“…hayalcilere ve hayallerin tek gerçeklik olduğuna inananlara…”
Edgar Allan Poe
UYARI: Bu yazı, Birdman filminin önemli gelişmeleri ve sonuyla ilgili bilgiler içermektedir.
Sleepy Hollow (1999) filminin müthiş sahnesinde Ichabod Crane, rüyasında Başsız Süvari’nin aslında o kostümü giymiş gerçek bir insan olduğunu görür ve dehşet içinde rüyasından uyanır. Böylece Tim Burton, Poe’nun Eureka eserini adadığı hayalcilerden biri olduğunu bir kez daha ilan edip, gerçekte Başsız Süvari’yi canlandırmış olan oyuncu ve dublörleri bir rüya motifine dönüştürür. Asıl gerçekliğin kendi hayal ettiği, filmdeki gibi başsız süvarinin, cadıların, büyülerin var olduğu bir dünya olduğunu söyler. Fantastik sinemayı ve başka dünyalar düşleyip yaratan diğer tüm sanatları kutsayan bu anlatım, aynı zamanda o sanatların özünü oluşturur.
Asıl gerçeklik olarak sanatçının oluşturduğu evreni kabul edenler de bu olağanüstü dünyalarda vakit geçirmenin, maceradan maceraya koşmanın tadını çıkarırlar. Bu yaratılmış dünyalar gerçek dünyadan tamamen kopuk değildir; mekanlar, objeler, olaylar ve karakterler gerçeğin yansımasıdır ama kurulan hayal, gerçekte olanlara bir eleştiri, bir tepki içerir. Fantastiğin sanatsal değeri de buradan gelir.
Hayal kurup o hayalin içinde oynamak çocukluğa ait bir olgu olarak anılır. Çocukken sınırsız ve toplumsal kural ve baskılardan bağımsız dünyalarımızda kurduğumuz hayaller, sanatçıların kurduklarından çok farklı olmaz. Bir süper kahraman olup tüm kötüleri yok eder, tek başımıza orduları yener, uzayı fetheder, hiç var olmamış canavarlarla çarpışır, muhtaçlara yardıma koşarız. İlkçağlarda dinozor avlar, ortaçağda kılıç kuşanıp barbar kovalar, bazen vahşi batıda haydutlar peşinde at sürer, bazen bir ajan olup düşmanların gizli bilgilerine ulaşırız. Dünyanın en iyi pilotları, araba yarışçıları oluruz. Çocukluğumuzun bu içsel yaratımları aynı fantastik sinema gibi bir tepkinin sonucudur. Çocukken fiziksel ve bilgi yetersizliğimiz yüzünden varoluşumuza, bizi kendileri gibi görmeyip işlerine karışmamalarını isteyen büyüklere bir tepki göstermiş oluruz. Bu tepkiyi de, büyüklerin bile başaramayacağı şeyleri hayal dünyamızda başararak yaparız.
Bazı kimseler toplumsal düzenin dayattığı eğitimler ve kalıplardan dolayı bu renkli dünyayı terk eder. “Hala çocuk kalmış olanlar” ise bu olağanüstü yetiye sıkı sıkı sarılmışlardır, kontrol edemediğimiz gerçekliğe katlanabilmek ve onu değiştirebilmek için bu hayal dünyası onlara her zaman güç verir.
