Batman: Kara Şövalye Üzerine Fikir Yürütmeler

2 Ağustos 2008

Batman’i henüz izlemiş ve belli açılardan oldukca önemsemiş biri olarak, film hakkında bir şeyler yazmak konusunda tereddütte iken, Masis’in esprili bir ön bahane ile yazdığı yazıdan keyif ve güç alarak Öteki Sinema‘nın pek sevmediği multimilyon dolarlık bu blockbuster hakkında ben de bir şeyler yazmaya karar verdim. Amacım kafamda dağınık gezen bazı düşünceleri belli başlıklarda toplayarak film hakkındaki fikir öbeklerimi damıtmak ve sizlerle paylaşmak…

blank

Madde 1: Yeni Batman’in eskilerle hesaplaşması

Evet… Christopher Nolan çektiği iki Batman filminde de açık bir şekilde eski filmlerden hıncını almaya, mitosu yeniden ama temellerini yıkarak yaratarak onları giderek güçsüz düşürmeye ve Batman denilence akla gelen tek isim olmaya çalışıyor. Bunu bir anlamda başardığını söyleyebiliriz. Zaten nefret edilen uyarlamaların sahibi Joel Schumaer’i şu an kimse bir Batman yönetmeni olarak hatırlamıyor ama iş Tim Burton’un gotik setleri ve kurgusunu aşmaya gelince Nolan’ın, bu filmlerin ve Burton’un yaramaz çocuk tavrının altında kaldığını ve bu sebeple Batman’i çizgi roman köklerinden uzaklaştırarak yeni bir gerçekliğe oturtmaya çalıştığını, asla Burton’un başardığı bir şekilde Gotham City yaratamayacağı için de Gotham’dan ziyade bir New York fonu kullandığını ve hatta bunu Hong Kong ile birleştirerek iyice yaşadığımız dünya atmosferi sağlamaya çalıştığını görüyoruz ve ne yazık, pek sevinemiyoruz. Çünkü çocukluğundan beri Batman okumuş herkesin Gotham’ı; lağımlarla, gece yaşayan fareler ve hayat kadınlarıyla, mutasyona uğramış onlarca süper kötüsüyle karanlıktan daha karanlık bir şehirken, Sıradan New York kaldırımları ve binalarına indirgenmiş üstelik gündüz yaşayan bir şehir haline gelmiş… Nolan ilk filmde Gotham’a bu kadar müdahale edememişti ama belli ki artık daha özgür… 3. filmde pelerini olmayan bir Batman ve Bahamalar tadında bir Gotham görürsek şaşırmamalı!

Ayrıca filmin millenyum akımı olan mantıksal gerçeklik düzlemine oturma hevesi yüzünden Batman’in eşsiz fantastik yapısına yaptığı aşırı dokunuş ve karakterlerin tamamının sıradan insanlara dönüşmesi yine ÇR hayranlarını üzecek bir durum. Halbuki Batman’in esprisi; süper güçlerle donanmış binbir fantastik kötü adamın karşısında sıradan bir insan olarak durabilmesidir. Böyle yaralayıcı bir müdahaleyi de pek hoş göremiyorum ve bir sonraki Batman’in, bir Nolan filmi olmaktan ziyade Batman filmi olmasını temenni ederek bu maddeyi sonlandırıyorum.

Madde 2: Yeni Batman’in ahlaki arayışları

Dürüst olmak gerekir ki hiçbir Batman filmi (Elbette 60’larda yayınlanan çocuksu TV serisi dahil) Batman’in endişeli, dahi ve psikopat tavırlarını gerçek anlamda seyirciye geçiremedi. ÇR’da; masumları katleden bir mutantın bel kemiğini uzun bir dövüşten sonra kanlar içinde kalmış ama delirmiş haliyle ve büyük bir çatırtıyla kıran Batman’i beyazperde de asla göremedik. Tabii ki bunda film yapıldığında milyarlara ulaşacak bir kahramanı ahlaki bir stereotip’e oturtmak gerekliliği ve gişe kaygılarından kaynaklanan bir durum söz konusu olabilir…  Batman ağır travmalar geçiren kötülerle dövüşen ama kendi de pek tekin olmayan bir tipdir. Kendi ahlaki yanını keşfetmesi ise ondan daha manyak bir kıyım makinesi olan halefi Azrail ile dövüşmesinden sonraya denk gelir. Filmin genel ahlak yapısı ise aşırı küstahça bir haklılıkla Amerikan muhafazakarlığının adeta bir sözcüsü haline gelmiş durumda… Batman sırf anarşi ve kaosu durdurabilmek adına herkesin özel hayatına girebilecek teknolojiler geliştiriyor ve izleyiciden de açık bir onay bekliyor. Tabi filmde böyle bir şeyin hiç etik olmadığını söyleyen bir karakter var ve makine kullanıldıktan sonra yok ediliyor ama bu saçma özür dilemeyi kabul etmek ancak aptal bir Amerikalının yapacağı bir şey…

