2000’li yıllarla beraber nicelik olarak gözle görülür bir ivme kazanan yerli korku sinemamızın en çok kapısını çaldığı mevzuların başında cinler geliyor. Korku filmlerinin din, efsane, gelenek ve batıl inanç gibi içinde her türden korkuyu barındıran toplumsal olgular ile her türlü dirsek temasında olduğu göz önüne alınırsa, bu çok da yadırganacak bir durum değil elbette. Aynı diğer inanışların ve kültürlerin, kendilerine ait figürleri kullanmaları gibi. Fakat kendilerinden farklı toplumsal olguları konu eden filmlere pek sık rastlanmaz. Bu nadir görülen filmlere ait iki örnek, birbirlerine yakın tarihlerde ülkemiz sinemalarında gösterildi. Bunlardan ilki 23 Mayıs’ta vizyona giren Tobe Hooper filmi Djinn, ikincisi ise 25 Temmuz’da vizyona giren ABD yapımı Jinn. Biz de bu vesileyle Batının cin mevzusunu kurcalayan korku filmlerine kısaca bir göz atalım istedik.
Wishmaster serisi (1997-2002)
Ünlü korku ustası Wes Craven’ın yapımcılığını üstlendiği, Robert Kurtzman’ın yönettiği 1997 tarihli Wishmaster, İranlı bir büyücünün paha biçilemez bir taşın içine hapsettiği çok güçlü bir cinin, bir dizi tesadüf sonucu Amerika’da serbest kalarak diğer şeytani varlıkları dünyaya getirmek için uygulamaya koyduğu kanlı planı anlatır. Wishmaster, cini tarif ederken İslami metinlerden (cinin ateşten yaratılması) ve Arap halk hikâyelerinden (Alaaddin’in sihirli lambasındaki cin gibi üç dilek hakkı sunması) faydalansa bile bunu sadece kötü karakteri türdeşlerindeki örneklerden farklı kılmak adına yapar. Yoksa kötü cinin eyleme geçtikten sonra diğer ABD yapımı korkularındaki kötü karakterlerden bir farkı kalmaz. Yapımcılarını memnun eden bir gişe başarısı sağlayan Wishmaster’ın üç devam filmi daha çekilir; Wishmaster 2: Evil Never Dies (1999), Wishmaster 3: Beyond the Gates of Hell (2001) ve Wishmaster 4: The Prophecy Fulfilled (2002).
Long Time Dead (2002)
Marcus Adams’ın yönettiği İngiltere/Fransa ortak yapımı bu film de benzer bir yoldan ilerler. Canları sıkılan bir grup genç, kendi yaptıkları ‘ouija board’ (üzerinde harfler bulunan ruh çağırma tahtası) ile ruh çağırırlar. Çağrılarına yanıt veren doğaüstü güç, kendini ‘Djinn’ olarak tanıtır ve gençleri birer birer avlamaya başlar. Long Time Dead’in Fas’taki benzer bir olayı emsal göstermesi ve gençlerin peşine düşen katilin(!) kendini cin olarak tanıtması dışında sıradan bir ‘teen slasher’dan farkı yok. Cin mefhumu, aynı Wishmaster’da olduğu gibi burada da katili farklı kılmak adına sos olarak kullanılır.
The Objective (2008)
Yönetmenliğini Daniel Myrick’in yaptığı ABD yapımı film, savaş/korku türü meraklılarının ilgisini çekmekte zorlanmayacak bir yapıya sahip. Gizli bir görev için Afganistan’a gönderilen CIA ajanı Benjamin Keyes, hepsi işinin uzmanı bir grup asker ve gönüllü bir Afgan rehber ile Afganistan’ın içlerine, Taliban’ın bile girmeye cesaret edemediği bir bölgeye gider. Görünürdeki amaç Taliban’a karşı direniş oluşturmak için cemaatin ruhsal lideri Muhammed Abban’ın desteğini sağlamaktır ama dağlarda onları Taliban’dan bile korkunç bir düşman beklemektedir. Filmde de bahsi geçen Hint fenomeni ‘Vimanalar’ ile sıkı bağlar kuran ve X-Files tadında bir bilim kurgu havası olan The Objective, kendi gizemini yaratmada bir hayli başarılı. Her ne kadar bu gizemin ana yapıtaşı ‘Vimanalar’ olsa da, cinlerle ilgili kaynaklardan da faydalandıklarına dair ipuçlarını bizzat filmdeki bazı sahnelerde gözlemlemek mümkün.
Murat Tolga Şen imzalı The Objective kritiğini okumak için tıklayınız.
Savaş/korku türüne ait filmlerin listelendiği Murat Kızılca imzalı yazıyı okumak için tıklayınız.
