Skyline ile ağızlara bir parmak bal çalmış özel efektçi Colin ve Greg Strause biraderlerin asıl gösterilerini yapacaklarını düşündüğüm ve bu yüzden teaser’larından beri merakla beklediğim bir filmdi Battle Los Angeles… Bu multi milyon dolar bütçeli filmin yönetmeni neredeyse “ucuz ve başarısız korku filmlerinin unutulmaz yönetmeni” olarak ünlenecek Jonathan Liebesman. Film onun kariyeri için bir dönüm noktası olabilir, çünkü The Killing Room ya da Darkness Falls gibi filmlerine nazaran daha göz önüne çıkan bir iş Battle L.A.
Yönetmenin eski filmlerinden alışık olduğumuz “gördüğü her iyi numarayı çalma” alışkanlığı bu filmle zirve yapmış diyebiliriz. Afişine baktığınızda bir bilimkurgu gibi duran Battle: L.A., aslında tam bir tür kırması… Black Hawk Down‘dan, Independence Day‘e,Signs‘dan War of the Worlds‘e, hatta Saving Private Ryan‘a kadar bir dolu filmden araklanmış fikirlerle kotarılmış. Gırtlağına kadar klişeye boğulmuş bu aksiyon pakedinin yönetmenlik stili bile aşırılımış… Battle: L.A., “Michael Bay, Riddley Scott‘la birlikteCloverfield‘ı çekerse ortaya ne çıkar” sorusunun cevabı gibi adeta…
Burada yazıyı iki kanaldan götürmem gerektiğini hissediyorum, çünkü her film herkes için yapılmıyor. Battle: L.A. açık olarak 16-24 yaş arası genç seyirciyi hedef alan, bir hikaye anlatmaktan çok bir deneyim yaşatmaya soyunan ve bunu başarabilen bir film. Seyircisini, hiç vakit kaybetmeden, deniz piyadelerine yaptığı gibi, helikopterlere bindirip sıçak çatışmanın tam ortasına atıyor ve timin bir askeri gibi konuşlandırıyor. Genç seyirci her zaman böyle filmleri sever. ‘Genç seyirci’den kastımın erkekler olduğunun da altını çizmem gerekiyor çünkü Michelle Rodriguez‘in oynadığı çavuş Elena Santos gibi bir “erkek Fatma” barındırmasına rağmen kadın izleyicilerin kaldıramayacağı kadar testosteron hormonu ile yüklenmiş bir film bu.
Orta yaşlı ve biraz üzeri sinemaseverlerin filmin propaganda tuzaklarına takılmadan rahatbir izlence yapabilmesi ise imkansız. Kör gözüm parmağına Amerikan milliyetçiliğiyle yıkanmış olan film, neredeyse 2 saatlik bir ordu propagandası ya da askere alma reklamı gibi. Filmin, “eğer iyi eğitim almamışsanız ya da vatandaşlık hakkına ihtiyacınız varsa orduya katılın. Ordu bir ailedir ve sizi koruyup kollayacak insanlara emanet edilirsiniz. Ayrıca süper havalı silahlar ve zırhlı kıyafetlerinizle içinizdeki tüm manyaklığı ortaya çıkaracak fırsatınız olur.” gibisinden kuvvetli bir duygusu var ve yapıldığı topraklarda gösterildiğinde bu çağrıya kapılıp hayatını yakacak çok genç insan olacaktır. Filmde tüm askerlerin tertemiz, neredeyse kansız ölmesi ise yaş sınır endişesinden çok, kopmuş kol bacakların, dağılmış beyinlerin tüm bu kandırma çabasını boşa çıkaracağının bilinmesi olsa gerek… Ayrıca canı nereyi isterse işgal edip, sivil kaybını hiçe sayarak sömürgeleştiren bir ülkenin böyle filmlerle kendini ve ordusunu şirin göstermeye çalışması, sivilleri korumayı en önemli önceliği gibi göstermesi (filmde bu kişilerin W.A.S.P. değil de Hispanikler olması hepten sahtekarca) dünya siyaseti hakkında biraz bilgi sahibi olanlar için sinir bozucu bir şaka gibi.
Bu tür tehlikeli fikirleri önemsemeyen ya da algılamayan genç seyirci için çok eğlenceli ve gürültülü bir 120 dakika vaadeden Battle L.A’ı özel efekt filmlerinden hoşlanan her bünyeye tavsiye ederim ama ABD’nin dünya üzerindeki hakimiyetine sıcak bakmayanların alerjik reaksiyonlar geliştirmesine yol açacak kadar da propaganda içeren bir film. “Boşver propagandayı, aksiyon var mı aksiyon” diyenlere cevabım; filmin bu konuda uzun zamandır karşımıza çıkan en oyalayıcı iş olduğudur. Fakat salondan çıktığınızda aklınızda hiç bir şey kalmayacağına da bahse girerim. Seçiminizi buna göre yapın.