BRUCE WAYNE’İN HAYALİ
Tim Burton, Batman (1989)’de tam da bunu yapar. Tüm film sanki bir çocuğun kurduğu hayalmiş gibi tasarlanmıştır. Film baştan sona renkli oyuncaklar, palyaçolar, balonlar gibi çocuklara özgü olgularla doludur. Batman’in araçları olan Batmobil ve Batwing plastik bir oyuncak gibi görünürler. Hatta Batmobil uzaktan kumandalı bir arabadır, Batman içinde olmadan da onu kontrol edebilir. Batman’in diğer araç gereçleri de oyuncaklara benzer. Bruce Wayne’in evindeki özel odasında oyuncak figürlere benzeyen dev heykellerden oluşan bir koleksiyonu bile vardır. Rengarenk kostümleriyle Joker ve adamları çocukluğa ait kötü adamlardır. Joker’in birbirinden renkli ve çeşit çeşit silahları da hep oyuncak gibidir. Namlusu pantolonunun paçasına kadar uzayan teleskop tabancası, yakasındaki içinden asit sıkıp durduğu çiçeği, şaka oyuncaklarını andıran türlü çeşit ölümcül araç gereci, renkli gaz maskeleri… (Tim Burton aynı çevre tasarımı ve oyuncak üzerine kurulu anlatımını “Batman Returns”de de sürdürmüştür. Yine palyaçolar, Penguen’in bindiği oyuncak ördek şeklindeki taşıtı, rengarenk uçlarından oyuncaklar sarkan şemsiyeleri, karavanında Batman’in aracını kontrol ettiği atari makinelerine benzeyen mini Batmobil ve Penguen’in adamlarının Gotham’daki bebekleri kaçırırken kullandığı lunapark trenlerine benzeyen araç bizi bu çocuk hayalinin hem renkli hem karanlık dünyalarına taşırlar.)
“Batman”in, oyun dünyasında kapışan 2 yaramaz çocuğun öyküsü olduğu söylenebilir. Filmde oyuncak kıskançlığı bile vardır. Batman, Flugelheim Müzesi’nin çatısından görkemli bir giriş yapıp duvarlara çelik teller saplayan tabancasıyla Vicki Vale’i Joker’den kaçırdığında Joker arkasından kıskançlıkla “Bu harika oyuncakları nerden buluyor?!” der. Joker ve adamları müzedeki sanat eserlerini çocuksu bir coşku ve aldırmazlıkla gelişigüzel boyayıp mahvederler. Batman sonda Batwing’iyle Joker’in zehirli gaz yayan balonlarını toplayıp götürdüğünde Joker bir çocuk gibi “Onlar benim balonlarımdı” diyerek ağlayacak gibi olur. Bu sahnede gerçekten de oyuncakları elinden alınmış bir çocuk gibidir. Böylece film boyunca birbirlerinin oyuncaklarını kırıp dururlar.
Bruce Wayne gerçek hayatta sakar, unutkan, şaşkın biridir. “Alfred olmasa çoraplarını bile bulamayacağını” söyler, önündeki dosyayı bile göremeyip Alfred’e sorar, arkasında bıraktığı döküntüleri Alfred toplar. Vicki ile ilişkisi bile Alfred sayesinde ciddi boyuta ulaşır, yoksa Wayne’in bu ilişkinin üzerine gideceği, kendi başına bir iş becereceği yoktur.
Bruce Wayne asıl kişiliğini Batman kostümünü giydiğinde bulur. Batman haline geldiğinde hiçbir şaşkınlığı, sakarlığı kalmaz. Suçluların korkulu rüyası, attığını vuran, fırlattığı kancaları mutlaka tutturan, dövüşte yenilemeyen, vurulduğunda geri kalkan, ölümsüz bir varlık olur çıkar. Kostümünü çıkarınca ise tekrar beceriksiz, ezik haline döner. “Batman” filmi Tim Burton’un kurduğu hayal ise Batman de Bruce Wayne’in kurduğu hayaldir. Wayne çizgi romandakinin aksine hiç de kaslı, yapılı bir adam değildir, onu kolayca sıradan biri olarak açıklamak mümkündür. Batman ise, Bruce Wayne’in bu zaaflarından arınmış, becerikli, güçlü ve etkileyici bir kahraman olarak tasarlanmıştır. Bruce Wayne, Joker Vicki Vale’in evine gelip ona sulandığında onu kurtaramaz, Joker’in kurşunuyla yere yıkılır ama sonda onu Joker’in elinden Batman olarak kurtarabilir. Gerçek hayat, bu kahramanlığa izin vermez ama hayallerin sınırını yalnızca hayal gücü belirler.