Filmin neredeyse her sekansta bağıra bağıra söylediği “Tüm bu can yakan ve özelinize giren önlemler sizi manyaklardan korumak içindir” söylemi Bizim memlekette pek masum algılanamıyor. Ayrıca Batman’in Dünyanın bir ucuna (Hong Kong) gidip şaibeli bir vatandaşı paket yaparak uçağa atıp getirmesi de yine sadece Amerikalılara yakışacak bir terbiyesizlik örneği! Film bu anlamda gerçek bir Neo-Con propaganda aracına dönüşüyor ve bir sahne de açık ve seçik Roma Sezarlarının yönetim biçimine hayranlık duyan sözler sarf ediyor. Yazık, hem de çok…

Madde 3: Macera duygusu

Eski Batman’lar gibi fantastik olmak yerine gerçek olmayı şeçen “Kara Şövalye” gırtlağına kadar polisiyeye dalıyor ve neredeyse kendini fazla ciddiye alan bir Dick Tracy filmine dönüşüyor. Sağda sola gezinen mafyalar, (iyice yaşlanmış haline acıdığımız,  hevessizce oynayan bir Eric Roberts) Satılmış polisler, devamlı bir yerleri havaya uçurmaya çalışan ve polislerin özellikle salaklaşarak elinden kaçırdığı bir manyak vs. Açıkçası o kadar çok olay oluyorken  geçişler ve bağlantılar o kadar üstün körü yapılmış ki bir süre sonra “Acaba ben kurgusuz halini mi seyrediyorum?” diye düşünmeye başlıyorsunuz. Tüm bu polisiye olaylar cereyan ederken film affedilemez mantık hatalarını da arka arkaya sıralıyor: içi ağzına kadar insan dolu iki feribotunda bomba yüklü iken bir bomba uzmanının bile bu gemilere gitmemesi gibi… Eğer kendinizi kaptırabilirseniz bazı sahnelerde oldukça gerilip zevk alabilirsiniz ve hatta alacaksınız da ama benim gibi Batman’i ÇR’dan tanıyan biriyseniz boş boş bakma ihtimaliniz daha yüksektir.

Madde 4: Joker

Batman vizyona gireli daha bir hafta olmasına Joker, dişli rakibi olan Hannibal Lecter’i dahi geçerek “en kötü” oldu. Bunda Heath Ledger gibi çok yetenekli ama o kadar da abartılmaması gereken bir aktörün zamansız ölümünün payı büyük ama açıkcası ben hala Jack Nicholson’un daha eğlenceli ve karizmatik Joker yorumunu tercih ediyorum. Ayrıca Yeni Joker’in açıkça Brandon Lee’nin Crow yorumundan etkilendiğini yani joker’in, joker değil de delirmiş bir Crow olduğunu ve bunun ilginç olmasına rağmen o kadar da orijinal olmadığını düşünüyorum. Acıklı bir saptama olacak ama Brandon Lee’nin de Crow filminin çekimleri sırasında öldüğünü hatırlatırım. Ayrıca bu kadar manyaklaşmış birinin mutlaka sebepleri olması gerekir ve filmin bunların hiçbirini bize vermeyerek haksızlık yaptığını ve Joker efsanesini yaratanın, Joker’den çok onu yakalamaya çalışan polislerin salaklıkları olduğunu söyleyebilirim. Konu ilerledikçe “e ama bu kadar da aptal olunmaz ki!” deyip Gotham polis teşkilatının IQ seviyesi hakkında ciddi endişeler taşıyabilirsiniz.

Madde 5: Soundtrack

Öyle bir şey yok! ilk filmde kullanılan sound’a yeni hiç bir şey eklenmemiş. Filmin kokusunu veren şeyin müziği olması sebebiyle bu film fazlasıyla Batman Begins kokuyor.

Madde 6: Kadının adı yok

İlk filmde Katie Holmes tarafından canlandırılan Rachel karakteri bu filmde Maggie Gyllenhaal (soyadını yazmak ne zormuş!) tarafından devralınıyor fakat kadın ırkının işleri ve erkeklerin aklını karıştırmaktan başka bir işe yaramadığı fikrine uygun olarak, film boyunca öylesine boy gösterip nihayetinde ölüyor. The Thing’den beri içinde bu kadar az kadın karakter barındıran film izlememiştim! Ama o film Antartika’da ve izole edilmiş bir alanda geçtiği için bunu anlamak mümkündü diyelim… Sanırım 3. filmde tamamen erkeklerden oluşan bir kadro olacak… Eski Batman’ler bu kadar da maskülen durmuyordu ve kadın kötüler bile vardı: bknz: Poison Ivy… Bu haliyle filmden kadınların zevk alması oldukça zor görünüyor.