Hiçbir bilim kurgu filiminde söylene söylene çıktığımı hatırlamıyorum.Sinema salonunda söylene söylene izlediğim herhangi bir filmde hatırlamıyorum.Fragmanına aldanıp iyi bir şeyler beklemiştim…Uzaylılar helikopterimizimi vurdu önemli değil otobüse bineriz…hatta tepemizde gezinirken otobüsün koltuklarına sinmekte çözüm…ucuz mazotla kandırır gibi benzinlikte havaya uçurabiliriz sonrasında,mermimizmi bitti hiç sorun değil..süngümüz var sinema tarihinde süngü ile uzaylı öldürüldümü merak ediyorum…eee sonuçta kasaturayla gövdesini kalbura çevirip hassa nokta bulunduktan sonra (bu aradaveteriner olan hoş hanımın klavuzluğunu yok sayamayız)9 mm baretta ve süngü ile uzaylı öldürmek çocuk oyuncağı…(hassas nokta bulunmadan önce tim bütün şarşörlerini harcayıp bir taneyi öldüremiyorlar bu arada..)İşin sırrı sağdan vuracaksınız onların kalbi biim gibi solda değil haydi…ne garip..Hedefi ötekileştirmek adına aptallık ile kötü niyetin teknolojik birlikteliğinin geldiği aşama bilgisayar virüsünden süngüye uzanıyor..Uzaylılarda daha aptal..yani hangi yıldızlar arası uygarlık o kadar mesafeyi gelebilme yetisine sahip olabilirde hidrojen ve oksijenden su sentezleme becerisini edinemez ,satrünün halkalarını es geçip iki bidon su için ortalığı bu kadar velveleye verir onuda bilemiyorum tabi…
Bu arada laserli anahtarlıklardan yanınızda bulundurun zavallı kedilerle eğlenmekten daha büyü işlerede yarayabilir…ne diyeyim Skyline bile daha iyiydi bence..
son zamanda amerikan sinemasının militarizmi özendiren filmleri bu kadar özensiz çekmesinin altında ben amerikan halkının militarizmden soğuma eğilimi olabileceğini düşünüyorum. abd ekonomisi şu günlerde gene çökmenin eşiğinde. insanlar milliyetçiliği ve askerliği, savaşları sorguluyorlar. abd’nin bu filmlere çok ihtiyacı var.
Düşmanı ötekileştirme çabalarının bir ürünü hepsi..Robot savaşcılarını çevresinde mekanize piyade düzeninde saldıran uzaylılara gelince …ötekileştirilmek istenenin uzaylılar olmaması ile ilgili kanımca yoksa kısır hesaplarımızla evrende ne kadarda zavallı bir zerre olduğumuz açığa çıkardı…Ne acıdırki en tanınmış Kozmologlarının uzaylılar var olabilir ama iyi niyetli olmayabilirler kaynaklarımızı sömürmeye gelebilirler türünde açıklamalar yaptığı yada yaptırıldığı bir ülkenin sinemasından söz ediyoruz.Carl Sagan gibi dehaların yetiştiği Contact filmindeki gibi yaklaşımlarında söz konusu olduğu bir ülke aynı zamanda…ama konjektür şu anda bu tür filmlere prim veriyor…farklı yaşam tarzına sahip ,potansiyel düşman,terörist,yabancı, tehdit,insan bile sayılmaz gökdelenlerimizi başımıza gecirebilecek,hürreyet heykelinin bile kafasını koparıp atabilecek uzaylı yaratık canavar…..kısaca öteki..
yahu bilimkurgu janrina dokunmasin bu propagandacilar. turun haysiyetini iki paralik yapiyorlar.
Sam amca yine bizi çağırıyor desenize!
bu adamlar cektikleri filmden para kazanmak istiyorlar ,izleyici hedef kitlesini belirliyorlar,gecmiste tutmus formulleren bir senaryo yazip cekiyorlar ,bu yuzden filmin ici bos oluyor ,salondan ciktiktan sonra aklinizda bir sey kalmiyor filmin maliyeti:$70 million 10.hafta yanilmiyorsam suanki gisesi:$79,700,377 tamamdir formul ise yaramis.
Evet onları tebrik etmeli.. iki kere hemde çok para ve o çok para nın gösterdiğinden de fazla ulaştıkları pekçok insan için…