Bruce Wayne fazla tanınmayan biridir. Gotham Globe muhabiri Knox ve Vicki Vale bile onu ilk gördüklerinde tanıyamazlar. Vicki Vale daha sonraki bir sahnede Bruce Wayne’i araştırırken pek bilgi bulamayınca, “Kim bu adam?” diye çıkışır, Knox’un cevabı Bruce Wayne’in durumunu özetler: “Kimin umrunda?” Kendini pek göstermeyen, kimsenin de pek umursamadığı silik biridir Bruce Wayne. Ama Batman’i herkes tanır. Halkın sevgisini kazanan Bruce Wayne değil, Batman’dir. Çünkü Bruce Wayne bunu başarabilecek biri değildir, insanların sevgisini yalnızca asıl gerçekliği, tek gerçekliği olan Batman sayesinde elde edebilir.
Anne babasının gözleri önünde öldürülmesine tanık olmuş bir çocuk olan Bruce Wayne, bu cinayeti işlemiş katilin yakalanamayıp cezasız kalması üzerine, kurduğu hayal dünyasında o katili cezalandırır. Bununla yetinmez ve hayalinin çapını genişleterek hayali şehir Gotham’daki tüm suçluların korkulu rüyası olur. Batman bir sahnede Vicki Vale’e, Joker’in bir psikopat olduğunu söylediğinde Vicki Vale “Sen de tam olarak normal sayılmazsın” der. Batman’in yanıtı, Bruce Wayne’in kurduğu hayalin yani Batman olmanın nedenini de açıklar: “Dünya tam olarak normal değil ki.” Dünya normal bir yer değildir; adalet yoktur, suçlular cezasız kalabilmektedir. Dünyayı kendi normalimiz haline getirmenin yolu önce hayal kurmaktan geçer, Wayne özelinde ise Batman olmaktan… Vicki Vale, Bruce Wayne’in Batman olduğunu öğrendikten sonra Wayne “Bu (Batman olmak) yapmak zorunda olduğum bir şey” der. Vicki Vale “Neden?” diye sorunca “Çünkü başka kimse yapamaz” diye cevaplar. Wayne’in dünyasını Wayne’den başka kimsenin “normalleştiremeyeceği” açıktır.
Filmde, gerçekteki trajedi ve yanlışları kurulan hayallerde düzeltme yolunu seçmeye bir eleştiri de bulunur. Bruce Wayne “Dünya mükemmel değil” diyerek dünyayı Batman olarak mükemmelleştirmeye çalıştığını ifade eder. Ama Vicki Vale “Mükemmel olmak zorunda da değil zaten.” diyerek onu gerçeklerle yüzleşip onunla barışmaya davet etmiş olur. Aslında bu eleştiri anlamsızdır çünkü hayal kurmak gerçeklerden kaçmak olarak görülmemeli. Bu kaçış yalnızca tamamen hayal dünyasında yaşamaya kalkan ruhsal sorunlu kişiler için geçerlidir. Bir şeyi gerçek kılmak için önce hayalde tasarlanması zorunludur. Olanaksız bir hayal bile gerçekteki tasarımlar için sonsuz bir fikir kaynağıdır. Kurulan hayaller gerçekteki yanlışlara karşı durmanın, onları düzeltmeye çalışmanın, en uygun ve kalıcı çözümler bulmanın temellerini oluşturur. Bu yüzden fantastik ve bilimkurgu gibi türleri “kaçış türleri” olarak adlandırmak son derece yanlıştır. Zaten Bruce Wayne de Vicki Vale’i dinlemeyip Batman olarak Gotham’da suçluları kovalamaya ve bu şehrin koruyucusu olarak yükseklerden onu izlemeye devam edecek, finalde de gökyüzüne imzasını atacaktır.