Madde 7: Dünyanın en iyi filmi olma iddiası

Batman : Kara Şövalye’yi bende zevkle izledim. Fakat bir çizgi roman uyarlamasının bu kadar beğeni toplaması ABD’de sinema mefhumunun artık tamamen bir lunapark eğlencesi olarak algılandığı tezimi destekliyor. Korkuyorum ki Büyük ve ciddi filmler artık olmayacak… Gürültülü ve parıltılı bir şovdan ibaret bir sinema anlayışı ciddi sinemaseverleri başka Dünya sinemalarını keşfetmeye mecbur kılıyor ve belki de iyi ki de öyle yapıyor…

sadece 1975 yılından bazı filmleri listelersem ne demek istediğimi anlarsınız : One Flew Over the Cuckoo’s Nest Barry Lyndon Dersu Uzala Dog Day Afternoon Funny Lady Young Frankenstein Three Days of the Condor Salo, Or the 120 Days of Sodom Rocky Horror Picture Show Nashville Monty Python and the Holy Grail Jaws Tommy Killer Elite French Connection II

Çizgi roman okumayı çok sevdim hala da severim. Aylık Çizgi roman kültürü Gölge-E dergi için yazılar yazarım.  Öteki Sinema, çok sevdiğim ama %90’ın burun kıvıracağı ucuz B filmleri üzerinedir ve bu filmlerin de çoğu çizgi roman esinlidir. DP’de kullandığım nickim Raven bile The Crow adlı çizgi roman uyarlamasına özenerek seçilmiştir. Bunları neden anlatıyorum? Çünkü ben de kızılderiliyim!

Fakat… İş dünyanın en iyi filmi olmaya gelince, O gömlek Batman‘a yada başka multimilyon dolarlık büyük stüdyo filmine biraz bol gelir. Neden derseniz: Bu filmler, filmden ziyade birer üründür, ticaret kanalıdır. Çevrilmesinin yegane amacı para kazanmaktır. Perdeye geçmiş daha gerçek, başka dertleri olan bağımsız, bütçesiz ama samimi bir eser benim için daha kabul edilir olacaktır. Mesela yakınlarda tekrar izlediğim “Ölüm Tarlaları” size insan olmakla ilgili anahtarlar verecek çok daha yüce bir sinema örneğidir.

Şimdi arasanız tarasanız “Ölüm Tarlaları” için bir afiş ve belki bir kaç lobi kartı bulursunuz. Çünkü bu film pazarlanmamış ve pazarlama kanalı olarak kullanılmamıştır. Ama Batman yada başka bir Süper için yıl boyunca oyuncaklar, defterler, figürler, envayi çeşit posterler, kıyafetler bulup Batman oyuncaklı hamburgerler yiyip Batman resimli bardaklardan kola içebilirsiniz…

Uzun lafın kısası :Gerçek Sinemanın derdi başkadır. Batman müthiş bir deneyimdir ve mutlaka yaşanılması ama kendini aldığından daha fazla ciddiye alınmaması gerekir. Yoksa bir önceki yazımda giderek azaldığından yakındığım çıplak ve gerçek sinemayı 10 yıl sonra mumla ararız! (yazının bu kısmı bizi gerçek sinemayı sevmemekle ve devamlı çöp sinema ile ilgilenmekle suçlayan bazılarına da iyi gelmiştir umarım.

18 yaşındayken bana göre seyrettiğim en iyi film Chuck Norris’in “Yalnız Kurt – Lone Wolf Mcquade” adlı avantürü idi… Aynı sene Alan Parker’in “Birdy” filmini izledikten sonra başka filmleri merak etmeye ve sinemayı daha çok sevmeye başladım.

Son olarak (yazıyı bitirememek böyle bir şey demek ki…) Batman alt okumaları masum olmayan yeni bir muhafazakar sinema örneği… Henüz bunların farkında olmayan daha genç bir seyirci için oldukça zevkli bir 2.5 saat sunuyor ama aşırı dağınık yapısı ve Batman karakterinden ziyade yan karakterleri önemseyişinden dolayı en iyi Batman filmi değil ne yazık ki… Fakat pazarlaması iyi yapılmış ve DVD’si çıktığında da peynir, ekmek gibi satacak zanaati yüksek bir popüler sinema örneği… İyi seyirler

Not: Filmi çok seven kişilerin görüşlerine yorum kısmımız açıktır ve elimizden geldiğince cevap da vererek zevkli bir sinema sohbeti yapmak isteriz ama Fanboy yaklaşımı ile arsız ve küfürlü yazılan mesajlar itina ile silinecektir.

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

23 Comments Leave a Reply

  1. Merhabalar. Öncelikle güzel yazınız için teşekkür ederim, ben de bir sinemasever olarak görüşlerimi belirtmek istiyorum. Kara Şövalye yüksek bütçeli, iyi pazarlanmış ama çok da başarılı olmayan bir film deyip alternatif sinemayı önermişsiniz. Ama filmin 11 Eylül sonrası popüler amerikan sineması örneği olduğunu anlamayan da yoktur heralde. Bunu böyle kabul edip o gözle bakmalıyız filme. Elbetteki fantastik öğelerin azaltılıp gerçek dünyaya yaklaştırılması, her olayın altında mantık aranması, siyasi mesajlar taşıması hoş değildi. Ancak yinede derin çelişkileri, ince ayrıntıları ve ahlaki çıkmazlarıyla insanı düşündüren, diğer bazı türdeşleri gibi tamamen boş bir film olmadığını düşünüyorum. Heath Ledger’in joker uyarlamasına da abartılmamalı demişsiniz ama bence abartılmalı :) Belki jokeri çizgi romandan kopukluğu ve filmde Batman’dan daha öne çıkması yönüyle eleştirebilirsiniz ama Heath Ledger’ın harika oyunculuğuna da toz kondurmam :)

    Sonuç olarak bende sinemaya filmin yüksek bütçeli, abartılı, hele ki dünyanın en iyi filmi olmayı haketmediğini bilerek gittim ve ayrıntılara çok takılmadım, zevkli bir 2,5 saat geçirdim.

