yalnız şiddet üst düzeyde…

    Barda’nın anlatımı cesur bulunmasa da, bunun yönetmenin tercihi olduğunu düşünüyorum ve saygı duyuyorum. Türk Sineması günümüzde Maskeli Beşler,altılar düşünüldüğünde bence iyi bir yapım kazanmıştır.

  8. Bu filmle ilgili yanlış gördüğüm bir eleştiriyi burada da görüyorum. Burası Ötekisinema olduğundan tabii ki buradaki filmleri izleyen adamları (ben dahil) etkileyecek bir film değil “Barda”.

    Ama ne yazık ki ben bu gibi bir filmin televizyonda ana habere çıktığını da görmedim. (Vizyona girdiği zamanı hatırlayın) Bu film popülerliğine ve sinemalarda oynayayan salon sayısına bakıldığında azımsanmayacak derecede şiddet içerir popüler Türk sineması için. Ki bence bu yönü yadsınamaz. Filmle ilgili diğer eleştirilereyse katılıyorum. Kötü adamlar kusursuzdu, iyiler berbattı vs… Kısacası bu gibi bir filmi kötüleyip öncülü “Gemide”yi överken ikisinin arasındaki farkı gözetmek lazım derim. Şahsen ben de “Gemide”yi, “Barda”dan daha fazla severim. Ama “Gemide”yi övmek isterken, “Barda”yı yerin dibine geçirirsek daha sonra “Barda” gibi bir film izlemek bile hayal olabilir bizim için.

  9. Bu filme dair aklımda kalan 2 önemli şey var:
    – Birincisi ; Çırak’ın “Abi Naaptınız Siz?” sorusuna Selim’in verdiği çetrefilli cervap ve ardından Çırak’ın tek hamlede kadraj dışına itilmesi (ki Nejat İşler sanıyorum biraz sert bir hamlede bulunduğunu düşünmüş olacak ki göz ucu ile set ekibine kısa bir bakış atar)

    – İkincisi ise elbette ki Selim Demirdelen imzasını taşıyan müzikleri (Aynı iddia Kavşak’da da mevcut… Hatta Koray Candemir’in Belki Birgün adlı parçası Kavşak’ta farklı bir varyasyon ile işitilmektedir.)

  10. filmde ki kötülerin oyunculukları çok iyi , iyi karakterlerin ise kötü . Film de kötülerin filmi olmuş ki aslında olmamalıydı , ortada durabilmeliydi . Diğer iyi oynayan kötülerin yer yer zorlama kötülüklerine karşın HAKAN BOYAV ın çok sahici kötü adam yorumu bile bence sadece bu filmi seyredilir kılıyor . BOYAv ın sahici oyunculuğuna şapka çıkartıyorum . Yürüyedursun.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Behçet Abi’nin Güney Amerika Turu Bölüm 1: Komando Behçet (1974)

Yılmaz Atadeniz sinemasının çoraklaşmasının hemen arifesinde çekilen Komando Behçet onun
blank

Never Let Me Go / Beni Asla Bırakma (2010)

Kazuo Ishiguro’nun aynı adlı romanından uyarlanan Never Let Me Go,