Geçtiğimiz ay Türkiye’nin en çok okunan bağımsız sinema sitelerinden Öteki Sinema’nın her yıl düzenlediği “Yılın En İyi Korku Filmi” etkinliğinde Siccin serisiyle tanıdığımız Alper Mestçi’yle bir araya geldik. Öteki Sinema okurlarının yılın en iyisi seçtiği Siccin 3: Cürmü Aşk filmi dolayısıyla alan yönetmenle ayaküstü lafladık…
Sürekli kendisine, “neden cin filmi çektiğinin” sorulduğunu söyleyen Mestçi, “Türkiye’de korku seyircisi cin temasını seviyor, gişede bu iş yapıyor, başka şansım yok.” derken aslında yanılıyor. Çünkü Alper Mestçi’nin filmleri, cin filmi değil; büyü filmi… Nasıl mı? Anlatayım…
Hasan Karacadağ, bundan on bir yıl önce Dabbe serisini başlattığında kimsenin öngöremediği bir furyaya yol açtı: Cin teması. Dabbe’nin gişede iş yaptığını gören yapımcılar ve yönetmenler, cin hikâyelerine çölde vaha bulmuşçasına saldırdılar ve evvelinde tek tük denemelerden ibaret olan Türk korku sineması bambaşka bir boyuta atladı. “Türk halkını zombilerle, vampirlerle korkutamayız” diyen yönetmenler on sene içerisinde onlarca cin temalı korku filmi çekti.
Peki, neydi bu işin sırrı, Türk halkı gerçekten yalnızca cin temasından mı korkuyordu? Hayır, çünkü eğer öyle olsaydı, çekilen cin temalı filmler arasında salt Hasan Karacağ ve Alper Mestçi’nin filmleri gişede başarı kazanmazdı. Hemen hepsinin hatırı sayılır bir izleyici kitlesi olurdu. Fakat gişe rakamlarına baktığımızda görüyoruz ki, Dabbe ve Siccin dışında en çok iş yapan film, Üç Harfliler 3 serisinin üçüncü filmi olmuş ki onu da serinin yönetmen koltuğunu devralan Alper Mestçi çektiği için… Bu örnekler dışında korku sineması, batan cin temalı filmlerle dolu…
Dabbe serisi, altıncı filme kadar ulaşabildiyse ve hatta belki yedincisi çekilecekse bunun en büyük müsebbibi Hasan Karacağ’ın, bu furyanın başlatıcısı ve artık bir marka olmasıdır. Seyirci Dabbe filmlerini, Hasan Karacağ’ın korkutma biçimlerini sevdiği için izliyor, sadece cin temalı olduğu için değil. Bunu da nereden mi anlıyoruz? Hasan Karacadağ’ın en az gişe yapan filmlerinden biri olmasına rağmen, cin temasından fersah fersah uzak Magi filminin, Dabbe 2’nin seyirci sayısına çok yaklaşmış olmasıyla…
Gelelim korku sineması gişesinin ikinci büyük üstadı Alper Mestçi’ye… Alper Mestçi ilk Siccin’i (2014) çektiğinde o döneme kadar çekilmiş korku filmlerinden nasıl ayrıldı? Hâlihazırda yığınla muadili bulunan bir türe yeni ne ekleyip de gişede başarı sağladı? Cevabı çok basit: Büyü. Alper Mestçi, cin öykülerini kendisine arka plan edinip, Türk halkının aslında en çok korktuğu şeye, büyüye odaklandı. Uzun uzadıya işlenen, detaylı ve ürkütücü büyü sahneleriyle türe yeni bir soluk kazandırdı ve seyirciyi sinema salonlarına çekmeyi başardı. Zaten günlük hayatta da öyle değil midir? En çok birilerinin bize büyü yapmasından korkmaz mıyız? İşte Alper Mestçi bu damarı çok iyi yakaladı… Fakat ondan da önemlisi Alper Mestçi’nin yaptığı şey, tıpkı Siccin 3: Cürmü Aşk’ta olduğu gibi dramatik altyapısı sağlam hikâyelerle korku öğelerini desteklemekti. Kuru kuruya verilen bir hikâye yerine, aşk gibi seyircinin ilgisini fazlasıyla çekecek bir zeminin üzerine kurdu öyküsünü. Seyirci yalnızca korkmadı, aynı zamanda çok etkileyici öyküler de izledi bu seride…
Demem o ki, cin teması kaçınılmaz değil. Siz hikâyenizi doğru kurduğunuzda ve salt ses ve görüntü efektlerine güvenmek yerine, izleyenleri sarsacak bir öyküyle film çektiğinizde gişede başarılı olmanız mümkün. Magi, bunun bir örneği ve tür denemeleri arttıkça, seyircinin de önyargısı giderek azalacaktır. Yakın zamanda izlediğimiz Naciye, geçen seneki Baskın: Karabasan ve ondan önceki yıl çekilen Münafık ile Deccal gibi filmlere daha çok ihtiyacımız var. Türk korku sinemasına musallat olan cinlerden kurtuluşumuz, ancak onlar vazgeçilmez görülmediğinde olacak. Yönetmenler, artık korku sinemasını değiştirin; cinlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok!
Başak Bıçak –basakbicak@gmail.com