  2. Sevgili Uğur,
    kıymetli görüşlerinizi tüm blog okurlarıyla paylaştığınız için çok teşekkür ederim. Batman için yazdığım yazı filmin hayranlarını biraz incitmiş olsa da asıl amacım bu değil. Kara Şövalye’yi çok zevkle izlediğimi belirtmeliyim. Ama eteğinin altındakileri biraz dökmek istedim. Yanılsamalarım olmuş olabilir bunu da yazı altında konuşmak çok zevkli :)
    Batman kesinlikle bu yılın en iyi ÇR uyarlaması hatta en iyi filmlerinden biri… Edward Norton ve Robert Downey Jr. ye rağmen Hulk ve Demir adam sıradan sinema örnekleriydi ama Kara Şövalye’nin kendini ciddiye alışı ve bu enerjiyi seyirciye geçirişi gerçekten takdire değer. Yazımdan umarım filmden nefret ediyormuşum gibi bir sonuç çıkmamıştır. Bu yazı biraz da Divx Planet forumlarında tartıştığımız “Dünyanın en iyi filmi batman” üzerine denk geldiği için o bakış açısından yazıldı.
    Bloga katılımının devamlı olmasını diliyorum hoşcakalın, sinemayla kalın :)

  3. Film başlarda Batman filmi olarak açılıyor, batman ve joker filmi olarak devam ediyor ve sonunda batman joker two face, gordon filmi olarak bitiyor.
    Batman filmi olarak daha gerçekçi bir hal almaya çalışıyor. hatta bunun için Batman’i görkemli bir duruşta göstermeyi bile reddediyor (Şahsen Batman’in altında araç filan olmadıkça ordan oraya koşup, atlayıp, zıplaması Kostüm giyen bir elemanın yaptığı sıradan hareketlermiş gibi geldi (evet Batman, kostüm giyen bir kahraman ama dikkat ederseniz “kostüm giyen eleman” dedim “Kostümlü kahraman” demedim)).
    Bol bol -kimisi tartışılan- teknolojik oyuncakla yapay bir olağan üstü hava yaratılmaya çalışılıyor (Batman = teknoloji, buna fazla laf etmemek gerek, yani Bir Batman filminde olması gereken bir şey ve filmin gerçekçi olma çabasında göz ardı edilebilir, hakkında kafa yorulsa icat edilip kullanılabilir cihazlar).
    Kötü adamlara gelince bunlar sırasıyla Mafya, Joker ve Two Face. Batman’in ve beraberindekilerin Mafyayı temizleme gayretleri sahneye Jokeri çıkartıyor. Joker in Batman i temizleme gayreti Two Face i doğuruyor. (evet bunlar oluyor lakin başta sıkı sıkıya giden bu ilişki araya giren uzun yan olaylarla, “nerde ne oldu anlamadım” tarzı aksiyon sahneleri ile filmin süresi uzamakta (aksiyon gerekli evet, Transformers’ta olduğu gibi nerden ne çıktı, hangi ara oraya vardı gibi, kurgusu bi garip duran sahnelerle değil ama)
    Birde filmin vermeye çalıştığı mesajlar var ve bunların bağzıları 11 eylül sonraası Amerika’da gündeme gelen yaklaşımlar (Terörizme karşı verilmesi gereken fedakarlıklar oluyor bunlar ve çok zayıfça da olsa bunları eleştiri ve karşı çıkma var), Kahramanların varlıklarının ve sınırlarının sorgulanması (bu biraz daha derin işleniyor gibi) ve iyi ile kötü rasındaki çizgi (en zayıf işlenmiş gibi duran temalardan biri de bu).
    Bütün bunları gözden geçirince fena durmayan bir film ve tek başına bir film olmak için feda edilmiş bir Batman var. Yani lafın kısacası Batman filmi olmaktan biraz uzak ama iyi (gene uzun oldu ama affınıza).