Kendi oluşturduğumuz gerçeklik içinde geçirdiğimiz süre boyunca, gerçek dışı kabul ettiğimiz asıl dünyamız tabi ki tüm korkunçluğu ve acımasızlığıyla tekrar bizi bezdirmek üzere yanı başımızda beklemektedir. Ne yazık ki, zorunlu olarak uyumamız gerekir ve kabusumuzda asıl dünyamıza uyanmak zorunda kalırız…
RIGGAN THOMPSON’IN HAYALİ
Birdman (2014) bu hayal dünyasının ve ondan uyanışların birbirine geçtiği bir filmdir. Başta havada hiçbir şeye dayanmadan bağdaş kurmuş halde bir Hintli mistik gibi durmakta olan Riggan; uçtuğu, eşyaları beyin gücüyle hareket ettirdiği, alter egosu Birdman’le konuştuğu dünyasından asıl dünyanın acımasızlığına uyanır. Uyandığı dünya bir kabus gibidir; hazırlamakta olduğu tiyatro oyununun bitmek bilmeyen sorunları, boşandığı eşi, oyunculardan biri olan sevgilisi, bir süre rehabilitasyon merkezinde kalmış uyuşturucu sorunu olan ergen kızı, bir türlü baş edemediği deli dolu oyuncular… her şey zorlayıcıdır bu dünyada. Sürekli başının etini yiyip duran Birdman ise onu hayal dünyasının sıcacık, korunaklı, heyecanlı; macera, ün, para, bol “takipçi” dolu dünyasına davet eder durur. Riggan ise “çocukluğa” ait, bir zamanlar Birdman filmlerinde oynayarak yaşadığı dünyayı bırakıp, artık “büyüklerin” dünyasında var olmayı amaçlamıştır. Çünkü büyükler, Birdman filmlerini çocuk filmleri olarak anmışlar ve ciddiye almamışlardır. En başta Birdman “Bu hale nasıl düştük?.. Burası berbat bir yer… Buraya ait değiliz.” diyerek onu büyüklere ait gerçek hayatın çilesinden alıp rahat bir nefes alacağı kontrol edilebilir mükemmel dünyaya çağırır.
Riggan bir oyuncu olarak bu iki gerçeklik arasında gidip gelir. “Birdman” gerçek ve hayalin iç içe yaşandığı bir filmdir ama gördüklerimiz tümüyle gerçekmiş izlenimi yaratılır. Fakat olağanüstü olayların aslında Riggan’ın kurduğu hayaller olduğu da birkaç yerde belli edilir. Riggan bir sahnede beyin gücüyle odasındaki eşyaları kırıp dökerken, içeri yapımcısı girince eşyaları eliyle atıp kırmakta olduğu görülür. Başka bir sahnede tüm şehri uçarak kat ettikten sonra tiyatroya geldiğinde, aslında onu oraya getirmiş olan taksici parasını almak için peşinden koşar. Böylece beyin gücüyle eşyaları hareket ettirme ve uçma gibi olağanüstü durumların Riggan’ın kurduğu hayalden başka bir şey olmadığı kanıtlanır.
Riggan, ne zaman aşağılansa hemen kendini bu durumdan çıkaracak bir durum düşler. Televizyonda Robert Downey Jr.’ın Iron Man başarısıyla ilgili haberi görünce elini uzaktan kumanda gibi kullanarak küçük bir hareketle televizyonu kapatır. Bir zamanlar sahip olduğu başarıyı şimdi başkasında görmeye dayanamaz. Birdman onu kışkırtır, “Sen onlardan çok daha iyiydin, insanlar neler yapabildiğini bilmiyorlar.”
Ukala oyuncu Mike’la bardayken Mike ona “Buralarda pek kimselerin umrunda değilsin.” der. O sırada hemen Riggan’ın bir hayranı gelir ve onunla fotoğraf çektirmek ister. Riggan hayranıyla fotoğrafını, “pek umursanmadığı” New York’ta asıl ünlü olan Mike’a çektirerek hayalinde onu alçaltıp intikam almış olur.
