2008 yılında çektiği ‘Glory at Sea’ isimli kısa filmiyle, Sundance’te dikkatleri üzerine çeken Benth Zeitlin, benzer temalı ilk uzun metraj filmi Beast of the Southern Wild ile sinema dünyasına iddialı bir giriş yapıyor. Senaryo ve yapım aşamasında Sundance’ten bir hayli destek gören filmin, 2012 Sundance Film Festivali’nden En İyi Film ödülünü alması çok sürpriz olmazken, Cannes’dan Camera d’Or başta olmak üzere dört ödül alması filme olan ilginin haliyle artmasına sebep oldu.
Öteki Sinema için yazan: Nuri Şimşek
Neresi olduğunun belirtilmediği, fakat filmin tanıtım kampanyalarında, ‘dünyanın dibindeki bir delta’ olarak nitelenen bir coğrafyada, buzulların erimesi ve şiddetli yağmurlardan dolayı sular sürekli yükselmekte ve insanların yaşam alanları her geçen gün yok olmaktadır. Örülen büyük bir duvarla, suların şehre ulaşması engellenmeye çalışılırken, duvarın öbür tarafında kalan bir grup insan yaşam alanlarını terk etmek istememekte ve her koşulda kendi topraklarında kalmayı tercih etmektedirler. Annesi kendilerini terk ettiğinden beri babasıyla birlikte yaşam mücadelesi veren küçük Hushpuppy, bir yandan büyümenin zorluklarıyla uğraşmakta öte yandan etrafında gelişen olaylarla mücadele etmektedir.
Annesinin gidişini tam olarak kabullenemeyen Hushpuppy, korktuğu veya ihtiyaç duyduğu anlarda annesine seslenmekten hiç vazgeçmiyor. Annesinin gidişinden biraz da babasını sorumlu tutan minik kız, zaman zaman ters düşseler de hayattaki tek yol göstericisi olan ve çok sevdiği babasının hasta olduğunu öğrendiğinde ilk defa gerçek hayatın ağırlığını ve acılığını hissetmeye başlıyor. Barınma ve yemek gibi en temel ihtiyaçların bile zor koşullarda sağlandığı, güçlü olanın hayatta kaldığı bu ortamda baba, kızını elinden geldiğince geliştirmeye ve güçlendirmeye çalışıyor. İlk insanların mağaralara resim yaparak sonraki nesillere kendilerini anlattıklarını öğrenen Hushpuppy’nin, içine girdiği bir kutunun kenarlarına kendini ve babasını çizdiği sahne, korkuları olan küçüğün iç dünyasını anlatma konusunda oldukça güzeldi. İkilinin atışmaları ve aralarındaki iletişim filmin en sıcak tarafını oluşturmaktayken, karakterlere gereğinden fazla yakın çekim giren yönetmenin bu tercihi bile rahatsız etmiyor seyirciyi.
Filmin masalsılığını arttıran öğelerin başında da Hushpuppy’nin zihninde yarattığı canavar figürleri gelmektedir. Korktuğunda, kendisini çaresiz hissettiğinde beliren mamutlar, domuzlar vs. kendisini hiç terk etmeyecekmiş gibi dururken, babasının ölümüyle yanına kadar gelen dev domuzlarla yüzleşen minik, onların gitmeleri gerektiğini söyler ve canavarlar giderler. Ölüm, insanları olgunlaştırma konusundaki etkisini bir defa daha göstermiştir.
Yönetmen yaptığı açıklamalarda filminin politik olmadığını belirtmiş fakat filmi izledikten sonra yönetmenin bu sözünün anlamsız kaldığını belirtmeliyim. Gerek hikayenin çıkış noktası, gerekse filmde gösterilenlerle politik bir duruşa sahip bir film Beast of the Southern Wild. Yönetmenimiz kariyerinin başında kimseyle papaz olmak istemiyor mu bilinmez fakat buzulların erimesine sebep olan sanayi kuruluşlarını gösterip, ne kadar çirkin oldukları üzerine karakterlerini konuşturup, insanların istemedikleri halde zorunlu göçe tabi tutulduğunu gösterip, pisliğin üzerine bir duvar çekerek gerçeklerden kaçılmayacağını gösterip, “yaptığım iş politik değil” demek biraz ikiyüzlülük gibi geldi bana.
Filmde gördüğümüz karakterlerin tamamının daha önce oyunculuk deneyimi olmamış kişilerden seçilmesi filmin gerçeklik seviyesini haliyle yukarılara çekerken; oyuncuların, özellikle de Hushpuppy’yi canlandıran Quvanzhane Wallis’in performansı görülmeye değer. Abartıdan uzak fakat filmle ve sahnelerde anlatılmak, verilmek istenilenle müthiş uyumlu bir performans sergileyen, çekimler sırasında sadece 6 yaşında olan Wallis’i Akademi de görmezden gelmemiş ve 85. Oscar Ödülleri’nde En İyi Kadın Oyuncu Adaylığı vermiştir.
Yönetmen Benth Zeitlin yaratmak istediği masalsı gerçekçiliği çok güzel aktarabilmiş perdeye. Özellikle mekan tasarımı konusunda ekibinin yarattıkları, bağımsız sinema örneklerinde daha sık görmeyi istediğimiz bir kalitede. 1.800.000$ gibi Amerikan sinema piyasası için cüzi bir miktara mal olan film, milyonlarca dolara mal olan Holivud filmlerinden çok daha etkileyici olmayı başarmış durumda. Bu durumun belki de en önemli sebebi, kariyerinin henüz başında olan Zeitlin’in amatör ruhunu kaybetmemiş ve küçük şeylerden başarılı sonuçlar alma becerisinin hala taze olmasını gösterebiliriz. Yaptığı işlerin arkasında durursa kendisini daha çok seveceğimizi söylüyor ve başarılarının devamını diliyoruz.
Yönetmenin Glory at Sea isimli kısa filmini izlemek için tıklayın!