  4. İyi günler, benim dikkatimi de şey çekti. Şimdi bizim batman dediğimiz kahramanın özel güçleri yok, james bond gibi onu bunu kullanıp kahramanlık yapıyor :) ironman de parasıyla kahramanlık yapıyor ama giydiği kıyafet(robot) gücüne güç katıyor. Batmaninki ise sadece bi kıyafet, tamam onu bunu fırlatır, işte zırhı falan vardır mermilerden korur odur budur. Ama batmanin ilk görüldüğü sahnelerde batman, taklitçilerin birinin tüfeğini düdük makarnası gibi kıvırıveriyor. Böle bişeyi yapamaması lazım değil mi? yoksa iman gücüyle bi anlık gözü mü dönüyor :) Ben böyle düşündüm, ya batmani tam bilmiyorum ya da filmde bi eksiklik var. İyi çalışmalar dilerim..

  5. Arkadaşım madem çok etkilenmedin filmden neden bi dolu resim ekledin sende bir nevi reklam yapıyorsun ayrıca soundtrack’te acayip farklı hele aggressive expansion diye bir parça varki yok böyle gaza getiren bir müzik son 50 yıldır :) Sen batman başlıyor’u ve dark knight’ı bir daha izle bence soundtrack’in farkını eminim anlarsın.Bu arada bizde has sinema nedir biliriz ama bir film çok iş yapınca bunu kıskananları bir türlü anlayamıyorum.Bu arada Killing Fields’in yönetmeni de Nolan kadar iyi bir sinemacı olsaymış arkadaşım onada Dark Knight tarzı bir film emanet etselermiş.:)Filmini pazarlasalarmış , para kazansalarmış…

  6. Sevgili Barış,
    yazdıklarımı elbette kabul etmek zorunda değilsin. Fakat Batman’i kıskandığımızı falan da düşünme… Aksine çok sevdiğim bir ÇR kahramanıdır Batman… Zengin olmasına rağmen Tony Stark gibi züppe değildir ve ayrıca Kal-El namı diğer Süpermen’in snobluğu ve ırkçılığı da yoktur Bruce Wayne’de… Biz zaten serinin gerçekten hastası olduğumuz için; sevdiğimizi yermek adına bu kadar kusur bulduk!

    Has sinemadan anlayan biri olarak “Killing Fields”i sana tekrar anlatmak yersiz olacaktır ama gerçek bir öyküden uyarlanan bir roland joffe filmidir. vurucudur. zorlukla izlenebilen savaş sahneleri içerir, cesetler ortasında çığlık çığlığa ağlayan bir kız çocuğu mesela. Dith Pran ve Sydney Shanberg adlı iki gazetecinin Kamboçya’daki serüvenini anlatır. Kendisi de Ölüm tarlalarında yıllarca köle gibi çalışmış bir doktor olan Haing S. Ngor’un bu filmle hayatında ilk kez kamera karşısına geçmiş olmasına rağmen oskar aldığını, yönetmen Roland Joffe’ye emanet edilen bir sonraki filmin de neo-klasiklerden biri sayılan, başrollerinde Robert De Niro ve Jeremy Irons’un oynadığı “The Mission” filmi olduğunu, ayrıca bu filmin de 1987 yılında 7 dalda Oscar adayı olduğunu hatırlatırım. Joffe bu haliyle oldukca önemli bir yönetmendir ve ölçütün filmin para kazanması ise bilmelisinki para için yapılan sanat, sanat değil zanaat olur. Mr. Haing S. Ngor’un Oscar törenindeki sözleriyle mesajıma son vermek isterim: “ben şu anda dünya üzerinde halen hayatta olan 20 kamboçyalı hekimden biriyim. diğer yüzbinlercesi sırf hekim oldukları için Kızıl Kmerler tarafından öldürüldüler. sanırım bu durumum sizlere Pol Pot rejiminin nasıl bir şey olduğu konusunda yeterince fikir verecektir.”

    Sinema konuşmak isterseniz blogumuz size açıktır ama arkadaşım!la başlayan cümlelerden Yaşım 35 olduğundan olsa gerek çok da hoşlanmiyorum… Genelde bu tip mesajları yayınlamıyorum ama görüşlerinizin bilinmesi açısından kelimesine dokunmadan yayınladım. Bundan sonra sevdiğiniz bir filmi daha dikkatli cümlelerle savunursanız hem biz hem de okurlar ziyadesiyle menun oluruz.