Bir sahnede kızı Sam yüzüne haykırır: “Bunu sanat için değil yine gündeme gelmek, eskisi gibi olmak için yapıyorsun. Kimsin ki sen?! Kimse seni takmıyor. Twitter’la alay ediyorsun, Facebook sayfan bile yok. Asıl var olmayan sensin. (Varlığın kanıtı var olmayan -sanal- dünyadadır artık.) Bir öneminin olmamasından korktuğun için orada yoksun. Her gün gündemde olmaya çalışan milyonlarca insanın arasında önemsiz kalmaktan korkuyorsun… Ve de gerçekten de önemin yok!” Riggan kızının ağzından bu sözleri duyduktan sonra hemen kendini önemli yapan özelliğini hayal dünyasında uygular: Sigara tabakasını beyin gücüyle çevirerek kendini avutmaya çalışır.
ÜNLÜ OLMANIN DAYANILMAZ ÇEKİCİLİĞİ
Alejandro Inarritu, yıllar önce başka bir Birdman olan Batman’i canlandırmış olan Micheal Keaton’a başrol vererek anlatımını boyutlandırmıştır. Karakter olarak Riggan’la ilgisiz olsa da Micheal Keaton, -filmde sürekli söylenip durduğu gibi- bir daha hiç Batman’i canlandırdığı zamanlardaki kadar ünlü olmamıştır. (İronik şekilde, bu ünü tekrar adı “Birdman” olan bir filmle elde etmiş durumda…)
Riggan, “Batman”deki Bruce Wayne gibi şaşkın, sakar fakat ondan çok daha ezik biridir. Beğenmediği oyuncuyu kadrodan çıkarmaya cesaret edemeyen, onun yerine başına bir set ışığı düşmesini sağlayarak (düşleyerek) ondan kurtulan bir ezikliktir bu. Bir sahnede öfkeyle odasına girip her şeyi kırıp dökerken, yapımcısını kapıda görünce birden takındığı hiçbir şey olmamış gibi tavır, az önceki olağanüstü süper kahraman yetenekleri sergilemiş birinden ezik bir zavallıya hızlı dönüşümünü gözler önüne serer. Eğer yolculuk ettiği, George Clooney’in de içinde olduğu uçak düşecek olsa kimsenin onu anmayacağını, gazetelerde onun yerine Clooney’in fotoğraflarının olacağını söyler. Kendisi de aynı ölçüde ünlü biri olmalıdır. Bu bencilce düşünceleriyle, aynı uçaktaki tüm diğer insanların ölümünü hiç umursamadığını belli eder.
Riggan’ın odasındaki duvarda tek başarısı olan Birdman afişi vardır. Ama bu seriyal filmleri eleştirmenlerce sanatsal başarı olarak nitelenmemiş ve küçümsenmiştir. Riggan bu küçümsemeye kulak asmış, kendini onlara da kanıtlamaya çalışmaktadır. Eskisi gibi ama daha saygın bir ün istemektedir. Onu “çocuk”ken tiyatroda izleyip kulise “Bu gerçekçi oyunun için seni kutlarım” yazan bir peçete göndermiş olan Raymond Carver’ın ona hissettirdiği zaferi tekrar yaşamak ve de Carver’ın mezar taşında yazanları istemektedir aslında: “Bu dünyada sevildiğini bilip hissetmeyi.”
Riggan sevilmeyi ister ama bu istek çok fazla kişinin sevgisini kapsamaktadır. Eski karısı “Sevgiyle hayranlığı birbirine karıştırıyorsun” der. Çünkü Riggan hayranlarının fazlalığı ölçüsünde sevileceğini düşünür. Tek bir kimsenin ya da ailesinin, arkadaşlarının sevgisi ona yetmez. Onların sevgisi yerine sanat çevrelerinin ve eskisi gibi çok sayıda hayranının sevgisini kazanmayı ister. Aslında aynı, sosyal medya kanallarında ne kadar çok takipçi toplarsa o kadar çok sevildiğini, o kadar çok önemli hale geldiğini düşünen insanlar gibidir. Kızının söylediği gibi, o sanal dünyada önemli olmak için önce önemli bulunacak bir iş başarmalıdır.
GERÇEK Mİ, CESARET Mİ?
