You make me laugh, but it’s not funny.
İlk uzun metraj filmi olan Thumbsucker’ı 2005 yılında çeken Mike Mills, 2010 yılında yine bağımsız ruhlu bir yapımla karşımıza çıktı. Beginners aslında yönetmen Mike Mills’in küçük bir otobiyografik hikayesi de sayılabilir. O da tıpkı ana karakterimiz Oliver Fields gibi yıllar sonra babasının eşcinsel olduğunu öğrenmiş. Filmin başrollerinde ise Ewan McGregor, Mélanie Laureny ve 84. Oscar Ödüllerinde en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü alan Christopher Plummer bulunuyor.
38 yaşında olan ve hayatına sürekli kendini tekrarlayarak devam eden Oliver Fields, babasını kısa bir süre önce kaybetmiştir. Babası 75 yaşından sonra, eşi de kanserden ölünce, hayatını gerçek anlamda yaşamaya karar vermiş ve eşcinsel olduğunu oğluna ve arkadaşlarına söylemiştir. Artık bastırmak zorunda kaldığı duygularını doyasıya yaşayabilecektir. Ancak yaşamak istediklerini yine yakalandığı hastalık yüzünden çok kısa bir süreye yaymak zorunda kalacaktır.
Oliver başta babasının eşcinsel olduğu gerçeğine anlam veremez, ama eskiyi hatırladıkça her şey yerli yerine oturmaya başlar. Babasının annesiyle olan ilişkisi, birbirlerine olan mesafeleri, evden sürekli uzakta olması ve sonrasında da babasının ona geçmişte yaşadıklarını anlatmasıyla her şey daha da bir anlam kazanır. Babası ona gençliğinde eşcinselliğin bir hastalık olarak kabul edildiğini ve tedavi gördüğünü anlatır. Elbette bu tedavi sonuç vermemiştir ama o bu duygusunu bastırabilmek için elinden gelen çabayı göstermiştir. O zamanlar bunun için yapılacak en doğru şeyin de Oliver’ın annesiyle evlenmek olduğunu düşünmüştür. Anne ve babasının normal bir hayatı olmadığını fark eden Oliver, kendi kabuğuna çekilmiş bir çocuk olarak yetişmiştir. Belki de büyüdüğünde aslında tıpkı babası gibi içine kapanık ve kendi halinde yaşamasının nedeni de bu yaşadıklarıdır. Anne ve babasının ölümleriyle birlikte, geçmişte yaşadıklarını daha derinlemesine incelemeye başlayan Oliver, aslında yaşananların, aklında kalanlardan çok daha farklı olduğunu keşfeder ve kendi hayatını da bu doğrultuda değiştirmeye başlar.
Düzgün bir ilişki tutturamayan ve yalnızlığı seçen Oliver, babasının ölümünden sonra bunalıma girmiştir ve insanlardan daha da uzaklaşmıştır. Yanındaki tek canlı babasından kalan köpektir neredeyse. Onun bu yalnızlığını ve mutsuzluğunu fark eden arkadaşları bir gün onu zorla da olsa bir partiye götürür ve Oliver bu partide Fransız bir oyuncu olan Anna ile tanışır. Anna 16 yaşından beri tek başına yaşayan, belli bir yere bağlanmayı sevmeyen ve ikili ilişkiler konusunda biraz sorunlu bir kadındır. Zaman ilerledikçe Oliver ile birbirlerine aşık olurlar ama ikisi için de birine bağlanmak ve işlerin ciddileşmeye başlaması o kadar farklı bir olgudur ki, bunu hissettikleri anda birbirlerinden uzaklaşmaya başlarlar.
– Diyelim ki, çocukluğundan beri hep bir aslanın olmasının hayalini kuruyorsun. Bekliyorsun, bekliyorsun ama aslan bir türlü gelmiyor. Onun yerine bir zürafa geliyor. Yalnız mı kalmayı tercih edersin yoksa zürafayı mı seçersin?
– Aslanı beklerdim.
– İşte bu yüzden senin için endişeleniyorum…
Beginners, odak noktasında eşcinsellik ve eşcinselliğe bakış açısını ele alıyormuş gibi görünse de aslında zamane insanının yalnızlığını ve bu yalnızlığın beraberinde getirdiklerini naif bir yolla anlatmak isteyen bir film. Bu yalnızlık duygusunu da iki farklı nesil üzerinden ele alarak gidiyor. İnsanların hayata olan bakışları, kişisel tercihleri, hayatı kendi istekleri doğrultusunda gibi yaşamak istemeleri, bunu yapamayınca yaşadıkları hayal kırıklıkları ve mecbur bırakıldıkları tercihler… Film, tüm bunlara parmağının ucuyla dokunuyor ama hiçbirine tam anlamıyla bir açıklık getirmiyor. Getirmemesi de filmi daha gerçekçi kılıyor aslında. İnsanların mutsuzlukları üzerine bir şeyler söylemenin pek bir anlamı yok çünkü. İnsan hayatını yaşarken, hemen her şey onun mutsuz olmasını tetikleyen bir etken olabiliyor. İşte mutsuzluğu tetikleyen bu etkenler filmde bize bir fotoğraf kareleriyle sunuluyor ve bu sayede ayrıntılar çok daha bilindik ve anlaşılır hâle geliyor.
Tüm bunların yanında Oliver’a babasından kalan ve 150 kelimeye kadar İngilizce anlayabilen köpeği Arthur ile film boyunca bir arada olmaları, birbirlerinin yalnızlığını paylaşmaları filme ayrı bir keyif katıyor. Oliver yalnızlığını adeta Arthur ile gideriyor; öyle ki onu evde yalnız bıraktığında havlamasını duyduğu anda içi rahat edemiyor ve geri dönüp onu da yanına alıyor ve gittiği her yere götürmeyi tercih ediyor. Arthur ona geçmişini, babasını ve küçükken annesiyle paylaştıklarını anımsatıyor…
Hayatları boyunca ne yapacaklarına bir türlü karar verememiş, toplum baskısı yüzünden hep farklı seçimler yapmak zorunda bırakılmış, yeri geldiğinde bu baskı sayesinde yaratıcılığını bile istediği gibi kullanamamış insanların yaşantılarını, hemen hemen herkesin benzer duygularla yaşayacağı şekilde seyiciye yansıtıyor Beginners. Thumbsucker’dan sonra bu filmde de hayata olan bakış açısını daha da etkileyici bir dille anlatan Mike Mills, hayatımızda yaşayacağımız en derin acıları bile iyimser bir çerçeveden yansıtmayı çok güzel bir biçimde başarıyor. Başarılı oyunculukları ve Hal karakterini canlandıran Christopher Plummer’ın en iyi yardımcı erkek oyuncu oscar ödülünü de hesaba katarsak, kendi halinde, naif ama bir o kadar da dikkat çekici olan bu film, son zamanlarda izlediğiniz en sevimli filmlerden biri olacak.
Çok güzel anlatmışın yine,film de ne güzeldi di mi…