  7. İMDB de 92.000 izleyicinin 10 üzerinden 9.6 oylama yaptığını ilk gördüğümde kendi kendime, yıllar sonra belki sinema salonundan çıkmak istemeyeceğim bir batman filmi geldi sonunda demiştim. Maalesef yanılmışım. Henüz filmin ilk saniyelerinde parlak günışığı altında çorak bir gökdelen manzarasıyla karşı karşıya kalınca Gotham nerde????? diye bir panik ve filmin devamı için ilk endişelerim başladı zaten. Tim Burton’ın sisli lağımları, siyah gece içinde şekerden yapılmış gibi gözüken devasa ördeklerle dolaşan kötüleri, siyah, mor ve gri renklerin o harika kullanımı bu fimde yer almıyor. Hatta batman’i doğru dürüst göremiyoruz bile. Hong Kong’a james Bond ile Mission İmposibble tarzında yapılan ziyareti hiç izlemedim sayıyorum. Morgan Freeman’ın bu kadar az arz-ı endam etmesini ise edebimle kınamakla yetineceğim:)
    Filmde mantıksız pek çok şey oluyor evet. Yukarıda bahsedilenler dışında mesela filmin sonunda two face’in öldürdüğü polislerin suçunu Batman üstleniyor.Gerçekten de Gotham gibi faili meçhullerin şehrinde 3 rüşvetçi polisin ölümü(sanki filmde ölen tek polis onlar)aydınlanmak zorundaymış gibi…
    Asıl benim kulağımı tırmalayan mesaj filmin sonunda beliriyor. Gordon’un oğlu -Batman neden kaçıyor baba? diye soruyor, Gordon ise -Çünkü buna dayanacak gücü var. diye bir cevap veriyor. Çünkü o kara şövalye!! 11 Eylül sonrası emperyalist niyetlerle şiddet dolu demokrasi! dersleri veren ve bu yüzden tüm dünyanın nefretini kazanan Amerika’nın bakış açısı. Varsın ben kötü olayım, onlar bilmez ama ben bunu onların iyiliği için yapıyorum durumu..
    Gelelim Heath Ledgar’a. Önünüzde Jack Nicholsan’ın can verdiği bir joker örneği varken o rolü kabul etmek ne kadar zor ve meydan okuyucu olmuştur kim bilir? Bence güzel oynanmış ve filmi çekilir yapan en önemli karakterlerden biri olmuş. Kendimi batman’i değilde Joker’i görmek için beklerken bulunca nasıl şaşırdığımı anlatamam:) Yüzünün ve akli dengesinin nasıl bu hale geldiğinin inatla seyirciden saklanmasına ise anlam veremedim. Başlı başına bir merak konusu çünkü. Ne yazıkki bu hikayenin devamını kendisinden dinleyemeyeceğiz.
    Sonuçta her zaman popüler olanın kötü olması , sanat! filmlerinin ise değeri anlaşılamayan şaheserler olması gerekmez.Dark Knight uzun süren, keyifli bir filmdir. Fakat Eski Batman fimlerinin havasını taşımaz ..Üzücü olan ise bunu bilinçli bir şekilde yapması..

  8. merhaba arkadaslar bnde fılmı seyrettım .gercekten cok basarılı dıgerlerıne nazaran cok etkıleyıcı bır fılım olmus. yalnız benım fılımde anlamadıgım bır nokta var.filimi izleyen o bölümü kimse anlamamış:)bir bölümde batmanın motor sürdüğü sahne. orda batman motoru jokerin üstüne sürerken tam yaklaştığında yere düşüyor.onu anlayan bir arkadaş varsa lütfen bana anlatsın deli olucam yoksa:)

  9. Sevgili Marsone,
    Joker yolun ortasında dikiliyor ve Batman motoruyla son hız onun üzerine gidiyor fakat Joker biliyorki; Batman kimseyi öldürmez! Bu yüzden çekilmiyor ve Batman’da bağlı olduğu ideale bağlı kalarak, Joker’e çarpmamak için son anda motorun yönünü değiştiriyor… Tabi bu ani hareket neticesinde dengesini kaybederek motordan düşüyor.

  10. teşekkür ederim murat kime sorduysan söyleyemedi valaa:) peki batmanın hiç bir filimdede mi adam öldürmüyor?

  11. bu filmi daha izlemedim ama bugün izlicem.imdb de 1. olması ayrı bi konu bakalım cok merak ediyorum.paranın hacandıgı filmler zevkli olurda bu imdb de birinci olması cok ilginç geldi…

  12. Sıkı bir batman takipçisi olmadığım halde,bu filmdeki joker karekteri başlı başına bi oyunculuk başarısıdır.Joker karakterini farklı yorumlayarak,gerçeğe daha yakın bir şkilde perdeye yansıtanları tbr etmek lazım.
    Bu arad filmden benimde anlamadığım bazı mantık hataları var,belki bilen biri yardımcı olur ve aydınlatır bizi.Şimdi filmin ilk sahnesinde Joker banka müdürünün ağzına bombayı tıkıyo,fakat banka müdürü hiçbir şekilde bombayı çıkartmaya çalışmıyo.En azından ağzından atmayı deneyebilirdi bence.Ve harvy dentin kilitli tutulduğu sahnede,harvy düzgün düzgün otururken kendini neden yağ dolu varilin üstüne atıyo,onuda anlamak mümkün ceğil.Kaldıki yüzünün bir tarafının yanması bu nedenledir.

  13. Dandik bir film bence. Temposu zayif. Batman filmleri arasinda 4 numara benim nacizane zevkime gore.
    Cok asiri abartildigi icin yarattigi negatif etki de cabasi.
    Ama bu yazi cok guzel olmus.

    Bu arada MORTAL KOMBAT vs DC UNIVERSE diye bir oyun cikti piyasaya su siralar. Posterinde Scorpion ve Batman yuzlesmesi (faceoff) var.
    Hemen heycanlanmayalim yalniz… oyunda kan yok, fatality yok.. ne keyfi kaldi simdi?