Riggan, onu verdiği bir röportajda aşağılayan Mike’la çocuk gibi yerlerde saç başa kavga ettikten sonra odasına gittiğinde Birdman hemen belirerek onu kışkırtmayı sürdürür: “Zavallı durumdasın, milyonlar seni dışarıda beklerken kendini bu 700 kişilik boktan yere hapsediyorsun…” Riggan hemen bu sözlere karşılık vererek makyaj çantasını beyin gücüyle kaldırıp duvara çarpar. Birdman ise susmaz; dahice bir kitabı çocuk oyununa çevirdiği, kariyerinin tamamen tükenmekte olduğuyla ilgili Riggan’ın kaygılarını kulağına fısıldayıp durmayı sürdürür. New York entellerine kendini beğendirmeye çalışmak yerine eskisi gibi Birdman günlerine dönmelidir.
“O filmlerden milyarlar kazandık. Utanıyor musun bundan?”
“O 1992’de kaldı.” (Michael Keaton’un son Batman filmi ‘Batman Returns’ 1992 tarihlidir.)
“İstersen o kostümü yine giyersin. Daha ölmedik.”
Birdman, Riggan’ın sokakta sabahladığı gecenin ardından çalışmalarına devam eder, “Senin yıldız gücün var, büyük bir geri dönüş yapacağız. Estetik yaptır, 60’lı yaşlar yeni 30’lar artık, hiçbir şey için geç değil. Sen orijinaldin, şimdikilere yolu sen açtın…” (Bu söylemi Sylvester Stallone gerçeğe dökmüştü; 20 yıl aradan sonra onu ünlü yapan Rocky-Rambo rollerine geri döndü üstelik başarılı da oldu. Hatta 60’ından sonra Expendables adıyla yeni bir aksiyon üçlemesi çekerek sinema tarihinde bir ilki gerçekleştirdi.)
Riggan’ın hayal kurmak ve bu hayallerde Birdman olmak için çok nedeni vardır: Birdman’in fermuarı açık kalmaz, kendini beğenmiş ukala oyuncularla uğraşmaz, sigara içecek olsa sakarlığı tutup da elini yakmaz, iç çamaşırıyla kapıda kalıp Times Meydanı’ndaki yüzlerce insana ve daha sonra internet üzerinden binlercesine rezil olmaz… Gerçek dünyanın bu kepazelikleri yerine Birdman dünyasının havalarda uçulan, canavarlarla çarpışılıp kahraman olunan dünyası daha “gerçektir”.
Buna destek bir anlatım Mike üzerinden de yapılır. Mike sahnede (rol yapılan yer) gerçekçiliği savunan bir oyuncudur. Sahnede gerçek içki içmeyi ister, gerçekten sevişmeye kalkar. Onun da tek gerçekliği sahnedir. “Sahnede hiçbir şey benim için problem olmaz.” der. (Çünkü problemler gerçek hayatta olur.) “Sahnede rol yapmıyorum, sahne dışındaki her yerde rol yapıyorum ama sahnede kendim oluyorum.” Bruce Wayne’in Batman, Riggan’ın Birdman olduğundaki gibi Mike da sahnede kendisi olabilmektedir.
Filmdeki “Gerçek mi Cesaret mi” oyunu da bu olguya hizmet eder. Gerçek, asıl dünyadır. Cesaret ise hayal kurmak ve cesaret edilemeyecek olana cesaret etmektir. Riggan’ın kızı Sam, Mike’la ikinci kez bu oyunu oynamak istediğinde “Gerçek mi, cesaret mi?” diye sorar. Mike yine “gerçek”i seçer. Ama Sam “Hayır” der, “Hayır…” Gerçeği değil, Mike ile olanaksız görünen bir ilişkiyi, onunla birlikte olabilme “cesaret”ini istemektedir.