Red Sands (2009)
ABD yapımı filmin yönetmen koltuğunda Alex Turner var. Afganistan’da bir operasyonda görev alan bir grup asker, sırf sıkıntıdan bir heykeli parçalarına ayırır. Bunu yaptıklarına pişman olacakları hiç akıllarına gelmez. Heykelin içine hapsedilmiş bir cinin yurdundan çok uzaktaki bir grup Amerikan askerini sırayla öldürmesini anlatan Red Sands, klişelere fazlasıyla hapsolmuş yapısıyla cin mevzusuna yeni bir açılım getirmekle uğraşmaz, kolaya kaçarak cini kötülüğü süslemek adına meze etme geleneğini sürdürür.
Djinns (2010)
Hugues ve Sandra Martin tarafından yazılıp yönetilmiş olan Fransa/Fas ortak yapımı film, bir kurtarma görevi nedeniyle Cezayir’de bulunan bir Fransız timinin başına gelen korkunç olayları anlatır. Hiçbir anında ilginç olmayı başaramayan Djinns, büyük ölçüde Red Sands ile benzerlikler gösterir.
Djinn (2013)
Korku sinemasının önemli yönetmenlerinden Tobe Hooper’un yönettiği B.A.E. yapımı Djinn, belki de bu listeye en uymayan film. Fakat bu dosyaya ilham kaynağı olduğundan dolayı bir şekilde adının geçmesi zaruri hale geldi denebilir. The Texas Chainsaw Massacre, Salem’s Lot ve Poltergeist gibi korku klasiklerinden sorumlu Hooper, Birleşik Arap Emirlikleri’nden gelen bir sipariş üzerine Djinn’i yönetmeyi kabul etti. Filmi henüz izleyemedim ama yapım sürecine ilişkin sıkıntıların ve Hooper’ın yaptığı açıklamaların ışığında, ortaya tecrübeli yönetmeni tatmin edecek bir iş çıkmadığına dair bir izlenim edindiğimi söyleyebilirim. 2011 yılında çekimleri tamamlanan filmin 2013 yılına kadar gösterime çıkamaması hakkında birçok iddia ortaya atıldı. Yapım şirketi bunların hepsini yalanladı ama tatmin edici bir açıklamada da bulunmadı. Velhasıl Djinn geçtiğimiz sene içerisinde görücüye çıktı ve açıkçası pek de olumlu eleştiriler almadı.
“Genç bir Arap çift ülkelerine kesin dönüş yapar ve çok katlı yüksek bir binaya taşınır. Başlarına gelen tuhaf olaylar sonucu komşularından şüphelenmeye başlayan çift, binanın eski bir balıkçı köyü üzerine inşa edildiğini öğrenir. Cinlerle ilgili anlatılanlar genç çifti tedirgin eder.” Birleşik Arap Emirlikleri’nde çekilen filmin oyuncu kadrosu da yerel oyunculardan oluşuyor. Ancak konusunun pek de yerel orijinallikler içeren özgünlükte olduğunu iddia etmek güç. Djinn de listedeki diğer filmlerin başvurduğu cini meze olarak kullanma kolaycılığına sığınmış gibi duruyor.
Jinn (2014)
25 Temmuz’da gösterime giren Jinn ise tam tersi bir yerde duruyor. Pakistan kökenli ABD vatandaşı Ajmal Zaheer Ahmad tarafından yazılıp yönetilen ABD yapımı film, Batılı izleyicileri cin hakkındaki gerçekler ile ilk kez tanıştırma iddiasıyla sunuluyor. Fragmanından gözüktüğü kadarıyla bol CGI kullanımına boğulmuş, 3. sınıf sıradan bir korku/gerilime benzeyen Jinn’in konusu ise oldukça havalı; “Başlangıçta üçü yaratıldı; insanlar çamurdan, melekler ışıktan ve bir üçüncüsü de ateşten. Başlangıçtan günümüze, coğrafya, din, kültür gözetmeksizin bütün hikâyeler melekler ve insanlar hakkındaydı. Bu iki ırk yüzyıllar boyunca bütün mitolojileri domine ederek üçüncü ırkın varlığına dair izleri silmekle uğraştı. Dumansız ateşten yaratılan bu üçüncü ırk cinlerdi. Birçok yönden insana benzeyen cinler aramızda görünmeden yaşadı. Sadece bazı olağanüstü durumlarda yollarımız kesişti. Günümüzün modern insanı cinleri unutmuştu.” Konusundan anlaşıldığı üzere cinler hakkındaki bilgileri İslami kaynakları referans alarak oluşturan Ajmal Zaheer Ahmad’in filmi Jinn’in neler anlattığını Fatih Yürür imzalı kritikten öğrenebilirsiniz.
Not: İlk olarak CineDergi Haziran 2014 sayısında yayınlanmıştır.