  14. Batman, Michael Mann ile buluşursa ne olur sorusunun cevabıdır aslında b.dark knıght,(açılış sahnesini hatırlayın)
    O açıdan aslında yeni bir hayran kitlesi yarattı denilebilir. Adeta oyuncak satmak için çekilmiş gibi duran serinin bazı filmlerinden bu gerçekçi tadı ile ayrılır(bilinenin aksine film aşırı gerçekçi olmasıda aslında bir efekttir ‘gerçekçi olma efekti’ günümüz sinema filmlerinin iddiasır bu iddia şık james bond kadrajlarının yerini artık bol sallanan,adeta olay yeri kameramanı tarafından çekilmiş gibi duran jason bourne filmlerinin kadrajları almıştır)

    Dark nıght bu haliyle çekicidir çizgiroman karakterinin gerçekçi bir halde yorumlanması bile günümüz dünyasında yaşananlara kıyasla gerçek üstüdür (çizgiromanın anavatanı olan amerikada gözlerinin önünde koca koca yolcu uçakları ikiz kulelere dalınca artık hayatın kendisi gerçek üstü hale gelmiş filmlerde böyle bir olayı görme heyecanı bitmiştir. Bu yüzden artık gerçek üstü kahramanların tasfiyesi (amma politik oldu bu lafta) Batman dark nıght ile vucud bulmuştur ama başta söylediğim gibi bu gerçekçilik efektini Mann filmlerinde hep görürsünüz… Nolan özelikle ‘heat’ filminden etkilendiğini belirmiştir dark knıght ile ilgili ropartajlarında…

    Velhasıl banka soygun sahnesinde joker ve ekibi sirk soytarıları gibi değil profesyonel banka hırsızları gibi dalarlar bankaya ama suratlarındaki maskelerle sirk tadını da unutturmazlar tabi… Sırayla da ölürler tipik banka soygunu ihaneti ile okul otobüsü sayesinde joker olay yerinden aslında (sıradanmış gibi) kaçışını gerçekleştirir

    Joker demişken; heath ledger’in performansı, jack nicholsonun joker performansı ile karşılaştırıldı hep… Aslında ledgerin yarattığı oldukça sevilen hatta Batman’ın bile önüne geçen tiplemesi klişe kötülerden kat be kat özgün bir kötü adam tiplemesidir. Nasıl antony hopkins kuzuların sessizliği filminde Dr.lecter karakteri ile bir standart belirlediyse joker tiplemesi ile H.ledger aynı şeyi yapmıştır.

  15. Film hakkında yürütülen bütün fikirlere katılıyorum bu yazıdaki, bir tanesi hariç: kesinlikle çok sıkıcı bir filmdi. Bunda yüksek beklentinin yaratmış olduğu hayalkırıklığı da etkili olabilir tabi. Nolan’dan Burton’ı aşmasını beklemiyordum zaten. Ikisini kıyaslamazdım bile çünkü Nolan’ın Batman Begins’i ile Burton’ın Batman filmleri birbirinden çok farklıydı ve ben ikisini de kendi yolunda sevmiştim. Batman Begins çok başarılıydı, ardından film İmdb de üst sıralara yerleşti, herkes sürekli Joker’den bahsediyordu ve elimde olmadan beklentim çok yükseldi. Filmi izleyince öyle böyle değil çok üzüldüm! iddia ettiğinin aksine seyircisini -afedersiniz ama- salak yerine koyan bir filmdi karşımdaki. Joker’in ayaküstü nihilizm kokan üfürükten felsefi söylemleri ne yazık ki senaryodaki eksiklikleri görmezden gelmemi sağlayamıyor. Belki bir gişe canavarı yerine vasat üstü gerçek bir sinema eseri beklemek benim kendi hatamdı. Neyse köprünün altından çok sular aktı, büyüyünce unuttum. Kendini bu kadar ciddiye almıyor olsa Nolan’ı belki affedebilirdim ama artık mümkün değil. O da bununla yaşamayı öğrenmek zorunda: ) Inception’la da gönlümü alamadı zaten.

  16. Daha önce V For Vendetta’da da belirttiğim üzere, ben her zaman uyarlama senaryoları, uyarlandıkları eserlerden tamamen bağımsız olarak ele almama taraftarıyım. Nedir Nolan’ın buradaki etkilenimi? Elbette ki Frank Miller ile başlayan, “Batman’a yeniden itibar kazandırma hareketinin öncülleri arasında yer alan Year One” ve sonrasındakiler. Yani Kara Şövalyenin bütün şişkinliklerini ve zırtapoz kötülerini savurup, madalyonun iki tarafındaki isimleri de daha trajik birer karakter olarak ortaya koyan bir seri… Elbette Nolan’ın kendinden kattığı şeyler var! Nasıl ki Inception’ın rüyalar alemi, Neil Gaiman’ın kilere benzemiyorsa… Batman’de Gotham’da aynı köşeli yapılardan nasibini arıyor. Tim Burton’ın şaheseri ile kıyaslamıyorum çünkü ikisi de bambaşka kulvarda ve her ikisi de son derece leziz… Kara Şövalye sevdiğim bir film fakat bütün bunlarla birlikte gelmiş geçmiş en iyi 10’lara 20’lere zart diye girmesini anlayamıyorum! İşte benim filmle (ya da daha çok filmin fanatikleri ile) ilgili tek derdim bu! Daha vizyona girmeden 9.8 civarı bir puanlamadan nasibini alması gelmiş geçmişler arasında zirvelere oynaması… Günümüz izleyicisi gaddarlıkta sınır tanımıyor.