Mike sahnede Riggan’ın kullandığı tabancanın bir “çocuğun” oynadığı ucu kırmızı tıpalı bir oyuncak tabancaya benzediğini söyler. Riggan sonda bunu gerçek bir tabancayla değiştirecek ve Mike’ın bile “cesaret” edemeyeceği süper-gerçekçilik akımını başlatacaktır. Cesaret hayallerin olağan özelliğidir.
Çocuklukla ilgili referanslar Mike’in sevgilisi oyuncu Lesley karakteriyle de verilir, “Hala çocuk gibiyim” der Lesley, “Hep Broadway’de bir oyuncu olmayı düşledim ve şimdi buradayım. Ama hala birisinin bana ‘başardın’ demesini bekleyip duruyorum.” diye ağlar. Çocukluğumuz peşimizi asla bırakmaz.
Riggan sahneye koyacağı oyun hakkındaki eleştirisi çok önemsenen Tabitha Dickinson’a yaklaşıp, onunla sıcak bir ilişki kurarak oyunu hakkında iyi şeyler yazmasını sağlamaya çalışır. Kadınsa daha oyunu görmeden onu yerin dibine batıracağını söyler. Çünkü “Riggan gibi şımarık, bencil, burnu havada çocuklardan” nefret etmektedir. Eleştirmen Tabitha kendimizi beğendirmeye, sevgisini kazanmaya çalıştığımız büyükleri temsil eder. Bunu yapmadıklarında tepkimiz bellidir: Büyüklerin vereceğinden çok çok daha fazla sevgiler kazanacağımız bir dünya yaratmak…
SANAT VE ELEŞTİRMENLER
Riggan’ın odasındaki aynanın köşesinde “Bir şey neyse odur. Onun hakkında söylenenler değil.” yazan bir not asıldır. Gelişigüzel eleştirilere aldırış etmemek gerektiğini anlatan bu söze rağmen Riggan eleştirilerin kim yaparsa yapsın iyi olmasını istemektedir. Birdman olmayı bunun için bırakmıştır.
Gala gecesinde oyunun sonunda Riggan’ın kendini oyuncak tabancayla değil de gerçekten vurmasının ardından seyircilerin onu ayakta alkışladıkları görülür. Eleştirmen Tabitha ise hızla tiyatrodan uzaklaşır. Ertesi gün köşesinde Riggan’ın bilmeden tiyatroda yeni bir çığır açmış olduğunu yazmıştır. Riggan’ın yaptığını “cehaletin umulmadık erdemi” olarak tanımlar. Ondan oyunu yerin dibine sokmasını beklerken, yapımcısına göre oyunu pek çok ülkede sahnelemeye yarayacak müthiş bir reklam olmuştur bu.
Aynı anlatım Vittorio DeSica’nın After the Fox (1966) ve Woody Allen’ın Hollywood Ending (2002) filmlerinde de vardır. After the Fox’da Aldo Vanucci adlı bir hırsız, film çeker görünerek perde arkasında yüklü miktarda altını çalmayı planlar. Aldo’nun bu hırsızlık sırasında çektiği gelişigüzel filmi gören bir eleştirmen, filmi “Mükemmel! Bir klasik! Son 40 yılda İtalya’da yapılmış en iyi film” olarak tanımlayıp ayakta alkışlar. Hollywood Ending’de film çekimlerinden önce geçici körlüğe yakalanan yönetmen Val, durumunu gizli tutmayı başarıp tüm filmi ne çektiğini görmeden tamamlar. Film Amerika’da yerin dibine batırılsa da Fransız eleştirmenler filmi başyapıt ilan edip “Son 50 yılın en iyi Amerikan filmi” olarak tanımlayarak Val’i ülkelerine davet ederler. Buradaki yergi, yalnızca kendi üstün sanat görüşlerine uygun gördükleri yapıtları göklere çıkarıp, tüm diğerlerini daha aşağı, bayağı ürünler olarak gören eleştirmenlere bir eleştiridir. Oysa kötü, “kitsch”, ucuz terimleriyle ifade ettiğimiz eserler bile onların göremediği veya görmek istemediği sanatsal anlatımları barındırabilirler. Cehaletin (güya sanat bilmezlik-sanattan anlamazlık) umulmadık erdemi budur.
