Maceramız bitmek bilmiyor. DC stüdyolarının geçen sene bize son sürprizi Frank Miller’ın efsanevi eseri Dark Knight Returns (DKR) animasyon filmi idi. İki bölüm olarak planlanan çalışmanın ilk bölümünü seyredip yorumlamıştık. 2013 Şubat’ının başında DKR Part II de seyirci karşısına çıktı. Hikayeye kaldığımız yerden devam ediyor ve Gotham’a ihtiyacı olan kara adaletin gelişini an be an tecrübe ediyoruz. Üstelik bu seferki düşmanımız Mutant liderinden çok daha çetin…
DKR hakkında söylenmesi gerekenlerin büyük kısmını Part I yazımda dile getirmiş, eksiklerin bu ikinci bölümde giderilmiş olacağını ümit ettiğimi söylemiştim. Pek tabii ki değiştirilemez noktalar gene mevcut ve gene gözüme batıyor; James Gordon’un seslendirmesi halen kulağımı tırmalıyor, halen animayon kalitesinin iyi ancak estetik olarak DKR’nin hakettiğinin altında olduğunu düşünüyorum. Gene de bu tarz eksiklikler DKR’nin eski bir hayranı olarak bu filmden zevk almama engel değil. DKR Part II, ilk bölümden zevk alanların kesinlikle düş kırıklığına uğramayacağı, yerinde kotarılmış bir yapım. Seyretmemek olmaz.
DKR Part II kaldığı yerden, oldukça hızlı bir açılışla devam ediyor. Mutant liderin yenilgisinin ardından çete irili ufaklı pek çok parçaya bölünmüş, kimileri civardaki başka suç örgütlerine katılmış, büyük bir kesim ise “Sons of Batman” isimli vigilante örgütü kurmuştur. Sons of Batman, şiddet içerikli sert yöntemler kullanarak Gotham’a adalet getirmeyi esas amacı sayan bir gruptur ve varlıkları polis teşkilatının da otoritesini sarsmaktadır. Bu sırada Amerika ile Sovyet Rusya arasında gerilim had safhaya ulaşmıştır, Corto Maltese’nin işgali iki ülke için de hayati önem taşımaktadır. Rusya’nın kullandığı nükleer silahın dev bir EMP (Elektro Magnetic Pulse) yaratması sonucu Amerika’da tüm enerji kaynakları kullanılamaz hale gelir. Akabinde ülkeyi kaplayan dev anarşi ağından ise bir tek (Batman ve örgütü sayesinde) Gotham uzak kalabilmiştir. Batman’in Gotham City’de Amerikan Hükümeti’nin sağlayamadığı dirlik ve düzeni sağlaması ise başta devlet başkanı olmak üzere pek çok politikacıyı rahatsız eder. Otoritelerini tekrardan göstermeleri artık Batman’in yenilgisine bağlıdır. Bu sebeple Hükümet, ellerindeki en büyük gücü Gotham City’e gönderir. Tarihin en büyük dövüşünün artık vakti gelmiştir.
Öncelikle şunu söylemek gerekir ki DKR Part II çok daha fazla aksiyon sekansı barındırıyor. Aksiyon yüklü sahnelerin filme dağılımı da olabildiğince homojen olmuş, ilk bölümde yer yer hissedilen sıkıcılıktan ikinci bölümde eser yok. Bu durumda tabii ki esas pay hikayeye Joker ve Superman’in de dahil olmasının. Hızlı ve sürükleyici bir Batman seyretmeye hazır olun.
DKR’nin özellikle bu ikinci yarısını seyrederken Nolan’ın Dark Knight Rises’ının Frank Miller’ın eserinden aslında sandığınızdan çok daha fazla yararlandığını keşfedeceksiniz. İşin belki de en hüzünlü kısmı ise DKR Part II’nin EMP sonrası distopik Gotham’ı, Dark Knight Rises’ın Bane faşizmine mahkum Gotham’ından çok daha gerçekçi. Christopher Nolan’ın abluka altında Gotham tasarısını yaparken DKR’den daha fazla yararlanması gerektiğini bir kez daha anlamış bulunuyoruz (Sadece karlar altında Gotham yetmiyor yani). Sakın yanlış anlaşılmasın, DKR Part II’nin Gotham’ı da (muhtemelen seyirci kitlesini geniş tutmak için) kitapta tasvir edilene kıyasla çok yumuşak ve aşırı “patriotik”. Buna rağmen gören göz için Miller’ın eserinin nasıl bir potansiyel taşıdığını hissettirir nitelikte. Dark Knight Returns’ün 1980’lerin sonunda Soğuk Savaş bunalımını ve anksiyetesini yansıtan eni iyi yansıtan iki çizgiromandan biri olması boşuna değil (diğerini sizin tahminlerinize bırakıyorum). Filmi seyrederken gözlerim kitaptaki bir sürü yan hikayeyi aradı ama ne yazık ki bulamadı. Dükkanını koruyamadığı için Sons of Batman tarafından cesaretsiz bulunan ve ceza olarak parmakları kesilen esnaf ya da Stairway to Heaven’ı tersten dinleyip dans kulübü basan adamın hikayelerini çok bekledim ama film bunları hep es geçti. Buna rağmen Joker’in lunaparkta yarattığı vahşet ise DKR Part II’de sansürsüz bir şekilde yerini bulma şansı yakalıyordu. Sanırım hala konu anarşi ve soğukkanlılığını yitiren toplum olduğunda Hollywood ürkek oynuyor.
Tüm bunlara rağmen DKR Part II da gösteriyor ki Frank Miller’ın eşsiz eseri neredeyse otuz yıl da geçse gene heyecan verici. Ümidim bu animasyon filmlerin yapımcılar için bir deney olması ve DKR’nin 2010’ların sonunda bir live-action filme dönüştürülmesi. Dileklerim tutar mı bilmem ama siz gene de kendinize birkaç saat verin ve DKR’nin iki bölümünü de seyredin. Hiç değilse Miller’ın kitabını okumak için kalbiniz büyük bir heyecanla dolacak.
(Dark Knight Returns’ü de okuyup dahasını isterseniz 2001 tarihli Dark Knight Strikes Again çizgiromanı da reçetenize yazıyorum, Man of Steel gelene kadar bunlar sizi tutar artık.)
Öteki Sinema için yazan: Yigilante Kocagöz
Animasyonu ayrı, müziklerini ayrı beğendiğimi söyleyebilirim. İlk bölümdekilerden farklı pek birşey duyamadım ama yine de doyurucu geldi bana…
ilk animasyonun üzerine konularak oluşturulmuş çok başarılı devam filmi. Tek beğenmediğim tarafı Joker’ın seslendirilmesi, insan mark hamill ‘in sesini arıyor