    Kara Şövalyeye en iyi demek yüz yirmi yılı aşkın süresi boyunca beyazperde de yapılan her iş onun gölgesinde kalmıştır demektir. İşte medyanın trajik bir ölümü şişirerek reklam malzemesi olarak kullanmasının ve izleyicinin kritik bir çoğunluğunun da zokayı yutmasının acı sonu! Bütün bunlar dışında Nolan elinden çıkan iki filmin de birer uyarlama olarak da başarılı olduklarını düşünüyorum.

  17. Eklemeden de duramayacağım şudur ki benim kafamdaki Batman dünyasını en başarılı biçimde sunan Arkham Asylum oldu diyebilirim… Atmosferinden karakterlerine kadar her şeyi ile tam istediğim gibiydi… Böyle bir Batman filmi izleyebilmeyi arzulardım ama şimdilik söz konusu değil sanırım… Bildiğiniz gibi Batman karakterleri Lewis Caroll’dan çok şey ödünç almıştır ki Gotham City’nin mimarisinde de bu etkilenimleri görebilmek mümkün. İşte Arkham Asylum oyunundaki atmosfer bana göre bunu en başarılı biçimde sunmaya uğraşan bir ekibin elinden çıkmış… Sinemada aradığını tam anlamıyla bulamayanlar için bazı bilgisayar oyunlarının yaptığı süprizler pek azımsanacak gibi değil… Ne dersiniz? Saygılarımla…

  18. Filmle ilgili övgü ve yergiyi dengeli tutan mükemmel bir yazı olmuş. Şimdi çıkıntılık yapıp “The Dark Knight”a kötü film demek imkansız. Allah taş yapar. Sezar’ın hakkı Sezar’a. Film gerçekten ulaştığı milyonlara rağmen üst düzey bir popüler sinema örneği bence de. Ama Kara Şövalye’yi övmekten ziyade olumsuz yanları nedir deseler cevap olarak bu yazıyı gösteririm heralde. Sinemada dahil olmak üzere defalarca izlediğim bir film ve her seferinde daha çok sevdim ama derinlemesine incelenmesi açısından bu yazıyı da en az film kadar sevdim. Zamanında okuyup yorum yapmamışım, yapmak istedim.

  19. Nolan Sinemasına biraz fazla yüklenmişsiniz. Film Amerikan sineması tarihinin en iyi ilk 50’sine gönül rahatlığıyla alınabilecek, sübjektif olmak gibi bi lüksüm varsa ilk 10’a da alacağım bir film. Tabi bu durum sinemadan ne beklediğimizle de alakalı ama evrensel ölçütlerle de türünün en iyilerinden biri. Ayrıca Heath Ledger şu performansı bir festival filminde sergilese daha farklı yazılır çizilirdi gibi geliyor bana.

  20. Şahsî kanaatim: Kara Şovalye çok iyi bir film. Lakin en iyisi olabilmesi için bir çok filmi de görmezden gelmek gerek. Çok iyi olup da bu iddiada olmayan bir çok film var.
    Jack Nicholson’un en iyi Joker olduğu fikrine katıliyorum. Hatta Joaquim Poenix’den bile iyi.
    Son olarak hiçbir süper kahraman filmi bu kadar uzun yazı yazılmayı hak etmez. End Game bile. Bu yazı için mesela Iwo Jima’dan Mektuplar veya Atalarımızın Bayrakları filmlerinden birisi seçilse daha iyi olurdu. Kurgusal bir evrende, kurgusal önyargılarla izlediğimiz ve o evrenin mantığına büründüğümüz için mantık hataları da aramadığımız filmleri ciddiye almak yerine eğlenerek tüketmek gerekir. Bitince de “el hamdülillah” deyip sinemadan çıkmak lazım. Üzerinde uzun uzadıya düşünmeye gerek yok.
    Yazı için teşekkür ederim.

  21. Sevgili Murat Tolga Şen, yazdığım yorumun neresi kusurlu, yazarsanız bir daha hata yapmayız. Yorumumda ne gibi hatalar görüp yayınlamaya değer görmediniz, merak ettim. Teşekkür ederim.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Bildiğimiz Sinemanın Sonu mu Geldi?

Gözle göremediğimiz tehlikeli ve yayılmacı bir düşman hayatımızı ve tüm
blank

Başka Bir Türk Korku Sineması Mümkün!

Başka bir Türk korku sineması mümkün! Korku sinemamıza musallat olan