“İyi” sanat yapmak ya da sanattan daha çok zevk almak için daha çok bilmek, merak etmek ve keşfetmek gereği tartışılmazdır ama sanat bunlarla birlikte, insanları eğlendirmek de zorundadır. Sanatçı bu eğlenceyi sağlamadan anlatmaya çalıştığı hiçbir şeyi seyircisine iletmeyi başaramaz. Burada eğlence, “düşünce barındırmayan vakit geçirme” anlamında değildir. Sanat insanlara coşku vererek, ağlatarak, güldürerek, hüzünlendirerek; asıl olarak da düşündürerek eğlendirmelidir. Bu yüzden eğlendirmeyi başarmak, üstün sanatsal anlatımlar yapıp eğlendirememekten çok daha değerli bulunur. Belli bir kesimce çok iyi olarak yaftalanan, ama bunu söyleyenlerin bile sıkıcı bulmaktan kurtulamadığı bir eser, defalarca zevkle izlenebilen ve içinde, ucuz görünüşüne rağmen yine de bir anlatım barındıran ve “eğlendirebilen” eserlerin yanında sönük kalmaya mahkumdur.
Belki başta sıkıcı bulduğumuz bir film hakkında sonradan öyle düşünmeyiz, ya da berbat dediğimiz filmi tekrar izlediğimizde daha önce göremediğimiz ayrıntıları fark eder ve o filmi artık daha değerli bulmaya başlarız. Tüm bunlar, eserin izleyende sanatsal anlatımın zevkini oluşturduğu sürece mümkündür. Çocukluğumuz (hayal dünyamız) ise, bu zevkin temellerini belirleyen asıl unsurdur.
HAYALİN BEKLENEN ZAFERİ
Riggan, “Ben Riggan Thompson’ım!” der Birdman’e. Ama Birdman acımasızca karşılık verir, “Hayır, sen Birdman’sin. Çünkü ben olmasam geriye sadece sen kalırsın…” Aynı Batman’de olduğu gibi; Birdman’i herkes tanır. Halkın sevgisini kazanan Riggan Thompson değil, Birdman’dir. Riggan da Bruce Wayne gibi bu sevgiyi kazanabilecek biri değildir, bunu ancak Birdman kimliğiyle başarabilir.
Riggan tüm bu kaygılarından kurtulmak üzere oyun sırasında intihar etmeyi planlamışken, kendini öldürmeyi beceremeyip burnunu havaya uçurur. Kendine gelmeden önce düşünde Örümcek Adam ve Demir Adam gibi süper kahramanların sahneyi ele geçirmiş halde birlikte dans ettiklerini görür…
Eleştirmen Tabitha oyunun iyiliğinden dolayı değil, Riggan “bilmeden” kazayla tiyatroda yeni bir anlatım dili yaratmış olduğu için iyi bir eleştiri yazmıştır. Riggan aldığı övgülere, onun iyileşmesi için Central Park’ta dua edip mum yakan kitleye, Twitter’da hesap açar açmaz edindiği 80 bin takipçiye rağmen amaçladığı şeyi yine başaramamış, asıl beklediği “büyüklerin övgüsünü” elde edememiştir. Bunun üzerine yaşadığı ikilemlere son verir…
Yeni burnuyla gerçekten Birdman’e benzemiştir. Artık onu rahatsız eden, kafasını bulandırıp duran iç sese ihtiyacı yoktur ve bu andan itibaren Birdman susar. Riggan bu kabullenmeyle huzura kavuşur ve yeni bir hayal oluşturur. Hayaline kızını da ortak ederek, kararını en sevdiği varlığa da onaylatmış olur. Finalde Sam’in havada gülümseyerek neye baktığını görmeyiz ama heralde aynı Bruce Wayne’in Batman olarak yaptığı gibi, Riggan da Birdman olarak yükseklerden “kendi şehrini” izliyor olsa gerektir.
Güzel bir yazı olmuş, teşekkürler.